Politika Geleneğinin Avrupa’daki Görünümü ve Darbeler

Mevcudiyetlerini, menfaatlerini sürdürmek için kullandıkları düzenin tehlikeye girdiğini gören kesim, eğer gücü yetiyorsa darbe yapmak suretiyle kendilerini emniyet altına almak ister.

Mucahid YILDIZ

İlk darbeyi yapan Kabil’dir. Sahip olduğu malların en değersizlerini seçerek Allah’a (c.c.) kurban olarak sundu. Fakat kardeşi Habil’in mallarının en gözde olanlarını seçip sunduğunu ve daha makbul olduğunu gördü. Hasetlik ederek kardeşine ilk darbeyi vurdu ve onu katletti.

Mevcudiyetlerini, menfaatlerini sürdürmek için kullandıkları düzenin tehlikeye girdiğini gören kesim, eğer gücü yetiyorsa darbe yapmak suretiyle kendilerini emniyet altına almak ister. Dünya tarihinde gerçekten adalet temin etmek amacıyla askeri bir darbe yapıldığı görülmüş müdür? Âcizane böyle bir darbe tarihini okumadım, görmedim, duymadım.

Darbe kelimesinin Almanca’da karşılığı “Putsch”, yani genellikle askeri ya da silahlı çetelerin zorla devletin başındaki idareyi alaşağı ettikleri politik bir eylemdir. “Putsch” askerin ya da silahlı güçlerin yönetime müdahale etmek anlamını taşıyor. Aslen İsviçre lehçesi Almanca’da itmek anlamına kullanılan Putsch, İngilizce’den de bildiğimiz “push” kelimesidir. Fransızca ve İngilizce’de askeri darbeler için “coup” sözü de kullanılmaktadır.

Batı Avrupa’da 2. Dünya Savaşı sonrasında ülkeleri her bakımdan çok gerilere götürmeyi başaran askeri darbeler, Fransa ve Yunanistan’ın dışında hiçbir ülkede yaşanmadı. Almanya’da ‘Hitler Darbesi’ olarak bilinen 8-9 Kasım 1923 yılında Adolf Hitler ve Erich Ludendorff’un başarılı olamadıkları bir darbe yapıldı. Bu darbeden sonra Hitler bir süre hapis cezası aldı ve ünlü eseri ‘Mein Kamp’ adlı kitabı hapishanede yazmaya başladı. Beş yıl hapis cezasına çarptırılan Hitler, bir yıl sonra tekrar serbest bırakıldı.

İkinci Dünya Savaşından sonra Batı Avrupa’da kurulan demokratik idarelerde artık darbenin yeri yok. Politika geleneklerinde askerlerin siyasi hayata en ufak bir müdahalesine bile tahammül edilmiyor. Almanya’da savunma bakanları, siyaset konuşan ya da açıklama yapan askerleri, dolaylı bir ifade bile kullanmış olsalar ve rütbeleri ne olursa olsun görevden alıyorlar.

Politik gelenekleri bakımından Batı Avrupa’yı değerlendirecek olursak, bizdeki siyasi heyecanlardan uzak daha sakin bir görünümle karşılaşırız. Seçim öncesi parti propagandalarının, Türkiye ve ABD’de olduğu gibi çok şaşalı mutantan bir şekilde olmadığını müşahede ediyoruz. Büyük meydanlarda yüzbinlerce insanın katıldığı büyük mitingleri Avrupalı politikacılar rüyalarında bile göremezler.

Ancak şunu belirtmekte fayda var; büyük kalabalıkların toplanmasının siyasi güç bakımından ne kadar belirleyici olduğu tartışılabilir. Zira memleketimizde geçmişte yapılan birçok askeri darbe sonucu politikacılar hapse atılmışlar, hatta idam edilmişlerdi. Fakat onları desteklemek için meydanlarda slogan atan yüzbinlerden tek bir kişi bile liderlerini destekleme cesaretini gösteremedi. 15 Temmuz bu anlamda Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir ilktir. Eğer hızlı hareket edilmeseydi, bu darbenin de öncekiler gibi başarılı olma ihtimali yüksekti.

Almanya’da oy veren seçmende particilik heyecanı göremezsiniz. İstisnalar vardır elbette. Bizdeki gibi hamasi yaklaşımlar sergilenmez. Seçimler bittikten sonra her zamanki normal hayat devam eder. Herkes işine gücüne döner. Sen falan partiyi seçiyorsun, o halde seninle selamı sabahı kesiyorum gibi bir durum asla dile getirilmez. Katılaşmış bir particilik anlayışı Avrupalılarda kısmen mevcuttur.

Partilerin işleyişi bakımından devletler arasında çok büyük farklar görmüyoruz. Hepsinin devletin devam eden siyasetinin birer parçası olmaktan başka görevleri yok. Farklı ideolojik yapıları ve söylemleri olsa da, bugün derin devlet adı altında ifade edilen resmi çizginin dışına hiçbirinin de çıkmadığını ya da çıkamadığını müşahede ediyoruz. Bunun en güzel örneğini son iki yılda yaşadığımız korona salgınında çok net bir şekilde gördük.

Bu nedenle Avrupalının çoğunluğunun politikaya ilgisi oldukça azdır. Birçoklarından, ‘politikacılar seçim öncesi vaatlerde bulunuyorlar, sonra da ne isterlerse onu yapıyorlar’ ifadesini defalarca duydum. Olması gereken üzerinde uzun tartışmalar yapılabilir. Batı Avrupa’da yaşayan tüm insanlar elbette olup bitenlere karşı tamamen umursamaz değiller. Fakat İspanya, İrlanda, Fransa gibi ülkelerdeki insanların yüksek alaka ve eylemlerinin benzerlerini Almanya ya da diğer Batı Avrupa ülkelerinde göremiyoruz.