Küresel haber platformlarının öncelikli hedeflerinin tarafsız haber aktarımı olduğunu düşünmek saf dillik olur. Dayandıkları sermaye yapısı, ait oldukları devletler ve sahip oldukları ideolojik arka plan doğrultusunda ‘hizmet’ etmektedirler. Büyük bütçeler aktarılan söz konusu medya kuruluşları aydınlanmacı, evrimci, buyurgan bakış açılarıyla hemen her konuda “doğruyu-yanlışı” belirleme iddiası taşımaktadırlar.
Kemal MANSUR

Uluslararası ana akım medyanın özellikle İslam dünyasında meydana gelen gelişmeler konusunda takındığı tutum sürekli eleştiri konusu olagelmiştir. Eleştirilerin odak noktasında, medyanın bölgeye ilişkin yayınlarında taraflı olması, global güç odaklarının ağzıyla konuşması ve yerel dinamikleri dikkate almaması vardır.
Küresel boyutta etkili olan büyük haber ajansları ve medya kuruluşları yerel medya ağlarını beslemekte ve yönlendirmektedir. Bu bakımdan Dünya genelinde gündem ve algı belirleme yetenekleri üst seviyededir. Gelişen olaylar konusunda kavramları belirleme, hikâyeyi kurma ve dolayısıyla aktörlerin imajını kendi bakış açılarına göre tasvir etme gücüne sahiptirler.
Dünyaya yön veren, algıyı şekillendiren bu medya organlarının taraflılığı Filistin söz konusu olduğunda daha belirgin hale gelmektedir. Haber seçimlerinden kurguya, görüntü seçiminden yayın zamanlamasına kadar İsrail yanlısı bir hassasiyetle hareket edildiği net bir biçimde hissedilmektedir. Bu iletişim ağları, bahsedilen güç ve kabiliyetlerini utanç verici bir tarafgirlikle İsrail lehine devreye sokmaktan imtina etmemektedirler. Bunun son örnekleri Gazze’ye yönelik İsrail saldırganlığında çok net şekilde kayıtlara girmiştir. Bu yazımızda sayısız denebilecek örneklerden sadece birkaç tanesine değindik.
Siyonizmin Sihirbazları
Küresel haber platformlarının öncelikli hedeflerinin tarafsız haber aktarımı olduğunu düşünmek saf dillik olur. Dayandıkları sermaye yapısı, ait oldukları devletler ve sahip oldukları ideolojik arka plan doğrultusunda ‘hizmet’ etmektedirler. Büyük bütçeler aktarılan söz konusu medya kuruluşları aydınlanmacı, evrimci, buyurgan bakış açılarıyla hemen her konuda “doğruyu-yanlışı” belirleme iddiası taşımaktadırlar.
Bu haber ağları, kavramları üretmekte, olaylara hangi açıdan bakılacağını belirlemekte, olayların taraflarını nitelemekte dolayısıyla algılarımızı, yaklaşımlarımızı şekillendirmektedirler. Başka bir deyişle dünyanın her köşesindeki insanlar olaylara, yalın gerçeğinden çok, söz konusu platformların ürettiği algı dolayımından muhatap oluyorlar.
Uluslararası ana akım medyanın İsrail’i, askeri kapasitesinin olanca cesametine, vahşi saldırganlığına, hukuk tanımazlığına rağmen masum göstermesi buna mukabil şehadetten başka sermayesi kalmamış Filistin halkının meşru müdafaasını saldırganlık olarak lanse etmesi bir tür Firavun’un sihirbazlarını akla getiriyor. Efendilerinin küresel hegemonyasının devamını sağlamak ve sorunsuz yürümesini temin üzerine oturtulmuş bir görev tanımı çerçevesinde özgür gazetecilik yapıyorlar!
Her türlü eleştirilere rağmen sosyal medyanın hayatımıza girmesi global ana akım medyanın algı oluşturma işini eskiye göre zorlaştırsa da düzen çok değişmeden işlemeye devam ediyor. Sonuç itibariyle sosyal medya platformlarına sahip olan sermayenin ekonomik ve fikri angajmanları geleneksel medya organlarıyla benziyor. Ama Hz. Musa’nın tüm sihirleri/algıları yutan asasının zuhuruna dair emareleri cılız da olsa görmek ilerisi adına ümit verici bir durum…
Profesyonel İllüzyon
Mezkûr medya kuruluşları işlerini profesyonel olarak ve yüksek standartlar kullanarak yapıyor. Hemen hepsi kurumsallaşma noktasında önemli mesafe almış, gelenek oluşturmuş kurumlar. Haber üretiminin her aşamasında belli kurallar ve teamüller çerçevesinde çalışıyorlar. Haberlerinin doğruluğunu garanti altına almak için değişik kontrol mekanizmaları var ve bundan dolayı da dünya genelinde hak ettikleri güvenilirlik ve şöhrete kavuşmuş durumdalar. Dolayısıyla bu medya platformlarında bir olayın ya da gelişmenin olduğuna dair bir haber varsa bu maddi bilgi doğrudur.
Gel gör ki şeytan detaylarda gizli! Bu platformlar doğru maddi bilgiyi nasıl anlaşılmasını istiyorlarsa o ambalaj içerisinde servis ediyorlar. An geliyor önemsiz bir detayı manşete çekiyorlar, an geliyor olayın kahramanlarından birinin isminin önüne bir sıfat ekliyorlar ve an geliyor hikâyenin sadece bir bölümünü zikrediyorlar, böylece haberi elverişli bir sihir malzemesine dönüştürüyorlar. Tabi spor haberlerini yayınlarken bu kadar yormuyorlar kendilerini. Onları asıl yoran haberler İslam ve Müslümanlar ile ilgili haberler.
Filistin’deki olayları ve İsrail saldırganlığını da aynı motivasyonla verdiler. Burada sahada çalışan basın emekçilerini değil o emeği ‘ürüne’ çeviren mekanizmayı kastettiğimizi not olarak düşmeliyiz.
İngiliz BBC televizyonunda ‘Newsnight’ adlı programa katılan Filistin Yönetimi Büyükelçisi Husam Zomlot’a spikerin ilk sorusu Hamas’ın İsrail’e attığı füzeler oluyor. Büyükelçinin cevabı Batı basınının tavrını özetleyecek türden:
“Bütün hikayeler Filistinlilerin reaksiyon vermesiyle başlıyor. Sanki her şey Hamas ile başlamış. Sorunuza bir bakın, sizin sorunuz direkt Hamas ile ilgili. Hamas’ın roketleri, Hamasın roketler… Ben birçok röportaj verdim. Hepsi de Filistinlilerin verdiği tepki noktasından başlatılıyor. Hastalıkla değil hastalığın semptomlarıyla ilgileniliyor. Hastalığın kaynağı İsrail’in işgalci bir devlet olmasıdır. Her anlamda halkımıza karşı acımasız davranıyor…”
Hastalığın kaynağıyla yüzleşmek Batılı devletlerin ve onların finanse ettiği medyanın asla istemeyeceği bir şey. Çünkü hastalığı ortaya çıkaran virüs onların eseri.
CNN International ekranındaki şu sahne de bu anlamda manidar. Malumunuz son yaşanan gelişmelerin çıkış noktası, Kudüs’te Filistinlilerin yaşadığı Şeyh Cerrah Mahallesinde İsrail’in bazı Filistinlileri zor ve hile ile evlerinden çıkarmaya çalışmasıydı. Filistinliler bu girişime sert tepki vermişti. CNN Şeyh Cerrah Mahallesinden bir genci yayına bağlamış:
“CNN muhabiri: Siz ve sizinle aynı durumda bulunan ailelerle dayanışma amaçlı patlak veren ve şiddet içeren protesto gösterilerini destekliyor musunuz?
Filistinli genç: Siz benim ve ailemin evimizden çıkartılmamızı destekliyor musunuz?!
(Derin bir sessizlik…) Sonra spiker soruyu tekrarlıyor.
Genç: Destekliyorum, evet destekliyorum. Etnik temizliğe karşı kitlesel gösterileri destekliyorum.”
Muhabir, Şeyh Cerrah Mahallesinde ne yaşanıyor, sebepleri nedir gibi noktaları merak etmemiş, hümanist damarı gelişkin olduğu için şiddet meselesinden başlamış! Kaldı ki burada da bir çarpıtma var. Yapılanlar sivil protestolar, asıl şiddeti ortaya çıkaran İsrail askerlerinin orantısız müdahaleleri.
Seçili Kavramlar Giydirilmiş Anlamlar
Batılı medya mahfilleri Filistin konusundaki yaklaşımlarını hikâyenin ruhunu değiştirecek şekilde özellikle bazı kelimeler üzerinden temellendiriyor. Bunlardan birkaçını zikretmekte fayda var:
1- Çatışma/clashes: İsrail güçlerinin Filistinlilere yönelik kanlı baskı ve operasyonları okuyucuların gözünde eşit iki taraf arasında çatışmaymış gibi lanse ediliyor.
2- Çekişme/conflict: Bu kelimeyle de İsrail’in işgal tarihine atıfta bulunulmadan iki eşit taraf arasında bir siyasi ve askeri çekişmeden bahsedilerek İsrail’e tepkinin önü kesilmeye çalışılıyor.
3- Arazi anlaşmazlığı/Property dispute: İsrail’in Kudüs’ü adım adım Yahudileştirme politikası çerçevesinde türlü oyunlarla Filistinlilerin ev ve arazilerini elinden alması gerçeğine rağmen Batı medyası olayı ‘arazi çekişmesi’ mesabesine indirgeyerek önemsizleştirme yoluna gidiyor.
4- Teröristler ve radikaller: Filistinliler işgal güçlerine karşı direnme ve hak arama mücadelesine giriştiğinde, Batı medyası İsrail ile aynı dili kullanarak kendilerini aşırılık yanlısı ve terörist olarak lanse ediyor.
5- İsimlendirmeler: Söz konusu medya organları Filistin’deki yer isimlerini de işgal devletinin terminolojisine göre kullanıyor.
6- Filistinli yerine Arap: Filistinliler için çoğu zaman Arap nitelemesi kullanılarak zihinlerde sanki bölgeye yabancı bir unsur ya da asli olmayan azınlık unsur algısı oluşturulmaya çalışılıyor.
Gazze’dekiler Öldü, İsrail’dekiler Öldürüldü!
Sosyal medyaya da düşen bir kayıtta BBC’nin haber bülteninde spiker “Gazze’de 61’i çocuk 212 kişi öldü. İsrail’de de biri çocuk 12 kişi, öldürüldü.” ifadesi kullanıyor. Doğru rakamlarla nasıl bir algı ördüklerini net görüyoruz.
Anadolu Ajansının haberine göre, Almanya’nın uluslararası yayıncısı Deutsche Welle’nin (DW) yayın kurulu, bölgedeki son yaşananların ardından personele gönderdiği bilgilendirme notunda, muhabirlerinin ve editörlerinin İsrail’i apartheid rejimi olarak nitelendirilmesini ve Filistinlilere yönelik zulüm suçlarını haber yapmasını yasakladı. Batılı medyanın yönetim anlayışını ortaya koyan tipik bir örnek…
Çok sayıda daha örnek verilebilir ama Reuters’tan bir örnek vermekle iktifa edelim. Kudüs’te bir radikal Yahudi Filistinli bir gencin üzerine aracını sürüyor ve onu yaralıyor. Ardından bölgede bulunan Filistinliler şahsın aracını taşlıyorlar ve kafasından yaralanıyor. Reuters gelişmeyi okuyucularına şu başlıkla duyuruyor: “Filistinliler Kudüs’te kaza yapan İsrailliye ait bir aracı taşladılar.” Evet gerçekten de doğru ama yarım bilgi. Öncesini söylemediğinizde ya da haberin sonlarına doğru hafiften değindiğinizde doğru habercilik yapmış olmuyorsunuz.
Siyonist Lobiciliğin Gücü
Tabii bu hassasiyetin/korkunun arka planında özellikle ABD ve Avrupa’da yoğun çalışan Siyonist baskı gruplarının yakın markaj çalışmaları var. Antisemitizmle damgalanma korkusu her alanda olduğu gibi medya alanında da hükmünü icra ediyor. Siyonist baskı grupları basın kuruluşlarının yöneticileri üzerinde baskı kurarak aleyhlerine olduğunu düşündükleri her şeyi engelleme yoluna gitmektedir. İnsanlar siyasi ve ekonomik sebeplerle global Siyonizmin elebaşlarının öfkesinden korunmaya çalışıyor.
İngiliz Independent Gazetesinin eski muhabiri Sarah Helm’e kulak verelim:
“Her zaman (İsrail ve Filistin’deki olaylarını haber yaparken) özel bir baskı altındasınız. Çünkü yoğun ve uyumlu bir İsrail medya lobisi var ve bu bir sır değildi.” Sarah ayrıca editörlerinin Londra’daki İsrail yanlısı lobiciler tarafından sahadaki muhabirlerin yaptıkları konusunda diğer haberler için geçerli olmayan bir şekilde baskı altında tutulduğunu da söyledi. “Yanlış adım atmaktan ve anti-Semitizmle suçlanmaktan herkes korkuyor.”
Dijital Ambargo
Özgür platformlar olma ve herkese eşit ifade hakkı verme iddiasıyla hayatımıza yerleşen sosyal medya ağlarının da söylendiği kadar özgürlükçü olmadığı bu süreçte iyice belirginleşti. Onlar da ana akım konvansiyonel medyanın tutumunu bir ölçüde taklit ettiler. Twitter, Facebook, Youtube gibi sosyal medya platformları şiddet içerdiği ve yayın ilkeleriyle uyuşmadığı gerekçesiyle birçok kişi ve paylaşımı engelledi.
İsrail’in Gazze başta olmak üzere Filistin’e uyguladığı ambargonun bir benzerini sosyal medya platformları dijital ortamda uygulamayı denedi. Buna rağmen sosyal medyada yükselen anti-siyonist tepki İsrail’i Hamasın füzeleri kadar rahatsız etmeye yetti!
Bu platformların patronajına ve vaziyet eden düşünce yapısına baktığımızda Siyonist yapılarla dirsek teması içerisinde iş gördüklerini fark etmek hiç de zor değil. Bahsi diğer ama, bir şekilde kendi platformlarımızı oluşturma çabasına girmemiz anın acil vacibi olarak önümüzde duruyor.