Ülkemizde farklı tarihlerde yapılan tecrübi alan araştırmaları, gençlerin büyük bir bölümünün kendi kimliklerini oluşturmada ve hayatı anlamlandırmada dini referans aldıklarını ortaya koymaktadır. Ayrıca genç için din, bir güven alanı olarak da işlev görebilmektedir.
Fahri GÜZEL
Öğr. Gör., Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi, İslami İlimler Fakültesi, Felsefe ve Din Bilimleri, Din Psikolojisi

İnsanlığın kemmiyet olarak önemli bir kesimini oluşturan gençlik, tarih boyunca insana dair tartışmaların merkezinde olmaya devam etmiştir. 18. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren Avrupa merkezli ortaya çıkan düşünsel ve teknolojik değişimlerin, ortaya çıkardığı iş gücü ihtiyacı nedeniyle gençliğin daha fazla gündem oluşturmasına imkân sağlamakla beraber, geçmişte bütün bir hayatı anlamlandırmada hâkim olan skolastik dini düşüncenin sorgulamaya tâbi tutulması ve dinî olanın referans olmaktan çıkarılmaya başlanması gibi bir sonucu da beraberinde getirdiği görülmektedir. Dünya ölçeğinde gençlerin aktif bir şekilde yer aldığı bu süreçten Müslüman dünyanın gençlerinin de etki altında kaldığı, bir hakikat olarak karşımızda durmaktadır.
1960’lı yıllardan itibaren yerleşik düzene itiraz ve tepkiyi merkeze alan sosyal hareketlerin lokomotifi olarak gençlerin varlığı, gündemin daha fazla gençlere yönelmesine yol açmıştı. İletişim imkânlarının zenginleşmesine paralel olarak genişleyen gençlik hareketlerinin itiraz alanlarını anlamaya dönük çabalarla birlikte, gençlerin kendi iç dünyalarına yönelik anlama ve anlamlandırma çabalarının da bu süreçle birlikte arttığı, gençlerin “ne dediği” ne dair daha fazla cevap bulma çabasının özellikle sosyal bilimler alanında kendini gösterdiği dikkati çekmektedir.
Çocuklukla yetişkinlik arasında bir geçiş dönemi olan gençlik dönemi, çeşitli boyutlarıyla el alınmakta, bu dönemde merkezi öneme sahip unsurların neler olduğuna dair değerlendirmeler farklılık arz etmektedir. Fizyolojik, psikolojik ve sosyal gelişim alanları itibariyle yoğun, hızlı ve derinlikli değişimlerin yaşandığı bu dönemi bir “yeniden varoluş” dönemi olarak nitelendirmek mümkün olabilir. Bu yeniden varoluş sürecinde, buluğ çağıyla başlayan bedensel değişimler, soyut düşünmeye geçişe de imkân sağlayan zihinsel değişimlerin yanında, hayata dair “anlam” arayışlarının ve “kimlik” edinme çabalarının etkin olduğu ifade edilebilir.
Gençlik dönemi, çocukluk döneminde miras olarak devralınan duygu, düşünce ve davranışların, kabullerin yeniden gözden geçirilmeye başlandığı, bir içsel eleştiriye tabi tutulduğu bir dönem olarak ifade edilmektedir. Bu sorgulama sürecinin başlamasında gencin çevresinin, aileden sosyal çevreye doğru değişiminin etkisiyle birlikte, gencin birey olarak var olma, kabul görme beklentisinin de etkili olduğu kabul edilebilir. Genç, artık anne-babasının belirleyici olduğu çocukluk döneminden çıkıp, yaşıtları arasında eşit söz hakkına sahip olan, hazır bularak değil, tercih ederek özdeşim kurduğu farklı kimlikleri benimseyen özgür bir birey olmanın tadı ile birlikte özgürlüğün getirdiği sorumluluklar arasında kendini “bocalama” içerisinde bulmuştur.
Modernleşme ve teknolojik imkânların dayattığı yaşam biçimlerinin sunduğu alternatiflerin çoğalması, gençlerin belirli dönemlerde bu tercihlere yönelmelerine yol açsa da, gençlerin ruh dünyalarında cevap aranan varoluşsal sorulara çözüm olmadığı muhakkaktır. Tarih boyunca din, bu anlam arayışının en önemli referans kaynağı olarak karşımıza çıkmaktadır. Gençlerin dün olduğu gibi bugün de sancısını çektikleri sorulara cevap bulma bağlamında İslam’ın sahici duruşunun sübjektif düzlemde ifade biçimi ise bir başka sorun alanı olarak tartışılmaya devam edecek gibi gözükmektedir.
Hayat, kendisine yüklenen değerle bir anlam kazanır. Çocukluk dönemi, somut düzlemde ânın yaşandığı bir dönem iken; gençlik döneminde hayata ve geleceğe dair anlam ihtiyacı ortaya çıkmaktadır. Bu dönemde hayata yüklenen anlam, büyük oranda sonraki dönemlerde etkisini devam ettirir. Bu açıdan gencin hayata dair anlam yüklemesinde referansının ne olduğu veya kim olduğu sorusu ayrı bir önem arz etmektedir.
Gençler, hayatı anlamlandırmaya çalışırken, miras olarak devraldıkları dini inanç ve ibadetlerin mahiyetini anlamak ve yaşadıkları hayatla bu inançlarını bağdaştırmak için çaba sarf ederler. Gencin, yeni ortaya çıkan yoğun fizyolojik ve psikolojik dürtülerin baskısı ile dini inanç ve değerlerin sınırlayıcı ilkeleri arasında olası bir çatışma durumunda nasıl bir tutumu tercih edeceği konusunda, kendisini ait hissettiği düşünsel ve sosyal iklimin yönlendirici etkisi önemli oranda belirleyici olabilmektedir. Bu bağlamda dinin çeşitli alanlarda yorum biçimleri, gencin hayatı anlamlandırmada, dini, bir referans kaynağı olarak kabul edip etmemesinde belirleyici olabilmektedir. Ülkemizde farklı tarihlerde yapılan tecrübi alan araştırmaları, gençlerin büyük bir bölümünün kendi kimliklerini oluşturmada ve hayatı anlamlandırmada dini referans aldıklarını ortaya koymaktadır. Ayrıca genç için din, bir güven alanı olarak da işlev görebilmektedir. Ancak genç için hayata anlam kazandıran dini değerlerin gençlere sunuş biçimi ile ilgili sorun alanlarının varlığı da tartışılması gereken bir mevzu olarak karşımızda durmaktadır.
Gençlerin dini merkeze alarak hayatı anlamlandırma girişimlerinde “din-insan ilişkisi”, çatışma yaşadıkları alanlardan biri olarak ele alınabilir. Bağımsızlık arzusu ve kendi başına karar verme isteğinin belirginleştiği bu dönemde, katı bir dini paradigmayı merkeze alarak, helal alanı daraltıp, haram alanı genişletme şeklinde sunulan dinî anlayışın, gençlerin tercihini özgürlükten yana kullanma arzularını güçlendireceğini, bu dönemde daha çok beliren “suçluluk” ve “günahkârlık” duygularını körükleyeceğini tahmin etmek zor değildir. Dinin insanın dünya ve ahiret mutluluğu için var olduğu, bir başka ifadeyle “din, insan içindir” gerçeğinin, temel ilkelerden koparılmaksızın gençlerin gönül dünyasına işlenmesinin, hayatı anlamlandırmada daha olumlu bir katkı sağlayacağı değerlendirilebilir.
Gençlerin anlam arayışında önlerine çıkan çatışma alanlarından bir başkasının, din-akıl-bilim ilişkisinin doğru bir zeminde tartışılmaması olduğu ifade edilebilir. Çocukluktan tevârüs eden dini düşünce ve kabulleri rasyonel bir temelde yeniden değerlendirme eğiliminde olan gencin, farklılaşan sosyal ortamlarda edindiği özellikle bilimsel bilgilerle, dinî anlayıştan kaynaklı inanç ve eylemlerinin çatışmasının doğurduğu zorlukla baş edebilmesi kolay görünmemektedir. Bu çatışmanın çözülmesinde İslam’ın tenzili ve tekvini bilgi alanlarının “tevhid” esası temelinde değerlendirilmesinin olumlu katkı sağlayacağı kabul edilebilir.
Yapılan tecrübi çalışmalar, modern dönemde ortaya konulan bütün seküler seçeneklere rağmen, gençlerin kimliklerini ifade etme ve hayatı anlamlandırmada dinî şahsiyetleri rol model olarak önemsediklerini; ama aynı zamanda dinî şahsiyetlerin basın-yayın organlarında ortaya çıkan tartışma biçim ve içeriklerinin, gençlerin dini düşünce ve eylemleri kabulleri konusunda olumsuz bir katkı sağladığını da ortaya koymaktadır. Detaylara boğulan ve hayatın temel soru/sorunlarına dokunmayan dinî tartışmaların, insanlarda henüz genç yaşta bir “yorgunluk” sebebi olduğu bugün tartışılan konulardan biri olarak gündemimize gelmektedir. Gençlik dönemiyle daha realist ve sahici ilişki biçimleri geliştiren gencin gündemine, rasyonel temelde izahı zor olan ve ikircikli dinî yaklaşımlarla müdahil olmak, pek imkân dâhilinde görünmemektedir. “Çevremde genelde gördüğüm kadarıyla gençlerden bir kısım dini artık demode, vahşice ve saçma olarak yorumluyor. Bu yorumun oluşmasına sebep olan algılar ise belli din adamlarının ya da ailelerin tavırlarıdır. Bunu açıkça gördüm ve de etkilendim. “Müslüman müzik dinlemez, kadın öyle sokakta dolaşmaz, bilim milim bunlar boş işler” gibi söylemler günümüzde özellikle dinin ne olduğunu tam bilmeyen gençleri dine karşı tavır almaya zorluyor. Herhangi bir ateizm sitesine birkaç dakika bakarak bunu anlayabilirsiniz. Böyle kötü etkilenen gençler istediği ideali yaşamak için dini önünde bir engel olarak görüyor ve anında bir anti-islam sitesinden bazı argümanlar bulup dinden çıkabiliyor.” (https://www.munferit.net/2020/07/bir-gencin-baksyla-genclerin-dinden.html) Alıntıladığımız 17 yaşında bir gencin bu değerlendirmesine benzer yaklaşımları çevremizde müşahede edebiliriz.
Modern hayatın dini referans almaksızın gençlerin gündemine taşıdığı yaşam biçimleri, dinin gençliğe sunumunda yöntem ve içerik bakımından var olan problemlere rağmen, gençlerin hayata dair varoluşsal soru/sorunlarını çözmede din, en önemli başvuru kaynağı olmaya devam etmektedir. Bunun ötesinde din, hayatın anlamının kendisi olma iddiasını da barındırmaktadır. Belki de esas soru/sorun bu dinin gençlere nasıl ve hangi içerikle sunulduğudur.