Kürevi Ahlaki Çöküntü ve Acı Neticeleri

En çok dikkat çeken tarihteki diğer bir örnek Firavun’dur. Ülkesindeki tüm Yahudilerin erkek çocuklarını öldürterek kadınlarını sağ bırakan bu cani, kendi varlığını korumak adına bu katliamları yaptı. Bugün Siyonist terör rejimi de yaptığı katliamları, kendini savunmak adına meşru göstermektedir. Her bir canlının haksız yere öldürülmesinin asla meşru bir sebebi olamaz. Bunu batı çok iyi bildiği halde, Siyonist ağlarına takılan çok yüzlü yöneticileri bu “meşruiyeti” kabul ediyorlar.

Mucahid YILDIZ

“Her doğan İslam fıtratı üzerine doğar. Sonra anne-babası onu Hristiyan, Yahudi ya da Mecusi yapar.”

(Buhârî, Cenâiz 92; Ebû Dâvut, Sünne 17; Tirmizî, Kader 5)

Hz. Peygamberimiz (s.a.v.)’in bu ifadelerine göre insan dünyaya İslam fıtratı üzerine gelmiş olmasına rağmen bu fıtrattan uzaklaştıkça, ahlaki bakımdan gerilemeye başlar. Ana-babası başta olmak üzere yaşayıp büyüdüğü çevre ona yeni bir yön verir. Ahlaki çöküş böyle başlar ve son noktasında zirveye ulaştığında artık insan, insan olmaktan çıkarak “esfel-i safilin” seviyesine düşer.

Bu çöküntü zirvesinin birinci örneği Kabil’dir. İlk katil olarak insanlık tarihindeki yerini aldı. Bundan sonra onu örnek alarak şeytana hizmet edenler, aynı şekilde sefillerin sefili olarak bütün canlı ve cansız mahlûkatın başına büyük birer bela oldular.

En çok dikkat çeken tarihteki diğer bir örnek Firavun’dur. Ülkesindeki tüm Yahudilerin erkek çocuklarını öldürterek kadınlarını sağ bırakan bu cani, kendi varlığını korumak adına bu katliamları yaptı. Bugün Siyonist terör rejimi de yaptığı katliamları, kendini savunmak adına meşru göstermektedir. Her bir canlının haksız yere öldürülmesinin asla meşru bir sebebi olamaz. Bunu batı çok iyi bildiği halde, Siyonist ağlarına takılan çok yüzlü yöneticileri bu “meşruiyeti” kabul ediyorlar.

Aynı şekilde Avrupa ortaçağında Endülüs Emevi Devletinin yıkılmasıyla birlikte Vatikan güdümlü güçler, bugün İspanya adı verilen ülkede, Müslüman, Yahudi ve tek Allah inancına sahip Hristiyanlar arasında hiçbir ayırım yapmadan tamamını hunharca katlettiler, akla hayale gelmedik işkencelerle öldürdüler.

Gözü doymayan caniler, yeni dünya olarak bilip ‘Amerika’ adını uygun gördükleri dev kıtada, yeraltı ve yerüstü zenginliklerini pervasızca çalabilmek için, buranın yerli halkı olan milyonlarca İnkaları, Aztekleri, Endülüs’te yaptıkları katliamlara benzer bir şekilde yok ettiler.

Kırk milyondan fazla insanı katlettiği rivayet edilen Cengiz Han, insanlık tarihinin en korkunç katillerinden biridir. Batı ona adeta bir kahraman gibi hayranlık duymaktadır. Bazı aklı evveller de bu kadar çok insan telef eden canavarın, ölen insanlardan kalan boş tarlaların ormana dönüşmesiyle yeryüzünü soğutup, iklimin düzelmesine katkıda bulunduğu gibi akla muhal yorumlar yapabilmektedir. Bu da ahlaki çöküntünün bir sonucudur.

Yeryüzünün tamamını sararak insanlığı ahlaki çöküntüye götüren en büyük sebep ve araç günümüzde sosyal medyadır. Osmanlı’nın yıkılmasından sonra dünyaya hâkim olan Siyonist-kapitalist düzen tüm imkânlarını seferber ederek bu çöküntüyü hızlandırdı. Bu çalışmalarını toplumlar üzerinde yaptığı gibi öncelikli olarak onları yöneten politikacıları da hedefliyordu. Maalesef bugün Gazze ve Batı Şeria’da, tüm dünyanın seyirci kaldığı vahşete gözlerini yuman, kulaklarını tıkayan ve ağızlarını açmayan devlet yöneticilerini başarıyla kendisine bağlamış olduğunu görüyoruz.

Bütün bunlara rağmen onların planları, en hayırlı ve güzel planları yapan Cenab-ı Mevla’nın planlarından elbette üstün gelemeyecektir. Doğudan batıya, kuzeyden güneye; dini, dili, ırkı ne olursa olsun Siyonist hunharlığını protesto eden, bütün baskılara rağmen sokaklara dökülerek vahşete karşı haykıran topluluklar görmekteyiz. Ayrıca batıda İslam’a olan ilginin kat be kat çoğalarak Müslüman olanların sayısının hızlı bir şekilde artması da dikkatleri celb ediyor.

Fakat bu güzel gelişmelerle birlikte bütün dünyadaki ahlaki çöküntünün durmaksızın devam ettiğine dikkat çekmek istiyorum. Gayri İslami toplumlarda bu önceleri daha hızlı bir şekilde cereyan ediyordu. Ancak bugün Müslüman adını verdiğimiz toplumlarda da aynı hıza ulaşmış durumda. Çevresine şirin görünmek gayesiyle, uyduruk dil, uyduruk kıyafet, uyduruk din ile kendilerini aldatanların sayısının giderek artması çok üzüntü verici vesselam.