Afrika’nın Altın Boynuzu Somali -II-

Sömürgeci devletlerin Somali’ye yönelme nedenlerine bakarsak, yukarıda da belirttiğimiz üzere Somali’nin stratejik konumudur. Somali tarihinde İngiltere ilgisinin ana nedeni de bu diyebiliriz. Çünkü Hindistan ile olan ticaretin ve iletişimin, güvenliğini bu yol üzerinden gerçekleştirebiliyordu.

Hatice BALİN

Uzm. Sosyolog

Afrika Burnu’nun Stratejik Önemi

Afrika’nın altın boynuzu olan Somali’nin jeopolitik öneminin yanı sıra stratejik konumunun da önemi anlaşıldığında, sömürgeleştirilmesinin nedenselliğini daha çabuk kavrayabiliriz. Bu sebeplerin neler olduğuna baktığımızda; halkının yoksulluğuna ve askeri yönden bir tehdit oluşturmamasına rağmen çağdaş emperyalizmin Somali’ye bu kadar önem vermesinin başta gelen sebebi; Afrika Burnu’nun denizlere açılan kısmını Somali topraklarının oluşturmasıdır. Somali bir yandan Aden Körfezi’ni ve bu körfezin Kızıldeniz’e açılan kapısı durumundaki Mendeb Boğazı’nı diğer yandan da Hint Okyanusu’nun Afrika’ya doğru uzanan şeridinin baş tarafını kontrol etmektedir. Asya ile Afrika’nın en güneydeki buluşma noktasında yer almakta ve Yemen ile birlikte Aden Körfezi’ni kontrol altında tutmaktadır.

 Afrika kıtasının Asya kıtasıyla deniz bağlantısında kullanılan gemi yolu, Afrika Burnu’nun önünden geçer. Kızıldeniz’e, Arap Yarımadası’na, Hint Yarımadası’na ve Uzakdoğu’ya doğru uzanan deniz yollarının tümü Afrika Burnu’nun önünde kesişir. Avrupa için bu topraklardaki bağlantıları kullanarak hâkimiyetini kurması elde edebileceği en büyük güç kaynağına ulaşmak demekti. Bu da onların iştahını kabartmaktaydı. Ancak Avrupalının hesaba katmadığı bir şey vardı. Misyonerlerin tüm çabalarına rağmen Somali’ye İslâm’dan başka bir dinin girememişti ve bu durum çağdaş emperyalizmi rahatsız etmektedir. Yani din, sömürüye direnişin ana hattıdır. Buna ek olarak son yıllarda bu ülkede İslâmî bilinçlenme ve duyarlılığın gittikçe artması emperyalist güçlerle iş birliği ve paralellik içinde faaliyet yürüten misyonerlik teşkilatlarını korkutmaktadır. Çünkü buranın geçmişte olduğu gibi günümüzde de İslâmî davetin Afrika ülkelerine doğru iletilmesinde bir merkez rolü oynaması mümkündür. Böyle bir şey de Afrika’yı Hristiyanlaştırabilmek için bu kıtaya büyük yatırımlar yapan, her tarafına okullar, çeşitli sosyal kurumlar ve sağlık kurumları inşa eden, insanların karınlarını doyurma karşılığında din değiştirmeye yönlendiren Hristiyan misyonerleri ve onların arkasında duran sömürgeci güçleri endişelendirmektedir. Çünkü misyoner teşkilatlar ve onların maddi imkânlarını sağlayan emperyalist güçler, karın tokluğuna Hristiyan olan Afrika insanının karnını doyurması durumunda, karşı karşıya olduğu çarpıklığı anlayabileceğinden ve özüne dönebileceğinden korkmaktadır. Emperyalist güçlerin Afrika insanının belini doğrultmasına fırsat vermek istememelerinin en önemli sebeplerinden birisi de budur zaten. O yüzden Afrika’nın altın boynuzu aç ve onlara muhtaç olmalıydı.

Sömürgeci devletlerin Somali’ye yönelme nedenlerine bakarsak, yukarıda da belirttiğimiz üzere Somali’nin stratejik konumudur. Somali tarihinde İngiltere ilgisinin ana nedeni de bu diyebiliriz. Çünkü Hindistan ile olan ticaretin ve iletişimin, güvenliğini bu yol üzerinden gerçekleştirebiliyordu. Süveyş Kanalı’nın 1869’da açılması ile birlikte bölgenin stratejik önem kazanmasına kadar Avrupa’nın Afrika Boynuzu ile olan bağlantısı sınırlıydı. 1887 yılına gelindiğinde ise Somali’nin sömürgeciler arası paylaşımı hemen hemen bitmiş ve Yeni Somali’nin sınırları belirlenmeye başlanmıştı. İngiltere, Somali kabilelerinin ileri gelenleri ile yaptığı anlaşma sonucu kabileler, İngiltere’nin haberi ve onayı olmadan başka yabancı güçlerle sözleşme ya da haberleşme içine girmekten kaçınacaklarına dair söz verdiler. 20 Haziran 1887’de İngiltere’nin Somali üzerindeki hamiliği böylece kurulmuş oldu. Fransa’da aynı taktiği kullanarak Somali topraklarına yerleşmişti. Ancak Somali politikası plansız ve tutarsızdı. Fransa ilk olarak 1862’de ve günümüzde Cibuti Cumhuriyeti olarak bilinen bölgede hüküm sürmeye başladı. Günümüzde hâlâ Fransa Cibuti’de olan sömürge etkisini sürdürmektedir. Fransa’nın halen elektrik enerjisini Cibuti’den karşılamaktadır. (Şahin,2013)

Somali’nin sömürge tarihinde; Mısır’ın 1860’larda Somali’ye özellikle Bulhar ve Berbera’ya yöneldiğini görüyoruz. Bundan rahatsız olan İngiltere daha sonraları Mısır’ın bu işgalinden yararlanabileceğini fark etti ve 1877’de Mısır ile bir antlaşma imzaladı. Mısır yönetimi çeşitli zorluklarla karşılaşsa da Somali kıyılarında varlığını başarılı bir şekilde sürdürdü. Şehirlerde çeşitli gelişmelerin gerçekleşmesini sağladı ve özellikle İslam’ın güçlenmesinde etkili oldu. Ancak 1885’de Mısır güçlerinin bölgede denetimi sağlamakta zorlanması ve sonuç olarak geri çekilmesinden sonra İngiltere buradaki boşluğu İtalya ile doldurmayı planladı. Osmanlı İmparatorluğu ile gerekli idari düzenlemelerin yapılmasından sonra 1885’de İtalya Assab’dan Massawa’ya kadar olan Eritre kıyılarını himayesi altına aldığını ilan etti.

Afrika’nın Avrupa ülkeleri tarafından sömürgeleştirildiği dönemde İngiltere ile İtalya arasında paylaşılan Somali’de yürütülen misyonerlik çalışmalarında bu ülke halkının İslâmi kimliği değiştirilemedi. Ancak sömürgecilerin baskıları İslâmi eğitim çalışmalarının zayıflamasına yol açtı ve yukarıda sözünü ettiğimiz geleneğin sürdürülmesini engelledi. Somali’nin 1960’da bağımsızlığına kavuşmasından sonra ülkede yönetimi ele alanlar liberal anlayışı benimsediklerinden İslâmi çalışmalara herhangi bir katkıları olmadı. 21 Ekim 1969 tarihinde gerçekleştirdiği darbeyle Somali’nin yönetimini ele alan Muhammed Siyad Berri bütün İslâmi çalışmaların önüne engel koydu. Berri’nin bütün bu engellerine, baskılarına rağmen ilim adamlarının bu yapılanlara karşı mücadeleleri durmadı. 1989’da verdikleri bir uyarı ile Muhammede Berri’nin İslam aleyhtarlığı uygulamalarına son vermesini deklare ettiler. Daha sonra İslam’ın izlerini silmeyi amaçlayan bu uygulamalara karşı Somali halkının İslâmi kimliğini korumayı amaçlayan birtakım cemaatler de oluştu. Bunların içinde en köklü olanı Müslüman Kardeşler cemaatiydi. Ayrıca selefi anlayışa sahip Sünnet Cemaati ile Magam İslâm da bu ülkede halen varlığını sürdüren İslâmi cemaatlerin önemlileri arasındadır. (Altundal, 2006)

Bugün Somali’deki İslâmi Hareket’in başını İslâmi Birlik Partisi çekmektedir. İslâmi Birlik Partisi kuruluşunu 1985 yılında gerçekleştirdi. İslâmi Birlik Partisi, 29 Kasım 1991 tarihinde Cibuti’de bir kongre gerçekleştirerek Somali’de verdikleri mücadeleyle bu ülkeye yeniden İslâm’ı hâkim kılmayı amaçladıklarını dünyaya duyurdu. Ülkedeki diğer siyasi grupların iktidar mücadeleleri genellikle kabileci anlayışa dayanırken İslâmi Birlik Partisi Somali’nin birlik ve bütünlüğünü savunduğunu, kabileci anlayışla Somali Müslümanlarının parçalanmasına karşı olduğunu bildirdi. Barre hükümeti ülkedeki birçok grupla çatışma içine girdi. Barre rejiminin yıkılmasıyla ülkede yağmalama ve haydutluk temelli bir kaos ortaya çıkmıştır. Rejimin yıkılmasıyla ülkede şiddetli bir anarşi dönemi başlamıştır. 1991-92 yılında, Isac aşireti kontrolünde, 18 idari bölgeyi kapsayan Somaliland adında devlet kuruldu. Somaliland devletinin kurulması diğer gruplara da örnek oldu. 1998’de Puntland ismiyle özerk bir bölge ilan etmiştir. Bu özerk yönetim, Somali’nin 18 idari bölgesinin üçünü kapsamaktadır. Afrika’nın altın boynuzunun siyasi istikrarı için 12 Kasım 2010’da yeni bir koalisyon hükümeti kurulmuştur.

Somali, gündemden düşmeyen Afrika ülkesi olarak dünyada ses getiren iki olaya tanık oldu. Birincisi yoksulluğun ötesinde açlıkla pençeleşen ve ölen bebeklerin dramı, diğeri ise Somalili korsanların okyanuslardaki varlığı.

Denize kıyısı olan bir ülke, Somali, nasıl oluyor da açlık ile mücadele ediyor? Sorusu aklımıza gelir. Ancak 1991’de Said Barre’nin ülkeyi terk etmesi ile güç ve iktidar boşluğu oluşmuş ve bu boşluk hiçbir şekilde doldurulamamıştır. Karada olduğu gibi Somali sahilinde de güvenlik zaafa uğramış, sahilleri denetleyen bir güç merkezi kalmamıştır. Avrupa ülkesinden buraya gelen balıkçılar bu sulardaki zengin ton balığını avlayarak ülkelerine götürmüşlerdir. Tonlarca balıkları kaçak olarak avlamalarına karşı, Somaliler bölgede kaçak balıkçılık yapan ve teknolojik açıdan daha üstün olan diğer devletlerin balıkçı gemilerini kaçırarak seslerini dünyaya duyurmaya çalışmışlardır. Somali’de balık en önemli gıda kaynaklarından birisidir ve halk bu kaynakları kullanamadığı için balıkçı gemisi kaçırma eylemlerine başlamıştır. Somalili korsanlar kimseye zarar vermediklerini dünyaya duyururken birçok devletin sularını kirlettiğini ve en önemli geçim kaynakları olan balıkçılığın yabancı devletler tarafından sömürüldüğünü; tüm bunlara son vermek için bu eylemleri yaptıklarını söylemektedirler. Tabii dünya kamuoyu Somalili korsanların bu haklı mücadelesini medyaya farklı yansıtarak yanlı yayınları ile algı operasyonlarına devam ediyordu. BM devreye girerek Somalili korsanlar hakkında önemli iki karar alır. Bunlardan ilki; diğer devletler, korsanları Somali sularında takip edebilecek ve yakalayabileceklerdi. İkinci ve son çıkan Güvenlik Konseyi kararına göre ise devletler, Somalili korsanlara karşı kısa süreliğine, Somali’deki geçici hükümetin de iznini alarak, karadan ve havadan operasyonlar düzenleyebilecektir. Bu kararlar doğrultusunda Avrupalı, Somali’ye ait sularda daha çok konumlanarak korsanlara müdahale etme yetkisini kendine verdi. Somalili korsanlar yaptıkları bu eylem ile az da olsa seslerini duyurmaya çalışmışlardır.

 Somali’de açlık ve kuraklığın nedenlerine baktığımızda ülkenin ekonomik sistemini sil baştan kurmak isteyen IMF yöneticilerinin Somali’ye sundukları şartlar ülke tarımını olumsuz yönde etkiledi.  İşe kamu harcamalarını düzenleyerek başlayan IMF, hükümetten tarım alanındaki harcamalarını kesmesini istedi çünkü Somali sanayi ülkesi olmalıydı ve bunun gerçekleşmesi için tarım sektörüne devlet yardım etmemeliydi. Yanlış politikalar sonucu ekilmeyen araziler kuraklaşmaya başlayınca tarıma elverişli olmayan topraklar haline geldi.

 Açlıktan ölen bebeklerin sayısı her geçen gün artarken, iç savaş ve ülkedeki istikrarsızlık sonucu BM Güvenlik konseyi kararı ile uluslararası yardımlar yapmaya başladı.

Ancak bu yardımların ulaşmadığı, ulaşan yardımların ise kabileler arası iç savaşta heba olduğunu Somali dünya kamuoyuna duyurdu. Bunun sonucunda yardımların sağlıklı dağıtılması ve iç savaşın sonlandırılması için Amerika ve Türkiye’nin de içinde olduğu ülkeler ile umut operasyonu düzenlendi. Öncü kuvvet olarak operasyonu komuta etme görevi Amerika’ya verilirken, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne Mogadişu Havalimanı’nı koruma görevi verilir.

 1992 yılında Umut Barış Harekâtı ile Amerika, Somali’ye girmiş oldu. 1995 yılında geri çekilme kararı alınmasına rağmen günümüzde ABD Başkanı Biden tekrar Amerika askerlerini gönderebileceklerine dair açıklama yaptı.1992 yılında yapılan bu askeri yardım insanlık adına yapılan bir operasyon gibi gözükse bile bölgede açlık tehlikesi giderilememiş olup, açlıktan ölenlerin sayısı 450 bine ulaşır. Ancak operasyon başladıktan sonra bazı gerçekler ortaya çıkar. Operasyonun amacı; Amerika tarafından Somoli’de bir askeri üs kurmak ve petrol kazancı sağlamak olduğu ortaya çıkar. Çünkü Amerikan yanlısı Başkan Mohammed Siad Barre, devrilmeden hemen önce ülkenin büyük bölümünde petrol aramak üzere bir kısım Amerikan firmasına büyük ayrıcalıklar verdiği ortaya çıkar.

  Amerikalılar tarafından yapılan bu operasyonlar ve bölgeye gelen yabancı güçlerin bölge halkının dinini değiştirecekleri yönündeki propagandası sonucu; yerel milis güçleri, yabancı askeri güçleri ülkeden çıkarmak için yani iç savaşı -kendi aralarındaki mücadeleleri- bırakarak, çatışmalara başlarlar. Umut operasyonuna katılan diğer ülkelerin askerleri özellikle Kanada, ırkçı-faşist eylemler gerçekleştirir. Oradaki Somali halkına taciz ve işkenceler yapar Bu bilgilere ait haberler dünya basınında yer almaz. Yıllar sonra bölgenin yerli haber ajansına ait gazetelerde yayınlanır. Somali News and Lifestyle Mohamed Ali Jama haber olarak yayınlar. Yayınlanan haberde; BM barışı koruma güçlerini göreve başlattığı kabul edilen Kanada ordusu, askerlerini disipline etmekten aciz olduğunu ve asla sivillere yardım etmek için görevlendirilmemesi gerektiğini sefil bir şekilde gösterdiğini belirtir. Bu askerlerin sadece Somali’de değil Bosna’da vb. ülkelerde de aynı şeyi yaptığını vurgular. Er ya da geç Somali tarihinde yaşanılan bu karanlık dönemin araştırılması gerektiğini, ülkelerindeki iç savaşta kardeş kanı dökülerek binlerce ölüme neden olsa da NATO güçlerinin ve Mavi Miğferlerin bu kadar çok vahşet işlediğini ve hatta durumu daha da kötüleştirdiğini iddia ediyor. Muhammed Ali Jama haberin sonunda, “Kanada Kuvvetlerinin Somali’deki ihlalleri 29 yıl önce gerçekleşti, ancak hatırası yaşıyor ve kurbanlar adalet talep ediyor” diyerek haberi sonlandırır. Askerler tarafından yapılanlara dair fotoğraflar da bulunmaktadır. Umut operasyonun ardından BM Somali’ye yardım maksatlı ilişkisini sürdürür. Özellikle bu yardımlar, BM Gıda Fonu (WFP) tarafından yapılmaya devam eder. Sistemsiz ve denetimsiz görüntüde yapılan bu yardımların sonucunda Somali’de 2006’dan beri dört yıl boyunca Somalili çiftçiler ürünlerini hasat edecekleri bir zamanda tahıl dağıtarak bu ülkedeki tarımın yok olmasına zemin hazırlamışlardır. Aynı örgüt ülkedeki güvenliği bahane ederek açlığın zirveye çıktığı bu yıl, gıda dağıtımını %90 oranında azaltmıştır.           

Somali’deki Gıda Fonu temsilcisi BM’ye müracaat ederek “burada güvenlik gerekçesiyle çalışma imkânımız kalmadı, çekilmek istiyoruz” diye izin istemiş, WFP Somali ekibi içerisinde milyonlarca dolarlık gıda bulunan depoların kapısına kilit vurarak ülkeden ayrılmıştır. BM, buradaki hesapları incelemeye almış, WFP Somali temsilcisinin ülkede kullanılacak gıdaları bizzat kendisinin tedarik ettiğini, gıda malzemelerini de eşinin Kenya’nın başkenti Nairobi’de kurduğu bir şirketten satın aldığını” belirlemiştir. BM sekiz ay önce Somali’de yeni WFP ekibi görevlendirmiş olmasına rağmen ekip şu ana kadar gıda dağıtım işine bir türlü başlamamıştır. Ekip, bölgeden sadece rapor hazırlayıp göndermekle meşguldür.İslâm Konferansı Teşkilatı (İKÖ) bölgedeki kuruluşlarla koordineli olarak çalışabileceklerini ve gıda dağıtımını yapabileceklerini söylemesine rağmen bu çağrıya ‘evet’ denilmiş ama depolardaki gıdalar İKÖ’ye teslim edilmemiştir. (Altındal, 2006)

Toprağın üstü kurak ise yeraltı kaynağı çoktur, derler. Afrika’nın Altın Boynuz’unun yeraltı kaynakları zengin. Batı bu kaynakları kullanmak için sömürü politikasını halen sürdürmekte iken Umut operasyonunda diğer devletlerin askerlerinin aksine TSK Somali halkına yardım için elinden geleni yapmıştır. Sonraki yıllarda da Türkiye’nin Afrika politikası dahilinde Somali’deki açlığın son bulması ve istikrarlı bir ülke haline gelmesi için gerekli desteği vermeye devam ediyor. Emperyalist güçlerin böl, parçala yönet yöntemini burada da kullandığını görüyoruz. Somali’den ayrılan sömürgeci zihniyet arkasında Etiyopya ile Somali arasında Ogedan sorununu bırakarak gitti. Etiyopya, diktatörce yönetilen bir Afrika ülkesi, Zenawi ise bu ülkenin başında ve birçok konuda Amerika’dan destek alıyor. Somali’nin güçlenmesini istemiyor. Çünkü bu ülkenin kalkınmasını uluslar çıkarlarına yönelik bir tehdit olarak görmektedir. Etiyopya’nın Ogaden bölgesinde birçok Somalili yaşamaktadır ve Somali bir gün güçlenirse Ogaden bölgesini kaybedeceğini sanmaktadır. Bu yüzden istikrarsız bir Somali aynı zamanda güvenli bir Etiyopya anlamı taşımaktadır. Yıllardır bu sorun yüzünden her iki ülkenin arası gergin, Türkiye’de okuyan Somalili öğrencilerle görüştüğümüzde ise Etiyopyalıları sevmediğini dile getiriyor. Sevmeme nedenini ise açıklayamıyor. İki Müslüman ülkeyi birbirine düşman eden sömürge zihniyeti amacına ulaşıyor. Somali’ye gıda yardımı ile silah yardımı hiç aksamadı. Siad Barre, Batılı ülkelerin farklı alanlarda kullanılması için gönderdiği yardım paralarını da silahlı gücünü artırmak için kullandı. Yani batılı devletler yaptıkları “yardım” ile bir diktatörü ve diktatörlüğü desteklerken bir halkın mahvoluşuna yardım ettiler. 1992 yılında Somali’deki iç savaşı durdurmak için uluslararası Umut Operasyonu’nun başarısızlığını ve orada yapılmak istenilenleri BM Genel Sekreteri Boutros Ghali şöyle ifade eder.

Somali’de gıdadan çok silah var. Bu silahlar Somalililer tarafından üretilmedi. Onlara dış güçler tarafından dış güçlerin çıkarlarına hizmet etmeleri için verildi. Bu silahları tedarik edenler bugün işlenen suçların da ortaklarıdırlar.

Somali’ye silahları tedarik edenlerin, orada yaşanan suçların ortakları olduğunu belirtirken, iç savaşın sebepleri olarak sayılanların yukarıda yazılanlardan daha fazla olduğunu söyler. Somali kendi doğal kaynaklarından yeterince yararlanamayan, ekonomisi ve endüstrisi gelişmemiş, fakirlikle savaşan ve eğitim sistemi de yeterli olmayan bir ülkedir. Bundan dolayıdır ki silah üretmek veya para ile silah satın almak mevcut durum göz önünde bulundurulduğunda mümkün değildir. Bu sebeple Boutros Ghali’nin sözünü doğru olarak kabul etmek mümkündür denebilir. (Coşku, 2020)

Kaynakça

B.Güçlüer. (2011, 09 11). Somadaki Açlık ve Yoksulluk . Edebiyat Defteri. 06 25, 2022 tarihinde alındı

B.şahin. (2013). Somali’de Devletsizlik Deneyimi. Ankara : Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Üniversitesi.

Coşku, C. (2020, Haziran). Somali İç Savaşı. Küresel Siyaset Merkezi, 20.

Öztürk, H. (2007). Etiyopya -Somali Sorunuda Büyük Resmi Okuyabilmek. TASAM / Türkiye Stratejik Araştırma merkezi, 09 Ocak. 06 25, 2022 tarihinde alındı

Z.Atundal. (2006). Açlıkla Gündemimize Gelen Ülke: Somali. Diriliş Saati Dergisi, 31 sayı:15.