Tülbendi titreyerek mukabelede anneler. Sakalı gözyaşıyla ıslanmış amca, kendini unutup başkasına yağmuru kıskandıran duaya duruyor.
Ahmet MERCAN

Pencereyi aç.
Adı, bahar olan ay geliyor. Bir dalda on bir ay bekleyen bulut gibi geliyor. Yelkenini merhametle doldurup yaklaşıyor.
Kollarını aç. Ekvator genişliğince aç. Kıtaları kuşatan “meltem” yumuşaklığıyla, pamuktan örsüyle Ramazan geliyor!
Sözler sivrilmiş, gönüller farkında olmadan gaflete sınır olmuştu. İnsanı, kenti, ilişkileri, işleri yeniden kurmak, eksene taşıma vakti gelmişti ki, yine on gün önceden defterler kapanmadan yetişti Ramazan.
Şükürler olsun.
Gönlünü aç.
Sarsın sımsıkı. Yıkasın sinemizi.
Pırıl pırıl olsun sözlerimiz. Adaletin nefesi sinsin işlerimize. Yanlışlar dökülsün bir bir. Sayısız hissediş pencerelerinden, her birimize sır olan, sırdaş olan orucun anlattıklarıyla, yine yeniden ve kavi bir kıvamla; kendimize, sokağa, yeryüzüne, semaya bakmak için en büyük açıyla açılsın kollarımız.
Eve bahar dolsun.
Kalpler titresin ve kıta kıtaya bağlansın. Kâbe evinin çocukları açsın ellerini semaya. Hamd, şükür ve sımsıcak gözyaşı…
Aşkın işareti gözyaşı…
Ramazan örsünde tevhidin solmaz rengiyle hemhal olarak aynı sofraya diz kırmak ve ak bir alınla secdeye varmak…
Açın “Kitab”ı!
Bu defa oruç mevsiminin iklimiyle “oku”; insanı, olayları, kâinatı. Noktası bulunmaz bir okuma. Hayretle okunan, hayranlık vadisine ulaşılan duraksız okuma.
Yeryüzünün en büyük hazinesi Kur’an.
Sayfaları açmadan önce yüreğini aç.
Bahar geliyor. Varlığı bahar sevinci olan zaman geliyor evimize, bedenimize, ruhumuza.
Ne mutlu bize.
Ne mutlu sinesini yenilmez ülke gibi gererek, “Ben Müslümanım; Müslümanlardanım” diyene.
Dünya tuzak, bin bir hile sürekli deviniyor, kılıktan kılığa girerek toprağa çekiyor bedeni. Beden, hazları fark ettirmeden adım adım artırırken ruha sızı veriyor. Ahenk kaçıyor.
Oruç bir büyük “Usta”.
Pamuktan örsünde kuş tüyü çekiciyle bedeninden razı olan ruhu ve ruhu taşımaktan huşu duyan bedenin ahengini kuruyor.
Tarifi gayri kabil bir nimet.
Mevla Mü’min kullarına küçük bir zahmet karşılığı akla sığmaz ödüller bağışlıyor. Bir ay ki, içinden rahmet geçiyor izahtan vareste.
Bir ay, içinde “bin ay”dan fazlası saklı.
Serçenin kanadına dağ yüklenmiş de yıldızlar şölen kurmuş gibi.
Bir ay ki her günü bir başka rahmete açılan, sonsuzluk yurdunun kokusunu taşır.
Zaman saatlerden kurtulur Ramazanda.
İftar açılır, sahur olur, imsak gelir ve gecelere gündüz yağar.
Nasıl da haddini bilir sözler. İlişkiler, kadife giyişiyle girer güne geceye. Sanırsın sema yeryüzüne iyilik çadırı kurmuş. Elini açana, gönlünü açana, pencerelerini açana hesaba gelmez erdemler destelemek var.
Dua tadında hissediş elde etmek talebe bağlı.
İnsanın nutku tutulur önce.
Varlık söze girer, nimet konuşur. İnsan kendine ayna olur, sessizce arınmaya durur.
Tülbendi titreyerek mukabelede anneler. Sakalı gözyaşıyla ıslanmış amca, kendini unutup başkasına yağmuru kıskandıran duaya duruyor.
Mekân arınıyor, zaman ışıl ışıl, Mü’minleri konuk etmiş mescidler. Çocuklarda hayret, ağyarda şaşkınlık. Uzaklar nasıl yakın olur, Ramazan bilir. Kıtalar arası sofra açar ve davet eder Mü’minleri.
Zarafet, merhamet, sevgi ve dua bu sofranın taamı. Herkes talebi kadar “kaşık” salar.
Sözler, eylemler, niyetler oruç tuttuğunda insanla melek karışır birbirine. Yatay yağmurlar yağar Ramazan’da. Açık her pencereden dışarıya dua, içeriye rahmet sızar.
Ve bayram.
Diriltici sevinç. Kıtaları, kuşakları birbirine bağlayan; görmeden kardeş kılan tevhidin gökyüzü mavisiyle sonsuza, yola çıkması.
Ramazan, cana can olan zaman…