Çıkmaz Sokak ve Mülayim Tekin Okulu

Mülayim Tekin gibi, özverili, çalışkan, hilm sahibi ve abid bir ismin orada yaşatılması örneklik açısından çok isabetli ve güzel bir tercih olmuştu.

Nisa IRIZ-Mehmet IRIZ

İnsan Vakfı Yardım Birimi

Suriye topraklarına acı düşeli on yılı aştı. Her gün bir önceki vakti aratır oldu. On yıldır aralıksız bir şekilde insanların üstüne bombalar ve mermiler yağıyor. Oyunlar oynanan sokaklara, tedavi görülen hastanelere, eğitim alınan okullara ateşler düşüyor. Yüz binlerce insan öldürüldü. Milyonlarca insan topraklarını, evlerini ve sevdiklerini terk etmek zorunda kaldı. Bir grup kendilerini sınırın diğer tarafına atabildi. Onlar yaşadıkları tüm sıkıntılara rağmen nasipli olanlardı. Başta Türkiye olmak üzere bazı ülkeler insanlığa kapılarını açtı. Vatanlarını, topraklarını, imkânlarını paylaştılar. Sınırı geçmeye gücü ve imkânı olmayan mazlumlar içeride kaldı. Milyonlarca insan iç göç yaşadı. Yoksulluğu daha güvenli alanlara tercih ettiler. Onlar gittikçe bombalar onları takip etti ve yeni göçlere zorladı. Her defasında daha fazla yoksullaştı ve daha fazla acıyla yaşamak zorunda kaldılar. Ta ki yol bitene kadar. İdlib de yolun bittiği yerdir.

Eğer orada yaşıyorsan aç kalmak sorun olmamalıdır. Yerdeki çamurlu suyu içmek, yırtık çadırlarda, soğuk mekânlarda yaşamak normal, açlıktan, soğuktan ve savaştan dolayı ölmek olağandır. Çünkü İdlip çıkmaz sokaktır. Bombardımandan kaçıp, sınırı geçemeyen beş milyon insan İdlib’e sıkışmıştır. İmkânları dar, alanları yetersiz olan İdlib bu göçü taşımakta zorlanmıştır. İnsanlar dağlara tepelere kamplar kurmak zorunda kalmıştır. Dolayısıyla en fazla işsizlik, en fazla açlık ve en çok yoksulluk bu bölgededir. İdlib insanlığın imtihanıdır.  Savaşın sonuçlarından yavrularını korumak isteyen bir annenin, başını sokacak bir barınak bulamayıp, zeytin ağacının altına sığınmak suretiyle çocuklarını koruma çabasına rağmen 5 yaşındaki Erva’nın İdlib’de donarak ölmesi, yaşanan zulmün boyutlarını en acı şekilde ortaya koymuştur. Evet, Erva ilk değildi. Nitekim son da olmayacaktı…

İdlib’de göç kaynaklı milyonlarca insan yaşam mücadelesi vermektedir. Öyle ki insan yoğunluğunun en fazla olduğu toprak parçası olarak bilinmekte. İlk aşamada buradaki insanlar başını sokabilecekleri çadır bulamadılar. Türkiye hızlıca yanlarında olmaya çalıştı. Deyim yerindeyse seferber olduk. Bu insanlara geçici barınaklar inşa ettik. Uzun süre çadırlarda, çamurlarda, su içinde yaşadılar. Hâlâ birçok aile çadırlarda yaşamını sürdürüyor. Tabii ki çadır şartları olağanüstü zor. Hele de hanım kardeşlerimiz için ekstra zorluklar bulunmakta. Mahremiyetin kapısı yok, kilidi yok, odası yok, tuvaleti ve banyosu yok. Sadece bir fermuar…

Kışın suyun ve çamurun içinde uyumak çoğu çadırın kaderidir. Bir yabancı gözlenir. Elinde gıda, sırtında kömür çuvalı… Gelirse doyarsın, ısınırsın, biraz daha yaşarsın…

Tam da bu noktada kardeşlerimize daha kalıcı çözümler için yola koyulduk. İdlib’te yaşanan sıkıntılara bir nebze destek olabilmek için, İnsan Vakfı olarak briket ev projesi başlattık. Kısa sürede inşa ettiğimiz briket evlerimizi engelli, dul ve yetim ailelere bağışladık. Kamptaki birçok aile artık beton ve korunaklı yapılarda kalıyordu. Bu evlere sponsor olanların nasibi çok yüksek. Çünkü çok dua aldılar. Allah hayırlarını arttırsın. Rızası ve cenneti ile mükâfatlandırsın.

Bir gün briket evlerimizin açılışı sebebiyle İdlip’teki Endülüs kampına gitmiştik. Orada açılışı ve dağıtımları organize ettikten sonra briket evlerimizin birinde kalıp, kampta sıkıntı yaşayan insanlara yakinen şahit olmaya niyetlendik. Sabahın ilk saatlerinde büyük bir heyecan ile aynı yöne doğru giden çocukları gördük. Peşlerinden gittik. Tellerle çevrilmiş beş çadırın etrafında sıraya durmuşlardı. Belli ki burası bir okuldu. Ellerinde yıpranmış defterleri vardı. Kıyafetleri ve yüzleri kirli ama bir o kadar nurlu ve gözleri parlayan bir grup çocuk okuma heyecanı ile bekliyorlardı. Çadırlardan birinden üstü başı dağınık bir kişi çıktı. Oranın müdürüymüş. Yaşadığı yer uzak ve ulaşım imkânları olmadığı için tekrar eden ders günlerinde çadırda kalıp, gönüllü olarak çocuklara ders veriyormuş. Bir zaman sonra bir öğretmen daha geldi. Tarih öğretmeniymiş. “Osmanlı bizim ortak tarihimiz, çocuklara Osmanlıyı anlatıyoruz. Umut bulsunlar, kardeş olsunlar, doğruyu hedeflesinler diye örnek gösteriyoruz” dedi. Çocuklar, okula başlamadan önce hamd, salat ve dualarla sınıflarına girdiler. Yaşları küçük olmasına rağmen çok yetenekli çocuklar vardı. 6 yaşında Siyer-i Nebi anlatan kız çocuğu, 8 yaşında Kur’an-i Kerim okumada ilkokullarda birincilik elde eden çocuklar gibi… Hepsi çiçek gibiydi.

Dertlendik…

Bu çocuklar daha kaliteli bir ortamda eğitim görmeliydiler. Çadırlar, kışın çok soğuk, yazın çok sıcak oluyordu. Birçoğunun defteri dahi yoktu. Yırtık elbiseler, ayakkabısız bedenler bizi epeyce üzmüştü. Söz verdik, sizin için uğraşacağız, ilgileneceğiz dedik ve hızlıca oraya bir okul için proje çalıştık. Bölgedeki inşaat mühendisleri ile bir araya gelerek projeye son halini vermiş olduk ve maliyet çalışmalarını istedik. İçimiz huzurla dolu bir şekilde Türkiye’ye döndük. Bu projeyi gerçekleştirebilirsek büyük bir topluluğa bir nebze sevinç ve umut aşılayacaktık. Fakat toplanacak miktar az bir para değildi. Paydaşlar gerekiyordu. Yapılacak olanın okul çalışması olması sebebiyle, projeyi eğitimcilerle beraber yapmayı uygun görüp onlara teklifimizi ilettik. İsterlerse okulun adını kendilerinin belirleyebileceğini söyledik. Hayır öncüleri ve eğitim gönüllülerimiz, meseleyi hiç ikiletmeden kabul etti. Fakat bir şerh düştüler, bu okulun adı “Mülayim Tekin” olmalı dediler. Meğer tüm eğitimci halkası oy birliği ile bu şekilde kanaat ifade etmiş. Bizler de çok memnun olduk. Mülayim Tekin gibi, özverili, çalışkan, hilm sahibi ve abid bir ismin orada yaşatılması örneklik açısından çok isabetli ve güzel bir tercih olmuştu. İnsan vakfımızın ilk yöneticilerinden olması da meseleye ayrı bir anlam katıyordu. Merhum, Mülayim Tekin’in tüm arkadaşları bu proje için seferber oldular. Üstün çaba sarf ettiler. Çünkü Mülayim Tekin ömrünü davasına adamıştı. Müslümanların yaşadığı sıkıntılara çözüm üretmek adına her cephede mücadele vermişti. Öğretmenlik, belediye başkanlığı, vakıf yöneticiliği gibi birçok önemli ve anlamlı yolculuklar gerçekleştirmişti. Siz bakmayın başkanlık, yöneticilik falan dediğime… Yakınlarının ve sevdiklerinin anlattıklarına göre o, belediye başkanıyken çalışanlarına çay götürür, kazı yapana eşlik eder, süpürenle birlikte temizlermiş. Örneğin kurban döneminde köy köy dolaşıp bir kamyonun üstünde ve kan ter içerisinde deri toplardı. Topladığı derilerden elde edilen gelirle bölgedeki ihtiyaç sahiplerine yardım ederdi. Onu gören halk, belediye başkanlarından beklemedikleri bu durum karşısında şaşkınlıklarını gizleyemezdi. İyilik yapar ve kimseye söylemezdi. Yıllar sonra yaptığı iyilikleri fark eden ve bana onu anlatanların sayısı hiç de az değildi. Yönetimindeki personele maaş vermede sorun yaşansa günlerce uyuyamazdı. Çevresiyle dertlenir, derdi olana çözüm üretme gayretinde olurdu. Anne babasının rızasına çok kıymet verirdi. Ve onlara gözü gibi bakardı. Çocukları babalarının sabah namazlarından sonra uyumadığını ve uzunca süre Kur’an-i Kerim okuduğunu anlatırlar ve sürekli hayra davet ettiğini söylerlerdi. İyi bir baba ve iyi bir öğretmendi. Öğretmenlik hayatında sakallarından vazgeçmek suretiyle feragat gösterdiğinde, kederden günlerce ağlamıştı. Davasına sadık bir isimdi. Vefa onun için çok kıymetliydi. İnsanları çok sevendi. Adı geçtiğinde onu tanıyan herkes ilk olarak, “adı gibi mülayim bir adamdı” şeklinde tanımlar. Hafız Mülayim Tekin, 2010 Nisan ayında kanser hastalığı sebebiyle Rahmet-i Rahman’a kavuştu. Ardından dostları onun adına hayırlar inşa ederek vefa ve örnekliği yaşatma gayretinde oldular.

Şimdi, Mülayim Tekin isminin verildiği o okulda 1000 öğrenci eğitim görüyor. İçlerinde yetimlerimiz de var. Okulla beraber istihdam destekleniyor. Öğrencilerin ailelerine ulaşmak suretiyle yerinde ve isabetli yardımlar planlanıyor. Okul şu an için o bölgenin tek sosyal alanı. Bu sebeple çok kıymetli görülüyor. Ne zaman okulun yakınlarına bir bomba düşse çocuklar okulun vurulmasından endişe ediyor. Okullarını canlarından daha kıymetli görüyorlar.

Bu kadar güzel bir amel herkese nasip olmazdı. Yardım yapanlardan, sebep olanlardan ve duada bulunanlardan Allah razı olsun… Rabbim, bu projeye dokunan herkesin amel defterine sevaplar inşa etsin, onları cehennem azabından korusun ve cenneti ile mükâfatlandırsın inşaallah…