Oruç ve İşlevi

Anlamlı cümle kurmanın önemsenmesi kadar ahlaki hayatın da önemsenmesi; uçurumun kenarında olan bizler için ve güya rehber olmaya çalıştığımız gençlerimiz adına hayati bir öneme sahiptir.

Musatafa KELEŞOĞLU

Fotoğraf: Şehnaz FINDIK

ŞEYTAN

Cennette süren bir hayat. Secde ile emredilinceye kadar olan her şey isteğine uygun olduğu için -o istediği için değil- hiç itirazı görülmemiş varlık. Âdem Aleyhisselâm yaratılıp, Allah ona secdeyi emredince, alemlerde ilk defa emre itaat etmeyen ve cennetten kovulup dünyaya sürgüne gönderilen varlık.

            Allahû Teâlâ’dan “insanların diriltilecekleri gün”e kadar müddet isteyip, bu müddeti Allah katında ve yanında itibarının yıkılmasına sebep olan âdemoğlunun her bir ferdinin, yine O’nun yanında itibarını yıkmak için kullanır ve artık insan için en büyük ve azılı düşmandır. İlk eylemi de vesvesesi ile Âdem Aleyhisselâm ve Hz. Havva’nın cennetten mahrum olması, onların dünya sürgününe sebep olmasıdır.

ÂDEM

            Cennette yaratılır. Yaşama süreci orada başlar ve sürer. Havva’nın yaratılışı ve beraberliği ile hayatlarını sürdürürler. Azılı bir düşmanları vardır. Cennette değil dünyadadır. Ama vesvesesi ile cennettedir. Vesvesesi Âdem Aleyhisselâm ve Havva’yı etkilemez. Ama kendilerinde bulunan “uzun yaşama(ebedilik)” ve “melek olmak” arzusu bu vesveselerle tahrik olur. Kendilerine yasak olana, ellerini uzatır ve ondan tadarlar. Yasağı tatmanın kendilerini çıplak bırakacağını akıllarına getirmemişlerdir ve çıplak kalırlar. Cennetten, şeytanın kovulduğu dünyaya onlar da gönderilir. Dünya süreci başlar.

İNSANIN KURTULUŞ VE ÖZGÜRLÜĞÜ

            Kur’an-ı Kerim’in en temel konusu insanın kurtuluş ve özgürlüğü meselesidir. Bu kurtuluş ve özgürlük, yaşadıkları cenneti işledikleri sebebiyle yitiren insan eline verilemeyecek kadar da kıymetlidir. Cenneti, içlerindeki tutku ve dünyadaki azılı düşmanlarının vesvesesi ile yitirmişlerdir.

            Kur’an-ı Kerim insanın kurtuluş ve özgürlüğünü üstlenir. Emirler ve yasaklar koyar, galip gelmenin yollarını öğretir. İnsan her şeyden önce isyana düşmesine sebep olan şeytana karşı sonra da bir bakıma onun işbirlikçisi konumunda bulunan arzu ve istekler, haz ve tutkulara karşı bağımsızlığını, özgürlüğünü kazanmalıdır. Yani Allahû Teâlâ şeytanın insana karşı vesvesesiyle, tahrik, tavsiye ve teşvikiyle sürdürdüğü savaşta insanın yanında yer alır. Onu insan eliyle etkisizleştirmek, işlevsizleştirmek ister.

DÜNYA SÜRGÜNÜ

            Yaşadığı dünya, tanıdıkları, bildikleri bir yer değildir. Her şeyden önce beslenme ve güvenlik ihtiyaçları vardır. “Burada zararlar ve zararlılardan nasıl güvende olacaklar? Yine güvenli bir şekilde neleri yiyecekler?” Bunlar önemlidir. Kurtuluşlarını üstlenen Allahû Teâlâ, onlarla iletişimini sürdürür. İletişim yoluyla yasaklar koyar ki bilmeden veya şeytanın düşmanlığı sebebiyle zarar ve zararlılarla karşılaşmasınlar. Bunlar da yeterli olmaz zira dünyada azılı bir düşmanları daha vardır. Ona karşı da kendilerine karşı onun sürdürdüğü bu savaşı kazanmalılar. Şeytan o diğer zararlılar gibi değildir. O sizin onu görmediğiniz her yerden sizi görür.

ORUÇ

Bir mimardır oruç. Aleyhissalâtü vesselâm Efendimiz, “Bize Recep ve Şabanı mübarek kıl ve bizi Ramazan’a ulaştır.” diye dua etmiştir. Gaye Ramazan’a ulaşmaktır. O insanı yeniden küllerinden inşa edecektir, kuracaktır. Bu amaçla ramazan, insan yalnızca Allah-u Teâlâ’ya kul olsun, iradesini(tercihini) O’nun yolunda kullansın, hep şeytan karşısına yenilenmiş bir kul olarak çıksın diye “orucu” eline almış, beklemektedir.

            Allahû Teâlâ’nın şeytanların ayaklarını zincirlerle bağlaması ve işlevsizleştirmesi, bu savaşta insanın yanında yer aldığını gösteren bir durumdur. Ramazan’a erişen insanlık aleminde, inansın inanmasın nispi bir kötülük azalması olur. Bu durum kötülüklerin kaynaklarından biri olan şeytanın bu ayda zincirlenmesindendir. Ama dünya cennet olmuş da değildir.

Burada başka bir hikmete de işaret vardır, insan için şeytan bir düşmandır.  Ama aynı zamanda kendilerini tezkiye vesilesidir de. Şu şekildeki sözleri çok duymuşsunuzdur. Ben böyle kötülük yapar mıyım, kahrolası şeytan yaptırdı. Ramazan ayında Rabbimiz “Haydi bakalım siz mi yaptınız, yoksa size şeytan mı yaptırdı, ortaya çıksın.” diye de mü’minleri sınavdan geçirir. Bu ayda gözüken kötülüklerin tamamı insan nefsinden kaynaklanır.

            Orucun en önemli işlevi; nefisle, haz ve tutkularla, arzu ve isteklerle mücadeleye alıştırması, sabır yollarını öğretmesidir. Yani oruç, hem şeytana karşı insanın takviyesi, şehvetini kırması, nefsin heva ve heveslerini mağlup etmesi, düne kadar gözlerde büyütülen birbirlerine karşı üstünlük davalarını değersizleştirmesi, hayatın lezzetini tattırması, insanı Rabbine yakın kılması gibi güzellikleri de barındırır.

            Oruç, insana kendisiyle savaşı sürdüren şeytan ve vesvesesi, haz ve tutkularının ısrarları karşısında irade de kazandırır. Rabbimiz Ayet-i Kerime’de “Daha önce de Adem’e ahit (emir ve vahiy) vermiştik. Ne var ki o (ahdi) unuttu. Onda azim de bulmadık. (Taha Suresi 20/115)” diyerek iradedeki eksiklik ve zayıflığı sebep göstermektedir.

            Daha önce Rabbimiz, Âdem Aleyhisselâma: “Şeytan sizin apaçık düşmanınızdır (adüvvün mübin).” buyurmuştur. Unuttukları, şeytanın onlara karşı apaçık düşmanlığı idi. Bu unutkanlık dünya sürgününün de sebebi idi.

            Hedef, insanı özgür kılmaktır. Tutkularından, alışkanlıklarından, hazlarından, heveslerinden, arzularından, isteklerinden, şehvetlerinden insanı bağımsız kılabilmektir. Giderek Allahû Teâlâ’ya bağlılığı ve bağımlılığı zayıflatan, yerine geçen bu bağlılık ve bağımlılıklardan kurtulup yalnızca Allah Teâlâ’ya kul olarak bağlı ve bağımlı hale gelmektir.

            Rabbimizin, apaçık düşmanımızı zincirlediği, nefsimizi ise bize bıraktığı bir ayda bizden beklenen, zaaflarımıza karşı oruçla iradelerimizi güçlendirmek ve zafer kazandırmaktır.