Prof. Dr. Münire Kevser Baş, Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde öğretim görevlisidir. “Sezai Karakoç`un Düşünce ve Sanatında Temel Kavramlar” başlıklı doktora tezi de dâhil olmak üzere Sezai Karakoç’un sanatı üzerine yaptığı birçok çalışma ile tanınmaktadır. Üstelik Baş, Sezai Karakoç’un sanatına dair “Sezai Karakoç’un Düşünce ve Sanatı” üzerine doktora dersleri vermesinin yanı sıra “Diriliş’in Yapıtaşları Sezai Karakoç’un Düşünce ve Sanatında Temel Kavramlar” ve “Sezai Karakoç Şiirinde Metafizik Vurgu” gibi önemli eserler de vermiştir. İNSİCAM dergisi olarak Münire Kevser Baş Hocamız ile Sezai Karakoç üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.
İNSİCAM

S. Sezai Karakoç hakkında çalışmaları olan birisiniz. İlk yazmaya başladığınızla şimdiki durumunuzu dikkate aldığımızda Sezai Karakoç çalışmak nasıl bir şey? Ne dersiniz? “Onun şu yönünü de yazsaydım.” dediğiniz ne/ler var?
C. “Sezai Karakoç çalışmak” gerçekten hem bir onur hem de bir mesuliyet. Bizimkisi sadece çok müstesna bir hayat örneği ve çok değerli bir külliyat sahibi olarak Sezai Karakoç’un bulunduğu mevkii layıkıyla anlayabilme çabası, naçizane…
Malumunuz, Sezai Karakoç’un düşünce ve sanatını şekillendiren temel kavramları anlamaya yönelik bir dikkat ile başladık doktora çalışmamıza, öylece şekillendi tezimiz. Ama ilerleyen süreçte daha derinleşen bir ilgi ile okumaya ve yazmaya devam ettik. Yeni başlıklarla şekillenen anlama çabası devam etti ve ediyor. Aslında mesele şöyle diye düşünüyorum, Sezai Karakoç’un bıraktığı literatür, muazzam bir mimârî şaheser gibi. Her bir cepheden aynı bütünlüklü ve tutarlı yapıyı görebiliyorsunuz ve aynı ahengi hissedebiliyorsunuz. Bizim yapmamız gereken bu bütünlüğe ilişkin idrak düzeyimizi yükseltmek bir bakıma. Epey yazıldı çizildi ve inşallah Sezai Karakoç’a olan ilgi artarak ve derinleşerek devam eder. Ben sadece şöyle bir hassasiyeti çok önemsiyorum ve şunu vurgulamak istiyorum: Sezai Karakoç’un bıraktığı külliyatın temel ekseni Diriliş tezidir. Onun tüm eserinde makro yapı ile mikro yapının bütünlüğünü göz ardı etmeyen çalışmalar yapmaya devam etmeliyiz.
S. Her insanın fikrî ve zihnî gelişimine etki eden ilim ve fikir insanları vardır. Sizce merhum Üstad’ın ruhî, kalbî ve fikrî oluşumunda ve gelişiminde kimlerin önemli etkisi olmuştur?
Sezai Karakoç’un “üç büyük üstâdım” diye vurguladığı isimler İbn Arabi, Mevlânâ Celâleddin Rumi ve Yunus Emre’dir. Bu üç ismin onun hem fikri cephesini hem de şiirini şekillendirdiğini söyleyebiliriz. Çünkü Sezai Karakoç düşüncesini şekillendiren temel kaynaklar, onun şiirini de aynı şekilde besler. Yani Karakoç, düşünsel anlamda ait olduğunu vurguladığı gelenek ile sanat anlayışı bakımından da örtüşür. Şöyle ki, İbn Arabi, Mevlânâ ve Yunus Emre için şiir, mahiyet ve işlev bakımından ne ifade ediyorsa Karakoç için de aynı içeriğe tekabül eder. Tıpkı şair olarak anılmak için değil, şiir ile hakikat arasında gördükleri bağ nedeniyle şiir yazmış olduklarını ifade eden bu üç önemli isim gibi Karakoç için de şiir, nihai anlamda düşüncenin estetik planda kendini inşâ etme faaliyetidir.
Genel olarak “İslam metafiziği” olarak nitelenebilecek külliyatı ile İbn Arabi’nin, Karakoç’un daima ilgi odağında olduğu görülür. Nitekim M. Erol Kılıç, Karakoç’u çağımızda “Ekberî neşveden feyz almış” isimler arasında sayar. Mevlânâ’yı ise bir “diriliş piri ve ereni” olarak nitelendiren Karakoç, “Metafizik lirizm” olarak tanımladığı Mevlana’nın Mesnevi’sini “Kur’an hakikatlerini öğretmek için endirekt metot kullanan, metafizik planlı ve konulu bilinçlendirme öğretisi” olarak görür. 13. yüzyılı Anadolu’nun mayalanma çağı olarak gören Karakoç, Haçlı seferleri ve Moğol istilasının ardından yaşanan maddi ve manevi çöküntünün aşılmasında önemli yeri olan Mevlânâ’nın yanında Yunus Emre’yi de sayar ve onu, yeni Anadolu’nun kurucu isimlerinden birisi olarak vurgular. Ayrıca Karakoç’un Gazzali’ye İslam düşünce geleneğindeki önemli bir kriz döneminden kurtulmayı sağlayan şahsiyet olarak ayrı bir önem atfettiği görülür.
Yakın döneme gelindiğinde ise Karakoç’un düşünce ve fikir hayatının şekillenmesinde Mehmet Akif-Necip Fazıl çizgisinin etkili olduğunu söylemek mümkündür. Henüz ortaokuldayken Büyük Doğu ile tanışan Karakoç’un üniversite yıllarında ve sonrasında Necip Fazıl ile yakınlıkları bilinir.
S. Sizce Sezai Karakoç şair midir yoksa mütefekkir mi? Veya başka bir şey mi?
C. Bu ikisini birbirinin muhalifi görmemek gerektiğini öğretti bana Sezai Karakoç çalışmaları. Evet, bir mütefekkirdir, ama o cephesinde şairliğini de görmek mümkündür. Şöyle ki, şairlik bir bakıma soyutlama ve somutlama kabiliyetidir. Yani eşyadaki hakikati keşfetmek ve onu dile aktarmak üzere yeniden formülasyona tâbi tutma yetisi. Karakoç’un şairlik cephesi, onun tefekkürünü zayıflatan değil tersine güçlü kılan bir nitelik olarak algılanmalıdır kanaatimce.
Aynı şekilde o bir şairdir, ama derin tefekkür süreçleriyle demlenmiş şiirler inşâ etmiştir. Bu sayede onun şiiri böylesine etkileyici ve kalıcı bir nitelik kazanmıştır. Dolayısıyla onun bu iki temel vasfının birbirini ketleyen değil, derinleştiren ve zenginleştiren nitelikler olarak alımlanması gerektiğini düşünüyorum.
S. Sizce Sezai Karakoç’u okumaya nereden başlamalı? Nasıl bir liste takip edilmeli?
C. Yukarıda ifade etmeye çalıştığım gibi hangi cepheden bakarsanız bakın mimâri yapı muazzam. Dolayısıyla, okuyucunun ilgi ve algı düzeyine göre başlanabilir. Ben tez sürecinde İnsanlığın Dirilişi ile başlamıştım. Şiirlerini okumuştum elbette daha evvel ama çok disiplinli bir okuma değildi. Ama naçizane tavsiyem, bir yol rehberi ile birlikte okumaya başlanılması iyi olur. Yani hakkında yapılmış çalışmalar veya Diriliş düşüncesine vâkıf bir eğitimci ile birlikte okunması isabetli olur. Bir de düşünce yazıları ile şiirinin birbirini tamamlayan, sürekli şerh eden, yeniden üreten metinler olduğunu göz ardı etmemenin ve her hâlükârda bu metinlerin temel bağlamının Diriliş tezi olduğunu unutmayarak okumanın yerinde olduğu kanaatindeyim.
S. Karakoç’un yazmayı erken bırakmasını neye bağlayabiliriz?
C. Karakoç çok erken olgunlaşan bir zekâ diyebiliriz. Ortaokul ve lise yıllarındaki dikkat ve ilgisi yaşıtlarının çok üzerinde. Yazmaya da erken başlamıştır aslında. “Monna Rosa” şiiri, on sekiz yaş için çok mütekâmil bir şiir değil midir? Yine daha otuzuna varmadan Diriliş dergisini çıkarmaya başlamıştır. Aslında onun yazı hayatına baktığımızda belli bir insicamı gözettiğini ve zihninde kurgusunu planladığı fikri bütünlüğün çok erken dönemlerde şekillendiğini anlıyoruz. Dolayısıyla, öncelikle söylemek istediklerini tamamlamış, sonrasında da tekliflerinin hayatta karşılık bulmasına yönelik faaliyetlerine devam etmiştir.
S. Sezai Karakoç yalnız ve münzevi biri olarak görüldü, görülüyor. Sizce böyle miydi gerçekten?
C. Gündelik hayatında aslında doğal olarak yalnız olmaya evrilen bir hayat belki de onunkisi. Son derece mütevâzı, prensiplerine sadakati şaşırtıcı derecede yüksek. Çünkü Sezai Karakoç ve onun yaşam tecrübesi, savunduğu değerler bütününün eksiksiz temsilcisi ve taşıyıcısı. Bu çok istisnai bir durum, gerçekten. Teori ile pratik arasındaki inanılmaz mütekâbiliyet… Benzersiz bir dava ahlâkı… İnanın bu noktada konuşmayı bile zaid görüyorum-kendi adıma- sadece saygıyla susuyorum. Rabbim, ruhâniyetini hep azîz ve bizimle kılsın.