İslamcı Dergilerde Siyonizm Araştırmaları (Sebilürreşad ve Kudüs Dergileri Örneği)

Siyonizm Protokolleri yazı serisinde siyonizmin kurucu babası Theodor Herlz’in başkanlığında toplanan I. Siyonist Kongre’de İsviçre’nin başkenti Basel’de tartışılan ve karara bağlanan protokolleri inceliyor. Giriş yazısında 1900’lü yılların başında bu protokollerin siyonistlerin engellemelerine rağmen Rusya’da kitaplaştırılarak basıldığını fakat 1917’ye kadar kimsenin dikkatini çekmediğini söylüyor. İlk yayınlandığı dönemde bu metinler dünyada büyük yankı uyandırdı.

Burak ÇETİK

Dünya bir asırdan fazla süredir siyonizm ve siyonistler ile muhatap oluyor. Çoğu zaman oyun kurucu rolü ve hileleriyle gündemimize giren siyonizm hakkındaki algı karşımızda güçlü ve gizemli bir düşmanın olduğunu hissettiriyordu. Ta ki bir avuç mücahidin Aksa Tufanı’yla siyonist rejimi tüm dünyanın gözleri önünde rezil edene kadar.

Siyonist rejimin gözlerde bu kadar büyümesinin sebebi olgular yerine algılarla hareket edilmesiydi. Hareketin temel mantığı, kuruluşu ve ilkeleri anlaşıldığında gizemli hava ortadan kalkacak ve Müslümanların aslında akıllı bir biçimde hareket ederek bu işgal rejimine son verebileceği anlaşılacaktı. İslâmcı dergiler bu bilinçle hareket ederek siyonizmi anlatmaya çalıştı ve hâlâ bu çaba devam ediyor.

Dergileri taradığımda bu meseleyle alakalı siyonist İsrail’in işgalinin büyük ölçüde başladığı 1948 yılından itibaren yazıların yayınlandığını gördüm. Türkiye’deki müslümanlar ilk günden itibaren siyonizm tehlikesini fark etti ve milletimizi bu konuda uyarmaya başladı. Günümüze kadar gelen süreçte birçok Kudüs, Siyonizm, Filistin dosyası yapıldı. Bu yazıda Sebilürreşad ve Kudüs dergilerinde yayınlanan dosyaları esas alacağım. Zira Sebilürreşad Türkiye’de İslâmcı düşüncenin ilk dergilerinden birisiyken Kudüs dergisi ise Filistin davasına adanmış bir ihtisas dergisi.

Sebilürreşad Dergisi –Siyonizmi Tanıma Süreci-

Sebilürreşad dergisi 1948 yılında çıkan nüshalarında seriler halinde siyonizm meselesini sayfalarına taşıdı. Türkiye’de siyonizm üzerine yazılarıyla tanınan Cevat Rıfat Atilhan’ın imzasıyla yayınlanan yazı serilerinin başlıkları şu şekilde: “Siyonizm Protokolleri”, “Abdülhamid ve Siyonizm”. Bu iki yazı serisiyle döneme damgasını vurdu. Yazılarındaki temel fikirler siyonizmin tarihi ve İslâm ülkelerine etkisi üzerineydi.

Siyonizm Protokolleri yazı serisinde siyonizmin kurucu babası Theodor Herlz’in başkanlığında toplanan I. Siyonist Kongre’de İsviçre’nin başkenti Basel’de tartışılan ve karara bağlanan protokolleri inceliyor. Giriş yazısında 1900’lü yılların başında bu protokollerin siyonistlerin engellemelerine rağmen Rusya’da kitaplaştırılarak basıldığını fakat 1917’ye kadar kimsenin dikkatini çekmediğini söylüyor. İlk yayınlandığı dönemde bu metinler dünyada büyük yankı uyandırdı.

Protokollerde alınan kararlar incelendiğinde siyonistlerin dünyayı kendileri ve diğerleri şeklinde ikiye ayırdığı net bir biçimde görülebiliyor. Kurulacak devletin mantığını, yapılması hedeflenen projeleri uzunca izah eden protokoller siyonistler tarafından ilk etapta gizli tutuldu fakat bunlar tespit edilip sonrasında dünyaya yayıldı. Protokollerin ifşasının ardından Yahudiler inkar yolunu tercih etti ve metinleri “Yahudi düşmanlığını körüklemek” için uydurulduğunu söyledi. Cevat Rifat Atilhan giriş yazısında her ne kadar inkâr etseler de bu metinlerin siyonistlere ait olduğunu söylüyor ve altı yazıyla bu protokolleri inceliyor.

İkinci yazı serisinde ise Sultan II. Abdülhamid’in siyonistlerle olan mücadelesini inceliyor. Filistin’de Yahudilere toprak satışının engellenmesi ve siyonistlerin taleplerinin reddedilmesi Sultan II. Abdülhamid’in siyonistler tarafından düşman olarak görülmesine yetiyordu. Tahttan indirilmesi bilhassa siyonizmin işine yarayacak ve Filistin topraklarındaki hareket kabiliyetlerini artıracaktı. Cevat Rifat Atilhan Sultan II. Abdülhamid’in tahttan indiriliş sürecini de bu bağlamda okuyor.

Dikkat çektiği ikinci nokta ise II. Abdülhamid’in siyonistlere Filistin’de toprak vermeyerek hayallerinin önüne geçmiş olmasıydı. Sebilürreşad’ın 1. cilt 21. sayısında şu sözlerle izah ediyor meseleyi: “Sadece Filistin’e yerleşip tam bir saadet içinde yaşamaya kanaat etmiyorlardı. Orada imparatorluk kurarak Yahudi kaprislerini de tatmin etmek istiyorlardı.” Devamında ise Yahudilerin Osmanlı’ya karşı Çanakkale ve Balkan Savaşları’nda yaptığı ihanetlere değiniyor.

Sebilürreşad dergisinde sadece siyonist yapının mantığını ve ihanetlerini anlatmakla yetinilmiyor aynı zamanda nasıl mücadele edilmesi gerektiğine de değiniliyor. Ömer Rıza Doğrul’un cilt 1 sayı 17’de yazmış olduğu “Filistin’de Bir Arap Hükümetinin Kurulması” başlıklı yazıda İsrail ile mücadelenin temelinde Filistin’de bir Arap devletinin kurulmasının büyük öneminin olduğu vurgulanmaktadır. Arapların bu devletle birlikte mazlum Filistin halkını korumak noktasında atılımlar yapabileceği, bu noktada kendilerinin de sorumlu olduğu, hatırlatılıyor.

Genel hatlarıyla incelendiğinde Sebilürreşad dergisinde yayınlanan dosyalarda ve yazılarda siyonizmin iyice tanıtıldığını görüyoruz. Türkiye’nin o dönemde siyonizmle daha yeni tanışıyor olması bunda etkili oldu. Düşmanın iyice tanıtılmasının yanında nasıl mücadele edileceğine dair yazılarla İslâm milletinin hareket kabiliyeti vurgulandı ve bunun kavmiyet meselesinin üzerinde bir ümmet meselesi olduğu hatırlatıldı.

Kudüs Dergisi –Siyonizmle Mücadelede Yeni Dil-

Kudüs dergisi, 2003-2005 yılları arasında yedi sayı çıkmış, üç aylık bir dış politika dergisiydi. Dergide Hasan Aycın, Ali Değirmenci, Hamza Türkmen, Ahmet Emin Dağ, Yıldız Ramazanoğlu, Âkif Emre, Ahmet Varol, Kazım Sağlam gibi isimler yazılarıyla yer aldı. Dergi Türkiye’de Kudüs, Siyonizm, Filistin, İsrail, Hamas, El-Fetih gibi meseleleri tekrardan gündeme taşıyarak yeni bir mücadele dili oluşturdu. Aynı zamanda Kudüs isimli bir dergi çıkararak İslâmcıların gündeminde Kudüs’ün önemli bir yer tutmasını sağladı. Dergide yayınlanan yazıların yanı sıra dosya konusu yayın kurulunun yaptığı soruşturmalarla belirlendi.

Filistin’in sadece aktüel gündemine değil tarihine ve yarınına dair meselelerin tartışıldığı derginin ilk sayısı “Terör Ne? Terörist Kim?” soruşturmasıyla çıktı. Soruşturmada ortaya konulan temel görüş seksenli yıllardan itibaren körüklenen “İslamî Terör” tezinin Batıcı ve siyonist anlayışının ürünü olduğuna yönelikti. İlk sayıda terör ve terörist tanımı tekrardan yapılarak asıl teröristin Filistinli Müslümanlar değil işgalci siyonistlerin olduğu vurgulandı.

İkinci sayıda siyonistlere yönelik yayınlanan yazılarda siyonist sömürgecilik incelendi. Filistin topraklarına işgal yoluyla yerleşen siyonistlerin malî desteği nasıl sağladığı irdelendi. Ekonomik destekte de Amerika’nın rolü, zengin Yahudilerin Filistin’e yerleşmeleri için yapılan teşvikler, siyonist kongrelerde işgal edilen topraklarda tarımın ve ticaretin nasıl yapılacağına dair düşünceler ele alındı.

Üçüncü sayıdaki yazılarda siyonistlerin işgalde su ve göç faktörünü nasıl kullandığına değinildi. Siyonistler Filistin’deki su kaynaklarını elde tutarak tarımı elde tutmaya ve bu yolla ekonomik anlamda güçlenmeyi hedefliyordu. İsrail devlet olarak kurulmadan evvel siyonistler bu alanda çalışmalar yaparak hidrolik projeleri geliştirdi. Su meselesi ve göç sorunu işgalin bir parçası olarak üçüncü sayıda ele alınan meselelerden birisiydi.

Dördüncü sayıda İsrail’in ve siyonistlerin sadece Filistin’e değil dünyanın başına da nasıl bela olabilecekleri ele alındı. Zira siyonizm düşüncesi varlığını sadece İslâm düşmanlığı üzerinden değil insan düşmanlığı üzerinden aldığı hatırlatıldı. Rıdvan Kaya “Siyonist Saldırganlık Sadece Filistin Halkının Değil, İnsanlığın Düşmanı!” yazısında siyonizmle mücadelenin aynı zamanda bir insanlık mücadelesi olduğunu vurguladı.

Beşinci sayıda Hamza Türkmen “Yahudilik: Din mi, Ulus mu?” başlıklı yazısıyla Yahudiliğin tarihine dair bir giriş yaptıktan sonra siyonizmin dinî saiklerden ziyade ulusçu anlayışla ortaya çıktığına ve Yahudi dindarların dahi bu ulusçu-ırkçı ideolojiye karşı çıktığını hatırlatıyor. Irkçı anlayışın insanlık için tehlikeli olduğunu ve İsrail ile mücadelenin aynı zamanda ırkçılıkla mücadele olduğunu vurguluyor. Derginin diğer sayılarında da bu bağlamda yazılar ve incelemeler yer alıyor.

Sonuç

Türkiye’deki İslâmcı düşünce ve hareket birçok kaynaktan beslenmiştir. Türkiye merkezli olarak Mehmed Âkif, Necip Fazıl ve Sezai Karakoç merkezli inşa edilen düşünce Mısır, Afganistan, Pakistan, Filistin, Suriye, Sudan vb. ülkelerdeki İslâmcı hareketleri tanımış ve çeviri metinlerle zengin bir müktesebata kapı araladı. Bu zenginlik bütün dünyayı tanımayı ve hitap edebilmeyi sağladı.

Filistin ve siyonizm hakkında da İslâmcı dergilerde birçok dosya ve çalışma görülebilir. Hepsinin bir dergi yazısında incelenmesi pek mümkün değildi. Dolayısıyla İslâmcı düşüncenin Türkiye’de kurulup şekillenmesinde öncü bir dergi olan Sebilürreşad’ı ve Filistin davasını bir ihtisas haline getiren aynı zamanda günümüze yakın olduğu için yeni dönemi okuyabilen Kudüs dergisini ele aldım.

Sebilürreşad dergisi, 1948 yılında Türkiye’de siyonizm isminin yeni duyulduğu bir dönemde daha çok tanıtma, mukavemet kabiliyeti geliştirme mantığını esas aldı. Yayınlanan yazılarda da görüldüğü üzere protokolleri, tarihî serüveni inceleniyor. Aynı zamanda bir Arap devletinin kurulması fikrini öne sürerek direnişin nasıl sistematik hale getirileceği izah ediliyor.

Kudüs dergisi ise artık siyonizmin Türkiye’de bilindiği ve eski döneme göre medyanın yaygınlaştığı bir toplumda ihtisas gerektiren bir anlayışla siyonizmi çok ince bir şekilde ele alıyor. Öyle ki su kaynaklarının nasıl yönlendirildiği, Amerika’nın desteği, göçün rakamsal verileri gözler önüne sunuluyor. Sadece siyonizm değil aynı zamanda Filistin direnişini de anlatarak güncel durumdan haberdar ediyor.

Filistin davası için kaleme alınan her metnin, yapılan her çabanın belki bugün olmasa da ileride ve nihayetinde ahirette karşılığının olacağını biliyoruz. Rabbimizden niyazımız bu çalışmaları ecir olarak hanemize yazması ve siyonistlere karşı ümmeti muzaffer kılmasıdır.