İnsanın kendisi sınırlarını belirleyememektedir. İnsanın anlamı ilişkide ortaya çıkar. Ahlak, ilişkide görünüşe çıkar. İnsanın, cansız nesnelerle, bitkilerle, çevre ile hayvanlarla insan ile toplum ile ilişkisi bozulmuştur.
Durmuş GÜNAY
Prof. Dr., Maltepe Üni. Öğretim Üyesi

ETİK ve AHLAK
Etik terimi, eski Yunancada örf, adet anlamına gelen ethos sözcüğünden türemiştir.
Zaman zaman birbiri yerine kullanılan etik ve ahlak kavramlarının ayrımını öncelikle ortaya koymak gerekir. Etik, ahlakın felsefesidir (teorisidir), ahlak etiğin uygulamasıdır (pratiğidir). Varolan, varolma tarzlarına göre, zihinde varolan, dilde varolan ve dış dünyada varolan şeklinde kategorize edilmektedir. Varolan, algılanabilir ve gösterilebilir olan her şeydir. Etik, dilde varolan, ahlak dış dünyada varolandır. Etik görünüşe çıktığında ahlak olur.
Doktorun ahlakından, tıbbın etiğinden; bilim adamının ahlakından, bilimin etiğinden; mühendisin ahlakından, mühendisliğin etiğinden söz edilebilir. İşçi ahlakından, iş etiğinden bahsedilebilir. Bir metafor olarak binanın projesi etiğe, kendisi ahlaka tekâbül eder. Etik ahlakta mündemiçtir (içkindir). “Ahlaki değil, etik ilkelerden; etik değil, ahlaki davranış tarzından söz edilebilir” (Billington,2011). Bir örnek ile konuyu somutlaştırabiliriz: “Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir” buyruğunu bilen kişide komşu etiği vardır. Ancak komşusunun hastalık, yoksulluk vb. problemleriyle ilgisi yok ise o kişi de komşu ahlakı yoktur.
Felsefe bilgi ile meşgul olur, eylemi gerektirmez. Ancak, Marx eylemi de felsefeye dahil etmek ister. “Filozoflar dünyayı yalnızca yorumlamıştır, ama sorun onu değiştirmektir”der. Ahlak felsefesi olan etik, eylem ile ahlaka dönüşür. Eğer ahlak, etik düzeyinde kalırsa, yani etik ile ahlak ayrılırsa, hikmet (bilgi) amel ile birleşmezse ahlak ortaya çıkmaz. “Hocanın dediğini yap, gittiği yoldan gitme” söylemi Batı kültürünün söylemi olmalıdır. Batı kültüründe doğruluk için söz ile eylemin örtüşmesi gerekmez. Sözün ve eylemin doğruluğu birbirinden ayrılmıştır. Tevhit (birlik) ilkesi, İslâm kültürünün eksenidir. İslâm kültüründe doğruluk, söz ve eylemin örtüşmesi ile mümkündür. Söyleyen söylediği ile amel etmezse (ilim ve amel birlikte olmazsa) söylediğinin doğruluğuna güvenilemez. “Ey iman edenler! Niçin yapmayacağınız şeyi söylersiniz?” (Kur’an, Saff/61.2). Müslüman, İslam kültürü içinde düşünmek durumundadır.
Felsefe üç alan üzerine oturur. Ontoloji (varlık), epistemoloji (bilgi kuramı) ve aksiyoloji (değer). Değer alanını kapsayan aksiyoloji, etik ve estetik alanlarını içerir. Estetiğin idesi güzellik, etiğin idesi iyiliktir. İyiliği talep etmek ahlaka, güzelliği talep etmek estetiğe götürür.
İSLAM MEDENİYETİNDE AHLAK
İslam Medeniyetinde ahlak, dine dayanır. Dinin odağında iman vardır. Peygamber, insanlığa “güzel ahlakı tamamlamak” için gönderilmiştir. Modern felsefede ise ahlak, akla dayanır. Felsefe varoluşundan beri ahlak ile ilgilenmiştir. Burada şuna da işaret etmek gerekir; imanın irade üzerindeki otoritesi, aklın irade üzerindeki otoritesinden çok daha güçlüdür. Esasında akıl sınır çizemez. Akıl ön yargıları, peşin hükümleri meşrulaştırabilir, duygu ile sarılmıştır. Akıl duygu atmosferine göre yönlenir. Hayatın başlangıcı, sonu, yaşayış ve anlamı üzerinde bilim ve felsefe yol gösteremez. Bilim olayları esas itibariyle, deney ve gözlem yoluyla açıklamaya çalışır ve öndeyide bulunur. Felsefe, deney ve gözlem ile açıklanamayan konuları akıl ve mantık yoluyla ele alır, anlamaya, yorumlamaya çalışır. Her filozofun felsefesinin üzerine oturduğu varsayımları vardır. O yüzden felsefeLER vardır.
Genel olarak ahlak, nasıl (iyi) yaşamalıyım sorusunun cevabına dayanır. Mühendislik ahlakı, nasıl iyi yapmalıyım ilkesi üzerine oturur.
Ahlak felsefesi (etik), iyiliğe giden yolu sistemleştiren, ilkeler bulmaya ve bunları temellendirmeye çalışır. Ahlakiliğin söz konusu olması için davranışın özgürlüğe ve iradeye dayanması gerekir. İrade, seçenekler arasından bilinçli olarak seçme gücüdür. Özgürlük, iradeyi kullanma serbestliğidir. İrade özgürlüğü engellenmiş kişinin eylemi, ahlaki sorumluluk açısından değerlendirilemez. Dış bir otorite kişinin iradesini engelleyebilir. İç engel ise kişinin özgür(öz+gür)lüğünü yitirmiş olması, kendi özünü çürütmüş olmasıdır. Örneğin, uyuşturucu müptelası gibi. İçgüdü veya bilinçsizce yapılan veya zorla yaptırılan davranışlar ahlakilik açısından değerlendirilemez.
Ahlak (Arapça kökten gelir) teriminin kökü, huy ve âdet anlamını taşır. Ahlakın Latince karşılığı olan moral sözcüğü de huy ve âdet anlamına gelir. Buradan ahlak teriminin iki yönü olduğu sonucuna varırız: Kişinin kendine ait içsel tarafı “huy” ve dışsal tarafı olan “âdet” anlamını birlikte içerir. Dilimizde “can çıkar huy çıkmaz” ifadesi ahlakın biyolojik yönüne işaret eder (Bolay, 2004). Dil, kültürün ikametgâhıdır. Yine dilimizde ahlaka aykırı davranış yapanlara “kuldan utanmaz Allah’tan korkmaz” denir. Utanma duygusu ve Allah korkusu kültürümüzde ahlakın temellerinin güçlü bir ifadesidir. Utanmak kişinin doğasına (fıtratına) aittir ve ahlakın temelidir.Allah korkusu, Allah’ın buyruğuna uygun davranma kaygısıdır. Ahlak, yalnız insana özgüdür. Yolun ortasına pisleyen bir köpeğin ahlaksızlığından söz edilemez.
BATI FELSEFESİNDE AHLAK
Kant’ın (1724-1804) ahlak anlayışına göre; kapınıza gelen kan kaybeden yaralı bir kişiyi hastaneye acıdığınız için götürürseniz bu hiçbir surette ahlaki bir davranış değildir. Ahlak hislere değil, ödevinizin ne olduğunu söyleyen akla dayanmalıdır. Ahlaka duyguların karıştırılmaması gerekir. Kant’ın ahlak yasasına göre; “öyle bir eylemde bulun ki bu eylemin kuralını herkes için genel geçer bir yasa olmasını isteyebilesin”. Kant’a göre, ahlaki eylem ödeve dayanmalıdır. Ahlak koşulsuz buyruğa (“Kategorik İmperatif”)e dayanmalıdır, ahlak evrensel olmalıdır (Warburton, 2015). Çünkü akla dayanan evrenseldir. Duygulara dayanan özneldir. Kant’a göre, merhamete, sevgiye, hislere dayanan eylem ahlaki değildir. Kant, “kalbi sökülmüş bir çağın” ahlak anlayışını dile getirir.
Kant, ahlakı yalnız duygulardan değil, dinden de ayırmıştır. Ahlakı sekülerleştirmiştir. İnsan neyi amaçlarsa, akıl onu meşrulaştırabilir. Nasrettin Hocanın meşhur fıkrasında olduğu gibi, adam eşeğe ters binmiş denilebilir, eşek adamın altında ters duruyor da denilebilir. Değerler hayatın sınırlarıdır. Akıl sınır tanımaz, değerleri çiğneyebilir. Etik ilkeler davranışa dönüşürken dinin esası olan inanca dayalı değerler, insan ve toplum iradesi üzerinde daha güçlü bir yaptırıma sahiptir. Dolayısıyla dinsiz ahlak yoktur.
Henri Bergson’un (1859-1941) ahlak görüşü sezgiye dayanır. Sezgi ahlakında sevgi, özgürlük ve aşk vardır. Bu duygular özneldir. Duygulara dayanan ahlak evrensel olamaz. Dolayısıyla Bergson’da, Kant’ın tersine ahlak evrensel değil, özneldir.
Ahlaka ilişkin başlıca kavramlar; etik, iyi-kötü, sorumluluk, irade, değer, vicdan, erdem, ahlaki eylem gibi kavramlar söz konusudur. Yazının amacı ve kapsamı dolayısıyla, bu kavramların her biri üzerinde ayrı ayrı durulmayacaktır. Ahlakın idesi iyiliktir. İyilik amaçtır. Ancak iyiliğin anlamı dayandığı etik felsefesine göre değişir. Etik, değerin kılavuzluğunda ahlaki eylem vasıtası ile ahlaka dönüşür. Burada “etik” ile işaret ettiğimiz etik ilkelerdir. Etik ilkeler, merhamet, sevgi, saygı, sevap, helal veya ödev gibi değerlere dayanarak ahlaki eylem vasıtası ile ahlaka dönüşür. Bir satıcının dürüst davranması, müşterisini artırarak kârını artırmaya ödev ahlakına, inancı dolayısıyla helal kazanmaya dayanıyor olabilir. İyi, kötü, güzel, çirkin, kâr, ödev, helal, haram gibi terimler değerlerdir. Değerler, etik ve estetik davranışlara kılavuzluk eden önyargılardır. Önyargılar rasyonel olmaktan çok, duygu ve inanca dayanır.
MÜHENDİSLİK AHLAKI ve DEPREM ETİĞİ
Mühendisin iki etik (dolayısıyla ahlak) yönü vardır. Biri, imal ettiği veya inşa ettikleri ile ilgili etik ilkeler, diğeri topluma yönelik etik ilkeler.
Mühendis, üç varolan dünyasında da iş görür: Zihinde varolan, dilde varolan ve dış dünyada varolan. Örneğin bir makina mühendisi, önce yapacağı makinayı veya makina elemanını zihninde tasarlar ve hesaplar, sonra çizer projelendirir ve daha sonra imal eder. İnşaat mühendisi ve mimar da tasarlar, çizer ve inşa eder. Tasarlama (hayal etme) ve hesaplama (matematik) zihinde varolan kavramlardır. İmal edilen veya inşa edilen mühendislik ürünü dış dünyada görünüşe çıkar ve felsefe dilinde buna dış dünyada varolan adı verilir. Burada öncelikle mühendis yapacağı mühendislik ürününe dair yeterli bilgi donanımına sahip olmalıdır. Yeterli bilgi donanımına sahip olmak da ahlaka dairdir. Sokrates (MÖ.469-399) ahlak, bilgidir. Çünkü hiç kimse bilerek kötülük yapmaz der. Bu teorik düzeydeki ilkelere, etiğe, aittir. Mühendislik etiği, etik ve mühendisliğin uygulamasına dair ilkeleri birlikte kapsar. Örneğin inşaat mühendisliğini ele alalım. Bir yapının güvenliği teorik hesaplarının ve uygulamanın (inşasının) doğru yapılmasına dayanır. Uygulamanın doğruluğu, yapının zemininin sağlamlığına, donatının yeterli ve doğru yerleştirilmesine, etriye (enine donatı) sıklaştırılmasına ve iyi bağlanmasına, betonunun öngörülen kurallara göre dökülmesine, çalışan işçi ve ustaların olduğu kadar onları yöneten ve kontrol eden mühendise de bağlıdır.
Ekonomi de alıcı ve satıcı arasında ürün hakkındaki bilgi dengesi önemlidir. Özellikle, mühendislik ürünleri müşterisi ile mühendis arasında mühendis lehine asimetrik bir bilgi ilişkisi vardır. Mühendislik ürününün özellikleri konusunda müşterinin bilmesi mümkün olmayan bilgiler söz konusudur. Bu durumda etik ilkeler mühendislikte daha da önem kazanır. Mühendis etik ilkeleri zedelememeli ve dürüst davranmalıdır.
Etik ve mühendislik açısından yakın geçmişte, ülkemizde yaşanan Kahramanmaraş merkezli on bir ili kapsayan deprem afetinin özel bir önemi vardır. Depremin, psikolojik, sosyolojik, fiziksel ve metafizik yönleri vardır. Jeoloji mühendisleri (ve jeologların) depremle ilgili medyada topluma bilgi verirken sosyolojik ve psikolojik travmalara yol açmamalıdır. Fay hattının geçtiği yer ve depremin derinliği kesin olarak değil, yaklaşık olarak bilinebilmektedir. Jeologlar tarafından, depreme karşı güvenli yapının nasıl inşa edileceği, sağlam zeminin nasıl tespit edileceği, depremin ne zaman olacağı bilinemediği halde, medyada hemen de olabilir, yüz yıl sonra da olabilir şeklinde söylemler, toplumda sosyolojik depreme yol açmaktadır. Ne zaman olacağı meçhul olan deprem dolayısıyla, insanlarda yaşama sevinci, yatırım yapma arzusu törpülenmektedir. Altı şubatta Kahramanmaraş merkezli depremin üzerinden daha henüz on gün geçmemiş iken, göçük altından on binlerce insan çıkarılamamışken muhtemel İstanbul depreminden konuşulması hiç de etik değildi. 17 Ağustos 99 depreminden sonraki bir yazıda bu yazının yazarı “Deprem Etiği” önerisinde bulunmuştu (Günay,2019). Deprem etiği başlığı altında, her türlü afetten önce veya sonrasında, depreme ilişkin yayın, davranış ve inşa ilkeleri ortaya konulmalıdır.
SONUÇ
“Modern insan öylesine şiddetli bir gaflet içindedir ki korkunç bilimsel ve teknolojik ilerlemesine rağmen sanki o, zır cahildir!” (Abdurrahman, 2020). Her şeyi mükemmel yaptığını ileri sürdüğü şeylerden bir süre sonra hiç de öyle olmadığını görünce vazgeçerek, daha sonra yine terk edeceği bir başka mükemmele(!) yönelmektedir.
İnsanın kendisi sınırlarını belirleyememektedir. İnsanın anlamı ilişkide ortaya çıkar. Ahlak, ilişkide görünüşe çıkar. İnsanın, cansız nesnelerle, bitkilerle, çevre ile hayvanlarla insan ile toplum ile ilişkisi bozulmuştur. İnsan, varlığa karşı ödevini unutmuştur. Heidegger’in ifadesi ile insan varlığı dahi unutmuştur. Bütün unutuşların sebebi varlığın sahibinin unutulmasıdır. Kâinatın musikisi güzel ahlaktır. Ahlak, insana özgü bir ayrıcalıktır. Ahlak sahibi biricik varlık insandır. Beşer, güzel ahlak ile insanlaşır.
Kaynaklar
1. Abdurrahman, T. (2020). Ahlak Sorunsalı, (Çev. Uluç, T.), İstanbul: Pınar Yayınları.
2. Abdurrahman, T. (2020). Bilgi Ahlaktan Ayrıldığında, (Cev. Keskinsoy, A.), İstanbul. Pınar Yayınları.
3. Billington, R. (2011). Felsefeyi Yaşamak (Çev. Yılmaz, A.), ss.46-47. İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
4. Bolay, S.H. (2004). Felsefeye Giriş, Ankara: Akçay Yayınları
5. Günay, D. (2019). Depremin Yol Açtığı Deprem: Deprem Tellalları, Mimar Mühendis Dergisi, ss.14-15,
s.109 Eylül-Ekim, İstanbul.
6. Warburton, N. (2015). Felsefenin Kısa Tarihi, (Çev. Ateşoğlu, G.), İstanbul: Alfa-Felsefe.