İnsanımızın acılarını, sorunlarını, sevinçlerini en yakından izleyen bir dikkat, rikkat, şefkat ve şecaat ruhuna sahiptir. Bu nedenle ilim alanında eserler verirken günlük siyasi gelişmeleri yakından izledi, gerektiğinde elini taşın altına koymaktan çekinmedi.
Kemal KAHRAMAN
Dr., Tarihçi

Gençlik çağlarımızdan bu yana hayat tablomuzun en güzide, en mutena varlıkları arasında yer alan güzel insanlar, arkalarında buruk bir tat bırakarak bir daha dönmemek üzere gidiyor. Farkında mıyız?
Gerçekten farkında olsaydık lokmalar boğazımıza dizilir, pandemiye yakalanmış gibi hayatın rengini, kokusunu, tadını alamaz olurduk.
Belki de bize sunulan nimetler karşısında alabildiğine şükran duygularıyla dolar, gündelik hesaplardan, kaygılardan kolayca sıyrılırdık. Bu da hayatın hakikatine nüfuz ederek gerçek anlamda manevi lezzet almamızı sağlardı.
Unutuyoruz. Alışıyoruz. Perdeyi aralar gibi olduğumuz derin bir sarsıntının ardından, yüzümüzü dünyaya dönüp kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Şu dünya sürgününü biraz daha uzatabilmek için var gücümüzle çalışıyoruz. Bize emanet olan beden sağlığımıza büyük özen gösteriyoruz. Yetmiyor, mümkün olduğu kadar hatırlanmak için irili ufaklı eserler ortaya koymaya çabalıyoruz.
Bıraktığımız eserler kim bilir tarihin unutulmuşlar mezarlığına gömülmeyi kaç yıl erteleyebilecek? Ne mutlu arkalarında kendisine, insanlığa faydalı olacak sadaka-i cariye kabilinden hayırlı eser bırakanlara.
Bir gün Raşit hocamızın ardından yazmak durumunda kalabileceğimizi elbette hesap etmeliydik. Her seferinde nedense hazırlıksız yakalanıyoruz.
Eski dünyanın insanları kabirlerini mahallenin içine, camilerin hazirelerine inşa ederdi. Vefat halinde gerekecek malzemeyi de tedarik eder, evin bir köşesinde saklardı. Doğum, yaşam ve ölüm döngüsü hayatın doğal birer parçasıydı.
Heyhat, yaşama ayarlanmış bir dünyada, ölüm her zaman şaşkınlıkla karşılanıyor. Her seferinde hesapta olmayan bir şey başımıza gelmiş oluyor. Belli ki hesabı ona göre tutmuyoruz.
İçinde bulunduğunuz tabloya iyice bakın. Belki de yaşlılık, tablodan birilerinin sürekli eksilmesiyle ilgili bir şeydir. Bilge düşünür Aliya, Doğu ve Batı Arasında İslam adlı eserinde diyor ki, “hayat, onunla ilgili ne düşündüğümüze bakmaz”. O kendi seyrinde devam eder.
Evet devam ediyor. Dün Rasim Özdenören, Sezai Karakoç, bugün Raşit Küçük hocamız. Şüphesiz ismiyle müsemma bir insandı. Raşit’ti, yol göstericiydi. Onun himmetiyle nice insanın iç dünyası aydınlanmıştır. Öğrencileri ülkemizin her yerinde öğrenciler yetiştiriyor.
Soyadında ise diğer yönü tezahür ediyor. Onun durumundaki her insana nasip olmayacak bir özellik; tevazu. Kendini gizleme hali. Esasen bu onun için çok kolay olmuştur. Tabiatı kendini beğenmeye, büyütmeye değil görmeye bile müsait değildir. Aynası hep diğer müminleri gösterir. Muhtemelen bu özelliği onu bir hatırat yazmaktan alıkoymuştur.
Bulunduğu meclislerde sessizce, güzellikle ağırlığını hissettirir. Hayatı, en kalabalık ortamlarda bile herhangi bir kimseyi incitme ihtimalini dikkate almakla geçmiştir. Bu hassasiyeti nedeniyle sesi pek gür çıkmamıştır. Ama yankısı kendinden çok daha büyük olan bir sesi vardır.
Fatih Camii avlusunda ona karşı son görevini yapmak için toplanan dostlarının huzurunda hoca efendinin tarifi çok anlamlıydı; “Raşit hoca ilim, hilm ve vakar sahibiydi”. Gerçek ilim adamlarında olması gereken üç özellik. Vakar ile kibir arasındaki farkı görmek için onun haline bakmak yeterlidir.
Ona karşı öğrencilerinde, dostlarında olduğu kadar devletin en üst kademelerinde saygı uyandıran şey, şüphesiz hal ehli olmasıydı. Reklam ve gösterişten uzak, anlatmaktan çok anlamaya yatkın bir şahsiyet. Bunun için herkes onda kendine yakın bir şeyler bulmuştur. Zor zamanlarda onlara kolaya giden bir yol göstermiştir.
Onu üniversitede akademisyen olarak görürsünüz. Ama bir idari görev için eleman arandığında herkesin kolaylıkla kabul edeceği bir aday olması, başına hep yeni işler açmıştır. Ne kadar kaçtıysa zor görevler, sorumluluklar gelip onu bulmuştur. Bütün sessizliğine, beyefendiliğine, kenara çekilme gayretine rağmen.
Ama bu sorumluluktan kaçınma anlamında değildir. İnsanımızın acılarını, sorunlarını, sevinçlerini en yakından izleyen bir dikkat, rikkat, şefkat ve şecaat ruhuna sahiptir. Bu nedenle ilim alanında eserler verirken günlük siyasi gelişmeleri yakından izledi, gerektiğinde elini taşın altına koymaktan çekinmedi. Siyasi bir şahsiyet olmasa da, ülkeye hizmet söz konusu olduğunda rehberlik hizmeti vermekten kaçınmadı.
Bir dönem ülkemizin en etkili yayınları arasında yer alan İslâm, İlim ve Sanat gibi dergilerin yayın kurulunda aktif görev aldı. İlim adamı olmasına rağmen gündemin nabzını tutan yazılar yayınladı.
Ülkemizin en önemli dini kurumlarında yöneticilik yapması, onun nasıl güvenilir bir şahsiyet olduğunu göstermektedir. Marmara İlahiyat Fakültesi Dekanlığı, Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanlığı, İSAM Başkanlığı. Her biri alanında otorite olan bu kurumlarda en önemli sorun, görev yaptığı yerlerdeki yerini doldurmakla ilgili olmuştur. Şahsiyetiyle çıtayı yükseklere taşıdığından, arkasında hep büyük bir boşluk bırakmıştır.
En önemli siyasi toplantılarda, çeşitli kademelerdeki insanlar arasında hep kendisi olarak kalabilmiştir. Buna tasavvufta halvet der encümen derler. Koltuklar, makamlar hep onun arka planında kalmıştır. Bulunduğu yerden anlam ve önem kazanmaya ihtiyacı olmamıştır.
Zayıflar, haksızlığa uğrayanlar onun yanında bir umut ışığı görmüş, kendini güvende hissetmiştir. Vicdanı rahat olmayanlar, onun yanında muhasebe yapma ihtiyacı duymuştur. Güvenilir kişiliği, her iki tarafa kendisine başvurma cesareti vermiştir.
Onun şu veya bu şekilde bulunduğu kurum ve kuruluşlarda, kendisine özel bir yakınlığı olduğunu düşünen çok sayıda insan görürsünüz. Birbirleriyle yeterli düzeyde dostluk kuramayan bu insanların ortak paydası, Raşit hocaya olan muhabbetleridir. Doğru yerde durduklarını hissetmek için kendilerini Raşit hocaya nispet ederler.
Raşit hoca hayatını Peygamber Efendimizin sünnetine adamıştır. Bunun için ilim ve irfan dünyamıza kazandırdığı en önemli eserlerden birisi, bir hadis külliyatı olan Riyâzü’s-salihîn şerhidir. Kitaplığımızda bulunması gereken bir eser. “Salihler bahçesi” anlamında bir kitap hazırlamak, kuşkusuz ondan beklenen bir şeydir.
Her zaman muhabbetten yanaydı. Akl-ı selim, kalb-i selim insanıydı. Son yıllarda Haliç’teki Bahariye Mevlevihanesi’nde bir grup gönül ehline sohbetler düzenlemekteydi. Rahatsızlığı nedeniyle zamanla gelemez oldu.
Tanıyanlar onu güzel ahlakı ve yüzünden eksik olmayan tebessümüyle hatırlayacaktır. Bir araya geldiklerinde kaybedilen bir uzuv gibi onun varlığını hissedecek fakat heyhat, kendisini göremeyecektir. Raşit hocamız nice dost meclislerini öksüz bırakarak aramızdan ayrıldı. Rabbimiz ona rahmet, bize merhamet eylesin.