Yarım Asırlık Savaş Sonunda Afganistan’da Ulusal Barış Eşiğinde Tâlibân

20 yıllık savaşın ardından ABD’yi hezimete uğratan Tâlibân, şimdi eşiğine ayak bastığı ulusal barış için elinden gelen her şeyi yapmalıdır. Yarım asra yakın bir zamandır süren çok yönlü, çok taraflı bir savaşı barışla taçlandırabilecek bir Tâlibân, ülkesi ve halkına en büyük iyiliği yapmış olacaktır.

Mahmut Osmanoğlu

Tâlibân’ın 20 yıllık dağda silahlı mücadele ve başkentlerde yürüttüğü diplomasi ile Kabil’e, kayda değer bir direniş ile karşılaşmadan, adeta yıldırım hızı ile dönüp hâkimiyeti ele alması, ABD dâhil herkese sürpriz oldu. Sanki planlı ve kontrol altında giden bir süreci, Eşref Gani’nin aniden ülkeden ayrılması sekteye uğratmış ve düzensizliğe itmiş gibi görünüyor. Eşref Gani, adeta dengeleri altüst edercesine, neden böyle davrandığını muhtemelen önümüzdeki süreç içerisinde açıklayacaktır.

Bu hızlı dönüş ve adeta tereyağından kıl çeker gibi Tâlibân’ın ülkenin tamamını ele geçirmesi, kafalarda soru işaretleri oluşturmuyor değil. Duha’da ABD ile Tâlibân arasında varılan anlaşmanın gizli hükümleri olduğu da dillendirilmiyor değil. Ancak, netice itibariyle sahada savaşan da, masaya oturup anlaşan da Tâlibân’dır. Ayrıca bu hızlı gelişin diyeti nedir, çok geçmeden anlaşılacaktır da.

Şu da var ki, hakkını vermek gerekirse Tâlibân, ABD’yi dize getirmiş ve Afganistan bir süper güce daha mezar olmuştur.

20 yıl sonra bu hızlı geri dönüşün sevindiren yanı, fazla kan dökülmemesi ve Tâlibân hareketinin, göründüğü kadarıyla, bir zafer sarhoşluğuna kapılmamasıdır.

“Yeni Tâlibân” örgütsel tabanını Afganistan’ın diğer etnik unsurlarına yaymış bir tablo ve geçmişten ders almış bir tavır sergiliyor. 1973’den bu tarafa bir şiddet ve savaş sarmalına girmiş Afganistan için bu çok önemli bir gelişmedir.

“Yeni Tâlibân”ın yumuşamasının tabii ki sebepleri var. Önceki “Emirlik” döneminden büyük ölçüde ders aldıkları ortada. Ancak Tâlibân’ın içeriye ve dışarıya güven verebilmesi için aldığı derslerin tabanını genişletmesi gerekir. Tâlibân, Kabil Havalimanı’nın da boşaltılması ile birlikte tüm Afganistan’ı ele geçirdi ama önünde boğuşacağı devasa sorunlar bulunuyor.

İçeride hükümeti kurması gerekiyor. “Kapsayıcı İslami Hükümet”ten bahsediliyor. Ancak:

– Tâlibân kendi içerisinde nasıl bir geniş taban sağlayacağı merak konusudur. Peştun ağırlığı ile bilinen Tâlibân’ın iş ülke yönetmeye gelince kendi bünyesindeki çeşitliliği yönetime nasıl yansıtacak, kısa bir süre sonra ortaya çıkacaktır.

-Kendi dışındaki ve önceki yönetimden arta kalan siyasi ve diğer kesimlerin “geniş tabanlı”, “kapsayıcı” hükümete ortak edilmesi de ayrı bir imtihan olacaktır Tâlibân için. Buna karar verirken kendi iradelerinin başkaları tarafından etkilenmesine karşı durabilecekler midir? Bu konu bile Tâlibân saflarında fiziki tasfiyeler yaşanması için kimileri nezdinde önemli bir gerekçe oluşturur.

Tâlibân hükümetinin kurulması, Afganistan’ın uluslararası ilişkilerini ve tanınmasını da çok yakından etkileyeceği için süreç uzayabilecektir.

Tâlibân’ın önceki dönem gibi uluslararası baskılara maruz kalmasına neden olacak bir diğer önemli konu, yabancı savaşçılar meselesidir. Tâlibân’ın ilk “Emirlik” döneminin ABD tarafından sona erdirilmesinin nedeni/bahanesi, Usame bin Ladin ve el-Kaide başta olmak üzere yine bu yabancı savaşçılar olmuştur.

Şimdi Tâlibân önünde el-Kaide, Özbekistan İslami Hareketi, Uygurlar ve ismi duyulmamış yabancı savaşçılarla ilgili üç yol vardır:

  1. Onları silahsızlandırmak ve yeni dönemde Afganistan’da yerleşerek sivil bir hayat sürmelerini sağlamak,

2. Silahsızlanmayı kabul etmeyenleri Afganistan’dan çıkmaya davet etmek,

3. İkisini de kabul etmeyenlerle savaşmak.

Bu konu her hâlükârda Tâlibân’ın önüne gelecek ve seçimini yapmak durumunda kalacaktır.

Tâlibân’ın önündeki silahlı iç tehditler ise şu an itibariyle Pençşir Vadisi’nde filizlenmeye başlayan direniş ve son Kabil Havaalanı saldırılarında kendisini gösteren DAEŞ’in Horasan koludur.

Havaalanındaki patlama bağlamında, Kabil’de Havaalanı bombalamalarının paniği yaşanırken ABD ordusunun Kabil Havaalanı’nda ardında bırakacağı ekipmanları neredeyse eşzamanlı olarak patlayıcılarla imha etmesi dikkat çekti. Ayrıca Tâlibân sözcüleri ABD askerlerinin halka ateş açtığı iddialarını da dillendirdiler. Yani orada yaşanan katliamın tek sorumlusu, DAEŞ değildi.

Pençşir, Tâlibân’ın ilk döneminde tüm ülkede hâkimiyeti sağlamasına engel olmuş bir direniş noktası idi. Yani sembolik bir değeri de var. Öncesinde, Sovyetler de Kızıl Ordu ile Pençşir’e yaptıkları yedi kapsamlı saldırıda oradaki direnişi kırmada başarısız olmuşlardı. Ancak o dönem Pençşir direnişinin başında Ahmet Şah Mesut gibi savaş meydanlarında pişmiş bir komutan vardı.

Ahmet Şah Mesut’un oğlu Ahmet Mesut’un direnişine gelince, coğrafya, evet, ana vadiye dikey yüzlerce vadisi ve elverişsiz şartları ile savunma kolaylığı sağlayacaktır ancak savunma şiddetini direnişçilerin mahareti ve tecrübesi ortaya koyacaktır. Fikri ve siyasi anlaşmazlıklar yanında Pençşirlilerin Tâlibân ile dil ve ırk anlaşmazlığı da vardır. Direnişçiler burada tutunup Tâlibân saldırılarını püskürtebilir ve burasını bir direniş merkezi haline getirebilirlerse, diğer bölgelere de örneklik oluşturup direnişin yayılmasını tetikleyebilirler.

Yine de, arka planda yürütüldüğü gibi, tarafların müzakere masasına oturup anlaşma sağlamaları her iki tarafında lehine olacak ve kan akıtılmasının, yıllardır süregelen savaşların önüne geçilmesine sebep olacaktır.

Diğer taraftan bu geçiş dönemi ve belirsizlikler DAEŞ için büyük fırsatlar oluşturmaktadır. Zaten çirkin yüzünü Kabil Havaalanı’nda göstermiştir. Bundan sonrada bu örgüt sansasyonel saldırılar yapacaktır. Tâlibân’ın hükümet kurmakta gecikmesi ve asayişi sağlamada yetersiz kalması, bu örgütün hâkimiyet alanlarını genişletmesine imkân verecektir. Zaten Afganistan’ın kırsalı, şimdilik Tâlibân’ın hava gücünden de yoksun olmasından dolayı, bu fırsatları ziyadesiyle sağlamaktadır.

Tâlibân’ın Almanların Blitzkrieg (Yıldırım Savaşı) dedikleri türden bir hızla Afganistan’ın tamamını ele geçirmesi ama beklentiler hilafına ılımlı bir tavır sergilemesi; Abdullah Abdullah, Gülbeddin Hikmetyar ve eski Cumhurbaşkanı Hamit Karzey gibi tanınmış liderlerin ülkeyi terk etmeyip Tâlibân’la müzakerelere oturması, Tâlibân’ın “Kapsayıcı İslami Hükümet”ten bahsetmesi 1973 Serdar Davut darbesinden bu tarafa şiddet ve savaş sarmalına itilmiş Afganistan için büyük bir fırsattır. Bu fırsat tepilmemelidir. 20 yıllık savaşın ardından ABD’yi hezimete uğratan Tâlibân, şimdi eşiğine ayak bastığı ulusal barış için elinden gelen her şeyi yapmalıdır. Yarım asra yakın bir zamandır süren çok yönlü, çok taraflı bir savaşı barışla taçlandırabilecek bir Tâlibân, ülkesi ve halkına en büyük iyiliği yapmış olacaktır.