Alışagelmedik bir yolculuk hikâyesi ile başlayan Gariplerin Kitabı, aslında arkasında hiçbir şey bırakmadan giden insanların öyküsünü anlatıyordu. Teslimiyet böyle bir şeydi çünkü. Sevdiklerini, yaşadıklarını, biriktirdiklerini bir daha geriye dönmeden bırakabilmek…
İbrahim Tığlı
Gazeteci-Yazar

Rahmetli Abdulkadir es-Sufi’yi İsmet Özel çevirisi ile Yeryüzü Yayınları’ndan çıkan “Gariplerin Kitabı” ile tanımıştım. Jan Dallas adıyla da bilinen Abdulkadir es-Sufi’nin bu kitabı, hayatımın dönüm noktalarından biri olmuştu. Alışagelmedik bir yolculuk hikâyesi ile başlayan Gariplerin Kitabı, aslında arkasında hiçbir şey bırakmadan giden insanların öyküsünü anlatıyordu. Teslimiyet böyle bir şeydi çünkü. Sevdiklerini, yaşadıklarını, biriktirdiklerini bir daha geriye dönmeden bırakabilmek… Üniversite yıllarında okuduğum bu kitap, farklı bir tasavvufi düşüncenin de önünü açıyordu. Türkiye’de pek görmediğimiz eylemsel ve fikirsel yönü ağır basan bir sufi anlayışı için çıkarımlar içeriyordu. Belki kitaptan daha çok dikkatimi çeken es- Sufi’nin tarzıydı; dinamik bir arayışın öykücüsünün.
Yıllar sonra içimde biriktirdiğim bir kor, zihin dünyamı kaplar haline gelmişti. Yaklaşık on iki yıl önce bende geri dönülmez bir yurt dışına gitme arzusu vardı. Bu bir kaçış değildi, belki de kendimi yeniden bulmamın arayışıydı. Gitmek gerek diye düşünüyordum, artık nefes aldığım havanın ağırlığını taşıyamıyor, gittiğim yollarda yürüyemez hale geliyordum.
Cape Town Yolculuğu
Aslında yurt dışı için Mısır veya Sudan gibi bir ülkeye gitme tercihim vardı. Her iki ülkeye de daha önce gitmiş, oralarda tutunabileceğim, yarenlik edebileceğim arkadaşlarım vardı. Fakat bir akşam üniversitede çalışan dostum “Neden Güney Afrika’ya gitmiyorsun?” dedi. O akşam Güney Afrika okumalarım başladı ve Abdulkadir es-Sufi ile tekrar karşılaştım. Bir süre önce es-Sufi ve dostları Cuma Camisi adıyla Cape Town’un merkezinde bir cami açmışlar, faaliyetlerini genişletmişlerdi.
Bazen bir âlimin, bir şairin yaşadığı şehirde yaşamak aynı şehrin çilesini çekmek bile bir erdem gibidir. Cape Town’a gitme meselesini, ertesi gün rahmetli Âkif Emre abiye açtım. Âkif Emre bu düşüncemin daha isabetli olduğunu söyleyerek Cape Town’a kendisinin hiç gitmediğini ama en çok gitmek istediği şehirlerden biri olduğunu söyledi.
Artık dönüşü yoktu, Cape Town’a, es-Sufi’nin yılın büyük bir zamanını geçirdiği bu yorgun şehre gitmeliydi. Bilet paramı denkleştirdikten sonra geriye bakmadan uçağa atlayıp Cape Town’a geldim.
Hep Cuma Camisi’ni merak ederdim. Fakat caminin nerede olduğunu hiç kimseye soramamıştım. Bir gün Cape Town’un en meşhur caddesi olan Long Street’te yürürken caddenin sonuna kadar gitmek istedim. O cadde üzerinde bir Osmanlı yadigârı olan Hamidiye Camisi de vardı. Genellikle Cuma namazlarını bu caminin üst katında kılmayı gelenek edinmiştim. Caddenin sonuna ulaştığımda benzin istasyonu ile bitişik camiyi keşfettim. Artık ertesi günkü Cuma namazına buraya gelecektim.
Cuma günüydü. Sabah saatlerinde Apartheid yönetimine karşı mücadelesi ile bilinen Şehid İmam Abdullah Harun’un torunu Muhacir aradı. Bana Cuma namazı için nereye gideceğimi sordu. Ben de Cuma Camine gideceğimi söyleyince sevinçli bir şekilde “Abi, ben de seni oraya götürmek istiyordum” dedi.
Muhacir Harun’la birlikte Cuma Camii’ne vardık. Namazı kıldıktan sonra Muhacir beni birisi ile tanıştırmak istediğini söyledi. Caminin bir bölümünde bekleyen zayıf, kısa boylu, gözleri mavi olan; yaşlılığı yalnızca dikkatli bakınca anlaşılan biri ile tanıştım. Bu tanıştığım kişi yıllardır tanışmak için beklediğim Abdulkadir es-Sufi’den başkası değildi. Abdulkadir es-Sufi ile yaklaşık 3 saat süren medeniyet üzerine bir sohbetimiz oldu. Daha sonraları perşembe günleri evine davet etti. Yalnız birkaç kez gidebildim, fazla gidemedim.
Abdulkadir es-Sufi’nin Cape Town’da aynı zamanda Dallas College diye bir okulu vardı. Orada Cape Town Üniversitesi’nde çalışan bir öğretim görevlisi arkadaşın desteği ile 1-2 saat öğrencilere Osmanlı Devleti hakkında seminer vermiştim. Kolejin öğrencileri genellikle Cape Town’da seçkin Müslümanların çocuklarıydı ve çoğunluğu da beyazdı. (Cape Town’da siyahlar, beyazlar ve melezler bir arada yaşamaktadır.)
Dallas Koleji’nin yılsonu diploma törenine ben de davet edilmiştim. Abdulkadir es-Sufi de gelmiş, mezuniyet töreninde kısa bir konuşma yapmıştı. Dallas Koleji din ağırlıklı bir eğitim veren okul olmasına rağmen mezun başarılı öğrencilere William Shakespeare’in külliyatı hediye edilmişti. Mezuniyet sonrasında tekrar Abdulkadir es-Sufi ile Shakespeare’in eserleri üzerine sohbet ettik.
Abdulkadir es-Sufi 1930’lı yıllarda doğmuş entelektüel dünyanın birikimini taşıyan ender insanlardan biriydi. Dikkat ettiğim Jan Dallas kimliğini de sürdürüyor olmasıydı. Bir İskoç beyefendisinin özelliklerine sahip olup, İslam ile o kimliği arasında bir denge kurmuştu. Modernizm, Gelenek, Anglo Sakson ve İslam, onunla bütünleşmiş bir haldeydi. Normal hayatında modern bir kıyafet giyerken camide zikir yaparken giydiği kıyafet aynı değildi.
Türkiye’de gelişmelerden ve İslam dünyasındaki rolünü yakından takip ediyordu. Rahmetli Erbakan Hoca hakkında olumlu konuşmalarına şahit olmuştum. Fakat Türkiye’deki tasavvufun şekli düzeyde kaldığına yönelik bir ısrarı vardı.
Etiyopya’ya geldiğimde her yıl en az bir kez Cape Town’a gitmeye özen gösterirdim. Her gidişimde ancak bir kez görüşebildim. Geçen aralık ayında gittiğimde Cape Town’da bulunduğunu ve hasta olduğunu kimseyi kabul etmediğini söylediler.
Abdulkadir es-Sufi’nin yalnız Güney Afrika’da değil, İngiltere, Norveç, Meksika, Fas, Almanya ve İspanya’da da dergâhları vardı. Yılın belirli zamanlarında bu yerlere gider, kısa bir süre bulunurdu. Sanırım benim gibi en sevdiği şehir Cape Town’du. Çünkü zamanının çoğunu bu şehirde geçirirdi.
Cape Town’u ben hep bir İslam şehri olarak görmüşümdür. Çünkü kırk türbesi, yatırı olan şehirdir. Sufizmin inceliğini, modern dünyaya rağmen yaşanırlığını hissedersiniz. Yusuf Makassari, Tana Baru, Malay adalarında doğmuş Cape Town’da vefat etmiştir. Ebubekir Efendi Osmanlı topraklarında doğmuş, Cape Town’da vefat etmiştir. Jan Dallas İskoçya’da doğmuş, Abdulkadir es Sufi olarak Cape Town’da vefat etmiştir.
Abdulkadir es-Sufi, sufi hareketin son modernlikle çatışmayan son temsilcilerinde biridir. Dindarlığa yeni bir boyut kattığı da söylenebilir. Çünkü onun çizgisi devlete yönelik değil, cemaati güçlendirmeye yönelik olmuştur. Bu yüzden eğitim, ekonomi gibi konulara daha çok eserlerinde yer vermiştir.
Abdulkadir es-Sufi’yi çağdaşı sufi liderlerden ayıran, var olan sitem ve yaşayışla kurduğu derinlikli ilişkidir. Kendisini toplumdan soyutlamadığı gibi, hareketini devlet karşıtı değil, devlete rağmen sürdürülmesini sağlamasıdır. Avrupa, Amerika ve Afrika’yı kendi dinamikleri ile bütünleştirerek ümmet çizgisinde toplumcu bir İslam anlayışını devam ettirmiştir.
Abdulkadir es-Sufi hayatını kaybetti, cemaat içinde değişiklikler olur mu? Bu sorunun cevabı erken olmasına rağmen katı olanın zamanla buharlaştığı gibi Sufi geleneğin çok yönlülüğünü farklı yollardan takip etmeyi sürdürenler de olacaktır.