Afrika’nın Altın Boynuzu Somali -I-

Somali’de istikrarlı bir hükümetin eksikliğine rağmen, canlı ve güçlü bir enformel ekonomi vardır. Bu durum, vergilendirilmenin olmadığı, devlet kurumları tarafından oluşturulmayan, devlet ağı dışında yaşanan bir ekonomik yapıyı anlatmaktadır.

Hatice BALİN

Uzm. Sosyolog

Jeopolitik konumu itibari ile Afrika’nın altın boynuzu olarak adlandırılan Somali, Aden Körfezi’nin uluslararası ticaret açısından önem taşıması, ayrıca bölgenin Akdeniz ve Arap Denizi arasındaki bağlantıyı sağlaması nedeniyle Somali stratejik açıdan oldukça önemli bir konuma sahiptir. Bölgede yerli halkın dışında birkaç azınlık grup da bulunmaktadır. Bunların en önemlisi Arap azınlıklardır. Somali halkının sosyal hayatında İslam dininin önemli bir yeri vardır. Bunun etkisiyle oluşmuş kültür, homojenlik göstermektedir. Ülke nüfusunun çok büyük bir bölümü Sünni Müslüman’dır. İslamiyet ilk ortaya çıktığı zamandan beri bu bölge ile etkileşim içindedir. Hatta bazı kabileler soylarını Kureyş kabilesine dayandırmaktadırlar. Bu bağlamda ülkede Arap etkisi güçlüdür. Somalililer için kimlik denildiğinde asıl ön plana çıkan hangi kabileye ait olduklarıdır. Somali kabileleri arasındaki ayrım etnik farklılıklardan kaynaklanmaz. Somali kabileleri etnik ve kültürel olarak Hamidi etnik grubuna aittirler. Somaliler, kentliler ile göçebeler arasındaki farklar sonucu Sab ve Samaaleler olmak üzere temel bir bölünmeye uğramışlardır. Samaale kabilesi tüm bölgeye yayılmış ana göçebe gruplar olan Dir, Isaaq, Hawiye ve Darood kabilelerini kapsamaktadır. Genel olarak baktığımızda; Dir kabilesi, Somali Cumhuriyeti’nin kuzeydoğu kısmında, Cibuti Cumhuriyeti’nde, Harrar’ın doğusunda yer alır.

Kabilelerin birbirlerine karşı besledikleri düşmanlıklar ya da kurdukları iş birlikleri geçmiş ve günümüz sorunlarını anlamada oldukça önemli bir yer tutmaktadır. Sab’lar ve Samaale’ler arasında bulunan kültürel, ekonomik ve siyasi farklılıklar kabileler arasında bitmek tükenmek bilmeyen çatışmaların meydana gelmesine neden olmaktadır. Somali’deki bu kabile yapısı, geleneksel sistemde etkili siyasi birlikler olarak hareket etmeleri için fazla geniş, dağınık ve hantal olmalarına neden olmuşken, modern zamanlarda siyasi partiler arasındaki rekabette önemli bir yere sahip olup bu rekabete canlılık da getirmiştir.

Kabileler, Somali’nin sosyal yapısının temelidir. Her kabile belli bir toprak üzerinde hâkimiyetini kurmuştur. Sömürgecilik ve bunun doğrudan ve dolaylı etkileri kabilelerin toprak üzerindeki bu hâkimiyetlerinin güçlenmesinde etkili olsa da bu toprak-kabile eşleşmesinin oluşmasını icat etmemiştir. Bu eşleşme çok daha öncesine gider. Bununla beraber, Somalililerin büyük çoğunluğunun göçebe olduğu göz önünde bulundurulduğunda, daha kırsal olan Somali kabilelerinde, toprağa aidiyetin daha az olduğu ve kaynakların paylaşılması pratikleri ile birlikte aslında belli topraklar üzerindeki kabilelerin hâkimiyetlerinin iç içe geçtiği bir yapı karşımıza çıkmaktadır. Esas olarak kan bağına bağlı akrabalık sistemine dayanan bir düzen vardır. Kabilelere ayrılmış bu sistemde siyasi ya da idari organların olduğu kalıcı, sürekli bir hiyerarşi yoktur. Bu kabilelerde liderler tüm yetişkin erkekleri kapsayan büyüklerdir. Bunlar ortak sorunların tartışıldığı divanda (shir) konuşma hakkına sahiptirler. Liderler Şeyh, Ugaas, Garaad veya Sultan gibi unvanlara sahip olsalar dahi, baskı gücüne sahip değildirler. İbn-i Haldun’un da belirttiği gibi liderlik ile krallık arasında önemli farklılıklar vardır. Liderlik belli kişilere duyulan hayranlık sonucu gönüllü bağlılığa dayanır. Böylece liderler gücün simgesidirler ancak bağlılığı elinde tutacak baskı gücüne sahip değildirler. Krallık ise tam tersidir. Ele geçirme ve baskıya dayalıdır. Somali toplumunda ise krallık değil, liderlik vardır. En önemli kurumlar shir (siyasi kurul) ve xeerbeegti’dir (adalet divanı). Shir’de siyasi konular çözüme bağlanır ve xeerbeegti’de de tartışmalara arabuluculuk yapılır. Bu yapılarda kimse kayırılmamaktadır. Adalet divanı her iki tarafı da dinlemek zorundadır. Ona sunulan kanıtlar ve şahitlerin ifadeleri sonucu karar verir.

Somali’de istikrarlı bir hükümetin eksikliğine rağmen, canlı ve güçlü bir enformel ekonomi vardır. Bu durum, vergilendirilmenin olmadığı, devlet kurumları tarafından oluşturulmayan, devlet ağı dışında yaşanan bir ekonomik yapıyı anlatmaktadır. Otorite boşluğu ve mevcut koşullar böyle bir ekonominin oluşmasına neden olmuştur. Somali’deki enformel ekonomi büyük ölçüde hayvancılık, kaçakçılık, korsanlık ve para transferi üzerinden gerçekleşmektedir. Ülkede, özellikle kuzey bölgelerde, balıkçılık da önemli bir geçim kaynağıdır. Ancak yabancı devletlerin Somali sularında kaçak balıkçılık yapması ve zehirli atıklarını buraya boşaltmaları bu gelir kaynağını önemli derecede zarara uğratmıştır. Ayrıca Somali ekonomisinde dış yardımların da önemi büyüktür. Ekonomi çok büyük bir ölçüde bu yardımlar sayesinde ayakta durabilmektedir. Somali ekonomisinin bu genel yapısının dışında iç savaş ve devletsiz dönemdeki ekonominin içinde oluşmuş yeni yapılara da bakmak gerekmektedir. İlk olarak, ekonominin zayıf olmasında elbette siyasi istikrarsızlığın sürmesi de etkilidir. Ancak ekonominin genel zayıf görünümünün içinde yeni oluşan ve kazanç sağlayan yapılar da mevcuttur. Somali’deki çatışma, ticaret ve yabancı yardımların arasındaki ilişkiyi analiz ederken, Mogadişu temelli iş dünyasının rolünü göz önünde bulundurmak önemlidir. Hükümet organlarının olmadığı ülkelerde güvenlik ve eğitim, sağlık gibi sosyal hizmetler özel kişiler tarafından gerçekleştirilir. Somali’nin güneyinde bu görülmektedir. Mogadişu’da iş dünyası kamu hizmetleri, sağlık servisleri, eğitim sektörü, iletişim ağları ve kamu ulaşımını üstlenmiştir. Güçlü kişiler Somali’nin kanunsuzluğundan yararlanmakta ve şiddetin devamını arzulamaktadırlar, çünkü iç savaş, ekonominin radikal bir şekilde liberalleşmesini sağlamıştır.

SOMALİYE İSLAMİYET’İN GELİŞİ

İlk Hicret Toprağı

Somali, ilk hicret toprağıdır. Bilindiği üzere mü’minler Mekke’de müşriklerin şiddetli zulümlerine maruz kaldıklarında Resûlullah (s.a.v) sahabilerine âdil bir hükümdarın hâkim olduğu Habeşistan ülkesine hicret etmelerini tavsiye etmişti. Rivayete göre bu ülkeye hicret edenler de bugün Kuzey Somali’nin Cibuti sınırı yakınında Aden Körfezi’nin Kızıldeniz’e açıldığı Mendeb boğazının karşısında yer alan Zeyla şehrine çıkmışlardı. Somali’nin önemli bir liman şehri olan bu şehir, günümüz haritalarında Saylac veya Seylac adıyla geçmektedir. Somali ve dolayısıyla Zeyla şehri o zaman Habeşistan Krallığı’nın hâkimiyeti altındaydı.

Bu hicret sebebiyle Somali halkı Medine halkından önce İslâm ile tanışmış ve çok kısa süre içinde bu ilâhî dine ısınmıştır. Dolayısıyla ilk muhacirler, Yüce Allah’ın lütfettiği bir bereketle sadece Mekke’deki şirk zulmünden uzaklaşmış olmadı, aynı zamanda gittikleri beldede mensubu oldukları dinin tebliğini yaparak Afrika’ya İslâm tohumlarının ekilmesine vesile oldular. Onların tebliğleriyle Somali halkı arasında İslâm hızlı bir şekilde yayıldı; oradan da diğer Afrika ülkelerine doğru yayılmaya başladı.

Misyonerleri Hayal Kırıklığına Uğratan Ülke

Afrika’da emperyalizm ve misyonerlik tam bir iş birliği ve paralellik içinde faaliyetlerini yürütmüştür. Bu açıdan Hristiyan misyonerliğinin Afrika’daki amacı sadece dini yaymak değil aynı zamanda emperyalist politikalara elverişli ve emperyalist güçlerin çıkarlarına hizmet edecek bir toplumsal ortam oluşturmaktı. Bunu başarmanın sadece dinî tebliğ ve bilgilendirme yoluyla olamayacağını bildiklerinden halkların yoksulluklarından ve bilgisizliklerinden yararlanmaya çalışmışlardır.

Bu amaçla işgalci ve sömürgeci ülkeler önce Afrika ülkelerinde etkin bir şekilde fakirleştirme ve eğitimden yoksunlaştırma-uzaklaştırma cahilleştirme politikaları uygulayarak misyonerler için zemini hazır hale getirmiş, sonra da misyonerler yine emperyalist güçlerin sağladığı maddi imkânları kullanarak Hristiyanlaştırma faaliyeti yürütmüşlerdir. İşte tarafların birbirini beslediği bu ikili oyun onların pek çok Afrika ülkesinde önemli başarılar gerçekleştirmelerine imkân vermiştir. Çünkü emperyalist politikalarla fakirleştirilmiş ve dinlerini öğrenme imkânlarından mahrum bırakılmış insanların misyonerlerin kurduğu tuzakların üzerindeki bir lokma ekmeğe veya dünyevi birtakım imkânlara aldanmaları, sonucunda da din değiştirmeleri zor olmamıştır.

Ama Somali misyonerlerin hiçbir şekilde başarılı olamadıkları, yaptıkları çalışmaların hiçbirinden sonuç alamadıkları ve bir kişiyi bile Hristiyan yapamadıkları bir Afrika ülkesidir. Bunun değişik sebepleri var. Birinci sebebi İslâm’ın bu ülkeye çok erken vakitlerde girmiş ve gönüllere köklü bir şekilde yerleşmiş olmasıdır. İkincisi ailelerdeki dini bilgiye sahip birini yetiştirme geleneğidir. Kısaca ailelerde, aileden bir ferdi dini öğrenmeye tahsis etme geleneği vardır. Ailenin diğer fertleri din öğrenimine ve Kur’an hafızlığına tahsis edilen şahsın öğrenim masrafları ve geçimiyle ilgilenir.   

Diktatör Muhammed Siyad Berri zamanında kısmen sekteye uğrayan bu gelenek şimdi yeniden canlandırılmaktadır. Bu gelenek insanların dine ilgilerinin devamını ve yoksulluğa rağmen cahilleştirme politikalarından etkilenmemelerini sağlamıştır. Üçüncü önemli etken ise Kur’an-ı Kerim’deki: “Ey iman edenler! Allah’a ortak koşanlar pistirler, artık bu yıllarından sonra Mescidi Haram’a yaklaşmasınlar” (Tevbe, 9/29) âyetini zâhiri anlamda almaları olmuş. Somali Müslümanları, bu âyeti zâhiri anlamda almaları sebebiyle misyonerlere yaklaşmamış, onları yanlarına yaklaştırmamış ve onlarla doğrudan ilişki içine girmekten uzak durmuşlar.

Kaynakça

B.Güçlüer. (2011). Somadaki Açlık ve Yoksulluk. Edebiyat Defteri.

B.şahin. (2013). Somali’de Devletsizlik Deneyimi. Ankara: Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Üniversitesi.

Coşku, C. (2020, Haziran). Somali İç Savaşı. Küresel Siyaset Merkezi, 20.

Öztürk, H. (2007). Etiyopya -Somali Sorunuda Büyük Resmi Okuyabilmek. TASAM / Türkiye Stratejik Araştırma Merkezi.

Z.Atundal. (2006). Açlıkla Gündemimize Gelen Ülke: Somali. Diriliş Saati Dergisi, 31 sayı:15.