Şiirlerinde yakın arkadaşı Cemal Süreya’nın şiirlerinde olduğu gibi terim olarak “Afrika” geçmez. “Ötesini Söylemeyeceğim” şiiri, bir çocuğun gözünden Cezayir direnişi için yazılmış bir şiirdir.
İbrahim Tığlı
Gazeteci-Yazar

Sezai Karakoç, emsalleri içerisinde Afrika’ya yakın olan düşün adamlarından biridir. Bu yakınlık Fransız aydınlarında olduğu gibi entelektüel bir yakınlık değildir. Sanki bütün şiirlerini Afrika insanı için yazmış gibidir. Şiirlerinde yakın arkadaşı Cemal Süreya’nın şiirlerinde olduğu gibi terim olarak “Afrika” geçmez. “Ötesini Söylemeyeceğim” şiiri, bir çocuğun gözünden Cezayir direnişi için yazılmış bir şiirdir.
Karakoç, gazete yazılarında ise daha fazla yer verir Afrika’ya. İslam’ın Dirilişi adlı eserinde Afrika’ya daha geniş yer ayırır. Fakat Afrika ile ilgili Batılı yazarlarda olduğu gibi nesne olarak yaklaşmaz. Veya diğer Türk aydınlarında olduğu gibi ilgisiz değildir. (Bu dönemde Türk aydınları içinde Nazım Hikmet ve Fethi Gemuhluoğlu Afrika’ya eserlerinde yer vermişlerdir.)
Sezai Karakoç’un Afrika’ya bakış metaforunun arkasında sağlam bir medeniyet düşünüşü ve Diriliş adını verdiği İslam medeniyetinin ihyası vardır. Sezai Karakoç için Afrika, İslam’ın temayülüdür. Afrika, İslam’ın ilk neşet ettiği ve İslam medeniyetine katkıda bulunan bir coğrafyadır.
Alman filozof Hegel, Afrika’nın bir tarihinin olmadığını dolayısı ile medeniyetinin de olmadığını söyler. Sezai Karakoç ise Afrika’yı İslam tarihi ve medeniyetine katar. Avrupa yüzyılının Afrika’yı hiçleştirmesini, Batının kendi dışında tarihi ve medeniyeti yok edişi olarak görür.
Karakoç, başta İslam’ın Dirilişi olmak üzere eserlerinde sık sık Batının Doğuyu yağmaladığından söz eder. Aslında yağmalan, Afrika’dır.
Türk aydının Afrika’yı keşfetmesi 20. yüzyılın sonlarında olmuşken Karakoç Afrika’yı 1950’lerin ortasında keşfetmiştir. Bugün Afrika’nın gelecek yüzyılın kıtası olacağı çok farklı kesimler tarafından seslendirilmektedir. Afrika yüzyılını, Afrika’da Gana eski Devlet başkanı Kwame Nkrumah Afrika’da Afrika’nın geçekte söz sahibi olacağını vurgularken, Türk hatta İslam dünyasında ilk söz eden, Sezai Karakoç olmuştur. Afrika üzerine araştırmaları ile bilinen Ian Taylor’dan yaklaşık 40 yıl önce Afrika yüzyılının müjdesini vermesi, bir anlamda Sezai Karakoç’un ufuk dünyası ile ilgilidir. Afrika yüzyılının başlaması ile Avrupa medeniyetinin değeri tartışılmaya başlanacaktır Karakoç’a göre. Çünkü bu yüzyıl İslam medeniyetinin yeniden inşası olacaktır. Bu tartışma, bir bakıma Afrika yüzyılını daha iyi yaşanabilir hale getirecektir. İslam, Karakoç’a göre Afrika medeniyetinin işlevinde belirleyici olduğunda değer taşıyabilecek ve güçlü bir medeniyet olabilecektir. Yalnız ifade etmek gerekir ki; Afrika medeniyetinin kurucu ve liderlik rolünü Karakoç, İslam’a verir.
Avrupa medeniyetin gerçekte Afrika’da bir karşılığı yoktur. Çünkü Afrika’ya hâkim oldukları 400-500 yıl boyunca Avrupalılar Afrika’ya bir değer katmamışlardır. Örneğin Mali’deki Timbuktu, Kenya’daki Mombassa şehirleri, İslami geleneğin şehirleri iken, Accra, Nairobi gibi Avrupalıların kurduğu Afrika şehirleri, bağımsızlık sonrası özgün şehirler olagelmişlerdir.
Avrupa, Afrika’yı çalacakları, devamlı alacakları bir yer olarak görmüş, bu yüzden Afrika’ya vermek yerine almayı tercih etmiştir. Avrupa medeniyeti özellikle Afrika’dan çalınanlarla kendini inşa etmiş, hırsızlığa dayalı bir medeniyettir. Bu yüzden Afrika’da Avrupa’nın bir karşılığı yoktur. Karakoç’a göre Afrika, Avrupa’yı bir medeniyet inşası olarak değil, fabrikaları ve güçlü silahları olan bir büyücü olarak görmektedir. Afrika hiçbir zaman Avrupa’yı kabullenmemiş, kaynaşma ve anlaşma yoluna girmemiştir.
Afrikalılar Avrupa’nın çılgınlığını, kendini yok edişini görerek uyanacaklar ve İslam’ın kılavuzluğunda kendi geleceklerini inşa edeceklerdir.
Sezai Karakoç İslam’ın Dirilişi adlı eserinde şöyle demektedir: “Bir zenci kabilesine büyücü olarak giren şarlatan bir beyazın, yıllar içinde en ufak bir sevgi ve sempati görmeyince, insanlarla yavaş yavaş ilgisini kaybetmesi ve bunun sonucunda şaşkınlıkla yapacağı bir iki yanlışlığın onu ele vermesi ve böylece, bir kere de şarlatanlığı anlaşılınca içine düşeceği korku ve telaş gibidir bugün, Avrupa, bugün, Dünya tarafından linç edilme korkusunu yaşıyor.”
Afrikalı hiçbir zaman Avrupa’yı sevmemiştir. Yalnız ondan korkmuş, ondan çekinmiş, hiçbir zaman sıcak yakınlık duymamıştır.
Geçen günlerde vefat eden Güney Afrikalı rahip Desmond Titu da Sezai Karakoç’la aynı fikirdedir. Beyaz adam kendisini siyah adama sevdirememiş, kendini kabul ettirmek için İsa’nın öğretisine başvurmuştur. Hıristiyanlık olmasaydı Afrikalıların beyaz adamı her zaman ret edeceğini söyler o. Titu, Hıristiyanlığın Avrupalıların yıllarca yapıp ettiklerini meşrulaştırdığını belirtir. Sezai Karakoç ise öze dönüşte İslam’a kilit rol yükler.
Artık Afrika için yeni bir dönem başlamıştır. Avrupa’ya kendi silahları ile cevap vermek. Çünkü silah Avrupa ile Afrika arasındaki temas aracıydı. Artık Afrikalı uyanmıştır. Afrika bu çatışmada Avrupa’nın silahlarını kullanacaktır. Doğunun silahlarını daha sonraki dönemde kullanacaktır. Çünkü doğu henüz kendi silahlarını üretebilmiş değildir. Afrikalıların Avrupa’yı kendi silahları ile vurması, bir bakıma yansıma ile ilgilidir. Afrikalı, Avrupalılardan intikamını, onların silahlarını kullanıp etkisizleştirerek alacaktır.
Sezai Karakoç bir çağrı yapıyor. Bu, “Afrika geliyor” çağrısıdır. Afrika, siyasi ve tarihi anlamda var olarak geliyor. Evet, gerçekten de Afrika siyasi oluşumunu tamamlamak üzeredir. Afrika, kendi tarihini kurmak üzeredir. Meşhur bir Afrika atasözü vardır: “Geçmişimizi avcılar yazdığı için avcılardan öğreniyoruz ama aslanlar tarihimizi yazınca aslanlardan öğreneceğiz”. Sezai Karakoç’un çağrısı bu günlerde Zimbabwe, Zambiya ve Güney Afrika gibi ülkelerde yankı uyandırmaktadır. Zimbabwe Devlet Başkanı Emerson “Artık kendi tarihimizi yazma dönemi gelmiştir. Afrikalılar kendi tarihini Avrupalılardan değil Afrikalılardan öğrenecektir” demiş ve Beyaz sömürgecilerin öncüsü kabul edilen Cecil Rhodes’in mezarının İngiltere’ye taşınmasını istemiştir.
Fakat Avrupa, Afrika’nın bu gelişine izin vermeyecek, istemeyecek daha sert karşılık verecektir. Sezai Karakoç Afrikalıları uyarmaktadır. Avrupalılar, Afrika’nın uyanmasını, kıpırdanmasını, isyanını, özgürlüğünü baltalanmak isteyecektir. Çünkü Afrika’dan yükselen Afrika, Avrupa ile yüzleşecektir. Avrupa bu yüzleşmeyi hiçbir zaman istemeyecek, önlemek için her yola başvuracaktır. Bu yüzden Avrupalılar bütün güçleri ile bir yanardağ misali gelecektir. Tüm güçlerini Vezüv yanardağı gibi boşaltacaktır. Afrika’nın handikabı, henüz batı teknik silahı karşısında gücünün olmamasıdır. Çünkü Doğu, henüz o silahları üretebilmiş değildir.
Sezai Karakoç’a göre doğu sadece Asya değildir, aynı zamanda Afrika’dır. İslam, doğunun başı ve önderi olarak Batıyı yola getirecek tek hakikatin sahibidir. Asya ve Afrika’nın birlikte uyanmaya başlayan dev enerjisini ancak İslam mucizesi ile verimli bir kanala akıtabilir, insanlığın gerçek dirilişi de ancak böylelikle gerçekleşebilir Karakoç’a göre.
Sezai Karakoç, Afrika’ya İslam ve Hıristiyanlık açısından da bakar. İslam, Afrika’yı diriltmiş, yeni devletler, medeniyetler kurdurmuştur. Örneğin bunlardan biri, 12. yüzyıldan 18. yüzyıla kadar Mali’de hüküm süren Mali krallığıdır. Nijerya’daki Sokoto emirliği ile Sudan’daki Fur sultanlığını da sayalım. Hıristiyanlık ise Afrika’da var olan devletleri yıkmıştır. Afrika’yı ortadan kaldırmıştır. Yaşamasına müsaade etmemiştir. Tek istisna, Etiyopya Abisiyna krallığıdır. Bu krallığın da uzun süre hüküm sürmesinin nedeni, Harar Sultanlığı ve Osmanlı Habeş Sultanının şemsiyesi altında olmasındandır. Hıristiyanlık ise Avrupa sömürgeciliğinin başat unsuru olmuştur. Avrupa, Hıristiyanlığı Afrika’yı yok etmek için kullanmıştır.
Sezai Karakoç Afrika’da Hıristiyanlığa yıkıcı bir rol verirken İslam’ın Afrika’yı dirilttiğini belirtir. Sezai Karakoç’u haklı çıkaran sonuçlardan biri, Afrika’daki Avrupa’ya karşı direniş ve isyan hareketleri, çoğunlukla İslam’ın etkisiyle olmasıdır. Mesela 19. yüzyıla kadar Hıristiyanlık, batı sömürgeciliğinin uzuvlarından biri olurken İslam Avrupa’ya karşı direnişin merkezi olmuştur.
Sezai Karakoç, Avrupa’nın Afrika’yı İslam ülkelerinden ayırmak istediğini belirtir. Batının sömürgecilik pençesinde olan Afrika’yı doğuya çağırır. Afrika’nın kurtuluşu, tekrar yönünü doğuya dönmesindedir.
Sezai Karakoç, Afrikalıların klan medeniyetinden çağdaş medeniyete geçtiğini söyler. Klan putlarının, kâhinleri ve dinleri ile öldüğünü söyler, aslında bu medeniyet değişimi bir din değişimidir.
Afrikalıların tercih edecekleri din, İslam olmalıdır. Çünkü Hıristiyanlık Batıya bağımlı hale getiriyor, onları yeniden köleleştiriyor. İslam ise Bilal Habeşi’ye verdiği gibi özgürlüğü muştuluyor.
Sezai Karakoç’a göre İslam’ın çağrısı dünyanın her tarafında en yüksek tonuyla duyulduğu ve yükseldiği gün, Afrika’nın dipdiri bir İslam kıtası olduğu gün olacaktır. Diriliş medeniyetinde Sezai Karakoç Afrika’ya özne ve kurucu irade rolü verir. Afrika diriliş için en önemli bölgedir. Çünkü bu medeniyet, ancak Afrika’da kök saldığında gerçekleşebilecektir.
Sezai Karakoç’ta “Çağdaş” Afrika Söylemi
Sezai Karakoç günlük yazılarını derlediği Sütun’da Afrika’ya ayrı bir yer ayırmıştır. Afrika’daki gelişmeleri yakından takip eden Karakoç, olaylara bakarken varoluşsal bir çizgide hareket eder. Çünkü Afrika’daki bağımsızlık hareketleri sıradan gelişmeler değildir, 20. yüzyılın en önemli gelişmelerinden biridir. Beyaz adam bu var olma sürecinin farkında ve kendi sonunu siyah direnişte görmektedir. Bir bakıma Güney Afrikalı düşünür ve eylem adamı Steve Biko ile aynı görüşü paylaşır Karakoç. Beyaz adamın sonunu getirecek olan, siyah öfke siyah bilinçtir.
Avrupalılar bu siyah dalganın gösterdiği ufku görmüşler ve tedbir almışlardır. İkinci Dünya Savaşı’nın bitmesi ile Afrika’daki direnişi önlemek için bu kendi köklerinden gelen farkındalığı parçalamaya çalışmışlardır. Avrupa, bağımsızlık ve özgürlük mücadelesi veren Afrika’yı, Hıristiyanlık ve komünizm ile önlemeye çalışmıştır. Tarih, Sezai Karakoç’u haklı çıkaracaktır. 1990’ların sonlarına kadar Afrika ülkeleri iki parçaya bölünmüştüler: Rusların desteklediği liderler, Batının desteklediği liderler. Bu liderler, kendi halklarına karşı yönetimler kurmuşlardır. Örneğin Norveç yönetimi Hıristiyanlıktan uzak bir yönetim olmasına rağmen Afrika’daki misyonerlik faaliyetlerini destekleyen ülke olmuştur. Bugün bile Afrika ülkelerinin iç sorunlarında bu ayrıştırmanın etkileri görülmektedir.
Çoğunluğu Müslümanlardan oluşan Kuzey Afrika ülkeleri otoriteryen baskıcı liderler tarafından yönetilmiştir. Mısır, Tunus, Fas, Libya’da diktatör eğilimli devlet başkanları var olurken, Cezayir tek partili sosyalist bir partinin liderliğinde yönetilmiştir. Bu rejimler, İslam ile halklar arasına mesafe koymuşlardır.
Karakoç, komünizmin özellikle Batı’nın Afrika’da İslam’ın yayılmasını engellemek için el altından desteklendiğini belirtir. Çünkü Avrupalıların asıl korktukları, kıtanın Müslümanlaşmasıdır. Eğer İslam Afrika’da yayılırsa, Batılılar kovulacaktır.
Karakoç, nüfus bakımından Müslümanların ağırlıkta olduğu Nijerya’yı, Afrika Birliğini sağlayacak güç olarak görür. Avrupalılar bu yüzden “Biafra” adında bir devlet uydurmuşlardır. Sezai Karakoç’un işaret ettiği Nijerya birliğini önleyici unsur, Biafra milliyetçiliğidir. Yalnız Biafra’nın arkasında sadece Hıristiyan İngiltere yoktur aynı zamanda İsrail de vardır. Hareketin kurucuları arasında siyah Yahudi cemaatinden olanlar vardır ve İsrail tarafından da bu güruhun desteklendiği ortaya çıkmıştır.
Sonuç olarak Sezai Karakoç’un Afrika’sında içten bir bakış vardır. Afrikalılar ötekileştirilmemiş, İslam çizgisi dâhilinde bakılarak Afrikalılara yeni çağ açacak öncüler olarak bakılmıştır. Sezai Karakoç’un Afrika’sı yaşayan, gelişen, yükselen bir Afrika’dır, yoksunluk ve yoksulluk içinde boğuşan bir Afrika değil.
,