Rasim Özdenören’in “Kafa Karıştıran Kelimeler”i Üzerine

Yine onun amacı, geçmişinde İslâmî yaşantıya sahip olan ve Türkçe konuşulan bir ülkede, Batılılaşma süreciyle anlam kaymalarına maruz kalan kavramların, kafa karıştırıcı niteliklerine değinerek onları İslâmî düşünce veya bakış açısında irdelemektir.

İbrahim EMİROĞLU

Prof. Dr., DEÜ İlahiyat Fak. İlahiyat Fak.

Merhum Rasim Özdenören’in Türkiye’de İslâmî bilincin yeşermesinde diliyle, kalbiyle, kalemiyle emeği geçmiş yedi güzel adamdan biri olduğunu biliriz. O, entelektüel duruşu, çağı sorgulayışı, doğu-batı analizleri, İslâmî düşünüş ve yaşayışı, güçlü ifade tarzıyla dikkatimizi çeken sayılı düşünce ve eylem adamlarından biridir. Biz de bu yazımızda, bir mantıkçı olarak onun, özellikle çarpıtılmış kavramları dile getirmesi, haliyle kavram karmaşasını işlemesiyle dikkatimizi çeken bu Kafa Karıştıran Kelimeler[1] adlı kitabını kısaca incelemek istedik.

Çevremizdeki kişilerle zaman zaman düştüğümüz anlaşmazlıkların kökeninde çok kere kelime ve kavram kargaşası yatmaktadır. Mantık kavramları; delâletlerine, çeşitlerine, onların delâletlerine, içlemine -kaplamına, cinsine, türüne, çeşidine ve tanımına uygun olarak açık-seçik ve net bir şekilde kullanma yollarını gösterir. O, bunu yani açık-seçik düşünme, düşünce ve duyguları net bir şekilde anlatma yollarını göstermekle bir sürü yanlış anlamaları, gereksiz tartışmaları önlemeye yardım eder.

Yazarın, kitabının başında da belirttiği gibi, insanlar arasındaki sağlıklı iletişim, kelimelere yüklediğimiz anlamlarla kurulur. Aynı kelimeden farklı şeyler anlaşılıyorsa, orada sağlıklı bir iletişimden söz etmemizin imkânı da ortadan kalkar. Bazılarının “top” dediğinden bazılarımız “değnek” anlıyorsak orada bir iletişim kurulamıyor demektir.

Yazarın, söz konusu kitapta dile getirmeye çalıştığı temel problem, aynı kavramları kullanmamıza rağmen farklı şeyleri kastetmemizin, kavramlar üzerinde uzlaşamayışımızın, kısacası, kavram kargaşasına düşmemizin nedenlerini, seçtiği bazı kelimeler üzerinden örnekleriyle göstermektir. Din, akıl, bilim, gelenek, reform, tecdit, tebliğ, cihat, tasavvuf, ihlas, takva, israf, hicret gibi çoğu İslâmî muhtevalı kelimeler bunlardan bazılarıdır. 

Rasim Özdenören’in amacı bu kelime veya kavramlar örneğinde, bu kafa karışıklığının nedenlerini irdeleyerek, zımnen de olsa bu kargaşadan kurtulmanın çarelerini sunmaktır. Yine onun amacı, geçmişinde İslâmî yaşantıya sahip olan ve Türkçe konuşulan bir ülkede, Batılılaşma süreciyle anlam kaymalarına maruz kalan kavramların, kafa karıştırıcı niteliklerine değinerek onları İslâmî düşünce veya bakış açısında irdelemektir. Bu kitap, aslında Müslümanca düşünmenin, düşünebilmenin bir başka veçhesine ışık tutma niyeti taşımakta; kullandığımız kelimelerin, kavramların üzerinde yeterli bir tasarruf sahibi olmadıkça ortaya çıkabilecek müessif (bizi üzen) hataların ve karışıklıkların önlenemeyeceğine işaret etmektedir. Yazar, kitapta yer alan yazıların, tümüyle, bize bir düşünme yöntemi teklif ettiği kanısını taşımaktadır.

Kitapta, dil, din, felsefe, sosyoloji, tarih, ahlâk, siyaset gibi geniş bir alan içerisinde kullanılan ve günlük dilimizde şu veya bu anlamda yer tutmuş demagoji, entelektüalizm, diyalektik, akıl, pozitivizm, bilim, kültür, gelenek, reform, tecdit, tebliğ, cihat, tasavvuf, özgürlük, irade, takva, hicret, laiklik gibi çeşitli kelimelere değinilmiştir. Kitabın dışında kalan daha pek çok kafa karıştırıcı ve yeni türemiş kelime olduğunu biliyoruz. Yazarımız, okuyucunun kitaptaki örneklemelerden kalkarak burada ele alınmayan kelimeler üzerinde de irdelemeler yapabileceğini ummaktadır.[2]

Bir problemin, bir hastalığın, nedenini, hastalığın neden nüksettiğini veya kaynaklandığını bilince, o problemi veya hastalığı anlayıp çözme ve tedavide hayli yol almış oluruz. Bu amaçla incelediğimiz kitapta bu kavram kargaşasına düşmenin nedenlerinden şunları anladık ve bazı çözüm yollarıyla birlikte onları maddeleştirerek okuyucuya sunmak istedik: 

1. Kavramları tanımlamaktan kaçınıp, onların gevşek, kaypak ve belirsiz anlamlarından yararlanma isteği. Bugün kaynak kitaplara ve sözlüklere her zamankinden çok daha hızlı ve kolay ulaşmaktayız. Her alanın temel kaynaklarına, ciddi terimler sözlüğüne, ansiklopedilere hatta internet tarayıcılarına (örneğin Google’a) başvurarak bazı yanlış, sığ ve çarpık kullanımlardan nispeten kurtulmuş olabiliriz. 

2. Bölmeli kafa yapısına sahip olmak. Yazarın belirttiği gibi, Tanzimat ile idari yapıda başlayan “Bölmeli kurumlar” giderek kafaları da ikili (bölmeli) hale getirmiştir. Sözgelimi şer’î mahkemeler/ nizamî mahkemeler yahut mektepler/ medreseler, dini/ dünyevi (laik) ayrımı kafalarda da İslamî olan ile İslamî olmayanın yan yana, iç içe bulunabileceği hususunda bir inancın yerleşmesine yol açmıştır.[3] Özdenören, Müslümanlar arasında ya da batıcılar arasında olsun, bölmeli kafa yapısından kendilerini kurtarabilmiş olanların sayısının uzun yıllar çok az olduğunu belirtiyor. Onun belirttiğine göre, bölmeli kafa yapısına sahip olanlar sentezcilik (örneğin Ziya Gökalp) veya eklektizm (örneğin İslam sosyalizmi, İslam nasyonalizmi, İslamî sekülerizm, İslamî feminizm) adı altında fikirlerini aklileştirmek, makul kılmak için büyük çaba göstermişlerdir.

Buradan yola çıkan Rasim Bey, görüşlerini tespitlerde şöyle sürdürür: “Günümüzün Müslümanı her türlü siyasi, fikri kavrama İslam’ın kıstaslarıyla bakmak yerine, İslam’a İslam dışı dünya görüşlerinin kıstaslarıyla bakmaya alıştırılmıştır. Böylece diyebiliriz ki, bugün dünyada kavramlar keşmekeşinden doğan zararlardan payını en çok alanlar, sanırım Müslümanlardır.

3. Önyargılı davranarak, art niyet taşıyarak veya ideolojik gâyeler güderek terimlerin anlamlarını çarpıtmak. Yazarın ısrarla belirttiğine göre Müslümanlara sadece kendilerine ait terimlerin asıl anlamı unutturulmakla kalmamış, bu terimler çok yaygınlaşmış biçimde saptırılarak kullanılmıştır. Ona göre bu saptırılmış ifadelerin haddi hesabı yoktur. Din, ahlak, günah, sevap, adalet, hayır, iyilik,mehir, cihat, kardeşlik, ilim, helal, ihlas, israf, alın teri, cemaat, veli bunlardan birkaçıdır. Bu kelimelerin bir kısmına İslam dışı muhtevalar yüklenmiş; bazıları mıncıklanmış, hırpalanmış ve yalama yapılmıştır. Böylece Müslümanlar, zaman zaman, yer yer bu asıl anlamları saptırılmış kelimelere bakarak kendilerine ait kavramları anlamakta zorlanmışlar, hem İslam’ı başkalarına anlatırken güçlüklerle karşılaşmışlardır ve bu durum hala devam etmektedir.

4. Bazı kavramlara zaman içerisinde yeni anlamların yüklendiğine, yüklenen eski anlamlarından bir kısmının boşaltılmış, yine eskiden olmayan bazı yeni anlamların yüklenmiş olabileceğine dikkat etmemek. İdeolojik, siyasi, felsefi hatta bilimsel kavramlar bile çağdan çağa, dönemden döneme büyük değişikliklere uğrarlar. Bundan dolayı bazı kavramlar hakkında tüm çağlar ve dönemler için geçerli anlamlardan çok, çağlara ve dönemlere özgü anlamlardan söz etmenin, tarihsel açıdan doğru olduğunu unutmamak gerekir. 

Yazarımızın belirttiği gibi, davranışlarımızın üstünde alışkanlıklarımızın etkisi olduğu gibi, düşünce tarzımızın üstünde de zihinsel alışkanlıklarımızın, peşin kabullerimizin etkisi vardır. Çoğumuzun kafası klişe düşüncelerle, sloganlarla doldurulmuş olup, maalesef bu sloganlar doğrultusunda yönlendirilmekteyiz. 

5. Bazı kavramları safça yahut kurnazca ait veya layık olmadığı anlamda kullanmak. Buna “niyet farklılaşması” diyebiliriz. Örneğin, tarlasında çalışan bir rençper de genelevde çalışan bir kadın da “alın teri” kavramını kullanarak çalıştıklarını dile getirmektedirler. Yine bir “şeriat” kavramı, dini ilimlerle uğraşanlarda veya dinini yaşamaya çalışan mütedeyyin/ muhafazakâr çevrelerde başka, bir devrimcide daha başka (belki de tam aksi manada) anlaşılmakta ve ifade edilmektedir. Yazarın da haklı olarak belirttiği gibi bu kavramlara birtakım yakıştırmalar yoluyla kendimize göre anlam biçmeye kalkarsak, kavramların özünü, muhtevasını ve mahiyetini katletmiş oluruz.

Demek ki kavram kargaşası, kavram karmaşası veya kavram karışıklığı denilen şey, bir kavramın tarif edilemez olmasından çok, niyetlere göre tarif edilmesinden çıkmaktadır. Biz genelde ruh, vicdan, yiğitlik, emek gibi soyut kavramlar üzerinde tartışma yaşamazken bunlar somutlaştırıldığında, örnekler ve kişiler üzerinde somut bir muhteva ile doldurulmak istendiğinde ihtilaflar başlar. Bu ihtilaflar veya tartışmalar esnasında da aynı kavram veya kelimeden herkesin ne kadar farklı şeyleri kastettiği şaşılacak biçimde ortaya çıkar. 

6. Yabancı kültüre ait ve özel anlamlar yüklenen kavramları alırken onları, doğduğu- geliştiği kültürel çevreyi ve farklılığı göz önünde bulundurmadan, “orda öyleyse bizde de öyledir” veya “orda varsa bizde de vardır” mantığıyla aynen aktarmak yahut keyfî bir anlayışla benimsemek. Hümanizm, modernizm, laiklik, din(kilise)-devlet, din (Hristiyanlık)-bilim, modernizm, feminizm,fundamentalizm vs. haliyle yabancı kültürden aktarılan bazı kavramlarda “anlam kaymaları” olabilmektedir.

Rasim Özdenören’in haklı olarak belirttiği gibi biz, geçmişinde İslam’ı yaşamış bir toplumun üyeleri olarak Batı ile karşılaştığımızda, Batı dillerinde gördüğümüz siyasal, toplumsal, hukuksal, ekonomik içerikli terimleri, içinde bulunduğumuz kültürün bize telkin ettiği değerlere göre algıladık. Bu deyimlerin sözcüklerdeki karşılıkları birbirini tuttuğu için biz, o deyimlerin içerikleri de üst üste geliyor sanarak yanılgıya düştük. Mesela, “science” sözcüğünü “ilim”, “religion” sözcüğünü “din”, “ration”u “akıl”, “scholar”ı “âlim”, “teokrasi”yi “şeriat”, “holy war”ı “cihad”, “tolerans”ı “müsamaha” yerine almak gibi. Bizim için mesele, düşünürümüzün de dediği gibi, ıstılahlarla ilgilidir, yani kelimelere yüklenen anlamlar önemlidir.

Osmanlı aydınları “Batı’nın ilmini, medeniyetini alalım” heyecanını yaşarken, öyle sanıyorum ki diyor merhum Özdenören, ilim, medeniyet gibi kavramlar hakkında da oldukça müphem, hatta safiyâne duygular içindeydiler. İslâm’da övülen ilmin, Batı’da geliştirilmiş olan ilimle aynı şey olduğu zehabını taşıdıkları kolayca tahmin edilebilir. Yazarın belirttiği gibi, aynı şekilde hürriyet, kardeşlik, adalet, eşitlik gibi kelimeler de bu insanların üzerinde coşkulu, büyülü etkiler doğurmuştur. Buna insancılık (hümanizma), modernleşme, feminizm, rasyonalizm, nasyonalizm, kalkınma, özgürlük, cinsiyet eşitliği, küresel barış, insan hakları, çevre sorunu vs. de eklenebilir.

Kısacası, yazarın iddiasına göre, bizim kültürümüze yabancı olan bazı sözcükler, Türkçe’de neredeyse bir kural halinde hep anlam kaymalarına uğratılarak kullanılmaktadır. Bu çarpık tutumun kökeninde bir yandan kasıtlı olarak yapılan anlam kaymaları yatarken, bir yandan da İslâm kültürüne özgü kavramlara sahip çıkamamak yatmaktadır.

Anlamlarından kaydırılarak kullanılan bu terimler, yazarın da haklı olarak belirttiği gibi, ne bizim kültürümüzde bir yer tutabilmekte, ne de Batı kültürüne özgü kavramların doğru dürüst yansıtılmasına yaramaktadır. Aslında Batı’yı anlamak onun terimlerini anlamakla eş anlamlıdır; bunu anlamadan Batı ile bir fikriyat hesaplaşmasına girmenin yolu bulunamaz.

Rasim Özdenören, kelimelerle ilgili bu çırpınışının, bu çabasının, bütün bu zihni spekülasyonların, hiçbir davranışın, hiçbir olayıngöründüğü kadar sade ve basit olmadığını, haliyle onların arka planını anlatmak için olduğunu söyler. Özellikle, muhtevasından haberli olmadığımız sözler ve olaylar, bizi manipüle edebilmekte, yanlış düşünce ve tavır alışlara itebilmektedir. 

Günümüzde, özellikle sosyal medyada, tartışma programlarında, yoğun bir biçimde İslâm üzerinde şu veya bu şekilde konuşmalara rastlıyoruz. Yazarın belirttiği gibi İslâm’a ilişkin kavramlar yerli yersiz kullanılıp durmaktadır. Bu kavramların yerine oturması için yazarımız, zor da olsa İslamî bir kavramı kendimize mal etme, onu hayatımızın bir parçası haline getirmenin gerekliliği üzerinde durur. Eğer bunu yapamazsak, çoğu kez olduğu gibi yanlışlıklara, yanılgılara düşülmesinin kaçınılmaz olduğunu hatırlatır.  Bu kendimize mal etmeyi sağlamak/ başarmak için hayatımızın her safhasında, karşılaştığımız her türlü şart altında, o kavramı kişisel yaşantımızda, çeşitli fizik ve zihin deneyimlerimizden geçirerek tasarruf edebilip edemediğimize bakmamız gerektiğini, yoksa o kavramın kafamızda iğreti olarak durduğunu söyler.

Burada okuyucuya, yazarımızın kaleme aldığı bu kitapta üzerine eğildiği ve tartıştığı akıl, hümanizm, ilkellik, kültür, irfan, gelenek, reform ve tecdit, tebliğ, cihat özgürlük, takva ve erdem, hasbilik, hicret ve laiklik kavramları üzerinde ayrıca zihin yormanın veya derinlemesine düşünmenin isabetli olacağını; yazarın bu kavramlar üzerinde durmasının bizi sağlam düşünme ve sahih bir din anlayışı ve kavrayışında rehberlik edeceğini memnuniyetle belirtmek isterim. Yazarın, bu kavramlar içerisinde tebliğ ve cihadın semantik alanını biraz dar tuttuğunu belirtmemin bir eleştiri olarak karşılanmasını umarım. Yukarıda altını çizdiğim kavramların, okuyucumuzun merak ederek alıp okumasına yol açmasını umduğum için, içerikleri hakkında fazla bilgi vermedim.

Ayrıca Kafa Karıştıran Kelimeler kitabını okuyunca, onun;

  • İslâm’ın üstünlüğü, hak ve hakikat taşıyıcı son din olduğu, evrensel incelikler içerdiği,
  • Bilimsel şartlanmanın açmazı ve çıkmazları hususunda uyarıcı olduğu,
  • Bilim-din konusunda İslâm’ın, Batı (Hristiyanlık)’dan ayrı bir yerde ve değerde durduğu,
  • Hicret ve laiklik kavramları konusunda alışılagelenin dışında bir açıklama getirdiği ve hassas bir bilinç kazandırdığı görülecektir.

Söz konusu kitabın kaleme alınmasının üzerinden yaklaşık 40 yıl geçmesine rağmen içerdiği fikirler taptaze, üslûbu ise fevkalade akıcı ve sürükleyicidir. Genç ilim ve fikir insanımızdan, entelektüelimizden, fikir sancısı çeken dava ve aksiyon adamlarımızdan, düşünürlerimizden, gelişen ve değişen şartlarına göre bilişim çağının artı ve eksilerini hatta trajedisini hesaba katarak aynı yöntem üzere yeni kavramları irdelemeyi beklemekteyiz.

Allah güzel düşünen, güzel eyleyen, güzel fikir ehlinin yâr ve yardımcısı olsun.


[1] Özdenören, Rasim; Kafa Karıştıran Kelimeler; İnsan yayınları; İstanbul, 1987.

[2] Bkz. Özdenören, Kafa Karıştıran Kelimeler; s. 10.

[3] Benim anladığım “bölmeli kafa yapısı” ile yazarın anlayışının farklı olduğunu belirtmem gerekiyor. Yazar bu deyimle sentezci, uzlaştırıcı, kaynaştırıcı bir zihni işlemi kast ederken ben, kavramlar, fikirler ve izimler/ideolojilerarasındaki ayrıştırıcı, ayırıcı, farklı (kompartıman) bir düşünce yapısı anlıyorum. Buna göre örneğin din, bilim, sanat, ahlak, siyaset, akıl, nakil, vahiy vs. ayrı ayrı kategorilerde zihinde ayrı ayrı yerde dururlar. Oysa insan tecrübesi bir bütündür, bunları böyle ayrı ayrı, parça parça dağınık ve savruk görmek doğru değildir.