Rasim Özdenören: Güzel Dost

O, en geniş ve en derin kapsamı ile tam bir bütünlük içinde, hiçbir noktasından taviz vermeyen bir Müslüman kimliğe sahip olarak yaşadı. Buna inanç bütünlüğü de ideolojik bütünlük de denilebilir. Bütün düşünce ve yazı hayatı bu bilinçle oluştu, gelişti, gerçekleşti.

Beşir ATALAY

Rabbimden kendisine rahmet ve mağfiret dileyerek başlamak isterim.

Rasim Özdenören ismi benim için her şeyden önce derin bir dostluğu ifade etmektedir. 1965 yılından başlayarak bir ömür süren yakın irtibat ve ilerleyen dostluk ve kardeşlik hayatı içinden, böyle bir anma yazısında benim katkım hatıralarla olacaktır.

Rasim Abi -ben hep bu şekilde hitap ettim- ile yakın tanışmamın başlangıcı, 1965 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde öğrenciliğe başlama günlerime dayanır. Mamafih, o tarihlerde Ankara’nın ilçesi olan Kırıkkale’de lisede okurken kendisini ismen biliyordum ve görmüşlüğüm de vardı. Kırıkkale Lisesi’nde dinamik ve güçlü bir öğrenci grubumuz vardı; Büyük Doğu dergisi merkezli, İslami bilinç içinde ve ciddi okuma yapan bir arkadaş grubu idi. Ankara’da bu irtibat içinde, Üstad Necip Fazıl Kısakürek çevresinde, okuyan-yazan bir düşünür grubunun olduğunu biliyorduk ve Üstadın konferansları vesilesi ile bazılarını tanımıştık. Lisede iken Üstadı Kırıkkale’ye konferansa davet etmiştik ve gelmişti, yanında Ankara’dan bu arkadaşlarımızdan bazıları da gelmişti; Rasim Özdenören, Mehmet Akif İnan bunlardandır.

Ankara’da üniversite okumaya başladığımda bu hazır muhitin içine dâhil oldum ve sonraki hayatımız da onlarla yakın irtibat içinde geçti. Tabii bu ortam içinde hem sıcak dostluk ilişkileri gelişti hem de o birikimden çok faydalandım; düşünce hayatımın gelişmesi ve şekillenmesinde çok belirleyici oldu. Büyük Doğu ve Üstad çevresi odaklı arkadaş grubu içinde Nuri Pakdil, Rasim Özdenören, Mehmet Akif İnan, Erdem Bayazıt, Mustafa Yazgan, Musa Çağıl, Hasan Seyithanoğlu gibi abi konumunda olanların yanında, seçkin öğrenci arkadaşlarımız vardı. Sezai Karakoç Abi’nin Diriliş dergisi de bu ortamın merkezindeydi.

İşte, bu zengin düşünce ve edebiyat ortamının biraz sessiz, çok sakin fakat derin abisi; Rasim Özdenören idi. O güzel dostların hepsi ayrı birer değerdi; kimi şair, kimi yazar, kimi büyük düşünce adamı, ortak payda ise hepsi güzel Müslüman… Rasim Abi’nin farklı bir ağırlığı vardı. Genelde Nuri Pakdil Abi, herkesin abisi olduğu için son noktayı koysa da olup bitenlerde ve o son noktada Rasim Abi’nin görüşleri belirleyici olurdu. Çünkü Rasim Abi görüşlerini ince dokumayı, kapsamlı izahı ile etkilemeyi iyi bilirdi, bu işin tam uzmanı idi.

Aslında bu dostlar topluluğu, tam ideolojik ve devrimci bir ekip idi. Okuma ve yazma başta gelen eylem türü idi. Büyük Doğu ve Diriliş çizgisinde ve etkilenmesi içinde edebiyat ilgisi çok yoğun idi. Edebiyatın; şiirin, hikâyenin, düşünce yazılarının ifade gücü çok farklı bir etki alanı oluşturuyordu. Her dönem böyledir, düşüncelerin gücünde edebiyatın katkısı daima olmuştur. Türkiye’nin bu döneminde, henüz büyük tarihi kesikliğin boşluğu sonrası düşünce ortamının gelişmeye başladığı zamanda, özgüvenli bir duruşla İslam düşüncesinin edebiyat desteği ile yeşermesi çok hayati idi ve bu güzel insanlar bu çaba içinde oldular. Rahmetli Üstad’dan başlayarak bu arkadaş grubu, edebiyat ve sanatın ideolojideki gücünü de ortaya koydular. Aynı zamanda nice baskı ve korku yıllarından sonra tam bir özgüven, dik duruş, cesaret ve dirayet göstererek yeni kuşaklara yol açtılar.

Bu grubun bir önemli özelliği de Türkiye’deki düşünce ve edebiyat hayatını, tarihi gelişimi içinde iyi takip etmeleri idi. Bununla birlikte dünya ve özellikle Batı düşünce ve edebiyatını da yakından izler, okurlardı. Batı felsefesi özel ilgi alanı idi. Şark ve İslam düşüncesi ve sanatı, klasikleri de aynı şekilde iyi bilinirdi. Yani, Türkiye’de entelektüel birikimin yüksek olduğu bir ortamdan söz ediyorum.

O öğrencilik yıllarından başlayarak, akademik hayatım süresince, Mavera dergisi yıllarında, Özal döneminde, Devlet Planlama Teşkilatı’nda aynı binada ikimiz de yönetici olarak sekiz yıl birlikte çalıştık ve sonraki yıllarda… Hep çok samimi, hep çok yakın, hep gerçek dost olduk, çok şey paylaştık. Ailecek birbirimizin yakınında olduk.  Bütün bu hayatın içinden Rasim Abi ile ilgili şu duygu ve tespitlerimi burada paylaşmak isterim.

O, en geniş ve en derin kapsamı ile tam bir bütünlük içinde, hiçbir noktasından taviz vermeyen bir Müslüman kimliğe sahip olarak yaşadı. Buna inanç bütünlüğü de ideolojik bütünlük de denilebilir. Bütün düşünce ve yazı hayatı bu bilinçle oluştu, gelişti, gerçekleşti.

Ömrünün bir noktasında tasavvuf irtibatı içine de girdi, devrimci bir düşünce ve edebiyat kimliği ile dervişliği birleştirdi, birlikte yaşattı. Bütün bunları fazla hissettirmeden ve dillendirmeden, sanki kendiliğinden suyun akışı gibi tabii mecrada yaşadı gitti.

Rasim Abi sabırlı ve sakin bir insandı ve sakin yaşardı,  pek telaşa gelmezdi, hayatı koşturmaca içinde istemezdi. Fakat inandığı, ikna olduğu konuda çok kararlı ve sonuç alana kadar ısrarlı olurdu. Özellikle Devlet Planlama Teşkilatı’nda çalışma konularında bu kararlılığa çok şahit olmuşuzdur. Rasim Abi hukukçu ve planlama uzmanı idi, devlet mekanizmasını iyi bilirdi. Esasen, Devlet Planlama Teşkilatı da devletin çok merkezinde bir kurum idi. DPT’da Genel Sekreter Yardımcılığı ve Genel Sekreterlik yaptı, Özal hükümeti döneminde. Ben de o dönemde DPT’da Sosyal Planlama Daire Başkanı idim. Bu şekilde yedi yıl birlikte çalıştık. Bir proje veya bir konuyu ele aldığında, onu gerçekleştirmenin mekanizmalarını ve yöntemlerini iyi bilir, olgunlaştırır, yazılarında olduğu gibi konunun bütün boyutlarını iyi dokur, ilgilileri ikna eder, yine fazla telaş etmeden sonucunu alır, projeyi gerçekleştirirdi. Akademik hayattan gelen birisi olarak, bazen onun bu rahatlığına, en olmaz denilebilecek bir konuyu sanki çok normal, kolay bir mesele gibi sakin sakin anlatmasına ve sonuçta da başarmasına hayret ettiğim olmuştur. Kurumda herhangi bir konuda bir kriz çıktıysa, ortada bir sorun varsa, tabii olarak diğer yöneticiler telaşlanır, Rasim Abi pek telaşlanmaz, krizi büyütmez, sorunu çözeriz diye çevreye de sükûnet tavsiye eder ve krizin psikolojik boyutunu önce sona erdirir. Doğrusu kamu yönetimindeki tecrübesi ve yetişmişliği çok üst seviyede idi.

İnsana emek vermek çok değerlidir; bu en başta çok sabır ister. Rasim Abi’de bu insana değer ve emek verme sabrı, istidadı çok yüksekti. Bu konuda çok fazla bilgiye sahibim ve şahitliğim mevcut. Yanına gelen insana, gence, o kadar çok vakit ayırır, sabırla dinler, bazen dinlemesi kolay olmayanları da o aynı sabırla dinler, sorularını tam olarak cevaplandırır, sorunla geldiyse çözmek için uğraşır ki bazen yanında bizim sabrımız kalmazdı, hayretle izlerdik. Hele yazma kabiliyeti olan falan bir genç veya genç grubu ise artık o görüşme daha da uzun sürerdi.

Eminim bu özel anma sayısında Rasim Abi’nin edebiyat eserleri, hikâye ve romanları yani sanatı üzerine değerli yazılar yer alacaktır. Bunu biraz da edebiyatçılara bırakmak daha uygun olur. Ancak, ben yine de Rasim Abi’nin hayatındaki bütünlüğe; düşüncesi, yazıları, edebiyat ürünleri, yaşamın her alanı ile Müslümanca bir kimliğe işaret etmek isterim. Bu sebeple de düşünce adamlığı, edebiyatçılığının önünde olmuştur. Eminim kendisi de bunu daha çok istemiştir, bunu tercih etmiştir. “Müslümanca Düşünme” onun yazın hayatının da odak noktasını teşkil etmiştir. Yıllarca çeşitli gazetelerde yazdığı günlük makaleler bu anlamda büyük yekün ve değer ifade eder.

Rasim Abi’nin kişiliğinin ve üslubunun temel bir özelliğine de işaret ederek bitirmek isterim. Belki bu işaret edeceğim husus onu diğerlerinden ayıran, onun yazılarını ve edebiyat eserlerini de farklı kılan en önemli özelliği idi de diyebilirim. Bu özellik, bir konuyu anlatma, işleme, dokumadaki üslup ve tarzıdır. Rasim Abi genel hayat tarzı ve yaşama üslubunda olduğu gibi yazma ve konuşmada da çok sakin ve sabırlıdır, telaşlı ve aceleci değildir. Herhangi bir şeyi anlatırken -ister yazma ister konuşma şeklinde olsun- öyle hemen kestirmeden gitmez; aksine en geniş şekli ve kapsamı ile ele alır, ayrıntıları ise asla ihmal etmez, bittiğinde o konu ile ilgili pek soru akla gelmeyecek şekilde bir netlik oluşur. Bu günlük kısa bir sütun yazısında da hikâyelerinde de romanlarında da böyledir. O yazın hayatında hem makroyu; büyük konuları işleyen ancak hem de muhtevada mikroları ihmal etmeyen bir tarzın sahibidir. Ben Rasim Abi’nin anlatımında etki gücünün büyük oranda buradan geldiğini de düşünmüşümdür. Ben onu anlatırken daima bu büyük meziyetini öne alır ve o düşüncesini; yazılarını, konuşmalarını gergef işler gibi ince ince dokur derim. Bu sakinlik ve bütünlük içinde, sonuçta yazı; makale, hikâye, hangisi olursa olsun, “efradını cami ağyarını mani” bir berraklık kazanır, pırıl pırıl net, açık, ikna edici… Özdenören soyadı ile de bu maharetini çok bağdaştırırım…

Bu güzel dosta, bu güzel Müslümana Rabbim rahmet eylesin, mağfiret eylesin, ebedi hayatını da güzel eylesin…