İnci Mercan Gerdanlığı -5-

Talha Bin Ubeydullah (R.A.)

Peygamber’in (SAV) açtığı bu aydınlık yolda ilerleyerek sonraki yüzyıllarda dini ve dünyevi ilimlerde ve bunların uygulamaya geçirilmesinde insanlığa örnek, önder olacak bir konuma yükseldiler. Bu muhteşem medeniyet; kökü iman, gövdesi ibadet, dalları ilim, meyvesi güzel ahlak olan bu ulu çınar, bütün insanlığı kuşattı…

Ahmet POÇANOĞLU

Emekli Konya İl Müftüsü

(Hattat: Sedef Soylu)

 أبو محمد طلحة بن عبيد الله بن عثمان بن عمرو بن كعب بن سعد بن تيم بن مرة بن كعب بن لؤي بن غالب القرشي التيمي                              

جَاءَ رَجُلٌ إلى رَسولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عليه وسلَّمَ مِن أهْلِ نَجْدٍ ثَائِرَ الرَّأْسِ، يُسْمَعُ دَوِيُّ صَوْتِهِ ولَا يُفْقَهُ ما يقولُ، حتَّى دَنَا، فَإِذَا هو يَسْأَلُ عَنِ الإسْلَامِ، فَقالَ رَسولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عليه وسلَّمَ: خَمْسُ صَلَوَاتٍ في اليَومِ واللَّيْلَةِ. فَقالَ: هلْ عَلَيَّ غَيْرُهَا؟ قالَ: لَا، إلَّا أنْ تَطَوَّعَ. قالَ رَسولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عليه وسلَّمَ: وصِيَامُ رَمَضَانَ. قالَ: هلْ عَلَيَّ غَيْرُهُ؟ قالَ: لَا، إلَّا أنْ تَطَوَّعَ. قالَ: وذَكَرَ له رَسولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عليه وسلَّمَ الزَّكَاةَ، قالَ: هلْ عَلَيَّ غَيْرُهَا؟ قالَ: لَا، إلَّا أنْ تَطَوَّعَ. قالَ: فأدْبَرَ الرَّجُلُ وهو يقولُ: واللَّهِ لا أزِيدُ علَى هذا ولَا أنْقُصُ، قالَ رَسولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عليه وسلَّمَ: أفْلَحَ إنْ صَدَقَ

                          

   Ebu Muhammed Talha ibn Ubeydillah (r.a) b. Osman b. Amr b. Ka’b b. Sa’d b. Teym b. Mürre b. Ka’b b.Lüey b. Galib El- Kureşi Et-Teymi şöyle dedi:

   Uzaktan sesini duyup ne dediğini anlayamadığımız saçı başı dağınık Necidli bir adam Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in huzuruna geldi.  Rasulullah’a yaklaştı. Baktık ki İslam’ın ne olduğunu soruyor. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem:

– “Bir gün bir gecede beş vakit namaz kılmaktır” buyurdu.

Adam:

            -Kılmam gereken başka namaz var mı? dedi.

            Rasulullah:

– “Hayır yok! Nâfile olarak kılarsan o başka” buyurdu.

Rasulullah sallahu aleyhi ve sellem sözüne devam ederek:

            – “Bir de ramazan ayı orucunu tutmaktır” buyurdu.

Adam yine:

– Tutmam gereken başka oruç var mı? dedi.

 Resûl-i Ekrem Efendimiz:

– “Hayır yok. Nafile olarak tutarsan o başka!” buyurdu.

Ravi Talha radıyallahu anh diyor ki, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem adama zekât vermeyi söyledi.          

Adam:

– “Vermem gereken başka sadaka var mı? ” dedi.

– “Hayır yok. Nafile olarak verirsen o başka” buyurdu.

Bu defa Adam:

– “Bu söylediklerinden ne fazla ne eksik yaparım” diyerek Rasulullah’ın huzurundan ayrıldı.

Bunun üzerine Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:

– “Eğer sözüne sahip çıkarsa, kurtuldu gitti” buyurdu.

                                                                                                          (Buhari: 46, Müslim: 11)

     BU HADİSTEN ÖĞRENDİKLERİMİZ

     Allah (cc) cehaletin zirvede olduğu zamanda bütün insanlığa rehber ve öğretici bir Rasul göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur.

    لَقَدْ مَنَّ اللّٰهُ عَلَى الْمُؤْمِنٖينَ اِذْ بَعَثَ فٖيهِمْ رَسُولاً مِنْ اَنْفُسِهِمْ يَتْلُوا عَلَيْهِمْ اٰيَاتِهٖ وَيُزَكّٖيهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَۚ وَاِنْ كَانُوا مِنْ قَبْلُ لَفٖي ضَلَالٍ مُبٖينٍ

     Andolsun ki içlerinden, kendilerine Allah’ın âyetlerini okuyan, onları arındıran, onlara kitap ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle Allah, müminlere büyük bir lütufta bulunmuştur. Hâlbuki daha önce onlar, apaçık bir sapkınlık içinde bulunuyorlardı. (Al-i İmran 164)

     ‘O gönderilen Peygamber’ Allah’ın kendisine vahyettiği âyetlerini okuyup açıklayarak insanları bilmedikleri konularda aydınlattı ve aydınlanmanın yollarını açtı. Öyle bir öğrenme iştiyakı oluştu ki; ‘Hicret Yurdu’ Medine, bilgi ve hikmetin de yurdu haline geldi. Ashab-ı Güzin inandıkları dinin esaslarını öğrenmek için her konuda sorular soruyorlar, Rasulullah (SAV) efendimiz kendisine sorulan soruları, sabırla, şefkatle, müşfik bir baba ve bir muallim olarak cevaplıyordu. Ashabın zaman ve mekân sınırlaması olmaksızın eğitim ve öğretim faaliyetine katılması, uyarıcı, mayalayıcı, velud bir düşünmeye ve öğrenmeye sevk etti. Böylece Müslümanlar bilgi ve ahlakla donanarak başarıdan başarıya koşmuşturlar. Peygamber’in (SAV) açtığı bu aydınlık yolda ilerleyerek sonraki yüzyıllarda dini ve dünyevi ilimlerde ve bunların uygulamaya geçirilmesinde insanlığa örnek, önder olacak bir konuma yükseldiler. Bu muhteşem medeniyet; kökü iman, gövdesi ibadet, dalları ilim, meyvesi güzel ahlak olan bu ulu çınar, bütün insanlığı kuşattı…

     Necidlinin, yapılması gerekli ibadetleri öğrendikçe “Yapmam gereken başka ibadet var mı?” sorusuna karşılık Efendimiz, farz olarak değil ama aynı cinsten nafile olmak üzere, gönülden gelerek Allah rızası için istenildiği kadar ibadet edilebileceğini bildirmiştir. Rasulullah’ın bu cevabı, işin asgari sınırını belirlediği gibi, azami sınırının olmadığını da ortaya koyar. Her ‘farz’ cinsinden ‘nafile’ olarak ibadet yapabilme ruhsatı, müminler açısından büyük bir nimettir. Ancak gücü zorlayıcı ve bıktırıcı olmamaya dikkat etmek gerekir.

     Necidlinin “Farzlardan ne eksik ne fazla yaparım.” diyerek ayrılması ve arkasından da Efendimizin, “Sözünde durursa kurtuldu” buyurması; kurtuluşun ve cennetin yolunun, iman ve ibadette doğruluk ve samimiyet olduğunu, farzları yerine getirmenin kurtuluş için yeteceğini göstermektedir. Bu durum biz Müslümanlar için fevkalâde büyük bir rahmet, ümit ve sevinç vesilesidir.

     TALHA B. UBEYDULLAH (R.A)

     Talha (r.a), Rasulullah (sav) efendimizden 19 yıl sonra, 590 yılında Mekke’de doğmuştur. Babası risâletten önce vefat eden Ubeydullah b. Osman, annesi Yemen’den Mekke’ye göç eden Sa’be bint-i Abdillah b. İmad El- Hadrami’dir. Nesebi Rasulullah efendimizle Murre’de birleşir.

     Uhut Savaşı’ndaki kahramanlığı sebebiyle ‘Şehid’ül Hayy’ (Yaşayan şehit), malını ve servetini Allah yolunda harcaması sebebiyle ‘Talhat’ül Hayr’ (En hayırlı), Huneyn dönüşü Numan kuyusunu satın alıp vakfetmesi sebebiyle ‘Feyyaz’ (bereketi bol) lakapları bizzat Rasulullah efendimiz tarafından verilmiştir.

     Babası Ubeydullah, oğlundaki ticari kabiliyeti görünce başta Busra pazarı olmak üzere, oğlunu o günkü ticari merkezlere göndermeye başladı. Yirmi yaşlarına gelince herkes tarafından sevilen önemli bir tüccar oldu.

     Hz. Talha, ticaret maksadı ile yine Busra’da olduğu sırada yüksekçe bir yere çıkıp pazarda bulunan tüccarlara seslenen Mekke’nin Varakası ile aynı dili konuşan bir rahibi gördü. Rahip diyordu ki: “Ey Tüccarlar topluluğu! İçinizden haremli, Mekkeli kimse var mı?” Talha: ”Ben varım!” deyince Rahip ona doğru yaklaştı. Mekkeli birini karşısında görmenin heyecanı ile: “Ey genç! Ahmed zuhur etti mi? ” diye sordu. Ama Talha böyle birinden habersizdi, onların “Ahmed” dediğine Mekke “Muhammed” diyordu. Talha, o gün için Rahibe olumlu bir cevap veremedi. Ama Rahip, orada Talha’nın yüreğine imanın tohumunu serpivermişti. Mekke’ye gelir gelmez Hz. Ebu Bekir (r.a) ile Rasulullah’ın (SAV) huzuruna çıktı, yirmi yaşlarında sekizinci Müslüman olarak iman etti ve ilklerden oldu.

     Talha iman ettikten sonra ciddi bedeller ödedi. Başta annesi olmak üzere, akrabalarının ve Mekke’nin ileri gelenlerinin baskı, şiddet ve işkencelerine maruz kaldı. Ama hiçbir şey onu hak bildiği davasından vazgeçiremedi. Müslüman olduğu günlerde Hz. Ebu Bekir ile aynı ipe bağlanarak işkence gördüğünden ikisi, ‘Karineyn’ (yakın dost) diye anılır.

      Daima ticaretle meşgul olması sebebiyle Habeşistan’a hicret etmedi. Resûl-i Ekrem Medine’ye hicret ettikten sonra Hz. Ebu Bekir’in ailesini Medine’ye o götürdü.

      Hz. Talha Müslüman olduktan sonra yapılan savaşlardan geri kalmadı. Bedir Savaşı’nda Hz. Muhammed (sav), Talha b. Ubeydullah ve Saîd b. Zeyd’i, Ebu Süfyan’ın kervanı hakkında malumat toplamaları için savaştan önce Şam taraflarına istihbarat için göndermişti. Bu sebeple Talha (r.a) Bedir Savaşı’na katılamadı. Ancak savaş bittikten sonra Hz. Peygamber, Talha b. Ubeydullah ve Said b. Zeyd’i savaş ashabından sayarak ikisine de ganimetten pay verdi.

     Uhut Savaşı’ndan itibaren bütün savaşlarda yer aldı. Kahramanca savaştığı Uhut Savaşı’nda Rasulullah’ı korurken birçok yerinden yaralandı ve eli çolak kaldı. O gün, üzerinde iki zırh bulunduğu için Uhud kayalığına çıkamayan Rasûl-i Ekrem, Talha’nın sırtına basarak oraya çıktı. Bu sebeple de “Talha’ya cennet vacip oldu” buyurdu. Uhut, Talha’nın günüydü. Zira Rasulullah Efendimiz (SAV) bugün kahramanlığı sebebiyle “Yeryüzünde yürüyen bir şehit görmek isteyen varsa Talha b. Ubeydullah’a baksın.” demişti.

     Bir gün Rasulullah Efendimiz (SAV) hutbesinde Allah’a hamd-ü sena ettikten sonra şu ayeti okudu:

مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ رِجَالٌ صَدَقُوا مَا عَاهَدُوا اللّٰهَ عَلَيْهِۚ فَمِنْهُمْ مَنْ قَضٰى نَحْبَهُ وَمِنْهُمْ مَنْ يَنْتَظِرُۘ وَمَا بَدَّلُوا تَبْد۪يلاًۙ    

     “Müminlerden öyle adamlar vardır ki, Allah’a verdikleri söze sadık kaldılar. İçlerinden bir kısmı verdikleri sözü yerine getirmiştir (şehit olmuştur). Bir kısmı da (şehit olmayı) beklemektedir. Verdikleri sözü asla değiştirmemişlerdir.” (Ahzâb 33/23).

     Sahabeden biri, “Ya Rasulullah! Sözünü tutup adağını yerine getirenler kimlerdir?” diye sorunca Hz. Peygamber, giydiği yeşil elbiseyle gözüne çarpan Talha b. Ubeydullah’ı göstererek “İşte, bu onlardandır.” buyurmuştur.

     Hz. Ebu Bekir’in halifeliği zamanında Talha etkin bir rol üstlenmemiştir. Hz. Ebu Bekir zamanında, irtidat eden Hârice b. Hısn b. Huzeyfe ve beraberindekiler ile çarpışanlar arasında yer aldı. Hz. Ebu Bekir, Kur’ân-ı Kerîm’i toplamak için bir heyet oluşturmuştu. Bu heyette, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali, Talha, Sa’d, Ebu Derda, Abdullah b. Mes’ud, Mikdad b. el-Esved ve Ebu Mûsa el-Eş’arî gibi hafız sahabeler bulunuyordu.

     Hz. Ebu Bekir, kendi yerine kimin halife olabileceği hususunda ashab ile ayrı ayrı istişarelerde bulunmuş ve Hz. Ömer’in hilafetine dair olumlu mesajlar almıştı. Talha, Hz. Ebu Bekir’in yanına geldi ve O’na, “İnsanların başına Ömer’i mi halife tayin ettin? Sen onunla beraberken bile insanların ondan çekindiklerini görmedin mi? İnsanları Ömer ile baş başa bırakıp Rabbine giderken Allah tebaandan sorarsa ne yapacaksın?” dedi. Bunun üzerine Hz. Ebu Bekir, “Beni oturtun.” dedi ve onu oturttular. “Beni Allah’ın hoşnutsuzluğu ile mi korkutuyorsun? Rabbime kavuşur da bana bunu sorarsa, ‘İnsanların üzerine onların en hayırlısını halife tayin ettim.’ derim.” dedi. Bazı sahabeler gibi Talha da Hz. Ömer’in sert yapısından dolayı endişesini bu şekilde dile getirdi. Yoksa Talha’nın, Hz. Ömer’in şahsına karşı bir husumeti söz konusu değildi. Hz. Ömer ise bu görüşünden dolayı Talha’ya bir kırgınlık beslememiş, bilakis hilafeti döneminde kendileri ile istişare ettiği ender kişiler içerisine onu da dahil etmiştir. Hz. Ömer, Kadisiye Savaşı’nda (14/635) ordunun öncü kuvvetlerinin başına Talha’yı, sol kanadına Abdurrahman b. Avf’ı, sağ kanadına da Zübeyr’i tayin etmişti. Talha, Hz. Ömer’in oluşturduğu ve neticesinde içlerinden Hz. Osman’ın halife seçildiği altı kişiden oluşan Ashab-ı Şûradandır.

     Hz. Osman, yönetimde bulunduğu süre içerisinde, Hz. Ali, İbn Abbas, Talha ve Zübeyr ile de istişarelerde bulunmaktaydı. Hz. Ali, Talha ve Zübeyr, yönetimdeki aksaklıkları gidermek için ulema ve fukahanın, İslam’ın vermiş olduğu sorumluluk gereği, takvaya uygun bir şekilde Hz. Osman idaresini zaman zaman eleştirdikleri olmuştur.

     Hz. Osman’ın kuşatıldığı kırk günlük süre zarfında bazı vakit namazlarını Talha kıldırdı. Bu karmaşa döneminde ihtilafa düşülen konularda Müslümanlara Hz. Ali, Talha ve Zübeyr danışmanlık ettiler. Çünkü bu üç sahabe, halifeden sonra Medine’deki en nüfuzlu kimseler idi.

     Hz. Osman’ın şehit edilmesinde Talha’nın doğrudan ve bilinçli olarak hiçbir dahli söz konusu değildir. Ancak Talha (r.a), bu olaylarda diğer bazı ashab gibi pasif davranmıştır. Zaten Talha bu davranışı ile eleştirilmiştir. Bir başka ifadeyle, kendisinden beklenen tavrı ortaya koyamamıştır. Bu sebeple de bazı rivayetlerde ismi, Hz. Osman’ın şehadetiyle doğrudan ilişkilendirilmiştir.

     Talha ve Zübeyr, Hz. Osman’ın şehadetinden sonra halife seçilecek kişiye beyat etmenin şartının; Hz. Osman’ın katillerini bulup cezalandırması olduğunu belirtmişlerdi. Bu beyat sonrasında da Talha, Zübeyr ve sahabenin önde gelenleri Hz. Ali’nin yanına gelerek Hz. Osman’ın kanının yerde kalmamasını ve hakların ikame edilmesini talep etmişlerdi. Bu sebeple Cemel Savaşı’nda Hz. Aişe’nin yanında yer aldı. Sürekli ”Ey insanlar! Dikkat ediniz fitne kaynamaktadır.” diye uyarılarda bulunmasına rağmen bu ‘katilden daha şiddetli olan fitne’ günlerinde Müslümanlar arasında çıkan şiddetli savaşa engel olamadı. Talha, Hz. Ali’ye karşı savaştığı için çok pişman olmuş ve bu pişmanlığını da şu şiirle dile getirmiştir:

  • Pişmanlığım, parmaklarını koparıncaya kadar ısıran Kuseî’nin pişmanlığı gibidir,    istemediğim halde günahkârlara razı olduğum zaman.

     Hz. Ali ile savaşmaktan vazgeçip savaş meydanından ayrılmak isteyince aynı safta yer aldığı Mervan b. Hakem tarafından şehit edilmiştir. Rasulullah Efendimizin (SAV) ‘cennetteki komşusu’, komşusuna kavuşmuştur.

     Talha (RA), Rasulullah Efendimizden (SAV) tekrarlarla 38 hadis rivayet etmiş, ikisinde Buhari ve Müslim ittifak etmiş, bir hadis Buhari, iki hadisi de Müslim Sahihlerine almıştır.

   Allah ondan razı olsun.