Mehmed Zahid Kotku’ya Göre Nefis Terbiyesi

Nefis, aklın ve vahyin denetim ve gözetimi altında tutulmalıdır. Nefis her ne kadar mahza kötü olarak görülse de ıslah ve terbiye edilip disiplin altına alındığında âhiret amelleri için kendisinden yararlanılabilmektedir.

Ömer ÖZGÜL

Dr., DİB Atama 1 Daire Başkanı

Ressam: İlhami Atalay, “Kalp ve Nefsin Savaşı”

 “Nefis, içinde İblis’in saklanıp gizlendiği bir mahzen,

huzura ve rahata erdiği bir sığınak gibidir.

Onu tanıdığında ona galip gelmen kolaylaşır.”

Hâris el-Muhâsibî

İnsanoğlu dünya pazarına çıktı çıkalı bir anlam, mutluluk ve sonsuzluk arayışındadır. Bu arayışta, maddi yönünden çok manevi yönü önem arz etmektedir. Nitekim insan, maddi olarak her istediği imkânı elde etse de gerçek mutluluğa sahip olamamaktadır. Her daim ruhunun derinliklerinde bir şeylerin eksik kaldığını hissetmesi, bu durumun bir göstergesidir. Mutluluk ve huzuru bulmak; kişinin manevi tarafını ne kadar önemseyip geliştirebildiği, vahşi bir ata benzeyen nefsini ne kadar dizginleyebildiği ile doğrudan ilişkilidir. İnsan, her ne kadar maddi olanakları ile nefsinin çeşitli arzularını zaman zaman tatmin etmeyi başarabilmişse de bu başarı, onun mutlu ve tamamlanmış hissetmesine yetmemektedir. Çünkü insan, mutluluk, huzur ve bütünlük hissini, nefsinden çok ruhunu tatmin etmesiyle gerçekleştirebilir. Üstelik nefsin arzularının bir sonu bulunmamaktadır. Nefis elde ettiği her tatmin sonrasında devamlı daha fazlasını istemekte ya da elde edemediklerine hayıflanarak kişiyi mutsuz, huzursuz ve yoksunluk hissine maruz bırakmaktadır.

Peki, hem dünyada hayat sürerken mutlu olabilmenin hem de ebedi yurt olan ahirette sonsuz nimetlere erişebilmenin yolu üzerinde duran nefis nedir? Alimler, nefis ve özellikleri hakkında çeşitli izahlar yapmışlardır. Sözlükte “ruh, can, hayat, hayatın ilkesi, nefes, varlık, zat, insan, kişi, hevâ ve heves, kan, beden, bedenden kaynaklanan süflî arzular” gibi mânâlara gelen nefis kelimesi, Kur’ân’da “ruh”[1] anlamında “zat ve öz varlık” manasında da kullanılmıştır. Tasavvufta nefis konusu, kelâm ve felsefeden farklı olarak ele alınmıştır. Sûfîler, genellikle nefsin mahiyeti, birliği, cisim ve cevheri, kadîm ve hâdis oluşu, evvel veya sonra yaratılışı gibi hususlardan çok onun zaafları, hileleri, kötülükleri, hastalıkları, bunları tedavi etmenin yollarıyla kötülüklerinden korunmanın çareleri ve nefis terbiyesi gibi konular üzerinde durmuşlardır. [2]

Sûfîler, “kim nefsini bilirse Rabbini de bilir.” buyruğunu temel alarak kişinin ancak nefsini tanıması halinde Rabbine hakkıyla kulluk edebileceğini ifade etmişlerdir. Kişi nefsini ne kadar iyi tanır, onu salih amellere yönlendirebilir ve menfi davranışlarda bulunmaktan alıkoyabilirse o denli dünya ve ahiret hayatında mutlu ve memnun olabilir. Aklını doğru bir şekilde kullanan insandan da bu beklenir. Hz. Peygamber (s.a.v.) “Akıllı, nefsine hâkim olup onu hesâba çekerek ölüm ötesi için çalışan, ahmak da nefsini hevâsına tâbî kıldığı hâlde Allah’tan (hayır) umandır.[3] ifadesiyle aklını kullanan insanın nefsine râm olmayıp ahireti düşünerek hareket eden kişi olduğunu beyan buyurmuştur. Bu doğrultuda İslâm âlimleri nefsin kontrol altında tutulması gereken bir öz olduğunu ifade etmişler, özellikle de sûfîler nefse gem vurabilme arayışında olmuşlardır. İnsanoğlunun hem dünyevi hem de uhrevi kurtuluşunun, nefsin terbiye edilmesine bağlı olduğunun farkında olan Allah dostları, hemen her fırsatta ulaşabildiği her bir insanın manevi yönünün geliştirilmesi ve nefsini dizginleyebilmesi için vaaz ve irşad gibi çeşitli faaliyetler yürütmüş, kendi hayatlarıyla da örnek olmaya gayret göstermişlerdir.

Bu çerçevede yakın zamanın tasavvuf büyüklerinden Mehmed Zahid Kotku da her Müslümanın nefsini bilmeye çalışmasının en mühim vazifesi olduğuna işaret etmiştir.[4] Yaşadığı dönemde yaptığı irşad hizmetleriyle Mehmed Zahid Kotku gönüllerde müstesna bir yer edinmiştir. Kotku, insanların dünya hayatında Rabbinin buyruklarının dışına çıkmaması amacıyla nefsi tanıma, nefis muhasebesi ve nefsin nasıl kontrol altında tutulacağı hususlarında yüzlerce sohbet ve vaazda bulunmuş, Nefsin Terbiyesi adlı bir eser kaleme almıştır. Eserde belirtildiği üzere nefis, mutasavvıfların genel kabulüne göre, nefs-i emmâre, nefs-i levvâme, nefs-i mülhime, nefs-i mutmainne, nefs-i râdiyye, nefs-i mardiyye ve nefs-i kâmile olmak üzere yedi mertebe şeklinde sınıflandırılmıştır. Her nefis mertebesinin kendi içinde olumlu veya olumsuz çeşitli özellikleri bulunmaktadır.[5] Kişi bu mertebelerde ne kadar yükselirse hem mutluluk ve huzur arayışını tatmin edebilmekte hem de ebedi kurtuluş için ilerleme kaydedebilmektedir. Öte yandan Kotku, eserinde nefsin nasıl istikamet üzere tutulabileceği konusunda çeşitli kaideleri mufassal bir biçimde ifade etmektedir.

Mehmed Zahid Kotku tarikatların temel hedefini, müridin nefsini terbiye ederek manevi bir gelişme sağlamak olduğunu şöyle ifade etmektedir: “Gerek cehrî gerekse hafî olan tarikatlarda asıl olan gaye; sâlikin nefsini ıslah edip iyi bir insan olmaya çalışmasıdır. Bizim baş düşmanımız nefsimizdir ki yetmiş şeytana bedeldir.”[6]Bu hedef doğrultusunda nefsin terbiyesi için pek çok metoda işaret eden Kotku, ilk olarak Efendimizin sünnetine olan bağlılığı zikretmektedir. Bu bağlılığı sağlayabilmenin yolunun da evvelâ Allah Teâlâ’yı zikretmek, sonra da Peygamberimize bol bol salâvat-ı şerife getirmek ve her gün Kur’ân-ı Kerim’i düşünerek okumaktan geçtiğini beyan etmiştir.[7] Ayrıca kişinin nefsine hâkim olabilmesi için kendisini ahiret hayatında bedbaht edecek eylemleri tetikleyebilecek her türlü davranış, ortam ve uyarıcılardan kaçınması gerekmektedir.[8] Öte yandan kişinin iyi ve güzel işler yapmak için gayret sarf etmesinin nefsine karşı üstünlük kurmasına katkı sağlayacağını belirtmektedir.[9]

Nefsin arzularına uymamak, ondan gelebilecek tehlikelere karşı dikkatli ve uyanık olmak gerekir. Nefsin gazap ve şehvet niteliğinden kaynaklanan olumsuzluklarını, kökten kazımak mümkün olmadığı gibi doğru da değildir. Nefis, aklın ve vahyin denetim ve gözetimi altında tutulmalıdır. Nefis her ne kadar mahza kötü olarak görülse de ıslah ve terbiye edilip disiplin altına alındığında âhiret amelleri için kendisinden yararlanılabilmektedir. Dolayısıyla nefis her an murakabe altında tutulmalı ve hayra yönlendirilmelidir. Bu amaçla Kotku, sohbetlerinde ve çeşitli eserlerinde nefisle mücadele bahsinde pek çok terbiye metodundan bahsetmiştir. Onun hoş der dem, nazar ber kadem, sefer der vatan, halvet der encümen, yâd gerd, bâz geşt, nigâh dâşt ve vukûf-ı kalbî şeklinde sekiz ana başlık altında zikrettiği her bir metot, aslında günlük hayatın içinde bireysel olarak uygulandığında nefse karşı etkili birer silaha dönüşmektedir.[10]

Son dönem tasavvuf büyüklerinin en önemli temsilcilerinden biri olan Mehmed Zahid Kotku, ahiret yolcusu insanların dünya pazarında nefsine mağlup olmaması ve ebedi saadete erişebilmesi için hayatını bu yolda vakfetmiş, eşi az bulunacak kıymette büyük bir şahsiyettir. Kendisini rahmetle yâd ediyor, himmetinin hâlâ devam ediyor oluşunu müşahede etmekten memnuniyet duyuyoruz. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Mevlid-i Nebi Haftası temasını “Hz. Peygamber ve Vefa Toplumu” olarak belirlediği bir zaman diliminde, böyle bir vefa örneği göstermiş olmasından dolayı İnsicam Dergisi’nin kıymetli yetkililerini de tebrik ediyorum. Rabbim bizleri nefsine gem vurup hayra yönelenlerden eylesin.


[1] En‘âm, 6/93.

[2] Süleyman Uludağ, “Nefis”, TDV İslâm Ansiklopedisi, İstanbul, 2006, c. 32, ss. 526-529.

[3] Tirmizî, Kıyâmet, 25/2459; İbn-i Mâce, Zühd, 31.

[4] Mehmed Zahid Kotku, Nefsin Terbiyesi, Seha Neşriyat, İstanbul, 1984, s. 1.

[5] A.g.e., s. 1.

[6]  Mehmed Zahid Kotku, Nefsin Terbiyesi, s. 260.

[7]  A.g.e., s. 263.

[8] A.g.e., s. 204.

[9] A.g.e., s. 221.

[10] A.g.e., ss. 303-315.