İsteğin Biçimlenmesi

Bir de kulluğa karşı isteksizleşebilir insan. Bazen yorgunluğu galebe çalabilir. Kendini ihmal etmesinden kaynaklı takati düşebilir. Bu durumlarda Rabbine sığınmalı ve güç kuvvet toplamak için Eyüp misali ayağını yere vurarak bir çaba içine girmelidir. İyi olanı arzu edebilecek selim bir kalp için o kalbi doğru şekilde beslemelidir. Bunun için de en ufak tercihlerinden ciddi dönüm noktalarına kadar arzusu ile değil imanı ile adım atmalıdır.

Mustafa ESER

Eğer onun celâli, mânâ perdesinin berisinden rûhlar âleminde saldırırsa seveni kendinden öyle bir kapar ki ondan geriye ne isim kalır ne de resim kalır. Seven, ne şühûd lezzet bulur ne de varlık zevki hisseder. Burada onun için, “varlığı olmayanın” (mümkin varlık) fenâsı ve “varlığı son bulmayacak olanın” (zorunlu varlık) bekâsı açığa çıkar.”

Fahreddin-i Irâkî

Hayata şekil veren pek çok amil var. Bu amiller içinde ulvi olan da var sufli olan da. İnsanlar ne der, endişesinden tamamen arınmış bir iş yapılabilir mi bilemiyorum. Zira her daim temas halinde olan insanın yekdiğerindeki portresinde bir çirkinlik olsun istememesi de bana insani bir durum olarak görünüyor. Zannediyorum samimiyet, bu azadeliği olabildiğince başarabilmekte ama aynı zamanda insan paydaşlarının ne diyeceğine dikkat kesilmeyi de kabullenmekte.   

İnsanız ve yatay düzlem paydaşlarımızla birlikteyiz. Kıyaslıyor, meraklanıyor, yarışıyor, kıskanıyoruz. Bu durumları reddetmek bizi erdemli kılmıyor. Bu durumlara önlem almanın en öncelikli şartı bu duyguların bizdeki varlığını kabul etmektir, diyebiliriz. Kabul eden, duygularının esiri olmaktan kurtulur ve onlarla hareket etmemek üzere önlem alabilir: “Şu an bu duygudayım, evet; ama bu duygumun beni yönlendirmesine izin vermeyeceğim. Duygumla karar almayı reddediyorum.”

Olmanın, sahip olmanın ardında kaldığı bir dünyadayız. Artık insanlar, sahip olmaya çalıştıkları imajın gerektirdiği şekilde davranıyorlar. Gerçekte öyle değiller belki. Bir başka veçheden, eylemlerin insanı dönüştürme gücü de var. Bazıları, önce eylemleri eyleyip ardından bu eyleyişi içselleştirmeyi tercih edebilir. Bu bana anlaşılmaz görünmüyor. Zira özde yine bir öz terbiye gayreti var. Zaten insanın her türlü eylemi özünün yansımasıdır. Eylemi okumayı bilenler, eylemdeki öze açılan pencereyi görmekte pek zorlanmazlar. Dolayısıyla eylediği ile içe doğru bir değişimi muştulamak da eylemin bizzat kendisinde görünür. Görebilen görür. O halde eylemle söylem uyumsuzluğu eleştirisi, üzerinde emek harcanmamış bir tespit olarak da görülebilir bu taraftan.

Var olanı reddetmedeki kolaycılığın ve hatta korkaklığın donanım edinmede ve büyümede engel teşkil ettiğini düşünüyorum. Mecbur kalınan durumlar başta olmak üzere, mevcut hal ile ilgili zaaflarını bilerek atılan meşru ve muteber adımlar bizi hayra ulaştıracaktır. İstemiyorum ama bunu yapmakla mesulüm. Madem öyle yapabileceğimin en iyisini yapmak durumundayım, denilmelidir. Elbette isteyerek yapmanın bünyede bırakacağı rahatlık ve tatmin duygusu tercih edilendir. Ama genellikle istemediklerimizdir yapmak zorunda olduklarımız. Peki, o halde istek nasıl elde edilir? Ya da isteksizlik ne şekilde zuhur eder? Bu sorulara cevap verebilmek için öncelikle şu hakikati kabul etmemiz gerekir: Bütün duygular bize aittir, onları biz yaşarız; yani onlar bize yaşatılan duygular değildir. Zira insan tercih eder. Mazlumiyeti de mağduriyeti de. İddiamızı anlatabilmişsek sorular üzerinde düşünebiliriz. İstek duygusunun oluşması insanın hem mizacı hem inancı hem de paydaşı olan insanlarla ünsiyeti üzerinden gerçekleşir. Hakeza isteksizlik de böylece oluşur. Bunu dizayn edebilme yeterliliğine sahip insan kendine yeterince emek harcamıyorsa isteğin ortaya çıkmasında yalancı bir tercih ile isteğinin özünden geldiğine inanabilir. Hâlbuki istek duygusu insanın iç dünyasında bizzat insan tarafından yönetilebilir. Aniden bilinçsizce beliren meyil, anlaşılabilir beşeri bir haldir. Bu belki de en ilkel yönümüzle ilgilidir. Bu ilkellik ne denli insanîleşirse o kadar damıtılır ve kişi isteğini tutar. Bir başka ifade ile isteğini tasarımlamaya başlar. Din ise neyi isteyeceğimize dair bize akıl verir. İnsanlığın belki de uzun yıllar boyunca ulaşamayacağı bilinci kolayca uyulabilecek örneklik üzerinden vazeder. Akıllı olan bu örnekliğe itimat eder ve işini kolaylaştırır. Bazıları ise bizzat keşfetmeyi tercih edebilir. Yorucu ve çeldiricisi bol olan bu yolda da maksat hâsıl olabilir.

İstek, biyolojik yani beşeri derekeden insani ve medeni pek çok katmanda pek çok şekilde zuhur eder. İstemek meşru bir mazeret olamaz. İstemenin utanç vermesi de mümkündür. Ve dahi istenen kahir ekseriyetle iyi olmayandır. Arzunun manipülasyona çok müsait oluşu şekillendirilebilmesini ve yönlendirilebilmesini de kolaylaştırır. İsteğin insanı halden hale sokması ve insanı kendine hizmetkâr kılması da sık rastlanan bir durumdur. İnsan, isteğiyle şekillendirilen değil; isteğini şekillendirebilendir. Bazen insan, arzusunu şekillendirmekte acze düşebilir. Ama olması gerekenin ne olduğunun bilincindeyse istemeden de olsa yapması gerekeni yaparsa kendinden taviz vermemiş olacaktır. İstemeden yapabiliyor olmak kulluğunun ve itimadının da bir göstergesidir. İstemiyorum fakat bu benim görevim, bu görevi bana verene güvendiğim için yapacağım, diyebilmek kendini gerçekleştirmek için elzemdir.

Bir de kulluğa karşı isteksizleşebilir insan. Bazen yorgunluğu galebe çalabilir. Kendini ihmal etmesinden kaynaklı takati düşebilir. Bu durumlarda Rabbine sığınmalı ve güç kuvvet toplamak için Eyüp misali ayağını yere vurarak bir çaba içine girmelidir. İyi olanı arzu edebilecek selim bir kalp için o kalbi doğru şekilde beslemelidir. Bunun için de en ufak tercihlerinden ciddi dönüm noktalarına kadar arzusu ile değil imanı ile adım atmalıdır.

Kalp, kalpten beslenir. O halde kalpleri evirip çeviren Allah’ın ikazına kulak asmalı ve rükuyu rükû edenlerle yapmalıyız. O Allah’ın ipine topluca sarılmalıyız. Sadıklarla birlikte olmazsak birlikte oluşlarımız birer vebale dönüşür. Yaranılacak tek kapının Allah’ın kapısı olduğunu ve yaranmaya çalıştıklarımızın da Allah’ın yarattıklarından olduğunu unutmazsak hem aziz hem de cazip oluruz.