Avrupa’nın Hac Yolculuğu

Haccın siyasi bakımdan da elbette ehemmiyeti büyüktür. Zira dünyanın dört bir yanından gelen hacılar, farklı renkleriyle ümmetin birliğini ve insanların eşitliğini burada müşahade eder; böylece İslam’ın insanlık için ne kadar büyük bir nimet olduğunu daha iyi idrak ederler.

Mucahid YILDIZ

Hac, malum olduğu üzere, mali ve bedeni bir ibadettir. Yani b kaç yıl öncesine kadar,  Avrupa’da özellikle de Almanya’da yaşayan Müslümanların ekserisinin, bu ibadeti mali bakımdan yerine getirebilecek güçte olduğunu söyleyebiliriz. Ortadoğu’nun nispeten u meşakkate sıhhat bakımından ve maddi olarak gücü yetenler yapmak zorundadır. Bir sakin olduğu 30-40 yıl öncesinde, Mekke’ye yolculuk kara yoluyla da mümkündü. Üstelik maliyeti, hava yoluna göre tabii çok daha düşüktü.

Almanya’ya geldiğim ilk yıl, Ramazan ayına denk  gelmişti.  Köln şehrinde tanıştığım dört kafadar genç arkadaş, o yıl birlikte satın aldıkları bir otomobil ile hacca gitmeye hazırlanıyorlardı. Uygun fiyata aldıkları arabalarını, uzun yolculuğa hazır hale getirmişlerdi. Sanıyorum, daha sonra bu yolculuklarını da yaptılar. Bu misalde olduğu gibi, o zamanlar hac yolculuğu, günümüzdekine göre çok daha kolay şartlarda yapılabiliyordu.

Daha sonraki yıllarda çıkan savaşlar ve karışıklıklar, maalesef karayolu ile ulaşımı tamamen imkansız hale getirdi. Bu yüzden insanlar, elbette hava yolunu tercih etmek zorunda kaldılar. Ancak son yıllarda ise hava yolu fiyatlarındaki aşırı yükseliş, hac yolculuğu yapmak isteyenler için büyük bir mali külfete dönüştü. Şu günlerde, özellikle Suriye’nin Esed esaretinden kurtuluşuyla, inşaallah, tekrar karadan Hicaz yolculuğu mümkün olur.

Batı Avrupa’da yaşayan Müslümanlar için hac yolculuğu, neredeyse tüm camiler, birçok cami derneğinin bağlı olduğu birtakım teşkilatlar ve özel şirketler tarafından düzenlenmekte. Üzülerek belirtmeliyim ki bunların neredeyse tamamı, bu  süreci insanlara hizmetten çok ticari bir fırsat olarak görmektedir.  Bunlardan birçoğu, masraflarının en az iki misli fiyatlarla insanları Hicaz’a götürmekteler. Şu ana kadar, kâr amacı gütmeyen herhangi bir şirket ya da teşkilat adı şimdiye kadar hiç duymadım.

Haccın siyasi bakımdan da elbette ehemmiyeti büyüktür. Zira dünyanın dört bir yanından gelen hacılar, farklı renkleriyle ümmetin birliğini ve insanların eşitliğini burada müşahade eder; böylece İslam’ın insanlık için ne kadar büyük bir nimet olduğunu daha iyi idrak ederler.

Hususiyetle bu tesir, Batılı Müslümanlarda daha fazla görülmektedir. Çünkü son iki yüzyıldır, insanları birbirine düşüren ve yeryüzünde mazlumların tek hamisi durumundaki Osmanlı Devleti’nin de yıkılmasına sebep olan ırkçılığın doğduğu ve dünyaya yayıldığı yer Batı’dır. Tüm dünyada zulüm ve katliamlara zemin teşkil eden ırkçılık, her ne kadar barışçı insanların istemediği bir fikir olsa da, yıllardan beri batılıların şuur altına yerleşmiş bir meseledir. Dolayısıyla batılı Müslümanlar Kabe’yi tavaf eden türlü renklerdeki insanları gördüklerinde adeta bir şok yaşıyorlar ve İslam’ı kendilerine nasip eden Allahü Teâlâ’ya bir daha şükrediyorlar.

Malcolm-X’in hacca gittikten sonraki düşüncelerine baktığımızda, önceki Afro-Amerikan Müslümanlığının yerini cihanşümul bir İslam anlayışına bıraktığını görüyoruz. Yani hac ibadetini yerine getiren Batılı Müslümanların inançları bir kat daha kuvvet bulmaktadır.

Günümüzde hac ibadetinin hangi şartlarda, ne kadarının yapılabileceği konusunun da münazaraya açık bir mevzu olduğunu düşünüyorum. Özellikle Filistin’de, zaten siyonist rejimin kuruluşundan beri devam etmekte olan katliamların son bir buçuk yılda ayyuka çıktığı göz önüne alındığında, Müslümanların yapması gereken öncelikler  sorusu gündeme geliyor.

Hicaz, Suud rejiminin işgali altındadır. Milyonlarca insanın Umre ve Hac için akın ettiği bu kutsi topraklarda elde edilen gelir, bu rejimin kasasına akmaktadır. Bu kasa ise siyonist rejime en büyük desteği veren ABD’nin hizmetine sunulmaktadır. Hal böyle olunca, defalarca Hac ya da Umre yapmanın ne kadar doğru olduğu tartışılabilir. İlk defa hacca gidenlere söylenecek bir söz yok elbette. İbadetten ziyade turistik bir gezi anlayışıyla hac yapmanın zaten doğru bir şey olmadığını her kişi kabul edecektir.

Ömründe bir defa hacca gitmiş olan kişinin birkaç sefer de umre yapması normal şartlarda doğrudur. Fakat milyarlarca doları ABD’nin hizmetine sunarak, Filistin’deki katliama doğrudan ortak olan bir rejimi daha çok zenginleştirmenin bir vebali yok mudur?