Hz. Osman (R.A)
Hz. Peygamber’den altı yaş küçük olan Osman, Tâif’te doğdu. Kureyş’in en zenginlerinden olan babası Affân, İslam gelmeden önce öldü. Annesi Ervâ bint Küreyz, Resûlullah’ın halası Ümmü Hakîm Beyzâ bint Abdülmuttalib’in kızıdır.
Rıza Savaş
Prof. Dr., Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Emekli Öğretim Üyesi


Osman b. Affan b. Ebülas b. Ümeyye, Kureyş kabilesinin Ümeyye koluna mensuptur. Hz. Peygamber’den altı yaş küçük olan Osman, Tâif’te doğdu. Kureyş’in en zenginlerinden olan babası Affân, İslam gelmeden önce öldü. Annesi Ervâ bint Küreyz, Resûlullah’ın halası Ümmü Hakîm Beyzâ bint Abdülmuttalib’in kızıdır.
Babası gibi ticaretle uğraşan Osman, İslâm öncesinde Mekke’nin önemli zenginlerinden biri oldu. İslam davetinin ilk günlerinde Hz. Ebû Bekir’in aracılığı ile Resûlullah’ın yanına giderek Müslüman oldu. Genelde kaynaklar ve araştırmalar bu rivayeti öne çıkarırlar. Ancak Hz. Osman’ın İslam’a girişinde onun annesinin Haşimiler’den olmasının etkisine de dikkat çekmek yerinde olacaktır.
Affân b. Ebi’l-As’la evli olan Ervâ’nın, Hz. Peygamber’in İslâm’a yetişmeyen halası Ummu Hakîm (el-Beyzâ) bint Abdilmuttalib’in kızı olduğu ve Osman’ın bu evlilikten dünyaya geldiği kaynaklarımızın naklettiği bilgiler arasındadır.
Ervâ’nın kız kardeşi Sa’da bint Küreyz’in, yeğeni Osmân b. Affân’a, Hz. Peygamber’in, Allah’ın Rasulu olduğu ve getirdiği dinin kurtuluşa vesile olacağı şeklinde konuşmalar yaptığı rivayet edilmektedir. “Teyzemin sözü kalbime tesir etti ve bu konuda düşünmeye devam ettim….” diyen Hz. Osman, kısa bir süre sonra İslâm’a girer. Bunun üzerine Sa’da, söylediği bir şiirde şöyle demektedir:
هدى الله عثمان الصفي بقوله
فأرشده والله يهدى الي الحق
“Allah, tertemiz Osmân’ı sözüyle hidayete erdirdi.
Onu ben irşad ettim; Allah da hakka yöneltti.”
Hz. Osman’ın Müslüman olmasıyla ilgili her iki rivayet de doğru kabul edip buna göre yorumlamak mümkündür.
Müslüman olduktan sonra Hz. Peygamber’in kızı Rukiye ile evlenen Hz. Osman, hanımıyla birlikte Habeşistan’a hicret etti. Bir yıl sonra Habeşistan’dan Mekke’ye dönen çift, daha sonra Medine’ye hicret etti.
Hz. Peygamber, Hz. Osman’a Mescid-i Nebevî’nin yakınında bir arsa verdi ve evinin planını da çizdi. Müslümanlar, Bedir Savaşı’na giderken Rasulullah’ın emri ile Hz. Osman ağır hasta olan eşi Rukiye’nin başında kaldı. Zafer müjdesinin Medine’ye ulaştığı gün Rukiye öldü. Rukiye’nin Hz. Osman’dan Abdullah isminde bir oğlu oldu ve bu çocuk hicretin dördüncü yılında öldü. Hz. Peygamber, Rukiye’nin ölümünden sonra Hz. Osman’ı diğer kızı Ümmü Külsûm ile evlendirdi. Hicretin 9. (630) yılında o da vefat etti. Hz. Osman, Rasulullah’ın iki kızıyla evlendiği için kendisine iki nur sahibi anlamında “Zünnureyn” denmiştir. Bize zamme ağır geldiği için “Hz. Osman zinnüreyn radiyallahu anh” şeklinde telaffuz ederiz.
Hz. Ömer, Mescid-i Nebevî’de yaralanınca altı kişiden oluşan halife belirleme şurası içinde Hz. Osman da bulunuyordu ve o müzakereler neticesinde halife seçildi. Hz. Peygamber’den sonra Hz. Ebubekir iki, Hz. Ömer on ve üçüncü halife olan Hz. Osman on iki yıl halifelik yaptı. Hz. Osman zamanında karalarda ve denizlerde fetihler devam ederken İslamlaşma da gerçekleşiyordu. Bu dönemde artık Akdeniz’de Bizans donanmasına karşı koyabilecek güçlü bir İslam donamasından söz edilebilmektedir.
Hz. Osman’ın halifelik dönemi, başarılı geçen altı yedi yıldan sonra halifenin öldürülmesiyle sonuçlanan İslâm tarihinin ilk büyük fitnesinin yaşandığı karışıklıklar ve şikâyetler başladı. Bu fitne Müslümanların farklı parti ve gruplara bölünmesinin temelini teşkil eder. Bu durum kaynaklara da farklı şekillerde yansımış ve taraflar kendi tezlerinin doğruluğunu savunmuşlardır.
Hz. Osman’ın halifeliğinin son yıllarında, yaşanan ekonomik krizden en fazla etkilenen Kûfe, Basra ve Fustat’ta (Mısır) muhalifler, uygun bir ortam bulmuştur. Hz. Osman’ın ve valilerinin bazı icraatlarını propaganda amacıyla kullanan muhaliflerin tenkitlerinin başında Hz. Osman’ın önemli devlet görevlerine akrabalarını tayin etmesi geliyordu. Hz. Osman kendisinden önceki halifenin Şam valiliğine atadığı Muaviye b. Ebu Süfyan’ı Suriye genel valisi yapmış, Humus, Kınnesrin ve Filistin vilâyetlerini de ona bağlayarak yetkilerini genişletmişti.
Bu sırada Kureyş içinde, aslı cahiliye devrine dayanan Emevî-Hâşimî rekabeti gündeme geldi. Bu diğer kabileler arsındaki rakabeti de tetikledi. Kureyş’e karşı bir hareketin işaretleri de görülmeye başlandı.
Kufe valisi Saîd b. Âs, “Sevâd arazisi Kureyş’in bahçesidir” dediğinde orada bulunan Eşter en-Nehaî, “Allah’ın bize kılıçlarımızla ihsan etmiş olduğu bu topraklar nasıl Kureyş’in çiftliği olur?” diyerek Kufe’de muhalefetin fitilini ateşledi. Kufe’de valiye ve yönetime engeller çıkarılmaya başlandı. Hz. Osman, buradaki muhaliflerin elebaşlarını önce Dımaşk’a ardından Humus’a gönderdi ise de sonunda bu muhalifler halifenin izniyle tekrar Kufe’ye döndüler. Muhalefet güçlendi ve bu hareket Basra’ya da sıçradı.
Şam’da ise Ebû Zer, Müslümanların ihtiyaç fazlası mallarını Allah yolunda harcamayıp biriktirmelerini şiddetle eleştirmesiyle zenginler aleyhine bir hareketin başlamasına yol açmıştı. Ebû Zer, Muâviye’nin şikâyeti üzerine Hz. Osman tarafından Medine’ye çağrıldı. Tenkitlerini burada da devam ettiren Ebû Zer, Rebeze’ye gönderildi.
Bu sırada Mısır’da da Hz. Osman ve Vali Abdullah b. Sa‘d b. Ebû Serh’e karşı muhalefet başlatılmıştı. Kûfe, Basra ve Mısır’daki muhalif gruplar, birbirlerine gönderdikleri mektuplarda Hz. Osman’ı ve valilerini ağır bir şekilde eleştiriyorlar, onların din kurallarını çiğneyip zulme başvurduklarını ileri sürerek halkı yönetime karşı isyana çağırıyorlardı. Halkın huzurunda okunan bu mektuplar Medine’ye de gönderiliyordu.
Muhaliflerin halkı tahrik için kullandıkları diğer şikâyet konuları arasında Hz. Osman’ın Kur’ân-ı Kerîm’i istinsah ettirdikten sonra diğer Kur’an nüshalarını yaktırması, Hz. Peygamber tarafından Tâif’e sürülen amcası Hakem b. Ebi’l-As’ın Medine’ye dönmesine izin vermesi, kendisini eleştiren Ebû Zer el-Gıfârî, Abdullah b. Mes‘ûd ve Ammâr b. Yâsir gibi ileri gelen sahabileri çeşitli şekillerde cezalandırması gibi konular bulunmaktadır.
Muhalifler, Hz. Ali, Zübeyr, Talha ve Hz. Âişe başta olmak üzere ashabın büyüklerinin ağzından mektuplar yazarak onları da bu işin içinde göstermeye çalıştılar. Bütün şehirlere gönderilen ve halkı cihad için Medine’ye çağıran bu mektuplar büyük yankı uyandırdı. Mektuplar Medine’de de etkisini gösterdi ve Hz. Osman’a yönelik kişisel kırgınlıklar Medine’deki muhaliflerin sayısını arttırdı.
Mısır, Kûfe ve Basra’dan sayıları 600-1000 arasında gösterilen üç grup, hac kafileleri arasına karışıp Mekke yerine Medine’ye geldiler. Hz. Ali, Talha, Zübeyr ve Rasulullah’ın eşleriyle görüşerek valiler hakkındaki şikâyetlerini aktardılar. Görüşmeler devam etti, ancak her geçen gün asiler Halife’nin zayıf noktalarını tespit ettiler ve evi kuşatıp Hz. Osman’ı şehit ettiler. (18 Zilhicce 35 / 17 Haziran 656).
Bazı tarihçiler isyanı daha ziyade siyasi, sosyal ve ekonomik değişikliklere bağlamıştır. Özellikle ekonomide fetihlerin durmasıyla birlikte ganimet geliri azalınca garnizon şehirlerinde yaşayan askerlerin geçimi düzenli vergi gelirlerine bağlı hale gelmiş ve asker maaşlarının ödenmesinde sıkıntı başlamıştı. Öte yandan valilerin yanı sıra ashabın ileri gelenlerinden küçük bir grubun büyük servetler edinmesi kıskançlıklara yol açtı. Bu gelişmeler Câhiliye dönemi kabilecilik anlayışını da yeniden ortaya çıkardı.
Hz. Osman’ın eşleri ve çocukları
Eşleri Çocukları Açıklama
1 Rukiye bint Rasulillah Abdullah Altı yaşında öldü.
2 Ümmü Külsüm
3 Naile bint Ferafisa Meryem
4 Remle bint Şeybe, Aişe, Ümmü Eban, Ümmü Amr
5 Ümmü’l-Benîn bint Uyeyne Abdulmelik
6 Fahite bint Gazvan Abdullah
7 Ümmü Amr bint Cündüb Amr, Halit, Eban, Ömer, Meryem,
8 Fatıma bint Velid Velid, Said, Ümmü Said,
9 Ümmü Veled Ümmülbenin
Hz. Osman’ın, Medine’de hicretten sonra içme suyu sıkıntısı yaşandığı bir sırada 35.000 dirheme satın aldığı Rûme Kuyusu’nu vakfetmesi, Tebük Seferi hazırlıklarında İslam Ordusuna en büyük yardımı yapması, Hz. Ebû Bekir zamanındaki bir kıtlık sırasında bin deve yükü buğday, kuru üzüm ve zeytinyağı ile dönen kervan malının tamamını muhtaç durumdaki Müslümanlara dağıtması gibi yaptıkları onun ne kadar cömert ve hayırsever bir insan olduğunu ortay koymaktadır.
Kıraat farklarının sebep olduğu tartışmaları önlemek için Hz. Ebubekir zamanında mushaf halinde toplanan Kur’an-ı Kerim’i beş veya yedi nüsha olarak çoğaltıp Mekke, Basra, Kufe, Şam, Yemen ve Bahreyn’e birer nüsha gönderdi, “imam mushaf” denilen nüshayı da Medine’de bıraktı.
Hz. Osman’ın yaptığı bu işi tenkit edenler varsa da esasında bu Müslümanlar için en büyük hizmetlerden biridir. Çünkü tarihin her döneminde ve günümüzde bütün Müslümanların elindeki Kur’an metni tektir ve bu metin hakkında kayda değer bir ihtilaf yoktur. Bence İslam’ın en güçlü tarafı bu dinin ana metninin korunmuş olmasıdır. Elbette Hz. Osman’ın attığı bu adımın, Kur’an metni konusundaki ittifakta çok büyük bir rolü vardır.
Allah Teâla, İslam’a hizmet eden herkesten razı olsun.