Aynada Görülen Muhabbet: Vesîletü’n-Necât

Çelebi, 14. yüzyılın ortaları ve 15. yüzyılın ilk çeyreğinde Bursa’da yaşamış, ilimle uğraşan bir aileden gelmiştir. Yıldırım Bayezid’in Divan-ı Hümayun imamlığını yapmıştır.

Ayşe ŞAHİN

Doktorant, Necmettin Erbakan Üni. Sosyoloji Bölümü

 “Zatıma mir’at edindin zatını
Bile yazdım adım ile adını.”

Süleyman Çelebi

Aynada gördüğün suret senindir aynanın değil, nasıl ki aynadaki suret bizi gösterip anlatıyorsa, eserde görülen de yazarın gönlündeki akisleri ve bu yansımaların surete bürünmüş hallerini anlatıyor. Gönülde demlenenler, gönle sığmaz olunca bir yankı olur. Bu yankı kimi zaman herkesten saklanarak bir kör kuyuya dile getirilir kimi zamanda aşikâr edilerek söylenilir. Hz. Peygamber’in (s.a.v) doğumunu ve hayatını ifade eden Mevlid, yazan kişinin peygamberi hakkında gönlündeki sevginin satırlara yansımasıdır. “Yaşanmadan çözülmeyen bir sır”[1] olarak tarif edilen sevginin tecellileri her sevende farklı tezahür etmiştir. Peygamber sevgisi, kimi zaman saf, duru bir su olarak tasvir edilir. O’nun (s.a.v) toprağına ulaşmak için su, “başını taştan taşa vurarak avare gezer”.[2] Kimi zaman bu su, her şeyi kirlerinden arındıran, kurumuş toprağı yeniden yeşillendiren bir hayat suyu olur. “Var eden’in adıyla insanlığa inen nur, bir gece yansıyınca kente Sibir dağından; toprağı kirlerinden arındırır bir yağmur…”[3] ifadesinde terennüm ettiği gibi.

 “Zülf-ü kâküllerin amber misali buy-u erguvandan güzelsin güzel”[4] ile başlayan mısralarda O’nun (s.a.v) parlayan aydan, gül bahçesinden, Yusuf-u Kenan’dan güzel olduğu dile getirilir. Yunus Emre gibi “izinin tozuna sürsem yüzümü”[5] diyerek cemali görmeyi arzulamıştır âşıklar… Fatih’in “önündeyim İstanbul’un. Yakarım bu şehri yüzünde bir tebessüm için. Yoksa gül yüzünü güldürmeyen sultanlığı istemem, İstanbul’u istemem.”[6] sözlerinden anlaşıldığı üzere, O’nun (s.a.v) müjdesi uğrunda, çağ açıp çağ kapatan hükümdarlar ve arkalarındaki ordular, nice fetihler gerçekleştirmiştir. Nabi’nin Medine için, “Edebi terk etmekten sakın! Zira burası Allahü Teâla’nın habibinin beldesidir. Burası, Hak Teâla’nın devamlı nazar kıldığı bir yerdir; Muhammed Mustafa’nın (s.a.v) makamıdır.”[7] diye uyarması Hz. Peygamber’e (s.a.v) karşı edebin her an muhafaza edilmesi gerekliliğinin ifadesi olmuştur.

Bu anlamda Hz. Peygamber (s.a.v) aşkıyla yazılan eserlerdeki anlayışı özümsemek ve sorumluluklarını deruhte edebilmek için Hz. Peygamber’e duyulan edep ve sevginin görünümlerinin ne olduğunu da bilmek gerekir. Bu sevgi dilini bilmeyen, anlamayan mevlid(ler)i de anlama konusunda zorlanacaktır. Hz. Peygamber için yazılan eserler, büyük bir edep ve dile getirilemeyen bir sevginin akisleri olarak yansımıştır. Süleyman Çelebi’nin yazmış olduğu “Vesîletü’n-Necât” (Kurtuluş Vesilesi) adlı eser de bu bağlamda değerlendirilmelidir. Peki, çeşitli vesilelerle insanların bir araya gelmesini sağlayan bu eser, nasıl ortaya çıkmıştır? Bursa’da bir vaiz, “Allah’ın peygamberlerinden hiçbirinin arasını ayırmayız” kısmını tefsir ederken Hazret-i Muhammed’i (s.a.v) Hazret-i İsa’dan üstün görmem deyince cemaat arasında bir âlim, bu farklılığın yalnız peygamberlik vazifesi ile ilgili olduğunu yoksa “O peygamberlerin bir kısmını diğerlerinden üstün kıldık” denilir miydi diye vaizi susturur. Fakat yaşanan olay, cemaat arasında bir kargaşaya sebep olur. Bu durum Çelebi’yi üzer ve orada Hz. İsa’nın Hz. Peygamber’in ümmeti olabilmek için ölmeyip göğe çıktığını vurgulayan bir beyit söyler.[8] Devamında tevhid ve münacat, dua, âlemin yaratılış sebebi, Hz. Peygamber’in (s.a.v) ruhunun yaratılışı, doğumu, medhi, miracı, mucizeleri, hicreti, bazı vasıfları ve vefatı ile eser son bulmaktadır. Kısaca, daha çok “mevlid” olarak anılan eser, Hz. Peygamber’in (s.a.v) faziletini ve ona duyulan muhabbeti gönüllerde yeşertmek için kaleme alınmıştır.

Çelebi, 14. yüzyılın ortaları ve 15. yüzyılın ilk çeyreğinde Bursa’da yaşamış, ilimle uğraşan bir aileden gelmiştir. Yıldırım Bayezid’in Divan-ı Hümayun imamlığını yapmıştır. “Çelebi” unvanı da arif ve kâmil bir kimse olduğunu ortaya koymaktadır.[9] Osmanlı’nın kuruluş ve gelişimine kadar olan dönemde yani bir yapılanma döneminde eser ortaya çıkmıştır.[10] “Mevlid” genel anlamda doğum yeri anlamına gelse de İslam kültüründe Hz. Peygamber’in doğumu vesilesiyle yapılan törenlerin ve yazılan eserlerin tamamına verilen addır.[11] Fakat bunlardan en meşhuru halk arasında kabul görmüş “Vesîletü’n-Necât- Kurtuluş Vesilesi” adlı eserdir.

812/1409 yılında Süleyman Çelebi’nin merceğinden Hz. Peygamber’in (s.a.v) hayatının belli bir bölümünü içine alacak şekilde güçlü bir betimleme ve sade bir dille yazılan eser,  kendine has anlatımı, imgesi ve musiki ahengi ile altı yüz yıllık bir geleneğe sahiptir. Yazıldığı dönemden itibaren Hz. Peygamber’in doğum günlerinde okunmuş toplumun her kesiminden kişileri aynı yerde buluşturmuştur. Pek çok dile çevrilerek icra edilmiş bu eser;  İslam ülkelerinde ibadet anlayışı içinde toplumun sürur (sevinç) ve hüznünde hep dillerde olmuş ve gönüllere dokunduğu dile getirilmiştir. Böylece metin, zamanının dışına taşınmış bir gelenek oluşturarak yaşamaya devam etmektedir.

“Zatıma mir’at edindin zatını
Bile yazdın adım ile adını.”
[12]

Mir’at (ayna), yansıyanı gösterir. Mevlid bir aynadır. İnançlar makulemiz bu aynada kendini surete getirerek bizi bize gösterir.[13] İnsan, Allah’ı Hz. Muhammed’in (s.a.v) tebliği, talimi, irşadıyla tanıyabilir.[14] Bu anlamda Ökten’e[15] göre mevlidin özü, Hz. Peygamberin (s.a.v) yolundan -doğru yol- gidip onun rızasına talip olmaktır. Çelebi, insanların Allah’ı bilmesi için rehberlik eden Hz. Peygamber’i (s.a.v) hatırlamak ve ona teşekkür etmek amacıyla “Aşk ve derd ile ona salat ü selam getirmeyi” eserinde sürekli tekrar eder ve bunu okuyanlara vazife olarak adlandırır. Bunun yanında mevlid, peygamber sevgisini küçük yaşlarda aşılayan bir kaynak görevini de üstlenir. Peygamber’e duyulan kalbin tattığı bir his olan (muhabbet) yavaş yavaş çocuklukta verilen peygamber imgesi ile gelişmektedir. Çocukluk döneminde dini bir etkinlik olarak gidilen yerler, mevlid mekânlarıdır. Bu mekânlarda çocuklar, anlatılara şahit olur gibi kendi zihin dünyalarında bir peygamber tasavvuru oluşturur. Anlatılanlardan ve gittikleri mekândaki uygulamalardan etkilenirler. Zihinlerinde çocukluk anılarına dair mevlidde verilen ikramlıklar, gül suyu vs. her zaman hatıralarında kalacak bir imgeye dönüşür. Büyüdükçe bu düşünce, Hz. Peygamber’i günlük hayatın her alanında takip etme olarak somutlaşır.

Mevlidin farklı coğrafyalardaki Müslümanların milli ve manevi değerlerini bütünleştirme işlevi bulunmaktadır. Özellikle evlenme, çocukların doğum günleri, askere gitme/dönme, hacca gitme/dönme, sünnet, ölüm yıl dönümü, gelin mevlidi gibi birçok vesile ile cami veya evlerde okutulmaktadır. Camilerde mevlidhanlar tarafından okunan mevlidler, daha çok kandil günlerinin kutlanmasında ilahi ve dualar eşliğinde icra edilir. Evlerde icra edilen mevlidler ise daha çok önemli görülen 7. 40. veya 52. günü ve gecesi gibi ölüm yıl dönümlerinde, yeni doğan bebeklerin hayırlama etkinliklerinde ve sünnet düğünlerinde yapılmaktadır. Bunların dışında, sohbet grupları tarafından cuma günleri icra edilen mevlidlerde infak, bereket ve dua niyetiyle okunmakta ve mevlidin içinde yapılan uygulayım şekillerine önem verilmektedir. Mevlid sonunda ailenin maddi durumu ve yörenin âdetine göre ikram verilmektedir.

 Mevlid icra edilirken Kur’ân-ı Kerim okunduğu ve dua edildiği için mevlide sevap almak, ibadet etmek anlamları yüklenmiştir. Bunun içeriğinde ise Allah’ın rızasını kazanma, peygamberi memnun etme, infak etmek, geçmişlerin ruhlarını şad etmek, manevi atmosferden istifade etmek düşüncesi de bulunur. Aslında Peygamber’in (s.a.v) sahabilerle birlikte oldukları, sohbet ettikleri ve yemek yedikleri anı hatırlama isteği de bulunmaktadır.[16] Günlük yaşantının merkezinde veya önemli dönüm noktalarında peygamberi hatırlayarak onu her ana şahit tutma istediğidir. Bizimle birlikte yaşayan bir peygamber algısının yerleşmesine “Vesîletü’n-Necât”ı vesile kılmaktır.[17]

Günümüzde icra edilen mevlid merasimlerini eğlence görünümünde sunmak, ikramlıkların ve evin ön plana çıkarılması mevlidin manevi atmosferine zarar vermektedir. Gösteriş ve kutlama gibi modernize olmuş uygulamaları bulunsa da mevlid, her kişinin zihninde, anlam dünyasında farklı görünümlere sahiptir. Çünkü kişi, aynada yansıyanı yine kendi aynasından bakarak izleyecektir. Bu bağlamda mevlid, yazarın eserinde (aynasında) görülen Hz. Peygamber (s.a.v) sevgisini izlemek ve okumaktır. “Artık yolunu bilmiyor, artık yolunu unuttu ayaklarımız”[18] siteminde olduğu gibi O’nu (s.a.v) hatırlayacak, hatırasını, izini, sürekli yeniden canlandıracak bir vesile bulmaktır.


[1] Cemal Safi, Benim Adım Aşk.

[2] Fuzuli, Su Kasidesi.

[3] Nurullah Genç, Yağmur.

[4] Sıdkı Baba, Güzelsin Güzel.

[5] Yunus Emre, Arayı Arayı Bulsam İzini.

[6] Fatih Sultan Mehmet, İstemem.

[7] Nabi, Sakın Terk-i Edepten.

[8] A. Necla Pekolcay. (2015). Vesiletü’n- Necât Süleyman Çelebi, Ankara, 5. Baskı, TDV,  s.53.

[9] A. Necla Pekolcay. (2004).  “Mevlid”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), Ankara,  c.29, s. 485.

[10] Bilal Kemikli. (2015). Ulu Cami’nin Bilge İmamı Süleyman Çelebi ve Mevlid, Ankara, Otto Yayınları, s.15.

[11] Ahmet, Özel. (2004). “Mevlid”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), Ankara,  c.29, s. 480.

[12] Faruk K. Timurtaş. (1990). Türk Klasikleri Mevlid, Süleyman Çelebi, MEB Yayınları, s. 118.

[13] Dursun Ali Tökel. (2021). Zemin Metinler, Haz. Burak Koç- Peyami Safa Gülay, Konya, Loras Yayınları, s. 80.

[14] Mehmet Ulukütük. (2021). Zemin Metinler, Haz. Burak Koç- Peyami Safa Gülay, Konya, Loras Yayınları, s. 113.

[15] Sadettin Ökten. (2022). “Süleyman Aşk Dilin Bilir Dediler” 3. Bölüm.

[16] Ayşe Şahin. (2019). “Din, Ritüel, Hafıza: Mevlid Geleneği Üzerine İnceleme” Yüksek Lisans Tezi, Necmettin Erbakan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya.

[17] Sami Bayrakçı. (2021). Zemin Metinler, Haz. Burak Koç- Peyami Safa Gülay, Konya, Loras Yayınları, s. 120.

[18] Arif Nihat Asya, Naat.