Baktık onca yıl sevdik olmadı, aldandık deriz en nihayetinde. Teslim oluruz rıza-i ilahiye. Sevmeye gönlü olmayanlar utansın. En azından denedik deriz karınca misali. Bizim böyle düşünmemiz ne ifade eder bilemiyorum ama karınca misali önemli olan o yolda olmak, o istikamet üzere olmak deriz, gönlümüzü eğleriz. Sevdik kardeşim suç mu der çekiliriz. Sevmek; bizi insan kılan en zayıf ve iyi ki en güçlü yanımız deriz.
Öznur GÖRÜR KISAR
Bu dünya denilen garip yer insanlarla yaşarken çok zor değil mi cancağızım ? Şimdi insansız bir dünya mümkün mü dediğini duyar gibiyim. Bir ara eski bir tanıdık “Ben insan sevmiyorum” derdi. Garipserdim fakat onun nevi şahsına münhasır biri olduğunu düşünüp pek üzerinde durmazdım. Şimdiyse, kimi zaman onu bu denli haklı bulacağıma inanmazdım itiraf ediyorum.
Aslında kimse durduk yere “insan sevmez” olmuyor. Yani yavaş yavaş, yaşarken dumura uğradığın türlü halleri, yorgun bir ruh haliyle düşünürken, kendisini şöyle bir analiz ettiğinde insan, “galiba” diyor, “işte şu an o eşikteyim”. Bu eşik o eşik mi bilmiyorum. Hani diyor ya o arabesk şarkının dizelerinde “Ben böyle değildim; yaşarken oldum” diye. Hah, işte yaşarken oluyor her şey yavaş yavaş! Bazen aniden bir aydınlanma yaşayıp diyorsun ki, dur bakalım sen hayırdır arkadaş, diye. Yahu güzel kardeşim bir düş yakamdan; bir bak kendine, bir toparlan diyesi geliyor insanın.
İnsan evladı zordur; yorar, zorlar. Sahi bazen insanın kendinden bile yorulduğu anlar olmuyor mu? Elbette oluyor, olmuyor değil. Fakat insanlardan yorulduğumuzda diyebilmeliyiz ki bizi bi’ salın kardeşim. Bi’ rahat bırakın lütfen, efendim. Tamam, en mükemmel sizlersiniz. İflah olmaz bir gurur, kibir, ilginç bir hırs üzere olmak; ne bileyim şu iki günlük dünya için fazla değil mi kardeşim? Değer mi bendeki seni kaybetmeye? Sürekli bir kavga halinde olmak, bir süre sonra yorucu olmuyor mu sizin için de? İnsanın içerisindeki karmaşayı sürekli çevresindekilere mâl etmesi nasıl bir ruh hali? Hem ne derece adil soruyorum size? Akli ve ruhi gelişimini henüz tamamlayamamış gibi bitmek bilmeyen bir kibir ve gurur üzere olmak sizce de zor değil mi yahu? Kendisiyle barışamayan, kendisini bir türlü sevemeyen ve elbette insanları sevme becerisi geliştiremeyen insanlara mı dönüşüyoruz yoksa? Bu elbette psikolog ve sosyologların konusu ve tabi onlar daha iyisini bilirler. Fakat inanıyorum ki sevgi tüm zaaflarımızı, eksik ve gedik taraflarımızı örter, tamamlar. Kuşatır; sarar, sarmalar. Sevme becerimizi, sevebilme yeteneğimizi türlü pratiklerle hayatımızın öznesi kılmak da bizim elimizde. Ayrıca sevgisizlik fazladan bir çaba gerektirdiği için daha da yorucu olmalı değil mi?
Şimdi yakın tarihe damga vuran popüler dizilerden birinin oldukça haklı bir serzenişle dillendirdiği o repliği hatırlamakta fayda var. Ne diyordu karakter, heh, “Lanet olsun içimdeki insan sevgisine”. İçimdeki tahammül azaldığında, kimi zaman beyhude bir şekilde akıntıya kürek çektiğimi düşündüğüm anlarda her ne kadar ben de böyle düşünsem de, sevgi hangimize merhem olmuyor ki? Hangimizi büyütmedi şefkatle, inatla, tükenmez bir sabırla ve inançla. Yahu üç günlük dünya, sadece üç günlük… Dün, bugün ve yarından ibaret. Yılların su gibi aktığı bir âlem burası. Sevelim be kardeşim. Sevmenin hafifleten, baş döndüren güzelliğine bırakalım kendimizi. Sevgi her şeyi onarır. Tüm zorlukları aşar. Omuzumuzdaki yükleri alır, bizi hafifletir. Sevmek hepimizi bir kılar, eşitler, sakinleştirir, merhametle kuşatır, iyileştirir. Sevmeye bu denli dirençli olmak ağır gelmiyor mu bir süre sonra? Elbette çok daha yorucu, çok daha zorlu olan sevgisiz kalmak, sevgisiz yaşama çabası olmalı. Öyle olsa gerek; öyledir sanıyorum.
Baktık onca yıl sevdik olmadı, aldandık deriz en nihayetinde. Teslim oluruz rıza-i ilahiye. Sevmeye gönlü olmayanlar utansın. En azından denedik deriz karınca misali. Bizim böyle düşünmemiz ne ifade eder bilemiyorum ama karınca misali önemli olan o yolda olmak, o istikamet üzere olmak deriz, gönlümüzü eğleriz. Sevdik kardeşim suç mu der çekiliriz. Sevmek; bizi insan kılan en zayıf ve iyi ki en güçlü yanımız deriz.
Sünnetullah gereği bu mükemmel kâinatı tamamlayan insanoğlunun, dünyanın türlü halleri gibi halden hale koşması, zamanla değişmesi, dönüşmesi, kemâlât yolculuğunda düşe kalka yürümesi, yolunu bulma çabası onu bizatihi insan kılıyor. Omuzlarımız düştüğünde, gönlümüz yorulduğunda, bazen insanlardan uzak bir yerlerde bulunma arzusu aklımızı çeldiğinde, sevginin şifa veren gücünü hatırlamakta fayda var. İnsan olmak, bu dünya bilmecesinin üstesinden hakkıyla gelebilmek olmalı. Temennimiz odur ki insan güzeli insanlarla yolumuz bir olsun. Kendisinden incinilmeyecek ve incitmekten imtina edecek insanlardan olalım. Velev ki incittik, yeniden gönül kazanmanın derdinde olalım. Böylesi bir yoldaşlığın kaybedeni olmaz. Sevgi imar eden, besleyen, gönüllerde çiçekler açtırıp baharları avuçlarımıza bırakıp, ayaklarımızı yerden kesmeye kadir değil mi tek başına? Öyle değil mi cancağızım?