Rasim Özdenören’i Okumaya Nereden Başlamalı?

Rasim Özdenören içinde yaşanılan toplumun, önlerine her ne kadar sınırları zorlayıcı engeller çıkarsa da Müslümanların her şeye rağmen bu toplumun içinde kendi inançlarını yaşayabilecekleri tezini savunur.  

Şakir KURTULMUŞ

Rasim Özdenören’in düşünce dünyasının temeli İslâm’a, onun evrensel söylemine yaslıdır. Daha ilk cümlede böyle kesin ifadelerle düşünce dünyasının sınırlarını net olarak çizebiliyorsak bu netlik doğrudan doğruya Özdenören’in kendi tutumu ile ilgilidir. Bu netliği sağlayan kendisidir, kendi çabaları, yazıları onu bu net çizgilerle belirlenmiş alanda görmemize imkân sağlıyor.

Temel hareket noktası ‘Müslümanca düşünmek ve yaşamak’ olan bu sınırların bilinçli olarak çizildiği ve alanın korunduğu, ilk kitaplardan bu yana süren yazı hayatına bakıldığında çok açık olarak görülecektir. Rasim Özdenören’in düşünce dünyasını aralamak için bu hareket noktası bizim için iyi bir referans olabilir.

‘Müslümanca Düşünme Üzerine Denemeler’ yazarın daha işin başında nasıl önceden belirlenmiş bir yol üzerinde yürüdüğünü, rahat hareket ettiğini gösteren önemli bir işarettir. İçinde bulunduğu, kendisini de bir parçası olarak gördüğü toplum, Müslüman bir toplumdur. İçinde çoğunluk Müslümanların yaşadığı bu toplumun sosyal, felsefi ve siyasi konularını da gündeme taşıyan aynı zamanda bir fert olarak ‘bir Müslüman’ın da her gün karşılaştığı meseleleri konu edinir. Bu meselelerin açıkça tartışılmasından yanadır. Bunu her fırsatta gündeme getirir ve köşesinde her gün bu konularla ilgili yazmayı sürdürür.

Düşünce ağırlıklı yazılarında sadece Müslüman toplumun içinde bulunduğu durumu gündeme getirmekle kalmıyor, toplumu etkileyen güncel sorunlar, modernizm, tabular, inanç, özgürlük, tasavvuf, bireyin özgürlüğü, şehir hayatı, küreselleşme gibi pek çok konuda yazdığı gibi, düşüncenin oluşumu safhasında geçilen evrelerle ilgili eleştirilerini de çok açıklıkla yazıyor. Toplumun Tanzimat ile tanışması ve sonrasında yaşanan Batılılaşma süreci eleştirilirken, diğer yandan İslâm, yeni bir dünya düzeni olarak, toplumu sosyal ve siyasi olarak geliştirecek, iyileştirip olgunlaştıracak bir düşünce olarak öne çıkar. Özdenören’in Müslümanca düşünme ve yaşamaya olan yaklaşımı ve Batılılaşmaya karşı da net bir tavır ortaya koyması, bilinçli bir tercihin sonucu ortaya çıkan durumdur ve bu çok doğaldır.  

Rasim Özdenören içinde yaşanılan toplumun, önlerine her ne kadar sınırları zorlayıcı engeller çıkarsa da Müslümanların her şeye rağmen bu toplumun içinde kendi inançlarını yaşayabilecekleri tezini savunur.  Bu tezi savunurken de ‘kötü bir dünyada iyi bir Müslüman olarak’  kalınabilir mi sorusu ile başlar ve yine en güzel cevabı kendisi verir. ‘Asr-ı Saadette kötü bir dünyada yaşayan Müslümanlar kendilerini o dünyanın kötülüklerini sineye çekmek zorunda hissetmemişlerdi. Tersine kötü bir dünyada yaşadıklarının bilincinde olarak o kötülüklere müdahale etmişler, bu yüzden kötü bir dünyada yaşamış olmalarına rağmen iyi birer Müslüman olarak kalabilmişlerdir.’[1]

Rasim Özdenören’in düşünce dünyasının temeli İslâm’a, onun evrensel söylemine yaslıdır, demiştik yazının başında. Bu özellik, onun İslâm karşıtı tüm zemin ve alanlarda var olmaya çalışan oluşumlar karşısındaki keskin tavrını öne çıkarır. Batı düşüncesi ve modernite ile bir meselesi yoktur fakat bu sistemlerin sağlıklı bir alan üzerinde duruyor gözükse bile insana, insanlığa getireceği, yaşadığı huzursuzluklardan sıyrılıp bir ferahlık vermesinin mümkün olmadığını açık açık söyler. Eleştirmekten çekinmez. Türk toplumunun Tanzimat’tan sonra Batılılaşmayı, moderniteyi hayatına sokma sürecinde romantik duygulanmaların rol aldığını söyler. İlk yıllarda çoğu aydınlar Batı’yı gerçek anlamda bilmedikleri için, bir karşı duruş sergileyip, onunla hesaplaşma gibi bir çabaları da gözükmüyordu. Bu aydınlara göre bilimde, teknolojide üstün olan Batı medeniyeti tercih edilmeliydi. Eşsiz bir konumda gözüken bu medeniyeti taklit etmek gerektiğine inanıyorlardı. Rasim Özdenören aydınlar üzerindeki bu etkilenmenin kolay giderilemediğini söylüyor ve daha sonraki dönemlerde de Batı hayranlığının yayıldığını, günlük hayatın içinde sıklıkla yer aldığını belirtiyor.[2]

Rasim Özdenören’e göre ‘din’in toplum üzerinde etkin bir gücü vardır. Türk toplumu için oldukça önemli olan ‘din’ unsuruna karşı Batı medeniyeti ve modernite ile sanki bir mücadeleye girişilmiştir. Âdeta bir savaş açmış gibidir. Toplumun Tanzimat’tan bu yana görülen Batılılaşma, modernleşme adımlarında sanki İslâm’a bir ‘karşı duruş’ söz konusudur. Bu konudaki görüşünü net olarak ortaya koyduktan sonra Tanzimat’tan bu yana geri kalmışlığın, söz sahibi olamamanın nedenini  ‘İslâmi hedeflerin kaybolması’na bağlar. Toplum, Tanzimat ile birlikte önümüze konan tercihin açık bir yabancılaşma, âdeta kendini inkâr olduğunu bilmek zorundadır. Ne yazık ki Tanzimat’la başlayan Batılılaşma süreci, Cumhuriyet döneminde daha güçlü bir şekilde etkin olmuş, günlük hayatın içinde daha çok yer bulmuştur.  Bu sebeple toplum tekrar söz sahibi olmak, güçlü konuma gelmek istiyorsa, kendi kimliği ile yeniden buluşmalı, İslâmi kimliğiyle barışmalıdır. Özdenören de ısrarla bu tezi savunur her zaman.

Rasim Özdenören bu yüzden sancılıdır, bu meseleyi dert edinmiştir. Müslümanları, söz konusu modernleşme çabaları karşısında yeniden kendi medeniyetleri ile buluşmaya çağırır, bu bilince sahip olmaları gerektiğini söyler. Müslümanca Düşünme Üzerine Denemeler, Kafa Karıştıran Kelimeler ve daha nice eserleri bu daveti tekrarlayan, yeniden kendi benliğimizi bulmaya çağıran eserlerdir.

Rasim Özdenören’e göre Batı medeniyetinin izleri, etkileri her alanda görülse de kabul görmesi zordur, çünkü bireyci, sömürücü, inkârcı, savurgan, saldırgan bir medeniyettir. Bu sebeple Batı kültürüne, medeniyetine yaranma gayretlerini bırakıp, bir vahiy uygarlığı olan ‘İslâm medeniyetine’ yönelmemiz gerektiğini söyler. Uzun bir süre İslâm’dan uzaklaşmış olan toplumu yeniden öze dönüş hareketi ile İslâm’la buluşturmaya çağırır. Kendimize dönüşün aslında İslâm’a dönüş olduğunu tekrarlar. İslâmi hayatın tartışmasız yaşanabileceğini savunur. Bunun için yapılması gereken müslümanca düşünmek ve müslümanca yaşamaktır.

Bu düşüncelerini günlük gazetedeki köşesinde yazdığı makalelerde apaçık, sarih bir biçimde dile getirmiştir. Hem de yaşanılan o kötü günlere, kargaşa ortamına rağmen çözüm olarak daima İslâm’la barışık olmamız gerektiğini ve müslümanca düşünüp, müslümanca yaşamamız gerektiği tezini tekrarlayarak söylemeye devam etmiştir.

Buraya kadar düştüğümüz notlara bakarak söylersek, bize göre Rasim Özdenören okumaya Müslümanca Düşünme Üzerine Denemeler kitabıyla başlamak bu yüzden önemlidir ve iyi bir okuma sürecini başlatmak için yeterlidir.


[1] Rasim Özdenören, Müslümanca Düşünme Üzerine Denemeler, İz Yayıncılık, 36. baskı, 2021 İstanbul, syf. 84.

[2] Rasim Özdenören, Kafa Karıştıran Kelimeler, İz Yayıncılık, 7. baskı, 2006 İstanbul, syf. 17.