Keşmir’in Sessiz Şarkısı

Keşmir’in Müslüman halkı, tarih boyunca baskıya, çatışmalara ve zorunlu göçlere maruz kaldı. Bir zamanlar huzur içinde akan Jhelum Nehri, şimdi gözyaşlarıyla taşar oldu. Sokaklarda yankılanan çocuk kahkahaları yerini sessiz bir korkuya bıraktı. artık şiddetin ve kayıp insanların hatırasını barındıran, hüznün vadisi oldu.

Zehra TUNÇ

Bazen bir kelime, içinde bir coğrafyayı, bir kültürü ve yüzyılların izini taşır. “Keşmir” ve “kaşmir” böyle kelimelerdir. İkisinin de telaffuzu, bir yumuşaklık, bir melodi taşır; fakat anlamları, derin vadilere ve dağların doruklarına kadar uzanır.

Keşmir, karlarla örtülü Himalayalar’ın yüreğinde gizlenmiş bir cennettir. Dağların arasına sıkışmış bu vadi, zamana meydan okurcasına güzelliğini korur. Yılın dört mevsimi, Keşmir’in topraklarında bir başka melodi çalar. İlkbaharda badem ağaçları çiçek açar, yazın ılık rüzgârlar safran tarlalarının üzerinden geçer, sonbahar altın yaprakların dansını getirir ve kış, bembeyaz bir sükûnet içinde her şeyi örter.

Fakat bu güzellik, binlerce yürekte yankılanan acıları gizlemeye yetmez. Çünkü Keşmir’in insanları, özellikle de Müslüman halkı, yüzyıllardır adalet, özgürlük ve huzur için mücadele ediyor. Keşmir vadisinin camilerinde yankılanan ezan sesleri kimi zaman yürek burkan bir ağıt gibi duyulur. O ezanlar, vadiyi dolduran derin hüzünleri ve duaları gökyüzüne taşır.

Keşmir’in Müslüman halkı, tarih boyunca baskıya, çatışmalara ve zorunlu göçlere maruz kaldı. Bir zamanlar huzur içinde akan Jhelum Nehri, şimdi gözyaşlarıyla taşar oldu. Sokaklarda yankılanan çocuk kahkahaları yerini sessiz bir korkuya bıraktı. artık şiddetin ve kayıp insanların hatırasını barındıran, hüznün vadisi oldu.

Kaşmir ise bu acılardan bağımsız değildir. Keşmir keçilerinden elde edilen o narin yün, güzelliğin bir sembolü olduğu kadar direnişin ve sabrın da simgesi haline gelmiştir.  Vadinin zanaatkârları, kaşmir şallarını dokurken sadece bir kumaş yaratmaz; aynı zamanda halklarının hikâyesini işlerler o incecik desenlere. Çiçekler, dağlar ve yıldızlar; yalnızca doğanın değil, Keşmir halkının umutlarının ve direnişinin de birer sembolüdür.

Her desenin ardında bir hikâye vardır. Bu hikâyeler, Keşmir Müslümanlarının evlerinden sürüldüğü, sevdiklerinin kaybolduğu, umutlarının paramparça olduğu günleri fısıldar. Yine de kaşmir kumaşı bir sığınaktır. Tıpkı bir annenin çocuğunu şefkatle sardığı gibi, bu yumuşacık yün de o insanların yüreklerini sarar. Çünkü Keşmir halkı bilir ki güzellik ve direniş bir arada var olabilir.

Vadideki her şey bir sessizlikle örülüdür. Çığlıklar, zamanla toprağın altına gömülmüş; acılar, Dal Gölü’nün sularına karışmıştır. Ancak bir annenin kayıp çocuğu için sessizce yakardığı dua, Keşmir’in rüzgârında hâlâ duyulur. Bu dua, yalnızca bir kişiye değil, bütün bir halkın özgürlüğüne yöneliktir.

Fakat tüm bu sessizliğin içinde daima bir umut filizlenir. Keşmir’in Müslüman halkı bilir ki zorluklar, sabırla karşılandığında güzelliklere dönüşebilir. Tıpkı bir kışın ardından gelen bahar gibi, bu vadi de bir gün barışın ve huzurun evi olacaktır. O gün, çocuklar korkusuzca sokaklarda oynayacak; anneler, çocuklarının gelecekten korkmadığını göreceklerdir. Camilerden yükselen ezanlar, artık yalnızca huzur ve birliktelik için yankılanacaktır.

Belki bir gün, Keşmir’in gökyüzüne bakıldığında kuşların kanar çırpınışlarının görüneceği;  vadinin dağlarına sessizlik değil, kahkahaların eşlik edeceği bir zaman gelecek. O gün, her Müslüman çocuk, kendi kimliğiyle gurur duyacak; aileler, bölünmüşlüğü değil, birliği hissedecek. Çünkü, Allah sabredenlerle beraberdir.

Bu umut, sadece bir dilek değildir. Çünkü her zor günün ardından gelen bir kolaylık, her karanlık gecenin ardından gelen bir sabah vardır. Keşmir halkı, inançlarına ve birbirlerine sarılarak bu vadinin yaralarını saracaktır. Her bir kaşmir şalı, bu geleceğin bir sembolü olacak; zarafeti ve sabrı hatırlatacaktır.

Keşmir ve kaşmir, yalnızca kelimeler değil, aynı zamanda sembollerdir. Keşmir, insanın doğayla ve kendi kimliğiyle olan bağını ve bu bağın kırılganlığını hatırlatır. Kaşmir ise, bu bağın ne kadar narin ama bir o kadar da dayanıklı olduğunu gösterir. Çünkü güzellik, yalnızca gözle değil, ruhla da hissedilir.

Bir kaşmir şalı omuzlarınıza aldığınızda, yalnızca bir kumaşı değil, Keşmir halkının hikâyesini de taşırsınız. Himalayalar’ın rüzgârını hisseder, vadinin acılarını ve umutlarını duyarsınız. O zaman anlarsınız: Keşmir’in hikâyesi, yalnızca bir vadi ya da bir halkın değil, insanlığın hikâyesidir. Bu hikâyenin sonunda, umulur ki ‘ümit’ her zaman kazanır…