Nehri Yıkayan Adam II*

Son yüzyılın en önemli mütefekkirleri arasında Necip Fazıl, Sezai Karakoç ve Rasim Özdenören yer alır. Üçünün de devlet eliyle oluşan baskıcı akışa karşı yürümeleri, onları rejim ve onun korumasında şekillenen fikir sanat çevrelerince büyük oranda görmezden gelinmelerine neden oldu.

Ahmet MERCAN

Son yüzyılın en önemli mütefekkirleri arasında Necip Fazıl, Sezai Karakoç ve Rasim Özdenören yer alır. Üçünün de devlet eliyle oluşan baskıcı akışa karşı yürümeleri, onları rejim ve onun korumasında şekillenen fikir sanat çevrelerince büyük oranda görmezden gelinmelerine neden oldu. Buna rağmen yolları belli oranda kesişen ve birbirlerine güç veren bu isimlerin duruşu, mücadelesi hiç kesilmedi. Dahası bu karşı oluşların kendi üslup ve eylemleriyle geleceğe eşsiz miras bıraktılar.

Necip Fazıl, dindarlığın evlerin köşelerine sindirildiği bir zamanlar caddeye, meydana inerek kollarını makas gibi açıp “Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak” diyerek Batı ve onun gözü kamaşmış takipçileriyle amansız bir mücadeleye girişti. Şair kişiliğinden aldığı destekle sözün zirvesinden seslendi ve gençliği meydanlara davet etti. Fikir çilesini, tarih bilinci üzerinden diyalektiğe dökerek Batı ile mücadelenin fişeğini ateşledi.

Onun yanında kendi gücünü inşa eden Sezai Karakoç, Diriliş Medeniyetinin koordinatlarını evrensel boyuta taşıdı ve Diriliş Erini muştuladı.

İki üstadın yakınında yine kendine özgü birikim ve söylemiyle Rasim Özdenören, bayrağı teslim aldı.

Rasim Özdenören, Necip Fazıl’ın cesaret, Sezai Karakoç’un ruhu dirilten söylemiyle ortaya çıkan gençliğin aklını kirlerden arındırdı; Müslümanca düşünmeyi öğretti.

Üç üstadın önceliği bir gençte hakkıyla yer bulduğunda; zaman ve mekâna hayırla dokunabilen, yenilgisiz savaşların mensubu ortaya çıkmış olur.

Bu yazı, Rasim Özdenören’i tanıma, anlama çabasını gütmektedir. Saygıyla söz ettiği, hürmetten hiç eksik etmediği iki üstadını anmadan, onlarla olan ilişkilerine atıfta bulunmadan geçilse eksik olurdu.

Özdenören, İslam’ın hiçbir beşerî söylemin yanlışları ve doğrularıyla kendini tanımlamadığını şu ifade ile belirtir:

“İslam’ın doğruları başkalarına olan tepkiden doğmamıştır.”

Bu aksiyoner çizginin eylemden önce fikirde tebarüz etmesi gerektiği üzerine makaleler, kitaplar kaleme alan Rasim Özdenören, öncelikle “illallah” demeden “la” demenin gereği olarak zihnimizin Batılı bilginin tortularından temizlenmesi çabasıyla, Müslümanca Yaşamak ve Düşünsel Duruş isimli eserlerini kaleme alır. Bu eserlerde çelişkisiz, sadeliğin derin etkisinin duru bir akışı desteklediği görülür. Suyun çeşmeden akışı kadar doğal ve insanla bütünleşen, müminin doğrudan kalbine inen düşüncelerin ele alınış üslubu da çok doğaldır.

Özdenören, okuyucunun aklında belirmesi muhtemel soruları da bir menzil üzere akışı bozmadan tek tek cevaplar. Bir sorunu çözümlerken yumağa ipin sarılışı gibi düşüncenin akışını ilgi kopmadan hisseder okuyucu. Bunda bir hikayecinin tasvir gücünün dipten yürüyor oluşu fark edilebilir.

Özdenören’in doğruyu bilmeye verdiği önemi gençlik hatırasından yola çıkarak anlamak mümkündür. Rasim Özdenören henüz lisede okumaktadır. Arkadaşı Erdem Bayazıt’ın evinde, Bayazıt’ın amcaoğlu Mehmet Bayazıt ile tanışır. Konuşma esnasında Özdenören’in anlamakta zorlandığı kişiler üzerindeki tespitlerin doğrulanmasının peşine düşür. Ertesi gün Mehmet Bayazıt’ın çalıştığı bankanın önünde onu bekler ve iş çıkışında bir parkta otururlar, saatlerce konuşurlar.

Sıradan bir hadise değildir bu durum. Bilgi ve hikmet yolculuğuna çıkan, önemli düşünürü haber vermektedir bu olay.

“Bir Müslümanın, ilahi iradeye atıfta bulunmadan izah edebileceği hiçbir şey yoktur şu yeryüzünde.” Mümin bir insanın düşünsel duruşunu ifade eden, ufuk veren bakış açısı ile Özdenören dünya algısını ortaya koyar. Buna ilave olarak, “Müslümanın en etken tebliğ amacı bizzat yaşayışıdır” der.

Yazıları, konuşması, duruşu; bir sadeliği, içtenliği, güven ve huzuru yansıtır. Biraz önce peygamber sohbetinden çıkmış, gelmiş gibidir. Her yaş ve statüden insanın yanına teklifsiz ilişeceği ve istifade edeceği bir taraf bulabileceği sıcaklık ve zenginliğe sahipti. Bir insan hiç mi kızmaz, muhalefet ettiği konuları dahi seviyeli bir üslupla ele alır ve ikna edici cehdle ortaya koyardı.

“Müslüman çağın gözüyle İslâm’a bakmaz; İslâm’ın gözüyle çağa bakar.”

Müslümanların bir an bile elden düşürmeyeceği pusuladır bu ifade. Arif Ay’ın yerinde tespitiyle, onun bütün yazıları kıbleyi gösterir.

Düşüncenin aksiyoner boyuta geçmesinde Özdenören’in büyük katkısı olduğu aşikâr. Savunma düzlemi, nihayetinde muhalif bir konumu, kimi zaman karşı tarafın önemine işaret eder. Özdenören, bu tutuma hiç girmez ve şöyle der:

“Niçin benim zamanı değiştirmem istenmiyor da değişmiş olan zamana kendimi uydurmam isteniyor.”

Büyük bir öykücü, aynı zamanda o denli güçlü bir denemeci ve fikir insanı… Onun bütün eserleri, tür farkına rağmen Düşünsel Duruşu’na işaret eder.

Eserleri nasıl düşüneceğimizin koordinatlarını verir bize. Temiz bir zihin ve geniş açılı düşünme ufku, gelecek kuşaklar için de pusula görevi görecektir.

Aynı zamanda anlatım ustasıdır Özdenören. Konuşurken onu dinlemenin zevkini yazılarından da almak mümkün. Sakinlik ve samimiyet, onun eserlerine sinmiştir. Düşünce yazıları da bu bileşkeden ötürü kolaylaşır ve tesirli hale gelir.

Bir de kusursuz bir hafızaya sahiptir. Yıllar önce cereyan etmiş bir olayı yer, mekân, kişiler ve onların söyledikleriyle eksiksiz birebir anlatır. Başka bir sohbette aynı olayı, hiçbir tarafı ihmal etmeden önceki anlatımla örtüşecek kalitede anlattığına defalarca şahid oldum.

Hepimiz için değerli bir mütefekkir ve irfan ehli, muttaki bir Müslümandı. Benim için ayrıca, bir ağabey, bir dosttu. Ankara’dan İstanbul’a geldiğinde rahmetli Asım haber verir ve toplanırdık.  Onun sohbetinde bulunmanın güven ve derin huzurunu hissederdik.

23 Temmuz 2022 tarihinde aramızdan ayrılıp Rahmet-i Rahmana kavuştu. Mevlam cennetine alsın. Üzerimizdeki emeğine ve sağlam Müslüman oluşuna şehadet ederim.

*Rasim Abi ile ilgili iki yazı yazmıştım. Arayıp teşekkür ettiği Boyasız Yüzler isimli kitabımdaki yazı ve Medeniyet Burçları ismiyle dört yüz doksan altı sayfalık kitaba aynı başlıkla bir yazı daha yazmıştım. Başlığı değiştirmek istemedim.