İnci Mercan Gerdanlığı -29-

Hâlid İbn-İ Velîd (Radıyallahü anh)

Hâlid b. Velîd, Hicri 8. yılındaki Mekke’nin fethine iştirak etmişti. Dört ayrı birlik halinde şehre giren İslam ordusunun sağ kolunu yönetiyordu. Müslümanlar Mekke’ye girişte ciddi bir mukavemetle karşılaşmamış ancak kumandanlığını Safvân b. Ümeyye’nin yaptığı Kureyş birliği İslam ordusuna direnince Hâlid’in birliği tarafından kısa sürede bozguna uğratılmıştır.

Ahmet POÇANOĞLU

Emekli Konya İl Müftüsü

   29. HADİS

حديث خالد بن الوليد ابن المغيرة بن عبد الله بن عمر بن مخزوم بن يقظة بن كعبب بن لؤي بن غالب بن فهر بن مالك بن قريش، الذي يقال له سيف الله أخبره؛أنه دخل مع رسول الله صلى الله عليه وسلم على ميمونة، زوج النبي صلى الله عليه وسلم، وهي خالته وخالة ابن عباس. فوجد عندها ضبا محنوذا. قدمت به أختها حفيدة بنت الحارث من نجد. فقدمت الضب لرسول الله صلى الله عليه وسلم. وكان قلما يقدم إليه طعام حتى يحدث به ويسمى له. فأهوى رسول الله صلى الله عليه وسلم يده إلى الضب. فقالت امرأة من النسوة الحضور: أخبرن رسول الله صلى الله عليه وسلم بما قدمتن له. قلن: هو الضب. يا رسول الله! فرفع رسول الله صلى الله عليه وسلم يده. فقال خالد بن الوليد: أحرام الضب؟ يا رسول الله! قال (لا. ولكنه لم يكن بأرض قومي. فأجدني أعافه) قال خالد: فاجتررته فأكلته. ورسول الله ينظر. فلم ينهني

     Seyfullah Hâlid İbn-i Velid İbn-i Muğire İbn- Abdillah İbn-i Ömer İbn-i Mahzum İbn-i Yakaza İbn-i Ka’ab İbn-i Lüey İbn-i Malik İbn-i Kureyş Hadisi:

     Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Selleın) ile birlikte zevcesi Meymûne’nin yanına girmişlerdi. Meymûne(r.anha) hem Hâlid’in hem de ibn-i Abbas’ın teyzesidir. Onun yanında kızartılmış keler vardı. Bunu Meymûne’nin kız kardeşi Hufeyde binti Haris Necid’den hediye getirmişti. Meymûne keleri Rasulullah’a (s.a.v) sundu. Pek az olurdu ki ona bir yiyecek sunulsun da o yiyecekten bahsedilsin ve ismi söylensin. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de elini kelere uzatmıştı ki orada bulunan kadınlardan biri Rasulullah’a (s.a.v) sunduğun şeyi haber verin! dedi. Kadınlar; bu kelerdir yâ Rasulallah! dediler. Rasulullah (s.a.v) kelerden elini hemen çekti. Bunun üzerine Hâlid b. Velid, “Keler haram mıdır ya Rasulallah?” diye sordu. “Hayır, lakin o benim kavmimin arazisinde bulunmaz. Bundan dolayı ben de kendimi ondan tiksinir bulurum” buyurdu. Hâlid şöyle dedi: Ben keleri önüme çekerek yedim. Rasulullah da bakıyordu. Ama beni menetmedi.

                                                                                            (Buhari:5391, Müslim: 1946)

     BU HADİSTEN ÖĞRENDİKLERİMİZ

     Rabbimiz “Temiz olan şeylerden (Tayyibat) yiyin ve salih amel işleyin. Çünkü şüphe yok ki ben yaptıklarınızı çok iyi bilenim.” (Mu’minun, 51) buyurmuştur. “Tayyibat” kelimesi tayyibenin çoğulu olup, zararı olmayan, temiz, eziyet verici bir yanı bulunmayan ve helal olup kendisinden lezzet alınan şeyler hakkında kullanılır. “Keler”, fındık faresini andıran bir küçük hayvandır. Ancak ondan biraz daha büyüktür. Rasulullah (s.a.v) efendimiz, “Ben keleri ne yerim ne haram ederim.” buyurmuştur.

    Biz bu hadisten Rasulullah’ın (s.a.v), hakkında şüphe edilen şeyin hükmünü nasıl açıkladığını ve gerekli bilgileri nasıl verdiğini öğreniyoruz. Bir şeyden mutlak olarak nefret etmek ya da ondan hoşlanmamak haram olmasını gerektirmez. Nebi’den (s.a.v) nakledilen herhangi bir yemeği ayıplamadığı hususu; sadece insanın pişirdiği helal yemekler ile alakalıdır. Böylelikle o yemeği pişirenin hatırı kalmasın ve bu hususta onun kusurlu davrandığına dair bir sonuç çıkarılmasın, pişiren kırılmasın üzülmesin diyedir. Yoksa mevcut haliyle yaratılmış olan bir yiyecekten insan tabiatının hoşlanmayışı her zaman mümkündür. İnsan tabiatı bazı yiyeceklerden hoşlanmak- hoşlanmamak bakımından farklı farklıdır.

     Rasulullah (s.a.v) kendi yemediği şeyi helal kılmakla -özellikle Hâlid’in bulunduğu bir ortamda- İslam ordusunun sefer şartlarında yiyecek ihtiyaçlarını karşılamayı kolaylaştırmış, orduyu sefere hazırlamıştır.

     Hâlid İbn-İ Velîd (Radıyallahü anh)

     Hâlid İbn-i Velîd, hicretten 35-39 yıl kadar önce miladi 583 veya 587 yılında Mekke’de dünyaya geldi. Babası Velîd b. Mugire, Kureyş kabilesi arasında seçkin, Hz. Peygamber’in ve İslamiyet’in azılı düşmanlarından bir kişiydi. Annesi Lübâbe es-Suğrâ Esmâ bint Hâris; Hz. Abbas’ın karısı Ümmü’l-Fazl Lübâbe el-Kübrâ bint Hâris ile Hz. Peygamber’in hanımlarından Meymûne bint Hâris’in baba bir kız kardeşidir. Hz. Ömer ile anne tarafından akraba olan Hâlid, onunla aynı yaştadır. Çocukluğunda ata binmeyi, ok, yay, mızrak, kalkan ve kılıç kullanmayı, süvari birliklerini sevk ve idare etmeyi öğrenmiştir.

    Hâlid, uzun süre İslam’a ve Müslümanlara karşı hasmane bir tavır sergilemiştir. Uhud Savaş’ından önce Kureyş ordusunda süvari birliğinin başına getirildi. Savaşın başında Müslümanlar üstünlüğü ellerine geçirdiler ve müşrik ordusunu bozguna uğrattıkları halde, savaşın sona erdiğini düşünen Ayneyn tepesindeki okçular Hz. Peygamber’in kesin emrine rağmen yerlerini terk ettiler. Müslüman okçuların yerinden ayrıldığını fark eden Hâlid, kendisine bağlı süvari birliği ile İslam ordusunu arkadan kuşatmış ve bu kritik hamle nedeniyle Müslümanlar, kazanmak üzere oldukları savaşta büyük sıkıntılar yaşamışlardır. Hendek Savaşı’nda da Kureyş ordusunun süvari birliğinin başında bulunan Hâlid zaman zaman hendeği aşmaya çalıştı. Hz. Peygamber’in çadırı hizasındaki bölgeden şiddetli bir saldırıya girişti ancak gece yarısına kadar devam eden bu saldırıdan bir sonuç alamadı. Hicretin 6. yılında umre yapmak niyetiyle Hudeybiye’ye gelen Resûl-i Ekrem’i ve Müslümanları Mekke’ye sokmak istemeyen Kureyşliler, Usfân önünde bulunan Gamîm adlı tepeye yerleştirdikleri 200 kişilik bir süvari birliğini Hâlid b. Velîd’in kumandasına verdiler. Umretü’l-kazâ için Hz. Peygamber ile birlikte Mekke’ye gelen Hâlid’in kardeşi Velîd, Hâlid’i bulamayınca kendisine verilmek üzere bir mektup bıraktı. Mektubunda Rasulullah’ın “Hâlid gibi bir insanın İslam’ı tanımaması ne tuhaf! Keşke o, gayret ve kahramanlıklarını Müslümanların yanında müşriklere karşı gösterseydi. Bu kendisi için çok daha hayırlı olurdu. Biz de onu başkalarına tercih ederdik.” dediğini bildirdi. Kardeşinin mektubunu okuduktan sonra duygulanan ve artık Müslüman olma vaktinin geldiğine karar veren Hâlid b. Velîd, Osman b. Talha ve Amr b. Âs ile birlikte hicretin 8. yılında Medine’ye giderek Müslüman oldu. Hâlid (r.a) Müslüman olduktan sonra üç yıl kadar Hz. Peygamber’in sohbetinde bulundu ve Müslüman olarak katıldığı ilk savaş Mûte Savaşı’dır. Hâlid bu savaşta, İslam ordusunu Bizans ordusunca imha edilmekten kurtardı. Medine’ye dönünce Rasulullah (s.a.v) kendisine “seyfullah” (Allah’ın kılıcı) unvanı verdi. Hakikat şu ki; O ehl-i İslam’ın elinde Allah’ın keskin bir kılıcı idi.

     Hâlid b. Velîd, Hicri 8. yılındaki Mekke’nin fethine iştirak etmişti. Dört ayrı birlik halinde şehre giren İslam ordusunun sağ kolunu yönetiyordu. Müslümanlar Mekke’ye girişte ciddi bir mukavemetle karşılaşmamış ancak kumandanlığını Safvân b. Ümeyye’nin yaptığı Kureyş birliği İslam ordusuna direnince Hâlid’in birliği tarafından kısa sürede bozguna uğratılmıştır.

     Hz. Peygamber, Mekke’nin fethinden sonra çevredeki bazı kabileleri İslam’a davet amacıyla Hâlid’i, 350 kişilik bir ordunun komutasında Benî Cezîme kabilesi üzerine gönderdi. Kabile mensuplarının, “Dinimizi değiştirdik” sözlerinden, Müslüman olduklarına ikna olmayan Hâlid b. Velîd (r.a) onların öldürülmesini emretti. Bu olaya çok üzülen Hz. Peygamber (s.a.v), “Allah’ım! Ben Hâlid’in yaptıklarından beriyim” dedi ve Hz. Ali’yi Cezîme kabilesine gönderip öldürülen otuz kişinin diyetlerini ödedi. Ancak, Hâlid’i kınamakla birlikte cezalandırmadı ve kumandanlık görevinden de azletmedi. Zira Hâlid b. Velîd, Hz. Peygamber’e ve onun arzusuna ters icraatta bulunacak bir insan değildi. Aksine itaatkârdı, Rasulullah’ın hizmetine amade idi. Benî Cezîme halkının ifadelerindeki inceliği kavrayamamıştı.

     Hâlid, Huneyn Gazvesi’nde hafif yaralandı. Rasulullah’ın (s.a.v) emrinde katıldığı son gazve ise Tebük Gazvesi’dir. Bu sefer esnasında bir savaş olmayınca Hz. Peygamber tarafından bir askeri birlikle Tebük’ten Dûmetülcendel’e, Ükeydir b. Abdülmelik’in üzerine gönderildi. Bu görevini başarıyla tamamlayıp dönen Hâlid, Rebîülâhir H.10’da 400 askerle Necran’a giderek Hâris b. Kâ’b kabilesini İslam’a davet etmekle görevlendirildi.

     Hz. Ebu Bekir (r.a) Rasulullah’ın (s.a.v) halifesi olunca mürtetlerle savaşmak üzere hazırladığı 4000 kişilik ordunun başına Hâlid’i başkumandan tayin etti. Hâlid, h. 11 tarihinde, peygamberlik iddiasında bulunan Tuleyha b. Huveylid el-Esedî’nin üzerine yürüdü. Büzâha’da yapılan savaşta mürtedler öldürüldü, Tuleyha ise kaçtı. Hâlid daha sonra, zekât vermeyi reddeden Temîm kabilesiyle savaşmak üzere Bütâh’a gitti. Bazı mürtetlerle kabilenin reisi Mâlik b. Nüveyre’yi öldürdü. Hâlid, Resûl-i Ekrem’in nübüvvetine ortaklık iddiasında bulunan ve bazı hokkabazlıklarla kendisine bir meleğin vahiy getirdiğini iddia eden Müseylime’nin ortadan kaldırılması için Bütâh’tan Yemâme’ye hareket etti. Yolda Müseylime ve kabilesi Benî Hanîfe’nin Akrabâ adlı yerde toplandıklarını haber alınca o tarafa yöneldi, şiddetli bir savaştan sonra mürtedlerin başı ve ileri gelenleri öldürüldü.

     Hicretin 12. senesi Ebî Bekri’s-Sıddîk (r.a), Hâlid İbn-i Velid’i (r.a) Irak’ın fethine memur buyurdu. Böylece İslam tarihinde fütuhat dönemi için ilk adımı attı. Hâlid’in başkumandan tayin edilmesiyle başlayan, bütün insanlık tarihinin en büyük ve en geniş, süratli ve tesirli, asıl önemli vasfı devamlı ve kalıcı olan, adaleti, tevhidi ve i’lâ-yi kelimetullahı yeryüzünde hâkim kılacak, fitneyi ortadan kaldıracak İslam’ın fütuhatı başlamış oldu. Hâlid b. Velîd (r.a) önce Irak’ta Sâsânîler’e, ardından Suriye’de Bizans’a karşı iki ayrı başkumandanlık altında başlatılan bu fetihlerin ilk zamanlarında her iki cephede de İslam ordularına başkumandan ve kumandan olarak önemli görevler yüklendi. Basra körfezinden Aynüttemr’e, Fırat nehri boyunca uzanan toprakların İslam devleti sınırlarına katılmasını sağladı.

     Ebû Bekri’s-Sıddîk (r.a), Hz. Hâlid bin Velid’in yerine Müsennâ’yı vekil bırakıp mevcut maiyetinin yarısı ile acele Şam’a yardım için gitmesini irade buyurdu. Hâlid (r.a), Hz. Ebû Bekir’in Suriye fethi için göndermiş olduğu Ebû Ubeyde b. Cerrâh, Şürahbîl b. Hasene ve Yezîd b. Ebû Süfyân ile buluştu. Busrâ’nın kuşatılması sırasında diğer kumandanlar onu başkumandanlığa getirdiler. Hâlid b. Velîd’in kumandası altında birleşen İslam ordusu kuzeye doğru ilerledi ve Amr b. Âs ile Ecnâdeyn’de buluştu. Bizans İmparatoru Herakleios’un kardeşi Theodoros kumandasındaki 80.000 kişilik ordu ile yapılan ve Müslümanlara Filistin ve Suriye kapılarını açan Ecnâdeyn Savaşı’nda büyük bir zafer kazandı. Dımaşk’a sığınan Bizans ordusunun ardına düşerek şehri Receb 14’te (Eylül 635) fethetti. Fetihten bir yıl sonra Bizans ordusuyla Suriye’de son defa yapılan Yermük Savaşı’nı da kazandı. Bu sırada elden çıkan Dımaşk şehrini ikinci defa fethetti. Bu fetih esnasında zaferin doruğundayken yeni halife Hz. Ömer (r.a) onu görevden azletti. Daha sonra Halit’i görünce “Ey Hâlid, biliyorsun ki seni çok severim. Sen görevinden başarısız ya da hatalı olduğun için azledilmedin. Fakat halk elde ettiğin zaferleri senin şahsında buluyor. Ben biliyorum ki bize bu zaferleri ihsan eden Allah’tır. Senin, halkın şirkine sebep olmandan korktum. Bütün bu başarıların Allah’tan geldiğini bilmelerini istediğim için böyle hareket ettim. Onun için azlettim” dedi. Hâlid Bin Velid, kalbinde asla bir sıkıntı hissetmeden karara saygı duyar ve gönül hoşnutluğu ile kabul eder. Hz. Ömer’in bu kararını olgunlukla ve devlet adamı vakarıyla karşılar, Şam fetihlerinde Ebu Ubeyde’nin emri altında savaşmaya devam eder. Hâlid’in kabiliyetini, askeri dehasını takdir edip görüşlerine daima itibar eden Ebu Ubeyde (r.a) fetihler esnasında onu yanından ayırmamış, öncü birliği kumandanı olarak kendisinden faydalanmıştır. Başkomutan Ebu Ubeyde’nin vefatından sonra başka birinin emri altına girmeyen Hâlid b. Velîd, ömrünün geri kalan yıllarını Humus’ta geçirmiştir.

    En büyük arzusu cihat meydanlarında şehit düşmek olan sahabi, ölüm döşeğindeyken: “Ah Hâlid! Şehit olamayan Hâlid! Harp, benim etimi çiğneyemedi. Şehitlik mertebesi hariç elde etmediğim makam kalmadı. Vücudumda bir karış yer yoktur ki ya kılıç yarası ya bir ok yarası veya bir mızrak yarası olmasın. Şimdiye kadar yüz civarında muharebede bulundum, bedenimde ok, kılıç, mızrak yarasından başka bir karış yer kalmamış olduğu halde, hamdolsun i’lâ-yi kelimetullah uğrunda can veriyorum. Rahat döşeğimde öldüğüme teessüf ederim. Korkakların gözleri uyumasın!” der. Bundan sonra, “Ölümü, savaştaymışım gibi ayakta karşılayacağım. Öldüğüm zaman atımı, savaşta tehlikelere dalabilen bir yiğide veriniz! Atım ve kılıcımdan başka bir şeye sahip olmadan öleceğim. Mezarımı, bu kılıcımla kazınız! Kahramanlar kılıç şakırtısından zevk alır” dedi. 60 yıl yaşadı ve yatağına düşüp kelime-i şehadet getirerek vefat etti. Rasulullah’ın “Allah’ım! O, senin kılıçlarından bir kılıçtır. Onunla İslam ordusunu muzaffer eyle.” sözleriyle dua ettiği Hâlid Bin Velid (r.a.) Rabbine kavuştu.

    Hz. Ömer’in ifadesiyle, “Ölümüyle İslam’da hiç kapanmayacak bir gedik açılmıştır.’’ ve günümüzde, her zaman İslam ümmetinin Hâlid Bin Velid (r.a.) gibi kahramanlara ihtiyacı vardır. Duamız ve ümidimiz odur ki çok zor bir süreçten geçtiğimiz şu devirde rabbimiz böyle muhteşem kahramanları bu ümmete tekrar lütfeylesin. İslam ümmetine Hâlidler yetiştirme kabiliyeti versin. Hâlid (r.a), Hz. Peygamber’den 18 hadis rivayet etmiş, bu hadislerden ikisi Buhari ve Müslimin Sahihinde yer almıştır.

   Allah O’ndan razı olsun.