Rasim Özdenören’e göre Roma hukuku, hasis ve itimatsız köylülerin eseri olduğu kadar aynı zamanda bir tedbirler külliyatıdır. Batı hukukunu esas aldığımız için bizim şu andaki yürürlükte olan hukukumuzun temeli de Roma hukuku olduğuna göre bu hasis ve tedbirler külliyatı hukuk bizim cari hukukumuz için de geçerli olacak demektir.
Dursun Ali TÖKEL
Prof. Dr., FSMVÜ Edebiyat Fak.

Lise üçüncü sınıftaydım. O zamana kadar doktora gitmek için okul idaresinden bir defa bile izin istememiştim, bir gün bile olsun devamsızlığım yoktu. O gün kendimi hiç iyi hissetmemiştim, müdür yardımcısına giderek hasta olduğumu, doktora görünmek istediğimi söyledim. Bana şöyle bir baktı ve dedi ki: “Hasta filan değilsin, numara yapıyorsun, şu aspirini al ve sınıfına git!”. O yaşıma kadar bu kadar kırıldığımı, onurumun zedelendiğini hatırlamıyorum. Adam bizi resmen yalancı, numaracı, sahtekâr yapmıştı. İyi de bunu hangi cüretle yapıyordu, ben gerçekten hastaydım, bunu biliyorum. Kendisi doktor değildi. Ben üstelik başarılı bir öğrenciydim ve yıllardır bir defa bile olsun izin almak için idareye gitmemiştim. Eğer benim gibi bir öğrencinin sözü muteber değilse, kimin sözü muteber olacaktı?
Müdür yardımcısının bakışı belliydi, bu bakışın özünün esası genellemecilik idi. Düz mantıkla şöyle düşünüyordu: Öğrenciler yalan söylerler, bu da öğrencidir, o halde o da yalancıdır. Aradan kırk yıl geçmiş, bu haysiyet düşmanı tavrı unutamıyorum. Asıl üzüldüğüm nokta benim durumum değil, müdür yardımcısının durumu idi. Nasıl olur da tanımadığı, bilmediği bir kişiyi çok rahat bir şekilde yalancılıkla, numara yapmakla suçlayabiliyordu? Bunun bir vebali yok muydu?Herkesi potansiyel suçlu kabul eden bu zihniyet -bizim medeniyetimizden beslenemeyeceğine göre-nereden geliyordu?
İşte bu yazımız, müdür yardımcımızın bu davranışının ve dolayısıyla ahlakının da esasını teşkil eden, bize Roma hukukundan gelmiş, halen Batı’da da bizde de cari olan bir hukuk kaidesi ve onun fecaati hakkında Rasim Özdenören’in tespitleri üzerinedir.
Yasaları Bilmemek
Önce bir soru ile başlayalım: Sizce yasaları bilmemek bir mazeret midir? Yani bir eylemde bulunuyorsunuz ama bunun suç olduğunu bilmiyorsunuz, meğerse suçmuş. Siz “ben bunun suç olduğunu bilmiyordum, dolayısıyla mazurum” diyebilir misiniz? Kanunları bilmiyorsunuz diye mazur görülebilir misiniz?
Maalesef mazur görülemiyormuşsunuz. Yani kanunları bilmemek mazeret değilmiş. İşlediğiniz eylem bir suçu teşkil ediyorsa, kanunları ister bilin isterse bilmeyin, suçlu sayılıyormuşsunuz ve dolayısıyla da ceza alıyormuşsunuz.
Bunu neye göre mi söylüyorum? TBMM’nin internet sayfasında yer alan Türk Ceza Kanunu ile ilgili resmi bilgilere göre.
Türk Ceza Kanunu’nun 5237 numaralı kanununun 4. Maddesinin 1. Bendi şöyle: “Ceza kanunlarını bilmemek mazeret sayılmaz.”[1] Peşinden gelen 2. Bentte ise “sakınamayacağı bir hata nedeniyle” ibaresi ilave edilmiş ve bunun mazeret sayılacağı belirtilmiş: “(2) Ancak sakınamayacağı bir hata nedeniyle kanunu bilmediği için meşru sanarak bir suç işleyen kimse cezaen sorumlu olmaz.”
Ama esas kanun 1. Maddede ifade edilmiş elbette: “Ceza kanunlarını bilmemek mazeret sayılmaz.” Bu, doğru mu, yanlış mı? Eleştirilebilir, tartışılabilir mi? “Biz hukukçu değiliz, işi ehline bırakalım” diyeceğim, tam da bu işin ehli bir adam bunun son derece yanlış ve gayri insani olduğunu söylüyor.
Kim mi bu işin ehli olan ve bu maddeyi gayri insani bulan? Rasim Özdenören. Malumunuz Rasim Özdenören bir hukukçu ve bu konularda fikir beyan etme salahiyeti var. Ona göre bu yargı, Roma Hukuku’nun insanlığa miras bıraktığı adaletsiz ve insafsız yasalardan biridir ve maalesef halen bütün Batı’da olduğu gibi bizde de el’an caridir.
Hasislerin Hukuku
Rasim Özdenören, “Hukuk” başlıklı yazısına, ünlü İtalyan yazar Giovanni Pappini’nin, adı kendi adından daha meşhur olmuş ve bir zamanlar bir mit haline gelen efsane eseri Gog’dan bir alıntı ile başlıyor ve diyor ki: “İtalya’nın nüktedan yazarı Giovanni Pappini, Gog adlı kitabında Roma Hukuku için bir cümlelik bir tespit yapıyor ve ‘Roma hukuku hasis ve itimatsız köylülerin eseridir’ diyor.”[2]
Pappini’nin Gog adlı eseri, pek çok otorite tarafından, modern Batı’ya yöneltilmiş en derinlikli eleştirilerden biri olarak gösteriliyor. Bu eserinde Pappini, dünyanın en zengin insanlarından biriyle, bir akıl hastanesinde tanıştığını, bu adama Gog denildiğini, Gog’un bitimsiz serveti sayesinde büyük sanatçılar, bilim adamları dahil dünyanın en meşhur insanlarıyla tanıştığını, her fikri ve düşünceyi bizzat onu ortaya atan kişiden dinlediğini ve hiçbirini beğenmediğini hatta ağır bir şekilde eleştirdiğini, sonuçta da hatıralarını yazarak bunu kendisine teslim ettiğini söylüyor.
Gog, bir vesile bizzat kendi eliyle kaleme aldığı hatıralarını tanışıp sohbet ettiği Pappini’ye teslim ediyor ve daha sonra ortadan kayboluyor. Pappini de pek fazla müdahale etmeden Gog’u düzenleyip yayınlıyor. Eserde çok uç, son derece aykırı, Batı’nın büyük mirasını kökten eleştiren metinler var. Pappini kendisinin bile bu eserdeki fikirlere katılmadığını ve hatta yer yer iğrenç bulduğunu söylüyor:
“Gog, tek kelimeyle bir canavardır ve bu bakımdan bazı modern akımları abartılı bir biçimde yansıtıyor. Ancak bu abartı, onun günlük notlarım yayımlamakla, benim güttüğüm amaca hizmet ediyor; çünkü, gülünç şekilde büyütülmüş olaylarda, içinde bulunduğumuz uygarlığın gizli hastalıkları daha kolay görülmektedir… İpek zarfın içinde, acemi ve kaba bir çocuk yazısıyla yeşil mürekkeple yazılı büyücek bir paket vardı. Hepsini, bazen tiksinerek, bazen dehşetle, fakat itiraf ederim daima büyük bir merakla okudum.”[3]
Rasim Özdenören’in bu eseri referans alması, görüşleri için bir mehaz olarak kabul etmesi bizim için önemli elbette. Gog’un bir kurgu mu yoksa gerçekten bir anı eseri mi olduğu eseri okuyanlar tartışabilirler. Ama bize göre bu eser, tıpkı Erasmus’un Deliliğe Övgü’sü gibi, Batı uygarlığı hakkındaki fikirlerini kurgusal bir eser aracılığıyla ve yine aynı Erasmus gibi bir delinin ağzıyla dile getirmiş esaslı ve kökten eleştiriler manzumesidir.
Gog’u okuyanlar eminim çağdaş bir Erasmus’un, çağdaş bir Deliliğe Övgü’sünü okuyor gibi olacaklardır. Rasim Özdenören’in böylesi bir eseri referans alması zaten onun da bu fikirde olduğunu gösteriyor. Yoksa çok önemli bir konuda bir roman cümlesini alıp bunu da yazarın düşüncesiymiş gibi sunması, kendisi de çok önemli bir kurgu metin yazarı olan Rasim Bey’e de ters gelirdi. Zira Rasim Bey, Hukuk adlı makalesinde Roma hukuku ile ilgili alıntısını Pappini’nin düşüncesi olarak sunuyor. Halbuki eserde, bu düşünce Gog’un avukatı olan Francis Malgaz’ın ağzından ifade edilmiş.
Gog, bir cinayete karışmıştır, bundan dolayı bir avukat bulmak zorundadır. Ona avukat olarak Francis Malgaz’ı önerirler. Malgaz, anlaşıldığı kadarıyla sıradan bir avukat değildir. Hukuk felsefesi üzerine önemli görüşleri vardır. Bunlardan biri de Rasim Özdenören’in alıntılamış olduğu Roma hukuku üzerine olan sözleridir. Gog’daki haliyle metin şu şekilde:
“Onunla (Avukat Francis Malgaz’la) hoş vakitler geçirdim, mesela dün akşam, bana adalet hakkında görüşlerini açıkladı: ‘Sistemimiz, diyordu, saçma ve çok karışıktır. Roma hukukunun mirası bizi eziyor. Halbuki, Roma hukuku bütün o tedbirleri, hesapları ile, cinayetlerin cezasını bir ödetme sayan hasis ve itimatsız köylülerin eseridir…”[4]Avukatın görüşleri bundan ibaret değil şüphesiz, metin üç sayfa boyunca devam ediyor. Ben Rasim Bey’in alıntısını işaret amacıyla bu kadarını alıntıladım.
Peki Rasim Bey, Roma hukukuyla ilgili bu alıntıyı niye yapmış? Bu hukukun aslında ne kadar gayri insani ve gayrı hukuki olduğunu izah için. Gog’daki alıntısından sonra şöyle devam ediyor yazısına: “Gerçekten de Roma Hukuku, bundan daha kısa kelimelerle özetlenemez. Bugünkü Batı hukukunun Hristiyanlıktan daha önemli birincil kaynağı Roma hukukudur. Batıda hukuk formasyonunun temeli, yani hukukî düşünme, hukukî muhakeme yürütme Roma kaynağına dayanır.”[5]
Rasim Özdenören’e göre Roma hukuku, hasis ve itimatsız köylülerin eseri olduğu kadar aynı zamanda bir tedbirler külliyatıdır. Batı hukukunu esas aldığımız için bizim şu andaki yürürlükte olan hukukumuzun temeli de Roma hukuku olduğuna göre bu hasis ve tedbirler külliyatı hukuk bizim cari hukukumuz için de geçerli olacak demektir.
Peki ne demektir hasis ve tedbirler külliyatı hukuk?
Herkes Eğer Hilekarlarsa…
Rasim Özdenören, Roma hukukunun temelinde, hiç kimsenin hiç kimseye güven duymaması ve herkesin hilekâr olarak kabul edilmesi esasının yattığını söylüyor. “Kandırılırsam ne yaparım? Kandırılmamak için ne yapmalıyım? Kandırıldıktan sonra ne yapabilirim? Bu hukukun ruhu aşağı yukarı böyle bir eksen çevresinde yoğunlaşır. Aslolan herkesin hilekâr olmasıdır. Hukuk, bu hilekâr, desiseci, merhametsiz fakat menfaatine düşkün adamı köşeye sıkıştırmak için kaideler getirmektedir.”[6] Herkesin potansiyel suçlu kabul edildiği bir toplum düzeni düşünün, orada yaşamak nasıl da bir azap olurdu!
Bu arada girişte sorduğumuz soruyu unutmuyoruz tabii ki. Yani kanunların bilinmemesinin mazeret olmayacağı esası. Rasim Özdenören’e göre bu ilke, herkesi hilekâr, desiseci, itimatsız gören Roma düşüncesinin zaruri bir sonucudur. Buna göre, hiç kimseyi güvenilir görmeyen Roma hukuku, daima desise ile karşılaşılacak diye düşünüyor ve bunun önünü kesmek için de müeyyideler öngörüyor. Bu müeyyidelerin en başında da kanunları bilmemeyi mazeret saymayan hükmü geliyor ki bu hüküm suçlu kadar masumu da yakan bir hükümdür: “Ceza kanununun, kanunu bilmemeyi mazeret saymayan hükmü, yalancılara, desisecilere karşı konulmuştur. Fakat bunun ceremesini masum insanlar da çekiyor. Bir fiilin kanunen suç sayıldığını gerçekten bilmeyen birisi, bu hükme göre masum da olsa cezalandırılabilecektir. Böyle bir hüküm yalancılara karşı konulduğu halde, faraziyeye istinaden genelleştirilmiştir.”[7]
Aslında dananın kuyruğunun koptuğu yer de tam da burası: Faraziyeye istinaden genellemek… Yani, kötüler için vazedilen bir kanunu herkesi potansiyel suçlu farz ederek iyilere de teşmil etmek… Bu zulmü kurt yapmaz, kuzulara şah olsa!..
Rasim Özdenören, kendi görüşüne itiraz edecek muhtemel bir soruya da cevap veriyor yazısında: İyi de bu hüküm olmasa idi yalancı ile doğru söyleyeni nasıl ayıracaktık? Buna cevabı şu şekilde olmuş: “Meselenin ‘püf noktası’ da burada zaten bu hüküm insanların yalan söyleyeceğini esas kabul ediyor. Bu arada, işlediği fiilin gerçekten suç olduğunu bilmeyen, masumların iddiası ise daha baştan reddediliyor…”[8]Başka sorular da sıralanmış elbette ve asıl soru belki de şu: Ben bu fiilin suç olduğunu bilmiyordum diyen herkesi beraat ettirmek gerekir o halde. Bu duruma ne demeli?
Bu soruya verilen cevap Rasim Özdenören’in belki de bu mesele ile ilgili en dikkate değer yorumu. Mesele “insana bakış” meselesidir, mesele “insana güvenelim mi güvenmeyelim mi?” meselesidir:
“Bu iş ahlak meselesidir. İnsana itimat meselesidir. İnsanın doğru söyleyeceğini kabul etme meselesidir. Batı literatüründe çok işitilmiştir: İnsana onun haysiyetine uygun düşen muamelede bulunulmalıdır, denir. Ama bu durum bir temenniden öteye geçmemiştir. İnsana, insan haysiyetine yaraşan muamele onun yalancı olduğu faraziyesine mi dayanmalı? Yalancı farz edilmesi mi insanın asıl vasfı sayılmalıdır?”[9] Bunlar çok ciddi sorular elbette. Batı düşüncesi bir taraftan insana, onun haysiyet ve şerefine yakışır bir tarzda muamele edilmelidir der, diğer taraftan da hepsini desiseci ve yalancı sayar. Bu zıtların telifi mümkün müdür? Değildir elbette. Buradan çıkacak olan sonuç, Batı düşüncesinin “insanın iyiliğine dair” düşüncesinin reel hayatta bir karşılığı olmadığı, bunun tamamen bir faraziyeden, teoriden, fanteziden ibaret olduğudur.
İslam Hukuku Ne Der?
“Kanunları bilmemenin mazeret olamayacağı” ilkesi hususunda İslam hukukun görüşü nedir peki? Biz normal şartlarda bunu bilemeyiz. Bunun için de hukuk mesellerini bilen birilerine sormak gerekir.
Rasim Özdenören’in bu konudaki görüşleri de bize ışık tutar mahiyette. Buna göre İslam hukukunda kanunları bilmemek bir mazerettir. Yani Roma hukukunun tam tersine. Şöyle diyor Rasim Özdenören:
“İslam hukukunda, kanunu bilmemek mazeret sayılır. Bunun sayısız somut örnekleri, Asrı Saadetten başlayarak İslam tarihi boyunca verilmiştir. Bir örnek olay Tebük gazası esnasında geçiyor. Bu gazaya katılmayıp da bilahare yalan mazeret beyan edenler beraat ettirilip Allah’a havale edildikleri halde, savaşa katılmayışına mazeret göstermeyip doğru söyleyen bir Sahabe cezalandırılmıştır. Burada herkesin doğru söylediği, yalan söylemeyeceği esasında hareket edilmektedir…”[10] Tabii ki burada şu kaide esas alınmış olmaktadır: “İslâm hukukunun umumi prensiplerinden biri de kişinin borçsuzluğunun ve suçsuzluğunun asıl olması ilkesidir.”[11]
Roma hukuku ile İslam hukukunun böylesi bir karşılaştırılması gerçekten ilginçtir. Şimdi bunların hangisi insanîdir: Herkesi potansiyel yalancı sayan Roma hukuku mu yoksa herkesi doğru söylüyor kabul eden İslam hukuku mu? İnsaf sahibi hiçbir insan burada birinciyi ikinciye asla tercih edemez.
İnsanlığa en büyük armağanlarımızdan biri olan Mecelle’de İslam’ın bu hükmü açık şekilde yer almıştır. Mecellenin 7. Maddesi aynen şu şekilde: “Berâet-i Zimmet Asıldır. Suç sonradan işlenir. İnsan önce suçlu değildir; sonra bir sebeb ve fiilden dolayı suçlu olabilir.”[12]
Rasim Özdenören’in bahsini ettiğim yazısı, burada yazdıklarımdan ibaret değil elbette. Farklı açılımlarla devam ediyor. Onun bu dikkati, aslında hukuk alanında pek çok kişinin de tartıştığı konuların başında geliyormuş. Yani Rasim Özdenören, kişinin kanunu bilmemesinin mazeret olamayacağı görüşünü yanlış bulmakta yalnız değil. Bu alanda çeşitli yazılar da okudum bu yazı vesilesiyle. En dikkate değerlerden biri de aynı zamanda akademisyen olan bir Fransız yargıca ait olan makale.
Hem hukuk doktoru ve hem de yargıç olan Fransız hukukçu M.G.Derreux, “Kanunu Bilmemek Özür Sayılmaz Kaidesi Hakkında Bazı Düşünceler” başlıklı makalesi ile bu meseleye dair bir yazı kaleme alarak meselenin nasıl tuhaf bir sonuç doğurduğunu uzun uzun anlatmış ve bu maddenin yürürlükten kaldırılmasını teklif etmiş:
“Herkesi kanunları bilir kabul etmek makul olmak isteyen bir kimse için kendisini; bir hayale, hukukçunun uydurduğu bir nevi yalana kaptırmak, nihayet adaletsiz bir hal çaresine gitmeye mahkûm etmek demektir. İşte bundan dolayıdır ki biz bu eski kaidenin (hukuk meselinin) terkedilmesini ve bundan sonra hakikatin açtığı yolda cesur adımlarla adalete doğru yürünmesini istiyoruz.”[13]
Bu ilkeye Batılılar bile karşı çıktığına göre, bizim hukukumuzda hâlâ câri olması akıl alır gibi değildir. Roma hukukuna dayanan bu maddeyi Hristiyanlık bile ortadan kaldıramadığına göre, Batı hukuk ve sosyal sisteminde Hristiyanlığın ne kadar etkili olduğu tartışır. Hatta pek de etkisinin olmadığı rahatlıkla söylenebilir. Yaklaşık 350 yıl Hristiyanlığa direnen ve bu yüzyıllar boyunca Hristiyan tebaasında akıl almaz zulümler yapan Roma, daha sonra “Roma Hristiyanlaşacağına, Hristiyanlık Romalılaşsın” ilkesini benimsemiş ve Hristiyanlığı da kendi putperest ilkelerine uydurmuştur. (Tevhit yerine teslis gibi). Daha sonra kilise, sonraki yüzyıllar boyunca, halktan da devletten de çok acı bir şekilde intikam almış ve bu intikam bin yıldan fazla sürmüştür. Yani aslında Roma’ya da dayansa, kiliseye de dayansa Batı uygarlığının temelinde daima bir dünya iktidarı düşüncesi vardır ve bu düşüncenin de temelinde Batı insanının üstün ırk, diğer milletlerin ise köle olduğu inancı yatar.
Rasim Özdenören, Batı düşünürlerinin Hristiyanlığa bağlı evrensel bir devlet kurma fikrini her zaman dillendirdiklerini, bunların en başında da Dante’nin geldiğini ama onun da Roma’yı merkez ve diğer insanlığı da köle olarak gördüğünü söylüyor:
“Dante’nin evrensel krallığının merkezi Roma’dır, yöneticileri de Romalılardır. Bütün dünya insanları, Romalı efendilerin uyrukları olacaklardır. Çünkü Dante’nin gözünde Romalılar ‘üstün insan’dır ve böyle bir devleti gerçekleştirmeye ancak onların üstün yetenekleri muktedir olabilir… Batı uygarlığı, kendi dışındaki insanlara köle olarak bakmaktan hiç vazgeçmedi…”[14]
Batı hukukunun temel kaynağı Roma hukukudur ve onun da en temel yasalarından birisi “Kişinin kanunları bilmemesinin mazeret teşkil etmeyeceği”dir. Bu yazımızda, bu ilkenin yanlışlığı ile ilgili Rasim Özdenören’in dikkatlerini paylaşmaya çalıştık.
Bizim uygarlığımızda böyle bir yasaya mahal yoktur ama cari hukukumuzda da Batı hukuku esas alındığı için bu yasa el’an geçerlidir, yürürlüktedir. Bu yasanın, özü itibariyle nasıl bir insan düşmanı ve insanlık karşıtı olduğunu Rasim Özdenören’in dikkatli ve kapsamlı notları sayesinde öğrenmiş oluyoruz. Yine Batı düşüncesinde önemli bir yer tutan Romalı ozan ve oyun yazarı Titus Macchius Plautus’tan Roma’ya, oradan Avrupa’ya, Avrupa’dan da Thomas Hoppes’e[15] uzanan “Homo homini lupus est” yani “İnsan insanın kurdudur.” düşüncesi insana bakıştaki en temel yasalardan birini özetler mahiyettedir ve bunun yukarıdan beri tartıştığımız yasanın da en temel kaynaklarından biri olduğuna şüphe yoktur.
Kırkı aşkın kitabı ile bizim Rasim Özdenören’den öğreneceğimiz daha çok şeyler var. Onun her bir denemesi, bizim bakış açımızı farklı bir yöne çevirmemize vesile olur. “Sorularla düşünüyorum”[16]diyen Rasim Özdenören’e göre “Usta denemeci iyi bir mütefekkirdir”.[17]Ve 27 deneme kitabıyla usta bir mütefekkir olan Rasim Özdenören de muhataplarını sorularla düşünmeye çağırır ve daha da önemlisi, kafası Batılı ve Doğulu kavramlarla karmakarışık olmuş bizleri saf bir bakış açısına davet eder ve bu bakış açısının özü de şudur: “Müslüman, çağın gözüyle İslam’a bakmaz, İslam’ın gözüyle çağa bakar.”[18]
Eğer bize özgü bir eğitim sisteminden bahsedeceksek, bu eğitim sisteminin temel hedefi de bu göze, o bakışı kazandırmak olmalıdır. Aksi durumda, el kaşığıyla çorba içip ağzımızı dilimizi yakıp kavurmaya devam edip duracağız demektir.
[1] https://www5.tbmm.gov.tr/kanunlar/k5237.html, erişim Tarihi: 08.02.2023.
[2] Rasim Özdenören, Yumurtayı Hangi Ucundan Kırmalı, İz Yay., İstanbul 2019, 11. Basım, s. 103.
[3] Giovanni Pappini, Gog, (Çev: Fikret Adil), T. İş Bankası Yay., İstanbul 2011, 7. Basım, s. XIV.
[4] Giovanni Pappini, Gog, (Çev: Fikret Adil), s. 57.
[5] Rasim Özdenören, Yumurtayı Hangi Ucundan Kırmalı, s. 103.
[6] Rasim Özdenören, Yumurtayı Hangi Ucundan Kırmalı, 104.
[7] A.y.
[8] A.y.
[9] Rasim Özdenören, Yumurtayı Hangi Ucundan Kırmalı, 105.
[10] A.y
[11] Ali Bardakoğlu, “Berâet”, https://islamansiklopedisi.org.tr/beraet–fikih, Erişim Tarihi: 14.02.2023
[12] https://www.mecelle.com/node/921, Erişim tarihi: 13.02.2023.
[13] M.G.Derreux, ”Kanunu Bilmemek Özür Sayılmaz Kaidesi Hakkında Bazı Düşünceler”, (Çev: Jale Güral), https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/635414, s. 233. Erişim Tarihi: 08.02.2023.
[14] Rasim Özdenören, Kafa Karıştıran Kelimeler, İz Yay., İstanbul 2022, 21. Baskı, s. 205.
[15] Homo Homini Lupus ve Thomas Habbes’le ilgili bir makale için bkz: Hümeyra Karagözoğlu, “Homo Homini LupusThomas Hobbes’un Ahlâk Felsefesi Üzerine”, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/162706#:~:text=%E2%80%9C%C4%B0nsan%20insan%C4%B1n%20kurdudur%E2%80%9D%20anlam%C4%B1ndaki%20bu,i%C3%A7in%20kullan%C4%B1lan%20Latince%20bir%20deyimdir. Erişim Tarihi: 13.02.2023
[16] Şaban Sağlık, “Sanatçının Deneme Yazarı Olarak Portresi Yahut Rasim Özdenören’in Düşünsel Duruş’u”, Hece Dergisi Deneme Özel Sayısı, Haziran-Temmuz-Ağustos 2020, S: 282/283/284, s. 606.
[17] Şaban Sağlık, “Sanatçının Deneme Yazarı Olarak Portresi Yahut Rasim Özdenören’in Düşünsel Duruş’u”, s. 607.
[18] Rasim Özdenören, Müslümanca Düşünme Üzerine Denemeler, İz yay., İstanbul 2021, 35. Baskı,s. 72.