Lumumba Nasıl Afrika Oldu?

Ülkemizde Patrice Lumumba hakkında ilk kitap çalışmasına imza atmıştır. Hıfzı Topuz onun bağımsızlık sembolü oluşuna vurgu yaptıktan sonra bu denli işkencelere maruz kalan başka bir başbakan olmadığını yazar ve Lumumba için “tanımalıyız böyle bir insanı” der.

Serhat ORAKÇI

Dr., İnsani ve Sosyal Araştırmalar Merkezi (İNSAMER)

Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nin seçilmiş ilk başbakanı Patrice Lumumba’dan geriye kalan tek diş Lumumba ailesine iade edilerek Belçika’dan Kongo’ya götürüldü. Masraftan kaçınmayan Belçika makamları tek diş için iyi bir ambalaj ve şatafatlı bir tören tertip ederken Lumumba’ya yapılan insanlık dışı zulüm için de resmi özür diledi.

Kongo’da sömürgeci bir güç olarak varlık gösteren Belçika milliyetçi lider Patrice Lumumba’yı infaz ettirerek öldürtmüş, cesedi parçalatmış ve sonra da tamamen yok etmek için asit variline attırmıştı. Lumumba’dan geriye kalan bir diş ise Belçika’ya götürülmüştü. CIA-Belçika ve yerel işbirlikçilerinin 61 yıl önce birlikte işlediği bu akıl almaz cinayet sonrasında Kongo’nun kaderi değişmiş maden ve mineral zengini ülke iç savaş eşliğinde bir diktatöre teslim edilmişti.

Ülkemizde Patrice Lumumba hakkında ilk kitap çalışmasına imza atmıştır. Hıfzı Topuz onun bağımsızlık sembolü oluşuna vurgu yaptıktan sonra bu denli işkencelere maruz kalan başka bir başbakan olmadığını yazar ve Lumumba için “tanımalıyız böyle bir insanı” der.[1] Topuz bu konuda son derece haklıdır; tanımalıyız onu çünkü Lumumba’yı tanımak Afrika’yı tanımaktır. Jean-Paul Sartre onun için “Lumumba ölümü ile bir kişi olmaktan çıkmış, sosyal ve siyasal rejimlerin çoğulluğu, sorunları, çelişkileri, birlik istenci gücü ve güçsüzlüğü ile Afrika oluştur” tespitini yapar.[2] Gerçekten de bu pan-Afrikanist liderin kısa süren yaşamı Afrika ile şaşırtıcı düzeyde içkindir. Başbakan seçilmesi, uğradığı ihanet, katledilmesi, ülkesinin yeni-sömürgeciliğe kurban edilişi ve 61 yıl sonra gelen itiraf topyekûn Afrika’nın ekonomik zenginlikleri ve bağımsızlığının adeta tek bir kişilikte ve ülkede temsilidir.   

Kongo 15.yy’dan itibaren köle ve fildişi temin etti sömürgecilere, 19-20.yy’larda kauçuk temin edilen en önemli yerdi, sonra madenlerini açtı emperyalist güçlere; sıra bağımsızlığını almaya geldiğinde ise Kongo sömürge güçlerinin elinden kayıp gitmemesi için yeni-sömürgeci metotların uygulama laboratuvarına dönüştü. İşte bu Kongo’nun kısa hikayesiydi… 

Sömürgecilik ve Kongo

Kongo topraklarıyla ilk temas eden Avrupa gücü, Portekiz oluşturur. 15.yy’da başlayan temas kısa sürede Kongo topraklarının sömürülmesine ve Hristiyanlaştırılmasına dönüşür. Portekizlilerin Zaire ismini verdiği bu yer, son derece bereketli topraklara ve el değmemiş yer altı zenginliklerine sahiptir. Köle ticaretine maruz kaldığı yıllarda milyonlarca Kongolu Yeni Dünya’ya taşınır. Ancak Kongo için daha büyük acılar 19.yy’ın ikinci yarısında yaşanacaktır.

Avrupa güçlerinin sömürge faaliyetlerinin sanayi devrimi sonrası iyice hız kazandığı 19.yy’da Kongo üzerinde giderek artan bir rekabet vardır. Portekiz ve Fransa’nın hak iddialarının yanında Belçika’da bu topraklarda hak iddia eder. Kongo’da keşif seferleri yapan Galler kökenli Amerikalı gazeteci Henry Morton Stanley 1878’den itibaren Belçika kralı adına burayı sömürgeleştirmeye girişir. Stanley kralın destek ve maddi imkânlarıyla Kongo havzasına keşif seferlerine çıkar ve seferlerde yerel yöneticileri kandırarak “himaye” anlaşmaları imzalatır.

Kongo topraklarının gözü dönmüş Belçika Kral’ı II.Leopold’un eline düşmesi “kara yılan” anlamına gelen bula matari lakaplı Stanley’in girişimleri ile gerçekleşir.[3] 1884-5’te düzenlenen Berlin Konferansı’nda (bir diğer adı Kongo Konferansı) Kongo’daki Belçika varlığı tescillenerek tanınır. Artık Leopold’un kendi şahsi mülkü olan Belçika topraklarından 80 kat büyük devasa bir sömürgesi Kongo Özgür Devleti (État indépendant du Congo) resmiyet kazanmıştır. 

Bu verimli toprakları sömürgeleştirirken inanılmaz insanlık suçlarına imza atılır. Avrupa’daki otomobil ve bisiklet lastiklerini üreten sanayi kollarına kauçuk hammaddesi sağlayan Kongo’da en iyimser tahminlere göre 10 milyon insan öldürülmüştür. Kongo nüfusunun yarıya düştüğü dillendirilmektedir. İş sadece bununla da sınırlı kalmayarak kauçuk kotalarını dolduramayan toplayıcıların elleri bileklerinden kesilir ibret-i âlem olsun diye. Bir dönem o kadar çok el kesilir ki uluslararası tepkilere yol açar.  1885’den 1908 yılına kadar kralın şahsi mülkü olarak kalan Kongo oluşan uluslararası baskılar nedeniyle Belçika devletine devredilir.

Lumumba’nın Kısa Yaşamı

Lumumba 1925 yılında dünyaya geldiğinde Belçika devletinin Kongo’daki sömürge faaliyetleri hız kesmeden devam etmektedir. Ülkede imtiyazlı şirketler maden, enerji, altyapı hizmetlerini yürütürken misyoner kurumlar da eğitim ve sağlık hizmetlerini yürütmektedir. Belçikalılar ordu ve polis gücünü komuta etmektedirler. Katanga olarak bilinen bölgede bulunan zengin maden yatakları işletilmekte ve sömürge idaresinin giderleri buradan karşılanmaktadır. Bu arada Japonya’ya atılan ilk atom bombası Katanga uranyumu ile imal edilmiştir.[4] Ülkeye yerleşen çoğunluğu Belçikalı olan Avrupalı kolonlar beyaz sınıfı oluşturdukları için ülkenin gerçek sahipleriymiş gibi yaşarken siyasi halk üçüncü sınıf muamele görmektedir. Alt ile üst sınıf arasında Ortadoğu ve Asya’dan gelmiş küçük tüccar ve zanaatkârlar yer alır.

Kongo’da o yıllarda yürürlükte olan bir uygulama sömürge idaresinin yerli halka verdiği “sömürge yurttaşlığı (Carte d’immatriculation)” kartıdır. Bu imtiyaza sahip olabilmek için kişinin eğitimli, sicilinin çok temiz ve sömürgecilerin işine yarar niteliklere sahip olması gerekmektedir. Ancak bu imtiyaza sahip olabilen kişi sayısı çok azdır. Posta servisinde görev yapan ve Belçikalılarla iyi ilişkiler geliştiren Lumumba bu imtiyaza 1954 yılında kavuşmuştur.[5] Henüz o yıllarda Afrika bilinci oluşmayan Lumumba’da diğer siyahi elitler gibi Belçikalı sayılmak ve beyazlarla eşit haklara sahip olmaktan fazlasını arzulamıyordur. Belçika sömürgesi ile bir derdi yoktur, derdi toplumsal uyum ve eşitsizliklerin bir nebze giderilmesidir.  

Lumumba’nın beklentilerinde değişim yaşaması ve ülkesi için tam bağımsızlık arayışına girmesi bir takım dış etkilerle söz konusu olur. Bürüksel’de pan-Afrikancı kesimlerle tanışması ve görüşmeleri, Akra’da düzenlenen Pan-Afrika konferansına katılması ve burada Frantz Fanon ve Kwame Nkrumah ile teması fikirlerinde değişime yol açar.[6] Artık sömürgeciliği daha kapsamlı analiz etmekte ve Kongo’yu da aşacak şekilde makro düzlemde kıtasal bakmaktadır. Bağımsızlık için Kongoluların hazır olmadığı daha en az 30 yıl gerektiğini savunan Belçikalılar Kongo-Belçika Topluluğu diye bir formül uydurarak ülkedeki ayrıcalıklı konumlarını aynen devam ettirmek niyetindedirler. Ancak Lumumba ve onun gibi düşünen diğer bazı Kongolu siyasi elit tam bağımsızlık zamanını geldiğini düşünürler. Fransız sömürgelerinde yaşanan gelişmelerden ve de Gaulle’ün açıklamalarından etkilenmişlerdir. 1959-61 arası döneme en ön safta mücadele eden Lumumba damga vurur.

Esasında Patrice Lumumba’nın politik yaşamı fazla uzun değildir. 1958’de Ulusal Kongo Hareketi (MNC) partisini kuran Lumumba 1960’da halkın oylarıyla başbakan seçiliyor ve 1961 yılında da öldürülüyor. 58-61 döneminde bir de hapiste kaldığı dönemler var. Peki bu adamı bu kadar tekinsiz yapan neydi? Asit variline atılıp yok edilecek kadar ağır bir katliama neden maruz bırakıldı?

Birkaç kez kilise okullarından atılan Lumumba yüksek eğitim almasa da okuyup yazarak kendi kendini eğitir. Mesela mektup arkadaşlığı yoluyla Fransızcasını ilerletir. Posta servisinde memuriyetin ardından büyük bir bira fabrikasında çalışır. Doğaçlama hitabeti ve halkla iletişimi güçlüdür. Lumumba Kongo sorununa bölgesel ya da etnik değil bütünlükçü bakar. Kabileciliğin ayrılıklar doğurduğunu ve sömürgeci karşısında Kongo’yu zayıflattığını fark eden Lumumba pan-Afrikanist bir profil çizer. Başbakan seçilmesinden sonra görev yaptığı 2 ay 5 gün süresince ülkeyi toparlamak için büyük gayret sarf eder. Ancak sorunlar çok fazladır. Öncelikle cehalet her yerde hâkimdir. Kabilecilik, kişisel hırslar ülkeyi yıpratmaktadır. Sömürge idaresi ve uluslararası güçlerle işbirliğine hazır kesimler her an fırsat kollamaktadır.

Kongo’da elde ettiği imtiyazlardan vazgeçmek istemeyen Belçikalılar halk desteğini arkasına alan Lumumba’yı devirmek için plan üstüne plan hazırlarken CIA de boş durmaz. Komünistlikle suçlanan Lumumba’nın Sovyetler ile işbirliğine gitmesini her ne pahasına olursa olsun önlemek isteyen CIA ordu üzerinde tahakküm kurarak iktidarı şekillendirmek için gizli görüşmelere başlar.

Bağımsızlıktan kısa bir süre sonra Belçika’nın teşviki ile Katanga bölgesi bağımsızlık ilan eder. Belçika 9.000 asker konuşlandırır bölgeye. Durumu kınayan Lumumba hükümeti Belçika ile diplomatik ilişkileri keserek durumu BM’ye arz eder ve yardım talep eder. BM’nin müdahalede gecikmesi ve Katanga’ya müdahil olma isteksizliği bu sefer de maden zengini Kassai eyaletinin bağımsızlık ilanını getirir. Kongo dağılmanın eşiğindedir. BM’ye yönelik güven sarsıntısı yaşayan Lumumba, Katanga ve Kassai sorunun çözmek için askeri yöneteme başvurmak durumundadır ancak ordunun durumu da pek parlak sayılmaz zira yeniden yapılandırılmak istenen ordu uluslararası güçlerin ve kabileciliğin etkisi altındadır.

Lumumba’nın varlığı Batı’nın elinin Kongo’da zayıflaması anlamına gelmektedir bu yüzden çalıştırmazlar. Başbakanın her girişimine çomak sokarlar. Askerleri kışkırtarak Lumumba’nın üstüne salarlar, ayrılıkçı yol izleyen siyasetçilere imkân tanıyarak Kongo’yu parçalanma ile tehdit ederler. Bağımsızlıktan çok kısa bir süre içinde Kongo kaosa sürüklenir ve bu başarısızlığın mimarı olarak Lumumba gösterilir. Böylece halkın desteğinin son bulması arzulanır. Bütün bu gelişmeler yaşanırken CIA Lumumba’dan kurtulmak için Devlet Başkanı Kasavubu ve Genelkurmay Başkanı Joseph-Désiré Mobutu ile görüşerek Lumumba’ya ihanet için ikna çalışmalarını başlatır. Kasavubu anayasaya aykırı bir şekilde başbakanı görevden aldığını ilan eder, Mobutu istikrar adına yönetime el koyar. Başbakan Lumumba kendini ev hapsinde bulur. Kongo’nun istikrarsızlığı giderek derinleşir…  

Askerlerle kuşatılmış konutundan bir gece vakti kaçarken Lumumba’nın son bir umudu vardır. Halk desteğini arkasına alarak bütün bu emperyalist oyunları bozmak ve Kongo’yu yeniden ayağa kaldırmak. Ne var ki Lumumba memleketi Kisangani’ye ulaşmaya çalışırken yolda Lodi’de yakalanır. İşkence görür ve dövülür. En acımasız düşmanlarının eline teslim edilir. Katanga’ya götürülerek kurşuna dizilir. Cesedi parçalanır ve asit variline atılır. Lumumba’nın ölümüyle uyanmakta olan dev Kongo yeniden uyutulur. Kasavubu’nun da devrilmesinin ardından ABD yanlısı Mobutu Sese Seko rejimi tesis edilir. Bu acımasız diktatöre her türlü destek sağlanır. Ülke iç savaş halinden bir türlü çıkamaz. Stratejik madenleri uluslararası şirketler tarafından sömürülmeye devam eder. 

Bugün 95 milyon nüfusa sahip Demokratik Kongo Cumhuriyeti uluslararası güçlerin vesayetinden hala kurtulamamış bir görünüm arz eder. Kobalt, bakır, elmas, lityum, uranyum gibi son derece stratejik madenlere sahiptir ama Afrika kıtasının en yoksul ülkelerinden biridir. Nüfusunun %70’den fazlası (60 milyon) aşırı yoksulluk sınırında yaşamaya devam eder. İşte bu Kongo’nun ve Lumumba’nın kısa hikâyesidir.


[1] Hıfzı Topuz, Lumumba, İstanbul: Yön, 1987, s. 8

[2] Age., s. 195

[3] Kevin Sillington, Afrika Tarihi, (Çev: Halil Doğan Aydoğan), İstanbul: İnkilap, 2020, s. 468

[4] Said Boumama, Afrika Devriminin Figürleri, (Çev: Şule Ünsaldı), Ankara: NotaBene, 2016, s. 162

[5] Topuz, age., s. 50-51

[6] Boumama, age., s. 165