Röportaj : Sinan Özyurt

“Yetişkinlerin gençlere ön yargıları olduğu gibi zamanla gençlerin de ön yargıları oluşuyor. Bu silsileyi, akışı, kördüğümü bir yerden kırmak gerekir.”
Erol Erdoğan
Erol Erdoğan, kısır politik tartışmaların ve güncel popüler gündemlerin ötesinde kalıcı ve mühim konulara dikkat çeken bir isim. Hem ilahiyatçı hem de sosyolog olan Erdoğan’ın farklı mecralardaki yazılarını ve çalışmalarını takip ettiğinizde bunu rahatlıkla gözlemleyebilirsiniz. İçinde yaşadığı toplumun ve yeni yetişen nesillerin halini dert edinmiş, sadece durum tespiti yapmakla kalmayıp çözüm önerileri de sunan bir yazar kendisi.
Birçok güzel işte imzası ve katkısı olan Erol Erdoğan, Mart 2021’de yayımlanan son kitabı “N’apsak Bu Gençleri?” ile de bizi kadim bir mesele olan gençlik üzerine tefekküre davet ediyor. Diğer eserlerinde olduğu gibi bu kitapta da ilk dikkat çeken husus “samimiyet”. Hem üslup hem de muhteva açısından samimi ve sıcak bir kitapla karşı karşıyayız. Deneme türünde yazılmış, sohbet tadında bir araştırma eseri diyebiliriz kitap için. Nitel ve nicel birçok kamuoyu araştırmasının bizzat içinde yer alan, bazılarını yöneten, verilerin analizinde görev alan bir isim olarak yazar, meseleye sadece kendi gözlemleriyle yaklaşmıyor. Eldeki bütün verileri kullanarak müdellel tespitlerde bulunuyor. Kitabı okurken yapılan tespitlerle ilgili defalarca “tam da bu,” demekten kendinizi alamıyorsunuz. Yazar, kitapta yer alan akademik bilgiler ve istatistiki verilere rağmen okuru sıkmayan sade ve hoş bir üslupla derdini anlatıyor.
Bizler de “N’apsak Bu Gençleri?” kitabı üzerine kitabın yazarı Erol Erdoğan ile bir röportaj gerçekleştirdik. Böyle bir kitap fikrinin nerden geldiğini, kitaba duyulan ilgiyi, kitabın oluşturduğu etkiyi ve daha birçok şeyi kendisiyle konuştuk.
Kuşakların harflere indirgenip etiketlenerek önyargıların beslendiği bir dönemde böyle bir esenlik bildirisiyle bizleri hayra davet eden bu güzel çalışma için Erol Erdoğan’a şükranlarımızı sunuyoruz. Rabbim ömrüne bereket versin, kitap nice güzelliklere vesile olsun, istifade edeni bol olsun inşallah.
Şimdi sizleri bu güzel sohbetle baş başa bırakıyoruz.
Soru: Yeni kitabınız hayırlı olsun. Kısa sürede ilk baskısı tükendi. Bu durum ele alınan meselenin önemli bir karşılığı olduğunu gösteriyor. Böyle bir kitap fikri nereden çıktı?
Cevap: Hayırlı ve yararlı olur inşallah. Teşekkür ederim. Evet, gençlik meselesi politika yapıcılar ve uygulayıcılar başta olmak üzere herkesin önemli gündemleri arasında yer alıyor. Önemli, yakıcı, düşündürücü bir gündem… Kitabı, gençlere yönelik yargılarımıza kelimelerimiz ve cümlelerimiz üzerinden ayna tutmak için hazırladım. Dede ve nine ile torun arasındaki kuşak farkı anne ve baba ile çocuk arasına hatta kardeşler arasına kadar indi. Böyle bir dönemde gençleri anlamak daha önemli hâle geldi. Hepimizin gençlik tasavvurlarını sahihleştirme zorunluluğu var. İstiyorum ki gençlik kelimesinin ilk çağrışımı “sorun” olmaktan çıksın, doğru anlamayı sağlayıcı hususlar akla gelsin. 2016 yılında katıldığım uluslararası bir gençlik sempozyumunda gençlere yönelik yoğun ön yargılara maruz kalmam ile birlikte kitabı yazmaya karar verdim. Tabii kitapta ortaya koyduğum düşüncelerin lise yıllarına kadar uzanan bir mayalanma süreci var. Ortaokula gecikerek başlamanın etkisiyle, eğitimim boyunca bulunduğum sınıflarda hep “abi” durumunda olduğum için yetişkinlerin gençlere yönelik bariyerleriyle arkadaşlarımdan önce hep ben karşılaştım. Benzer durum siyasette aktif olduğum dönemlerde de sürdü.
S: “N’apsak Bu Gençleri?” kitabını kimler için yazdınız? Daha çok kimler okuyor? Nasıl geri dönüşler alıyorsunuz?
C: Kitabı gençlere yönelik ön yargıların merkez üssü diyebileceğim yetişkinler ve yaşlılar için yazdım. Listelemem gerekirse anneler ve babalar, siyasetçiler ve yöneticiler, eğitimciler ve din görevlileri, gençlere hizmet veren sivil toplum kuruluşlarındaki hayırseverler ve her çizgiden entelektüeller…
Kitaba her yaştan ilgi var ama gençlerin ilgisi biraz şaşırttı. Kitabı yetişkinler için yazdığım için gençlerden çok yüksek ilgi beklemiyordum. Kitap çıktığından beri gençlerin yoğun biçimde “N’apsak Bu Gençleri?”yi okuduğunu gördüm. Şu ana kadar, onların davetiyle, ona yakın gençlik grubuyla kitabı etüt ettik. Benim için çok faydalı oldu bu müzakereler.
Gençlerin kitabı okuma amacı hem ilginç hem memnun edici… Gençler, kendilerine yönelen ön yargıları anlamak, o ön yargılarla doğru mücadele yöntemi belirlemek ve ileride yetişkin olduklarında aynı ön yargıları tekrar etmemek için kitabı okuyorlar. Ne kadar güzel değil mi? Öğretmenler ve eğitim yöneticilerinin de kitaba ilgisi tahminlerimin üzerinde… Beklediğim kadar veya gerektiği kadar olmasa da siyasetçi ilgisi de var.
S: Bizim çocukluğumuzda, gençliğimizde yaşadığımız küçük şehirlerde, kasabalarda, köylerde farklı yaş gruplarının bir arada olduğu ortamlar daha çokken şimdi bu ortamlar oldukça azaldı. Okullarda, STK çalışmalarında, camide, maçta, misafirlikte toplumsal hayatın hemen her alanında insanlar kendi akranlarıyla bir arada olmaya mahkûm hale geliyorlar sanki. Bu önemli bir iletişim problemi doğuruyor diye düşünüyorum. Ne dersiniz?
C: Bu sorunuz harika bir tespit içeriyor. “Hayatın hemen her alanında insanlar kendi akranlarıyla bir arada olmaya mahkûm hale geliyorlar” ifadenizin altını çizelim. Mesela bu izole edilmenin sebebi gençler değil. Tabii büyüklere sorsanız “Gençler büyükleriyle aynı ortamda olmaktan sıkılıyorlar, işleri güçleri internet, gençler zaten konuşmayı bilmiyor, adap erkân yok” derler, diyorlar. Oysa farklı yaşlarda eğitim ve kültür çeşitliliğine sahip insanlar ve gruplarla bir arada olmak iklim oluşturur, etkileşim sağlar, usul öğretir, tanışmaya vesile olur, adap ve erkân kazandırır, söz ve saz keyfi verir. Gençlere bu iklimi sağlamak her yaştan yetişkinin görevidir.
Maalesef bugünkü aile ve toplum, çocukları henüz ilk yaşlarında teknoloji ile baş başa bırakarak cep telefonuna dadılık yaptırıyor, eğitim döneminde ebeveynliği okula yüklüyor, genç olunca da siyaset ve STK’larda “gençlik kolları” ile “Sen yan kulvardan ve beni geçmeden yürü” diyor. Böylece duvarlar örülüyor, etkileşim azalıyor, herkes eksik bir dünyada yaşıyor. Kimse bu konularda çocukları ve gençleri suçlamasın; onlar için aile, sohbet, misafirlik, paylaşım, dayanışma önemini koruyor. Yetişkinler duvarları yıkabilirse gençlerdeki o heyecanı ve bir arada olma arzusunu görecekler.
S: Yetişkinlerin gençleri anlama çabasından uzak olmaları gençleri de kendilerinden önceki ve sonraki nesilleri anlama gayretinden uzaklaştırıyor olabilir mi?
C: Evet, müthiş bir kördüğüm oluşuyor. Bu durumu kitapta “Yetişkinler ve yaşlıların gençlerle iletişim sorunu binlerce bölümlük bir cadı masalı gibidir. Her devirde ‘Ah şu gençler’ diye başlayan ve N’apsak bu gençleri tarzında biten cümleler kurulur” diye anlatıyorum. Yetişkinlerin gençlere ön yargıları olduğu gibi zamanla gençlerin de ön yargıları oluşuyor. Bu silsileyi, akışı, kör düğümü bir yerden kırmak gerekir. Gençlerle olan sohbetlerimde onlara ısrarla, gençlik ön yargıları akışkanlığını bir yerinden kırın, bunu yapabilirsiniz diyorum.
S: Kitapta gençlere yönelik ön yargıları ele alıyorsunuz. Bu ön yargıların her biri aynı zamanda birer genelleme. Genellemelerin, içindeki hakikat payını öldürmek gibi bir özelliği var. Aslında bu ön yargılar belki bir kısım gençler için doğru iken cümlenin “gençler” diye başlaması doğruluk payı taşıyan tespitleri birer ön yargıya dönüştürüyor gibi geliyor bana. Ne dersiniz?
C: Evet, her genelleme ve her indirgeme ile her tüme varım ve her tümden gelim yöntemi, tercihimizdeki tekli yönteme göre diğerinin sağlayacağı bakış açısında bizi mahrum bırakır. Onun için çoklu disiplin ve yöntem ile bakmak, birden çok veri ile analiz etmek, bazen tersinden sorgulamak gerekir. Kitap bu yönüyle yöntem, bakış açısı, veri ve sağlama zenginliğine sahip diyebilirim.
Sorunuzdaki diğer vurgu da önemli… Toplum bazen marjinal veya istisna sayılacak bir hadiseyi herkesin davranışı gibi kabul edip buna göre bir savunu, hücum veya çözüm geliştiriyor. Adeta lokal anestezi gereken yere genel anestezi uyguluyor toplum. Bu yanlış yoğunlaşmalar maalesef hem gençlere haksızlığa yol açıyor, hem sorunun erken ve dar alanda çözümünü engelliyor hem de zaman zaman toplumda mecalsizliğe sebep oluyor.
S: Gençlerle veya toplumun farklı kesimleriyle ilgili yapılan saha çalışmaları elimizde bazı verilerin olmasını sağlıyor. Ancak bu veriler kesin yargılara ulaşmamız için yeterli görülebilir mi? Bu verilerin sağlıklı analizi nasıl yapılmalı? Mesela “gençler okumuyor” veya “gençler çok iyi okuyor” sonuçlarına varmak için elimizde nasıl bir veri olmalı?
C: Önceki sorunuza cevap verirken de söylediğim gibi çoklu disiplin ve yöntem ile bakmak, birden çok veriden faydalanmak, bazen tersinden sorgulamak, sorunun tarafları ile görüşmeler yapmak analizdeki risklerimizi azaltır. Mesela sorunuzda yer alan gençlerin okuyup okumadığına dair analizi yaparken ankete dayalı araştırmalardan yararlandığım gibi gözlemlerim ve gençlerle yaptığım konuşmalardan da faydalandım. Ayrıca ülkemizdeki kitap basımına dair verileri de göz önünde bulundurdum. Tabii yetişkinlerin neden böyle bir kanaate sahip olduğuna dair teorik çerçeveyi de çizmek önemli, onu da yaptım.
S: Sizce yetişkinlerin sorunu ne? Gençleri anlamak için yeterli vakitleri mi yok, meselenin öneminin farkında mı değiller, yoksa kendi gençliklerini unutma sorunu mu yaşıyorlar?
C: Kitabın ilk sayfalarında paylaştığım ana bir metin var. Orada şunu söylüyorum: İnsanoğlu olumsuz saydığı şeyleri genellikle kendisini dışarıda tutarak tanımlamayı ve eleştirmeyi seviyor. Böyle yapmak kolayına geliyor. Onun için “zamane gençler” ifadesini sıkça duyduğumuz hâlde “zamane yaşlılar” veya “zamane yetişkinler” ifadelerini ya nadiren duyarız ya da hiç duymayız. Yetişkinler, zamanın olumsuz etkilerini çocuk ve gençler üzerinden dile getirmelerinin yanı sıra erkekler de zamanın yozlaştırıcılığını kadınlar üzerinden analiz etmeyi yeğliyorlar. Bu bakış açısı, değişimin doğru analiz edilmesini engellediği gibi olumsuz değişimlerle ilgili yapılması gereken ıslah edici veya önleyici çalışmaların da önüne geçiyor.
Temel sorun budur. Tabii yetişkinlerin okumayı azaltması, iktidar ve otorite paylaşımına dair cimrilikleri, ön yargıların binlerce yıllık insanlık mirası olması, gençliklerinde kendilerine yönelen ön yargıları içselleştirmelerini de listeye ekleyebiliriz. “Meselenin öneminin farkında mı değiller?” diye sordunuz. Farkındalar ve çözüm bulmak için çok da çabalıyorlar hatta masraf da ediyorlar. Lâkin bulunan çözümlerden bazıları aslında sorunun doğurucusu olabildiği için yara derinleşiyor.
S: Gençlerin dinle ilgili sorularının artmasını, inancın çeşitlenmesi olarak değerlendiriyorsunuz ve bu durumun olumlu neticeler verebileceğini söylüyorsunuz. Sizce Müslüman camia, bu durumun yeterince farkında mı? Meseleyi doğru okuyabiliyor mu?
C: Evet, “Gençler deist oluyor” şeklinde son 3-5 yıldır yoğun ve yanlış biçimde yapılan tartışmalar sebebiyle, gençler arasında deistliğe merak artsa da esasında ortadaki mesele gençlerin dinle ilgili artan soruları, bazı uygulamalar ve hâllere yönelik tepkileri ile önce modernleşme şimdi de teknolojik dönüşüm süreçlerinin oluşturduğu kültürel çözülmeye bağlı olarak ortaya çıkan inanç çeşitlenmesidir. Sorular, sorgulamalar, endişeler, tepkiler, meraklar arttı… Cevabı olanlar için ve gençlerle sohbeti, söyleşiyi, muhabbeti kıymetli bulanlar için bu bir yönüyle fırsat… Elbette dindarlar arasında bunun farkında olanlar var. Çok mu? Az tabii. Bunlardan bazılarına kitapta işaret ettim, bazı düşünür ve hocalardan da bu bahiste alıntılar yaptım. Ancak ezberler daha kolay uygulanma imkânı verdiği için toplumum çoğunluğu bu konforundan vazgeçmek istemiyor. Burada bir sorun daha var, onu da söylemeliyim: İnan çeşitlenmesinin (heterojenleşme) farkında olan bazıları, mutedil ve çözümcül dil yerine abartılı ve sorunu artırıcı dil de kullanabiliyorlar. Bu ise ıslah edici veya gerçeği yakalatıcı bir devrim yerine çözülmeyi ve yabancılaşmayı artırabiliyor.
S: Kitapta burası eksik kaldı, üzerinde çalışılsa güzel olur dediğiniz bir bölüm var mı?
C: Şimdilik yok ama kitapta yer alan itirazlarım, analizlerim ve önerilerim tartışıldıkça nelerin eksik, fazla veya yanlış olduğunu tespit edebilme imkânım olacak. Bir eksiklik olarak değil tekâmülü gereken bölümler veya hususlar var. Bazı bölümleri “böyle bir şey de var” demek için yazdığım için, o bölümlerin daha geniş ölçekte ele alınması gerekir. Öncülerin ideal gençlik kavramsallaştırmaları, gençlerin aralarında kullandığı seslenme kelimeleri, gençlerin yaşlılara yönelik ön yargıları gibi. Bu konular herkesin çalışmasına açık olarak bekliyor.
S: Konuyla ilgili kafanızda başka proje ve hedefleriniz var mı? Bu konuda çalışmak isteyenlere ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?
C: Ben gençleri anlama ve yetişkinlere ayna tutma çabama okuyucuyu ve toplumu ortak etmeye çalıştım. Şimdilik hedefim analizlerimin, itirazlarımın, önerilerimin tartışılması… Sonrasında, bu kitaptan daha kısa bir çalışma olacak çocuklara yönelik ön yargılara dair kitabımı tamamlamak istiyorum. Gençlere yönelik ön yargılar, çocukluk döneminde mayalanıyor çünkü.
S: Bizi kırmayıp kıymetli vakitlerinizi ayırdığınız için teşekkür ederiz.
C: Gençlere kıymet veren, zamanını onlarla paylaşan ve kitapları seven bir eğitimci olan sizin sorularınıza muhatap olmak benim için değerliydi. Ben teşekkür ederim Sinan Hocam.