Sezai Karakoç’un Şiirinde Hz. Meryem İmgesi

Karakoç, şiirde kutsalı imanın esaslarını referans alarak kullanılır. Peygamberlere, kitaplara, meleklere…imanın gereğidir diğer dinlere ait inanç unsurlarının seçilmesi. Lakin bir gayri müslim gibi bakmaz, bir oryantalist gibi hiç değildir. Onun bakışı özgündür, mümincedir.

Salih UÇAK

Gürcistan Üniversitesi Türkoloji Kürsüsü

Kadın, varoluşun sırrı olan aşkın vazgeçilmez duraklarından biridir. Şiir başta olmak üzere hemen bütün sanatların temel nesnelerinden biridir kadın. Maşuk tipinden ideal anneye kadar pek çok boyutuyla şiirde kendine yer bulur. Belkıs, Züleyha ve Meryem gibi isimler, şiirin kadın imgeleri içinde apayrı bir yer tutar.

Hz. Meryem; iffet, ismet ve takvanın sembolüdür. Adına Kur’an’da sûre bulunan Hz. Meryem, İmran’ın kızı ve Hz. İsa’nın annesidir. Zekeriya’nın irfan rahlesinde yetişen Hz. Meryem, babasız çocuk İsa’yı dünyaya getirince konum itibariyle yüceltilmiş bir kadın kimliğine bürünmüştür. Seçilmiş kadın olmanın ağırlığını her zaman omuzlarında taşımıştır.

Şiir geleneğimizde Hz. Meryem, ideal anne kimliğinin yanında Hz. İsa ile birlikte sürekli telmihlerde bulunulan bir figürdür. Buhur-ı Meryem, savm-ı Meryem, gül-i Meryem gibi tanımlamalar onun şiirleşen özelliklerinden sadece birkaçıdır.

Beslendiği kaynaklar itibariyle Karakoç, mitik ve teolojik arketiplere geniş ölçüde yer verir. Peygamber kıssalarını doğrudan konu olarak seçen şair, kutsal metinlerde geçen isimleri telmih ve iktibas yoluyla sıklıkla kullanır. Bu isimler, çoğunlukla şiirde şairin meramını ifade edebilecek sembolik değer olarak kullanılır. Bu bağlamda Karakoç’un şiirinde kadın imgesi olarak Hz. Meryem ve anne figürü dışında çok fazla dişilik vurgusuna rastlanmaz.

Kiliselerde kucağında çocuk İsa ile resmedilen Hz. Meryem, yaşadığı hayat itibariyle “mistik bir kimlik” kazanmış ve ruhban sınıfının “sufi kadınlar tekkesi”nin prototipi olmuştur. Karalar giyinmesi, az konuşması ve insanlardan uzak yaşayışıyla azizeleşmiştir. O, masumiyet imgesi olarak daima “özlenen bir sıla”dır. Karakoç kendi gurbetini onun sılasıyla bir tutar:

“Ben bir şarkı, ben bir tüyüm;

Ben Meryem’in yanağındaki tüyüm.

Beni bir azizin nefesi uçurur,

Kalbimde Allah’ın elleri durur.

Cici ayaklarım iplikle bağlı,

Ben onun sılası, kendimin gurbetiyim;

Ben bir azizin hasreti,

Ben Meryem’in yanağındaki tüyüm.”

Meryem’in yanağındaki tüy olmak; arınmak bütün dünyevilikten… Yele vermektir, gücünün yetmediğinde dert saydıklarını. Duaya durup tevekkül etmektir. Sığınmaktır, limanlar limanına Meryem’in teslimiyeti gibi şeksiz, şüphesiz… Kim olduğunu “kul” kimliğiyle idrak etmektir bütün mesele…

Kur’an’da Hz. Meryem’in iffeti, masumiyeti ve erdemi öncelenerek diğer kadınlarından üstün tutulduğu söylenmektedir: “Ey Meryem! Allah seni seçti; seni tertemiz yarattı ve seni bütün dünya kadınlarına tercih etti” (Âl-i İmrân 3/42). Karakoç, gebe Meryem’in kınamalardan çekindiği için kente akşam girişini anlatırken onun “kutsal bir çocuk -İsa- doğuracağına”, karanlığa nur olacağına dikkat çekerek Hz. İsmail’le birlikte anar. Hz. İsmail’in kurban seçilmişliği dolayısıyla Hz. İbrahim’in içinde bulunduğu ruh haline eşlik eden Hz. Meryem’in annelik duygusu “karanlık, loşluk, aydınlık” tedriciyle verilir. ‘Muhakkak ki her zorlukta bir kolaylık, bir müjde vardır’ şiarı burada devreye girer:

“Akşam kente bir Meryem gibi girer

Bir çocuk kutsal bir çocuk doğurur gibi

Her yönden bir ses yükselir bu karanlık nedir

Kurban kesilirkenki karanlık

İbrahim’in bıçağındaki karanlık loşluk aydınlık

Keskin ışık

İsmail

İsmail bir çocuk başından serçe geçen”

Hz. Meryem, Beytü’l Makdis’e adanan bir kadındır. Annesinin kabul olmuş duasıdır aslında. Kur’an’da şöyle tahkiye edilir bu durum: “İmran’ın karısı şöyle demişti: “Rabbim karnımdakini azatlı bir kul olarak sana adadım. Adağımı kabul buyur. Şüphesiz (duamı) hakkıyla işiten ve (niyetimi) bilen sensin” (Âl-i İmrân3/35).  Beytü’l Makdis ibadetin ve teolojik eğitimin kalbidir; lakin mabede yalnızca erkek çocukları adanır. Bundandır ki anne Hanne’nin niyazı, henüz Hz. Meryem ortada yokken aslında Allah katında kabul olmuş bir duadır. Seçilmiş anne olarak bir peygamber gebeliğine hazırlanır Hz. Meryem:

“Nasıl ki Meryem de bir çocuk sezmişti Cebrail sularından

 Nasıl ki yeşil sancaklar inmişti bir gün Diyarbekir surlarından

 Kurtarıyordunuz beni

 Bana bir gemi gibi yaklaşan

 Üsküdar akşamlarından

 Fatih Camii gibi aydınlıktınız”

Cebrail sularından gelen her muştu aydınlıktır… Fatih Camii aydınlıktır, Üsküdar akşamlarında sahile yaklaşan her gemi aydınlıktır; çünkü muştudur kutsalın gölgesinde olan her şey… Karakoç, şiirde kutsalı imanın esaslarını referans alarak kullanılır. Peygamberlere, kitaplara, meleklere…imanın gereğidir diğer dinlere ait inanç unsurlarının seçilmesi. Lakin bir gayri müslim gibi bakmaz, bir oryantalist gibi hiç değildir. Onun bakışı özgündür, mümincedir. Savm-ı Meryem varsa, Zebur ve İncil varsa şiirde Kur’an zeminiyle vardır:

“Biz bir Hızır’ız ama belki bin Hızır gibi

Biliriz yeryüzünde bengisu illerini

Namazda yürüyoruz ışıldayan meşalelerle

Oruçta aydınlığız İsa’yla Meryem’le

Kulağımızda hep Zebur düğünleri

Düşümüzde İncil şölenleri

Ufkumuzda Tevrat ülkeleri

Sina dağından yapraklar

Ve Kur’an ordusunu”

 “Meryem oğlu İsa Mesîh, ancak Allah’ın resulüdür, (o) Allah’ın Meryem’e ulaştırdığı ‘kün: ol’ kelimesi (nin eseri)dir, O’ndan bir ruhtur (…)” (Nisâ 4/171). Karakoç’un ikonografik eğretileme tekniği daha çok anlamın yoğunlaşması içindir. Çok anlamlı katmanlar elde etmek için şiirin söyleyişine yeni metaforlar ekler. Onun göstergeleri, okurun zihinsel geçmişine bağlı olarak genişler veya daralır. Okurun kültürel, dini ve medeni arka planı güçlü ise Karakoç’un şiiri o zaman şerha şerha açılır, değilse ehline denk gelmeyen güzel gibi heba olur:

“İsa sesi Meryem kuşağı

Ve sendeki o meşhur Yahya tepkisi

Islak bir ortaçağ yolunu andıran iç sokaklar kir

Elden taşarak yüzü oyarak saçları kömürleştirerek geçen oyun kiri

İçinde taşıyıp da bir türlü atamadığın taşra akrebi”

Hz. Meryem, beden ve ruh saflığını ismet ve iffet sıfatıyla sağlar. Ona dokunulmamıştır, arı bir su gibidir; kirlenmemiştir. Müjdelenen çocuk İsa ile birlikte yeryüzü kadınlarının en güzelidir. Duruluğu ve masumiyeti genç kızların gıptasıdır. Divan şairi Ahmedî, maşukun iffetine vurgu yaparken Hz. Meryem’e atıfta bulunur ve der ki: “Pâk-durur ismeti Meryem bigi ol İsî-demüñ / Pes nedündür iy aceb bu töhmet ü bühtân aña.” Şiirde kadının safiyeti söz konusu olduğunda ilk akla gelen imgelerden biridir Hz. Meryem: 

“Çık arı sudan ey el değmemiş boya

 Kasabaya inmemiş yani ölmemiş boya

 Ey bakire su kasar yapan Meryemlerinle

 Işığa bakan ışıklı kızların gölgesini

 Suya iten biz çocuk İsalarınla

 Seni andım ve ölmedim…”

Allah, Hanne’nin duasını kabul edip kızı Meryem’e gebe kalmasını ve onun bir gül-i Meryem gibi büyümesini sağlamıştır. Rabbi onu daima koruyup kollamış, rızıklandırmıştır: “Ey Meryem, bu sana nereden geliyor?” der; o da: Bu Allah tarafındandır. Allah, dilediğine sayısız rızık verir, derdi (Âl-i İmrân 3/37).  Hz. Zekeriyya’nın şaşkınlığı beşeridir, yoksa kendisine sunulan rızkın Allah katından olduğunu bilir:

“Hurmalar da Meryem gibi mi gebe kalırlar

Bir deve kızdı mı Roma Devleti gibi mi höykürür

Çöl çıban gibi vaktinde mi gelir

Çöl mü düşer çıbanlardan yerlere bir bir”

Seçilmiş Meryem’in iffetini, masumiyetini ve paklığını ortaya koyacak ilk kişi “Çocuk İsa’dır”; Kelimullah olmasının ilk nüvesi burada saklıdır.  O, Rabbinden bir “kelime”dir; bir lisan-ı evvel, bir muştudur hiç bitmeyecek. Cebrail ve Hızır’ın korumasındaki bir annenin bütün engebeleri aşıp aydınlık bir güne uyanmasıdır çocuk:

“Gece yanan anne

Aydınlık bir bardak uzandı

Beyaz bir yastık kıyısından

Hızır eliyle içilen sudan

Meryem’in duyduğu kelime gibi

Kabartmalaşıyordu

İçinde yavaş yavaş

Sağ çocuğun çizgileri

Altın getiren bir deniz gibi

Aşılıyordu buram buram güz engebeleri”

İkonografik Meryem kıyafeti, iffetin ve masumiyetin imgesidir. Kilise ikonlarında çocuk İsa’yla çizilen Hz. Meryem koyu, siyah ve uzun örtüsüyle kadınların ermişi ve en olgunu olarak tasvir edilir. Bu ikonik tablonun klasik şiirimize yansıyan boyutları da vardır. Şair Emrî mahbubun koynuna dökülen saçlarını betimlerken Hz. Meryem’in çocuk İsa’yı kucağına aldığı ana telmihte bulunur: “Ol la‘l-i can-fezâyı der-âgûş itdi zülf / Gûyâ ki aldı ‘İsî’yi Meryem kucağına.” Karakoç da Hz. Meryem’in bu olgunluk ve seçilmişliğini ailenin, ocağın vazgeçilmez bir sembolü olarak görür:

“Kadınlar örtünürler Meryem örtülerini

Bacalar yeniden tüter

Odunların en sertinin yanışından

Bırakarak gökyüzünde bir ocak sisi

Dağlarda bir başka coşkunluk çağlıyor

Menekşede çiğde kekikte ses var…”

Hz. Meryem, bir mucize eseri hamile kalır. Ünlü şair Fuzûlî, bu hamileliği şöyle tarif eder: “Baddan goncelere hamile oldu gül-bün / Öyle kim İsî’ye Cibrîl deminden Meryem.”  Bir çiçeğin, gülün döllenmesi gibidir bu mucizevi hâl… Gül-i Meryem, gebe kaldıktan sonra örtüsüne bürünüp dünyadan el etek çekince zorluklarla yüz yüze gelir. Ancak Rabbinin inayeti daima onunladır: “Böylece Meryem, çocuğa gebe kaldı ve onunla uzak bir yere çekildi. Doğum sancısı onu bir hurma ağacına yöneltti. “Keşke bundan önce ölseydim de unutulup gitmiş olsaydım!” dedi. Bunun üzerine (Cebrail) ağacın altından ona şöyle seslendi: “Üzülme, Rabbin senin alt tarafında bir dere akıttı. Hurma ağacını kendine doğru silkele ki sana taze hurma dökülsün. “Ye, iç, gözün aydın olsun. İnsanlardan birini görecek olursan, “Şüphesiz ben Rahmân’a susmayı adadım. Bugün hiçbir insan ile konuşmayacağım” de. (Meryem, 22-26).  Karakoç’un “senden ümit kesmem kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır” mısraı, burada resmedilen Hz. Meryem’in içinde bulunduğu duruma tercüman olabilecek niteliktedir. “Rabbin seni terk etmedi” ayetinin şümul anlamları mucibince aşağıdaki mısralarda Hz. Meryem’e dayanak olduğunu görürüz:

“Süt verin süt verin çocuklara

Alarak nar incir gibi yemişlerden

Şit evi sığmağı zeytinlerden

Meryem’in dayanağı hurmadan

Tükenin var olun varlığıyla Varlığın

Ki göreceksiniz kesin kesin

Yüzünüzü nereye çevirirseniz çevirin

O’dur var olan var eden

Biçim veren değiştiren

Dağıtan toplayan

Hiç olmamışa çeviren”

“Kün” deyince olduran O’dur, var olan var eden, biçim veren, değiştiren, dağıtan ve toplayan O’dur.  Her şeye kadir olan için zor değildir elbette. “Melekler demişlerdi ki: Ey Meryem! Allah sana kendisinden bir kelimeyi müjdeliyor. Adı Meryem oğlu İsa’dır. Mesih’tir; dünyada da ahirette de itibarlı ve Allah’ın kendisine yakın kıldıklarındandı” (Âl-i İmrân 3/45). O’ndan bir kelime/nefes olmak, nasıl bir müjdedir. Rûhu’l-kudüs (el-Bakara 2/87, 253; el-Mâide 5/110) olup mukaddes bir can olmak, cana can katmaktır mucizesi. Bundandır “kendi sesinden başka ses duymamış” olması. Kendiliktir, çocuk İsa…

“Kendi sesinden başka ses duymamış sulardan

Dağın tepesinde açar mıydı bir sofra kadim melek

Uzakta bir ışıltı mı var Meryem mi

Gebeliğini sezen hurmaların meydan şenliği mi

Kerpiç evler arasında yürürken Taha

İsa’yı düşünüyordu bir kez daha

Ateşe söz geçiren neydi

İbrahim’in etinde kemiğinde

Şehir bir kere daha cehennem bir kere daha cehennem

Yanar mıyım ona yaklaşmayı denesem”

Nemrud’un ateşine söz geçiren İbrahim gibi Meryem’in etrafını saran kalabalığa da bir “bebeğin dili yeterdi… Ve “bebek” şöyle konuştu: “Şüphesiz ben Allah’ın kuluyum. Bana kitabı verdi ve beni bir peygamber kıldı. Nerede olursam olayım beni kutlu ve erdemli kıldı” (Meryem 30-31).  Karakoç, konuşan mucize çocuk İsa’yı şöyle yad edecektir:

Doğmadan konuşmayı öğrenen insan geldi

O doğmadan seninle konuşan bir erdi…”

Kaynaklar:

Karakoç, S. (2019). Gün Doğmadan. İstanbul: Diriliş Yayınları.

Karakoç, S. (2014). Edebiyat Yazıları I. İstanbul: Diriliş Yayınları

Kur’ân-ı Kerîm Açıklamalı Meâli. (2017). Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları