HAYATIN TAŞIYICI SÜTUNU KİTAP

Medeniyetlerin büyüklüğü bir anlamda kütüphanelerinin büyüklüğü ile de ölçülür. Kütüphaneler bir medeniyetin araştıran, düşünen, üreten insan varlığının müşahhas anıtlarıdır. Bir insan topluluğu kütüphanesini kurabilmişse, hayatı da kendi özgünlüğünde kurabildiği içindir. Bu anlamda kitap, hayatı yaşayan ve yaşatan ana sütundur.

Kemal MANSUR

(Çizgi: Hasan Aycın)

Kitap, insanlığın tecrübesini kayıt altına alan ve sonraki nesillere aktarılmasını sağlayan en temel araçtır. Teknolojinin sağladığı imkânlarla yeni enstrümanlar devreye girse de kitap bilgi, kültür, tecrübe taşıyıcılığı anlamındaki vazgeçilmezliğini hep korumuştur. Bu özelliği ile kitap, tarih boyunca milletlerin, medeniyetlerin iftihar kaynağı olarak özenle sakladıkları bir madalya gibi nesilden nesle aktarıla gelmiştir.

Medeniyetlerin büyüklüğü bir anlamda kütüphanelerinin büyüklüğü ile de ölçülür. Kütüphaneler bir medeniyetin araştıran, düşünen, üreten insan varlığının müşahhas anıtlarıdır. Bir insan topluluğu kütüphanesini kurabilmişse, hayatı da kendi özgünlüğünde kurabildiği içindir. Bu anlamda kitap, hayatı yaşayan ve yaşatan ana sütundur.

Dijital devrimin sağladığı insanın gerçekliğini temelden sarsıcı gelişmelerin ardından birçok şey gibi kitabın durumu ve geleceği üzerine de sıkı tartışmalar yapıldı. Kitabı hayatının ayrılmaz bir parçası olarak gören insanlar için, görüntünün gösterişli biçimde hâkimiyetini ilan/iddia etmesi geleceğe dair endişeye sebep olmaktadır elbette. Dijitalizasyonun hayatımıza sunduğu sanal üretim sürecinde ortaya çıkan e-kitap- okuyucular için bir şans mıdır yoksa tehdit mi? Kitabın formatıyla birlikte anlamı da değişiyor mu?

el-Kitâb’a iman eden bir Müslüman olarak kitaba dair endişe taşımadığımı, asıl endişemin kitabın muhatabı olan insana dair olduğunu vurgulamalıyım. Çünkü hayat ile ilişkisini sahih bir zeminde kurabilen insan, yeryüzü serüveninde kimi zaman savrulmalar yaşasa da yoldaki işaretler mesabesindeki kitaplara bakarak istikametini temin edebilir. Bu noktada kaçınılmaz olarak kitabın mahiyetine değinmek durumundayız.

Allah (c.c.) tarih boyunca kullarıyla kitap/vahiy aracılığıyla konuşmuştur. Peygamberlere verilen kitaplar, insan hayatı açısından kaçınılmaz kurucu esasları vazetmiştir. İnsanın yeryüzü serüveni, kitap etrafında tavaf etmekten ibarettir dersek abartı olmaz kanaatindeyim. Kitap görünür alanında seyredenlere her daim yol yardımında bulunmuştur. Kitabın görünürlük alanının dışında seyredenler şaşkınlık içerisinde kaybolmuşluk vadilerini aşındırmış ve sonunda kayboluşlarını gerekçelendirecek/idealize edecek kendi kitaplarını yazmışlardır.

Kitapların kavgası değişik şerait ve şekillerde süregelse de değişmeyen şey kitabın tüm ‘eksenler’ için kaçınılmaz bir taşıyıcı enstrüman olduğudur.

Âdemoğulları (tabii kızları da!), uzun zamanlar boyunca kitaplarını korumanın, kalıcı kılmanın yollarını aradılar. Kitapların mesajları/ruhları insanlar arasında dilden dile hareket halindeydi, bir yandan da bunlar kaydedilmezse kaybolacağı endişesi taşınıyordu. Antik çağlarda ağaç kabukları, kil tablet, fildişi, kemik gibi şeyler üzerine işlemişler. Daha sonra papirüs bitkisinden bir tür kâğıt işlevi görecek madde ürettiler. Çinlilerin miladi birinci yüzyılda kâğıdı bulmalarına kadar kitabın zapt edilmesi anlamında değişik çabalar ortaya konmuştur. Kitabın tarihini okumak ve bu anlamda insanlığın ortaya koyduğu çabaya şahit olmak, kitabın değeri hakkında müthiş bir bilinç sunuyor.

‘Kitap kurtlarının’ çok zor koşullar altında uzak diyarlara seyahat hikâyeleriyle doludur tarih. Kitabın elden ele istinsah edilerek çoğaltıldığı çağlar… İslam tarihinde de kitaba/ilme ve bunlar için çaba sarf etmeye, sefere çıkmaya büyük önem verilmiştir. Hangi âlimin biyografisini okusanız ilim/kitap yolunda bir yolculuğunun olduğunu görüyorsunuz. Kitap merkezli bu dünya anlayışının mimarı tabii ki Allah’ın Elçisi (s.a.v.)’dir. Şöyle buyurdular:

“Kim ilim öğrenmek için bir yola girerse Allah da onu cennete gidecek yola ulaştırır. Melekler, yaptığı şeyden hoşnut oldukları için ilim talebesinin ayaklarının altına kanatlarını sererler. Şüphesiz göklerdekiler ile yerdekiler, hatta su içindeki balıklar bile âlim için istiğfar ederler. Âlimin âbide üstünlüğü, ayın (dolunay olduğunda) diğer yıldızlara üstünlüğü gibidir. Muhakkak ki âlimler, Peygamberlerin varisleridir. Şüphesiz ki Peygamberler, miras olarak altın ve gümüş para bırakmamışlar, yalnızca ilmi miras olarak bırakmışlardır. Her kim onu elde ederse, büyük bir nasip elde etmiş olur.” (Tirmizi, Kitabu’l-ilm, 19).

Kitap, özellikle kâğıdın icadının ardından insan hayatında yeni boyutlarıyla da yer edinmiş ve her geçen gün kapsadığı alanı genişletmiştir. Artık kitaba bağlı meslekler de insan hayatında yer edinmeye başlamıştır. Kitaplara kapak hazırlayan mücellitler, sayfa kenarlarını süsleyen mühezzibler, bir kitabı aslından bakarak yeniden yazan kâtipler/müstensihler gibi birçok zanaat erbabı kitaba hizmet ederek maişetini temin etmiştir. Kitabın üretimi, geleneksel anlamda herhangi bir meta gibi sıradan bir üretim değildir. Özenli ve sıkı kuralların geçerli olduğu bir süreç yaşanmaktadır. Yazanından üretenine, okuyanına kadar ulvi bir emanet gibi yaklaşılmıştır kitaba. Azdır ama kadri bilinir.

Matbaanın hayatımıza girmesinin ardından kitabın üretim süreçlerinde çok ciddi bir hızlanma oldu. Bu durum kitabın geleneksel ‘çevresi’ ile irtibatını koparmış, artık daha tecimsel bir metaa evirmiştir. Kitabı asıl sarsan gelişme, hiç kuşkusuz internetin hayatımıza girmesi ve akabinde yaşanan baş döndürücü gelişmeler olmuştur. Artık hayatımıza e-kitap diye bir ‘gerçeklik’ girmiş oldu.

Dijitalleşmeyle birlikte kitabın üretimi, dolaşımı ve tercümesi daha kolay hale geldi. Bununla birlikte geleneksel kitap, kokusunu ve hatırasını geride bırakmış oldu. En azından onun tahtını sarsacak güçlü bir alternatif form ortaya çıktı. Zaten dijital çağ okuyucusu için bu tür duygusal eğilimler çok da önemi olmamaya başlamıştı… Dijital devrim gençliğinin kitaptan beklediği bilgi yanında eğlence sağlamasıydı çünkü…

Dijital kitabın hayatımıza girişinin psikolojik olarak bir parça tedirgin edici durum olarak algılanması normal. Hatta bu kuşkulu yaklaşımın kitap ruhunun korunması endişesi bağlamında gayet olumlu olduğu da söylenebilir. Ama kitaba inanan biri olarak abartılı endişe ve tepkilerin menfi bir duygusallıktan neşet ettiğini ve bizi yanlış çıkarımlara yönlendireceğini düşünüyorum.

Kitabın tarih içerisinde ruhunu (kitap olmasını mümkün kılan temel doneler) koruyarak değişik formlardan geçerek bugün bizim aşina olduğumuz formatına eriştiğini biliyoruz. Taşlardan, tabletlerden, kemiklerden, kâğıtlara uzanan uzun bir vetire… Muhtemelen her değişim evresinde kitap dostları aynı endişeleri duymuşlar, benzer tartışmaları yapmışlardır. Bu noktadan baktığımızda derin endişelere mahal olmadığı kitabın ruhunun, hayatımıza giren yeni formatı da zabt-u rabt altına alacağını, çerçevesini zaman içerisinde çizeceğini düşünüyorum.

Dijitalizmin, yapay zekâ gerçeğinin insanın ontolojik varlığına ilişkin tehditler içerdiğine dair tartışma ve hassasiyetleri yok saymadan kitabın ruhunun tüm bu tehditlerden güçlü olduğuna inandığım için rahatım. Hangi şekil ve formatıyla olursa olsun eğer kitap yaşamaya devam ediyorsa, insan da yaşamaya devam ediyor demektir. Âdem’e dünya sürgününde ilk verilen şeyin, kitabın nüvesi kelimeler olduğunu hatırlayınca yatışıveriyor endişeler. Kelime/söz/kitap yaşıyorsa, insan da yaşıyordur. İnsan da kitapsız yapamaz zaten!

Kâğıt kitabın, kullanımı bir miktar azalsa bile tarihe karışma ihtimalini görmüyorum. Hatta kâğıt kitabın, dijital kitap için bir tür rezerv kaynak işlevi olacaktır kanaatindeyim. Dijital, son tahlilde gerçeğin tıpkıbasım sanallaştırılması ameliyesidir. Dolayısıyla sanallığın gerçekliğini/inandırıcılığını sağlayan, pekiştiren şey, gerçek hayatta var olan karşılıklarıdır.

Evet, dijital kitap bize soğuk geliyor olabilir, torunumuza kütüphanesinde saklayacağı bir hatıra olarak bırakamayabiliriz -kim bilir belki bu noktada bile yanılıyorum- ama bu yeni gerçeklikle muhafazakâr bir eda ile savaşmamızı değil, onun şekillenmesinde müessir olmaya çalışma çabasına girmemizi gerektirir.

Biz kitabın ruhunu koruma hususunda üzerimize düşeni yaparsak dijital çağa gözlerini açan nesiller, onu bir şekilde kendi formatlarında yaşatmaya devam edeceklerdir. Endişeye mahal yok efendim!