ÜMMÜ HANİ (Radıyallahü Anha) أمّ هانئ
Peygamber Efendimiz, kadını susturmazdı. Verdiği kararı yeniden düşünmesini isteyerek ısrar eden ya da söylediklerine şaşırarak ikna olmayı bekleyen kadınları bile sükûnetle dinledikten sonra cevap verirdi. Kadının fikrini almaktan ve tercihine saygı duymaktan rahatsız olmazdı.
Ahmet POÇANOĞLU
Emekli Konya İl Müftüsü
38. HADİS
حديث أُمَّ هَانِئٍ بنْتَ أبِي طَالِبٍ عبد مناف بن عبد المطلب بن هاشم. الهاشمية المكية ،قالت: ذَهَبْتُ إلى رَسولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عليه وسلَّمَ عَامَ الفَتْحِ، فَوَجَدْتُهُ يَغْتَسِلُ وفَاطِمَةُ ابْنَتُهُ تَسْتُرُهُ، قالَتْ: فَسَلَّمْتُ عليه، فَقالَ: مَن هذِه، فَقُلتُ: أنَا أُمُّ هَانِئٍ بنْتُ أبِي طَالِبٍ فَقالَ: مَرْحَبًا بأُمِّ هَانِئٍ، فَلَمَّا فَرَغَ مِن غُسْلِهِ، قَامَ فَصَلَّى ثَمَانِيَ رَكَعَاتٍ مُلْتَحِفًا في ثَوْبٍ واحِدٍ، فَلَمَّا انْصَرَفَ، قُلتُ: يا رَسولَ اللَّهِ، زَعَمَ ابنُ أُمِّي أنَّه قَاتِلٌ رَجُلًا قدْ أجَرْتُهُ، فُلَانَ ابْنَ هُبَيْرَةَ، فَقالَ رَسولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عليه وسلَّمَ: قدْ أجَرْنَا مَن أجَرْتِ يا أُمَّ هَانِئٍ قالَتْ أُمُّ هَانِئٍ: وذَاكَ ضُحًى
Ebu Talib’in kızı Ümmü Hani dedi ki:
Mekke’nin fethedildiği sene Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in yanına gittim. Onun guslettiğini, kızı Fatıma’nın da bu esnada onu bir perde ile örttüğünü gördüm. Ona selam verdim. Allah Rasulü, “Bu kim?” diye sordu. Ben, “Ben Ebu Talib’in kızı Ümmü Hani’yim.” dedim. Allah Rasulü, “Ümmü Hani, merhaba.” dedi.
Gusletmesini bitirince, kalkıp bir tek elbiseye bürünmüş olduğu halde sekiz rekât namaz kıldı. Namazını bitirince “Ey Allah’ın Rasulü, benim anamın oğlu (Hz. Ali’yi kastederek) daha önce kendisini himayeme almış olduğum filan İbn Hubeyre’yi öldüreceğini iddia ediyor.” dedim. Buna karşılık Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, “Senin himayene aldığın kimseye biz de himaye veriyoruz ey Ümmü Hani!” buyurdu.
Ümmü Hani, “Yanına gittiğim o vakit, kuşluk vakti idi.” dedi.
(Buhari: 6158, Müslim: 336)
Bu Hadisten Öğrendiklerimiz
Rasulullah’ın günlük hayatı yaşayış tarzı ve ahlakı herkesin gözü önündedir, açıktır, tespit edilmiş ve kayıtlara geçmiştir. Zira, Rasulullah’ta (s.a.v.) bizim için güzel bir örneklik vardır. Bu durum, “Hiç şüphe yok ki sizin için, aranızdan Allah’ın lütfuna ve ahiret gününe inananlar ve Allah’ı çokça ananlar için Rasulullah’ta güzel bir örneklik vardır.” mealindeki ayette (Ahzâb Suresi: 21) özlü bir ifadeyle dile getirilmiştir. Bu ayet, müminlerin Hendek Savaşı’nda yaşadıkları güçlükler karşısında Hz. Peygamber’in kararlılığını örnek almaları gerektiğini bildirmek üzere inmiş olmakla beraber İslâm âlimleri, ayetin Müslümanlara dini ilgilendiren her konuda Resul-i Ekrem’i örnek almaları hususunda mutlak bir emir olduğunu söylerler.
Biz bu hadis-i şeriften, yanlış anlaşılma endişesi yoksa kadının erkeğe selâm vermesi câiz olduğunu; yıkanmakta olan, abdest alan kimsenin konuşmasında ve selam almasında bir sakıncanın olmadığını öğreniyoruz.
Bizim bu hadisten anladığımız ve öğrenmemiz gereken en önemli edep ise bir eve veya bir yere gittiğimizde kim olduğumuz sorulunca adımızı söyleyerek cevap vermemiz gerektiğidir Peygamber Efendimiz, kendisine kim olduğu sorulan kişinin “ben” veya “benim” gibi bir tanıtma unsuru taşımayan kelimelerle cevap vermesini hoş karşılamamıştır. Çünkü bildik tanıdık biri bile olsa insanları her zaman seslerinden tanıyıp ayırabilme imkânı yoktur. Oysa, “Sen kimsin?” veya “Kim o?” tarzındaki sorular, karşıdakini asgari ölçüde tanıma isteği taşır. Bu ve benzeri hadisleri delil alan İslam âlimleri, “Kim o?” sorusuna böyle kapalı cevaplarla mukabele edilmesini hoş görülmeyen ve edebe uymayan kerih bir davranış kabul ederler. Aslında kötü olan “ben” tabirini kullanmak değil, “ben” dedikten sonra kendini tanıtıcı unsurları, yani adını, soyadını, gerekirse babasının adını ve mesleğini söylemeyi ihmal etmektir. Bu, Cibrîl Aleyhisselâm’ın Peygamber Efendimize miraçta öğrettiği edeplerden biri olup, o da ümmetine aynı şeyleri emir ve tavsiye buyurmuşlardır. Bir yere girileceğinde izin istenir ve kimlik açıkça belirtilir.
İlim ehli, kadının da emân verip (düşman tarafında yer alan bir kimseyi) koruması altına alabileceği konusunda icma etmişlerdir.
Peygamber Efendimiz, kadını susturmazdı. Verdiği kararı yeniden düşünmesini isteyerek ısrar eden ya da söylediklerine şaşırarak ikna olmayı bekleyen kadınları bile sükûnetle dinledikten sonra cevap verirdi. Kadının fikrini almaktan ve tercihine saygı duymaktan rahatsız olmazdı. Alemlere rahmet olan Peygamberimiz, kadının ağırlığını ortaya koymasına ve gerektiğinde karar mercii olmasına da karşı çıkmazdı. Ümmü Hani’nin emânı altına aldığının canının güvencede olduğunu ve kimsenin ona dokunmasına izin vermeyeceğini söylediğinde de bunu onaylamış ve “Senin emân verdiğin kimseye biz de emân veririz.” demişti. Güçlü bir kadının otorite ilânı anlamına gelen bu uygulama hakkında, “Kadın toplum içinde emân verme yetkisine sahiptir.” (Tirmizî: Siyer, 26) buyurmuştur
Bu hadis-i şerifte zikredilen Rasulullah’ın (s.a.v.) kıldığı kuşluk namazı; farzlara tâbi ve belli bir vakti olan revâtib sünnetlerin dışında sevap kazanmak amacıyla muayyen zamanda kılınan nafile namazlardan biridir. Arapça karşılığı salâtü’d-duhâ olup duhâ, “güneşin doğuşundan yaklaşık 45-50 dakika sonra güneşin yükselip ışığının iyice parladığı, etrafa yayıldığı ve sıcaklığının arttığı zaman” anlamına gelir. Hz. Peygamber kuşluk namazının kılınmasını tavsiye etmiş, fazilet ve önemini belirtmiştir. Ümmü Hani dışında Rasulullah’ı (s.a.v.) kuşluk namazı kılarken gördüğünü söyleyen olmamıştır.
ÜMMÜ HANİ (Radıyallahü Anha) أمّ هانئ
Hz. Peygamber’in amcası Ebu Talib’in kızı olan Ümmü Hani, Kureyş kabilesinin Haşimi koluna mensuptur. Kaynaklarda ismi Fâhite, Hind, Fatıma şeklinde geçmektedir. Hani adındaki oğluna nispetle Ümmü Hani olarak künyelenmiştir. Kaynaklarda Ümmü Hani’nin doğumuyla ilgili bir bilgi yer almamaktadır. Hz. Peygamber’in çocukluk arkadaşı olması Ümmü Hani’nin Rasulullah’ın (s.a.v.) doğumuna yakın tarihlerde doğduğunu gösterir. Ümmü Hani’nin annesi Fatıma bint-i Esed’dir. Dört oğlu iki kızı olan Fatıma bint-i Esed kendi çocukları dışında eşi Ebu Talib’in yeğeni olan ve o sırada henüz sekiz yaşında olan Muhammed’e (s.a.v.) de annelik yapmış, O’na öz annesi gibi bakmıştır. O’nu kendi çocuklarından ayırmamış hatta kendi çocukları açken önce Muhammed’i (s.a.v.) doyurmuştur.
Ümmü Hani henüz evlilik çağına yeni girdiğinde Hz. Peygamber de yirmi küsür yaşlarındaydı. Hz. Peygamber amcası Ebu Talib’in kızı olan Ümmü Hani ile evlenmek istemiş ve bu düşüncesini amcasına açmıştı. Fakat o sırada Ümmü Hani’ye Hübeyre b. Ebu Vehb de talip olmuştu. Ebu Talib kızı Ümmü Hani’yi yeğeni ile değil de Hübeyre b. Ebu Vehb ile evlendirdi. Bu duruma kırılan Hz. Peygamber amcasına kendisi Ümmü Hani’ye talip iken neden Hübeyre’yi tercih ettiğini sorduğunda amcası yeğenine şu cevabı vermişti: “Yeğenim! Hübeyre’nin mensup olduğu kabileden daha önce kız alarak akrabalık bağı kurduk, buna karşılık ben de onlara kız vererek bu şerefli harekete karşılık veriyorum. Asil insan kendisine ihsanda bulunana misliyle mukabelede bulunur. Bu nedenle kızımı Hübeyre b. Ebu Vehb ile evlendirdim.’’ demiştir.
Allah, isra ve miraç hadisesini daha olmadan şahitlendirmiştir. Bu şahit Ümmü Hani’dir. Miraç hadisesinin başladığı yer Mekke ve Kâbe’nin Rüknü yemani köşesinin karşısında bulunan Ümmü Hani’nin evidir. Miraç hadisesini nakleden sahabiler arasında yer alan Ümmü Hani, Miraç gecesi Rasulullah’ın kendi evlerinde bulunduğunu, o gece yatsı namazını kılıp yattığını, sabah namazından biraz önce kendilerini uyandırıp beraber namaz kıldıklarını belirtmiş, Resûl-i Ekrem’in ona yatsı namazını kendileriyle birlikte Mekke’de kıldıktan sonra Beytülmakdis’e gidip orada namaz kıldığını ve sabah namazından önce tekrar Mekke’ye döndüğünü anlattığını nakletmiştir (İbn Hişâm II: 43; İbn Sa’d I: 215). Bu rivayet Ümmü Hani’nin Mekke’nin fethinden önce Müslüman olduğunu fakat kocası Hübeyre’den korktuğu için bunu gizlemek zorunda kaldığını göstermektedir.
Mekke fethedildiğinde Ümmü Hani, Müslüman olmuş, fetih günü Resul-i Ekrem henüz şehrin üst taraflarında iken yanına gitmiş ve onun boy abdesti alarak sekiz rekât namaz kıldığını görmüştür. Bu sırada Rasulullah kendisine iltifat ederek niçin geldiğini sormuştur. Ümmü Hani kocasının yakınlarından kendisine sığınan iki kişiye emân verdiğini, fakat kardeşi Ali’nin onları öldürmek istediğini bildirmiş, bunun üzerine Hz. Peygamber, “Ümmü Hani! Senin emân verdiğin kimseye biz de emân verdik.” demiştir.Ümmü Hani’nin emân verdiği kişilerin Ebu Cehil’in kardeşi Hâris b. Hişâm ile Uhud Gazvesi’nde 100 müşrik okçusuna kumandanlık yapan Abdullah b. Ebu Rebîa veya Ümmü Seleme’nin kardeşi Züheyr b. Ebu Ümeyye olduğu zikredilmektedir.
Eşi Hübeyre Müslüman olmamış, bunun üzerine Ümmü Hani eşini ve çocuklarını bırakarak Medine’ye hicret etmiştir. Bu durumda Hübeyre ile Ümmü Hani arasındaki nikâh düşmüştür. Hz. Peygamber de Ümmü Hani’ye tekrar evlenme teklifi etmiş, Ümmü Hani, Hz. Peygamber’e “Ben seni cahiliye devrinde de seviyordum. Müslüman olduktan sonra nasıl sevmeyeyim! Fakat benim çocuklarım var. Sana eziyet etmelerinden korkuyorum.” demiştir. Tekrar edilen bu teklifi kabul etmemesi ise onun çok sevdiği ve değer verdiği amcasının oğlunu rahatsız etmekten endişe etmesidir. Başka bir rivayete göre Rasulullah’ın bu teklifi üzerine Ümmü Hani (r.a.), “Yâ Rasulallah! Sen bana kulağımdan ve gözümden daha sevimlisin. Fakat koca hakkı büyüktür. Koca hakkını ihlal etmekten korkuyorum.” demiştir. Hz. Peygamber de bu sözler karşısında Ümmü Hani’ye, “Deveye binen en hayırlı kadınlar Kureyşlilerdir. Çocuğuna karşı en şefkatli kadınlar da onlardır.” buyurmuştur.
Ümmü Hani, Hz. Peygamber ile birlikte Hayber Gazvesi’ne katılmış, Rasulullah ona ganimetten pay vermiştir. Ümmü Hani’nin şecaatiyle meşhur olan cesur bir insandır.
Ümmü Hani (r.a.), hicri elli yılın sonuna kadar yaşamıştır. Vefat tarihinin kardeşi Hz. Ali’nin vefatından sonra Muaviye’nin vefatından önceki bir tarih olduğu anlaşılmaktadır. Kureyş kabilesine mensup kadınlar arasında isabetli görüşleri ve babası Ebu Talib gibi fasih konuşmasıyla tanınan Ümmü Hani (r.a.), Rasulullah’tan kırk altı hadis rivayet etmiştir. Rivayetleri Kütüb-i Sitte’de ve diğer hadis kitaplarında yer almıştır. Buhari’de Ümmü Hânî kanalıyla rivayet edilen 7 hadis; Müslim’de 6 hadis bulunmaktadır. Bir hadiste Buhari ve Müslim ittifak etmiştir.