İnsan, kendini hem kaybeder hem bulur lakin dua ile taçlandırırsa yolun sonunda güzellikler ile buluşur. Söz ile değil söze ulaşmada sükût ile devam ediyoruz yolumuza.
Betül Zeyrek

Bazı kitapların ruha iyi gelen yanı vardır. Okuduğunuz vakit kendi kendiniz ile dertleştiğinizi hissedersiniz. Okuduğunuz her bir cümle aslında kendinize bile anlatmaya cesaret edemediğiniz yaralarınızı hatırlatır size. O yüzden daha bir heyecanla okursunuz. Sizi size anlatıyordur çünkü. Herkesin, içinde yaşadığı yaralarla dolu bir yalnızlığı vardır ama ne anlatmaya cesaret edebilir ne de iyileşmesine müsaade edebilir. İşte o yaralarınız sizi hayata bağlar, nefes almanızı kolaylaştırır, bu dünyayı yaşanılır hale getirir.
İnsan yara alır, yaralanır… Ama yoluna devam eder, düştüğü yerden kalkarak. Ben de düştüm, yara aldım, yaralarımı kanattım, iyileşmesine fırsat vermedim. Sonra hiç ummadığım bir anda, yıllar evvel aldığım bir kitap gözüme ilişti ve okumaya karar verdim. Okudukça yaralarımı gördüm, kabullendim, kavradım. Kendiliğinden iyileşen yaralarımın olduğunu işte tam olarak o zaman anladım. Yaralarım iyileşmek istedi, iki kelama ihtiyaç duydu gözüm, gönlümle görmek istedi ve nasibi gelen kitaba gitti elim. Böylece başladı bizim söz ile yolculuğumuz. Gözümüz kelimelerin büyüsüne bu şekilde kapıldı ve sözü yola koymanın, yolda olmak olduğunu ben böyle anladım.
Çıkılan bu yolun en önemli azığını, Sayın Vedat Akıllı Hocam söz olarak kabul etmiş, biz de öyle kabul ettik. Böylece bu yolun bir yolcusu da bizler/sizler oldu. “Yolumuzu anlamlı kılacak olan sözümüz, sözümüzü anlamlı kılacak olan özle ilişkili olacaktır. Özden gelen sözle yolda olabileceğiz.” diyor kitabın içerisinde, ve kitaba neden ‘sözü yola koymak’ ismini verdiğini ifade ediyor.
Bu yolculuğa çıkarken yanımıza biraz kelime, biraz söz, biraz toplayıp da heybemize eklediğimiz kitaplar ve içerisinde geçen alıntılardan da alıyoruz. Kitabın içerisinin zenginleşmesinde bu alıntıların da katkısı büyük çünkü. Çok değerli yazarlar ve eserlerinden alıntılar yaparak sayın Akıllı, okuyucunun önüne yaralarının yanında doyurucu bilgiyi de meze olarak sunuyor.
Kitabımız ‘Sözü Yola Koymak’, Beyan Yayınlarından Ekim 2019 yılında okuyucusuna göz kırpmış, kozasından çıkmış. 2014 – 2018 yılları arasında Şanlıurfa’da yerel olarak yayınlanan Gazete İpekyol’da “Yaklaşım” adlı köşede yazılan yazılardan derlenerek kitap haline getiriliyor. Aslında farklı zamanlarda yazılan deneme yazıları olmasına rağmen- okurken en çok dikkatimi çeken şey de buydu – denemeler birbirini tamamlar nitelikte. Deneme başlıklarını ele aldığınız da bile bir bütünün parçalarını yavaş yavaş bir araya getiriyor ve resme dışardan baktığınızdaki ahengi yakalayabiliyorsunuz.
Düşünün, elinizin altında bir kitap var ve siz neresinden bakarsanız bakın bir bütün görebiliyorsunuz karşınızda. Hem bağımsız olarak okuyabiliyorsunuz denemeleri hem de içindeki o uyumu yakalıyor ve bütünü okuyabiliyorsunuz. Okumak, yolda yürümenin ilk adımı olarak çıkıyor karşımıza. Okudukça büyüyoruz, gelişiyoruz ve güzelleşiyoruz. Ne diyor sayın Akıllı “Okumak; bazen kaçış, bazen arayış, bazen yangındır, bazen yangından kurtuluş. Ve insana can veren kandır, hiçbir zaman kapısını kapatmayacak dosttur okumak.”
Ne güzel bir iç dökme öyle değil mi? Çünkü insan yaralarından, dertlerinden kaçarak sığınacak liman arar. Her insanın sığındığı liman, diğerinden ayrıdır. Bizler de kitaba sığındık aslında. Ne diyordu Kafka “Bir kitap, içimizdeki donmuş denize indirilmiş bir baltadır.” Bu balta bizim yaralarımızın iyileşmesinin merhemi. Söz ile çıktık bu yola ve çıktığımız yolda bulduğumuz özümüze doğru okuyarak devam ediyoruz.
Yolda olmak kendimize dönüştür, başkalaşmaktan kendimizi korumaktır, herkesleşmemektir. Bu yüzden aslında yolda olmak gerekir. Hayaller kurmak, kendi masalımızı yazmak gerekir. Kendi masalı olmayanın kendi hayali, hayali olmayanın gayesi, gayesi olmayanın derdi, derdi olmayanın özü olmaz. Öze ulaşmak herkesleşmekten uzaklaşarak gerçekleşecektir. Seçtiğimiz kelimelerimiz, sözlerimiz bile bizi öze götürmeli. Okuduğumuz her bir satırda özü görmeli, kurduğumuz her bir hayalde öze yer vermeli ve yaşarken o yolda yürüyebilecek merdivenler edinmeliyiz kendimize. O zaman derdimizi de davamızı da yaralarımızı da sever hale geliriz. Sözümüz güzelleşir, beraberinde özümüz de. Çünkü, “insan için önüne çıkan yollar yürünebilir yollar ise, o insan artık kaybolmuştur”.
Kaybolmuş olan ruhumu yeniden bulmak içindi belki de kitabın karşıma çıkışı. Kitabın her bir sayfasında kaybettim kendimi ve yine orada, okuduğum herhangi bir sayfanın bir satırında, bir sözün içinde saklanan kelimede buldum. Birbirinden güzel denemelerden oluşuyor kitap. Hem kaybetti hem buldurdu, hem sarstı hem yeniden topladı, hem üzdü hem sevindirdi, hem hayal kurdurdu hem de kurulamayan hayallerin yerinde oluşan boşluğu gösterdi. Her bir deneme bir basamaktı kendini bulmak için. Merdivenin basamaklarını çıkmanın bu kadar derin ve ağır bir yük olduğunu hissettim, ince ince ruhuma dolan esintide. Bu basamakları çıktıkça kendine bir adım daha yaklaşıyormuş insan. Ruhunun özgürleştiğini hissediyormuş. Merhum Aliya İzzetbegoviç’in de dediği gibi, “okumak özgürlüğe uçmaktır”. O halde biraz ruhu özgür kılmak gerekiyor, yaralarını tam manası ile tanımak, iyileştirmek için.
Kitabı üç bölümde kaleme almış Sayın Hocamız. Sebebini okudukça anladım. İnsan derdinin devasını bulmadan evvel, derdini tanımalı çünkü. Derdini tanımak için de kendini tanımalı. Kendini tanımaya başlamak basamağının peşinden derdini bilmek, anlamak ve kavramak basamağı geliyor. Yani kendi varlığının peşine düşmek. Kendini kaybeden bir insanın varlığından bahsetmek doğru olmayacaktır. “Evet, bugün insan kendini kaybetmiştir. Yitirdiği, insanın kendisidir. Herkesin kendisinden başka her şeye dönüştüğü bir zaman diliminde, insanın kaybettiği kendini araması, kendine yolculuk yapması, kendini bilmesi ve kendini bulması gerekiyor. Kendini kaybeden insan, kendisini kaybettiği yerde; kendinde arayacaktır… İnsan dünyaya gelişin şaşkınlığından, varoluşun şokundan, yaşadığı gurbetten ve çektiği öz/lemden kurtaracak olan; varoluş duygusu ve kendilik bilincidir. Sözün özü; var olmak, kendini bulmaktır.” Hocamızın da ifade ettiği gibi kendini bulmak, var olmaktan geçiyor. Dar kalıptan geniş olana doğru adım atmak. Var olmaktan varoluşa geçmek.
Muhabbetin, sözün anlamını yitirdiği bu çağda, insanın kendini bulmasının yolu yeniden sözle hemhal olmaktan geçiyor. Birbirini anlayan, derdi ile dertlenen güzel yürekli insanların muhabbetinden geçiyor. Nurettin Topçu’nun Türkiye’nin Maarif Davası isimli eserinde dediği gibi, “Bize bir insan mektebi lazım, bir mektep ki bizi kendi ruhumuza kavuştursun. Her hareketimizin ahlaki değeri olduğunu tanıtsın; hayaya hayran gönüller, insanlığı seven temiz yürekler yetiştirsin. Kendini hakikate adamak gerçek mektebin yoludur.” Kendi hikayemizi yazmak, kendi hayalimizi kurmak ve bu hayalin kahramanı olmak kendimizi bulmaya bir adım daha yaklaşmak demek. Yürüdüğümüz yolda yolcu olmak, yaşadığımız hayatın mektebinde ders alarak adım adım ilerlemek demek. Yolda olduğumuzun bilincinde olarak öze doğru, var olmamıza doğru adım adım ilerlemek demek. Kendimize yabancılaşmadan sona doğru, s/öze doğru yaklaşmak demek.
Ve yolculuğumuzun son durağı, duamız. Bir gaye belirleyip çıktık yola, kendimizi bulmaktı gayemiz. Kendimizi bulup var olarak varoluşumuzu kanıtlamaktı. İnsan, kendini hem kaybeder hem bulur lakin dua ile taçlandırırsa yolun sonunda güzellikler ile buluşur. Söz ile değil söze ulaşmada sükût ile devam ediyoruz yolumuza. “Susma insanın en zarif halidir” diyen yazarımızın sükûtuna bürünelim.
“Herkesin kendi sesine kulak kesildiği, kimsenin kimseyi ne dinlemeye ne de tahammüle ihtiyacının kalmadığı bir ortamda konuşmalar suskunluğa, söz sükûta, uğultu sessizliğe bırakmalı yerini, sessizliğe sığınmalı insan. Söz anlamını yitiriyorsa, etkilemiyorsa, gürültü olmaya mahkûm oluyorsa sükûta bürünmeli. Konuşmalardan, konuşanlardan kaçarak insanın en uzun cümlesine, sessizliğine sığınmalı insan. Sükût makamında yaşanmalı artık hayat…” duasına âmîn diyelim ve sözü yola koyarak yolumuza, kendimize, özümüze dönelim.
“Ey Rabbimiz bizi doğru yoldan ayırma, sözümüzü özümüzle bir kıl.” (Âmîn)