Hama’nın Dinmeyen Acısı

1970 yılına gelindiğinde yaptığı bir darbeyle iktidarı ele geçirdi. 1970’te parti içinde bir darbe daha yaparak iktidara tek başına hâkim oldu ve 1971’de kendini ülkenin devlet başkanı ilan etti. Hafız Esed’in iktidara gelmesinin ardından ülkede baskı ve zulüm dönemi başladı. Azınlığın çoğunluğa tahakkümü sebebiyle Suriye’de barış ve huzur sağlanamadı. Tüyler ürperten kanlı olaylar, tarihin en acımasız katliamları ve büyük yıkımlar yaşandı. Müslümanların sığınağı olan Hama, bu tahakküm ve zulme boyun eğmedi;  şehit kanlarıyla sulanan Gülistan’a döndü.

Ahmet POÇANOĞLU

Emekli Konya İl Müftüsü

 Yıllardır içimiz kan ağlayarak hatırladığımız, ciğerimizi dağlayan Hama katliamı sebebiyle, Suriye’nin özgürlüğüne sevinmekten korkar hale geldik. Bu sürecin zorluğunu ve tehlikelerini tam anlamıyla kavrıyoruz;  önümüzdeki günlerde ne olacağını bilmiyoruz.  Ancak bütün bu belirsizlikler, bizi Halep’teki, Şam’daki, Hama’daki kardeşlerimizin sevinçlerini paylaşmaktan alıkoymamalı. Zira biliyoruz ki,  zalimler ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar, Allah her şeyi kuşatandır. Evet, onlar plan kuruyor, tuzak kuruyor olabilirler ama:  “Onlar tuzak kurar, Allah da tuzak kurar. Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır.” (Âl-i İmrân, 54). Sayın Cumhurbaşkanımızın şu sözü de Suriye’nin geleceği için umutlarımızı yeşertiyor: “Çakal ne kadar hile bilirse kurt da o kadar yol bilir...’’

Hama; Halep ile Humus arasında, hac yolunda bir merhale, Asi nehrinin iki yakasında su dolaplarının:

“Suyum alçaktan çekerim

Dönüp yükseğe dökerim

Görün beni neler çekerim

Derdim vardır inilerim” 

diyerek inleyen, ruhen ve madden sımsıcak bir şehir.

1946’da Fransızlar Suriye’den çekildikten sonra, 1949’da başlayan ve 10 kez tekrarlanan darbelerin ardından, genç yaşlardan itibaren partide faaliyet gösteren Beşşar Esed’in babası Hafız Esed, 1967 Arap-İsrail Savaşı sonrası Suriye kamuoyunda oluşan olumsuz havayı iyi değerlendirerek kısa zamanda ordunun büyük bir bölümüne hâkim olmayı başardı. 1970 yılına gelindiğinde yaptığı bir darbeyle iktidarı ele geçirdi. 1970’te parti içinde bir darbe daha yaparak iktidara tek başına hâkim oldu ve 1971’de kendini ülkenin devlet başkanı ilan etti. Hafız Esed’in iktidara gelmesinin ardından ülkede baskı ve zulüm dönemi başladı. Azınlığın çoğunluğa tahakkümü sebebiyle Suriye’de barış ve huzur sağlanamadı. Tüyler ürperten kanlı olaylar, tarihin en acımasız katliamları ve büyük yıkımlar yaşandı. Müslümanların sığınağı olan Hama, bu tahakküm ve zulme boyun eğmedi;  şehit kanlarıyla sulanan Gülistan’a döndü. Şairin dediği gibi:

Âşık, karalı mısın, candan yaralı mısın?

Nedir sendeki bu hâl, yoksa Hamalı mısın?

Hasan el-Benna’nın öğrencisi Mustafa es-Sıbai önderliğinde, 1946 yılında Hama’da faaliyet göstermeye başlayan Suriye Müslüman Kardeşler hareketi, Sünni eşrafın çoğunlukta olduğu Halep, Humus ve Hama gibi kentlerde yoğun destek buldu. Mustafa Sıbai, gerek aktif politikada izlediği yöntemde gerekse teşkilatın sistematik oluşumunda, en yakın dostu ve hocası Hasan el-Benna’nın yolunu takip etti. Sıbai, her şeye rağmen kendi ideolojisinden asla taviz vermeyen bir ilim adamıydı ve şu sözleriyle bunu açıkça ifade ederdi:

    “Biz, Sovyetler Birliği ile dostluğumuzu inkâr etmiyoruz ve buna sıkı sıkıya bağlıyız. Fakat bu, komünizme karşı olmadığımız anlamına gelmez. Komünizme karşıyız çünkü sömürgeci düzenle siyasi ve toplumsal olarak mücadele etmemizde en önemli silahlarımız olan İslam inancımızı ve Allah yolunda cihadı engellemek istiyor. Ülkemizde bulunan komünizm yanlısı taraflar İslam’la savaşarak Siyonistler ve sömürgeci güçlerle yan yana durmaktan çekinmiyor. Bu nedenle komünist düzenle savaşımız devam edecektir.” (Abdul Aziz el- Hac Mustafa, Mustafa es-sibai Reculu Fikr ve Kaidu Da’ve, Amman, Darul Ammar, 1984, s. 35)

Hama, ilk defa 1964 yılında, Suriye’de 1963 darbesi ile iktidara gelen Baas partisi ile Müslüman Kardeşler arasında çatışma ve isyan çıktı. 70-100 Müslümanın öldürülmesiyle sonuçlanan bu isyan, Hama şehrindeki bazı mahallelerin harap olmasına neden oldu.  1964’ün kanlı olayları,  Mervan Hadid gibi bir kahramanı ortaya çıkardı. Mervan Hadid, 1976 yılının Haziran ayında Şam’daki Mezze Askeri Cezaevi’nde işkence altında hayatını kaybetti.

1964 hadiselerinden sonra yeni bir organizasyona giden Müslüman Kardeşler Teşkilâtı’nın Hama Şubesi’nin başına, Mısır’dan yeni dönmüş olan Abdülkerîm Osman seçildi. Fakat kısa süre sonra, ülkeyi terk etmesi istenince yerini Saîd Havva’ya bıraktı. Bu dönemde teşkilatın programını hazırlama görevi Saîd Havva tarafından üstlenildi. Saîd Havva’nın hedefleri;  Müslümanların birliği, tek bir devlet altında toplanarak  hilafet makamının tesis edilmesi, sünneti ihyası, Allah yolunda cihad etmek ve cihadın Müslüman’ın ana hedefi olmasıydı.

1980’li yılların başlarında Müslüman Kardeşler’in birleşmesi için yoğun çaba sarf eden Said Havva, Uluslararası Müslüman Kardeşler Teşkilâtı’nın kuruluşunda ve yönetiminde önemli bir rol oynadı.  Adnân Sa‘deddin ve Muhammed Ebû Nasr el-Beyânûnî ile birlikte el-Cebhetü’l-İslâmiyye fî Sûriye’yi kurdu. Hâfız Esed rejiminin halk üzerindeki baskılarını iyice artırması üzerine, Saîd Havva ilk defa silahlı mücadeleye onay verdi.

Müslüman Kardeşlere en büyük darbe, 7 Temmuz 1980’de Halk Meclisi tarafından alınan karar oldu. Meclis, bir kararname imzalayarak, Müslüman Kardeşler örgütü üyeliğine, 30 gün içinde pişman olup mensupluktan ayrılanların affedilmesi şartıyla beraber, ölüm cezası getirdi.  Madde 1: “Müslüman Kardeşler üyesi olan herkes suçlu sayılır ve idamla infaz edilir.”  ifadelerine yer veriliyordu.   

Hafız Esed’in kardeşi Rıfat Esed’in liderlik ettiği ve ordudan büyük oranda özerk bir yapı arz eden Savunma Birlikleri ile Suriye ordusu içerisinde en önemli tümenlerden biri olan, başında Esed’in çok güvendiği Nusayri asıllı Ali Haydar’ın bulunduğu Özel Kuvvetler, 1980-1981 yılları arasında rejim muhalifleri bastırmaya yönelik çok sayıda kanlı faaliyet ve katliam gerçekleştirdi. 

Sosyalist görünümlü Baasçı rejim, şehirlerin ve köylerin taranması başlığında İsrail’den öğrendiği bir çeşit terör ve baskı şekli icat etti. Tarama adı altında şehir ve köyler tanklar, toplar ve özel birlikler tarafından kuşatılıyor; evlerin mahremiyetine tecavüz ediliyor, mal ve mülkler gasp ediliyor, cinayetler işleniyor, halkın namus ve mukaddesatı çiğneniyordu. Bu zulüm, işkence ve katliam 1982 yılına kadar devam etti.  

1982 yılının 2 Şubat’ında, Hafız Esed’ın emriyle kardeşi Rıfat Esed komutasındaki Suriye ordusu, Hama kentini muhasara altına alarak havadan ve karadan bombalamaya başladı. Bu bombardıman, iki düşman ordu arasında savaş esnasında yapılmış olsaydı bile tüyler ürperticiydi. Şehrin elektrik, su ve telefonları kesildi, bölgeye gazetecilerin girişi engellendi. Müslüman Kardeşler, cami minarelerinden cihad ilan edip Hama’yı korumaya çalıştı.

Hama’ya giremeyen Suriye ordusu, uçaklarla ve kimyasal silahlarla şehri bombalamaya devam etti. Rejim güçlerinin düzenlediği bu saldırılar ve tonlarca bombanın etkisiyle Hama adeta yerle bir edildi. Kırk bin insanın can verdiği katliamda, en az 17 bin sivilden bir daha haber alınamadı.

Uluslararası Af Örgütü’ne göre, Suriye rejimi piyadelerin ve tankların dar sokaklara rahatça girebilmesi için önce eski şehrin merkezini havadan bombaladı.  Ardından binalar tanklarla yıkıldı ve eski şehir neredeyse tamamen yok edildi. Rejim, yıkılmış binaların içinde saklanan insanları öldürmek ya da ortaya çıkarmak için zehirli gaz kullandı. Hama’yı yerle bir ettikten sonra şehre giren Suriye ordusu, sağ kalan masum halkı askeri kamplara ve stadyumlara topladı; günlerce aç bırakıp işkencelerden geçirdi. Şehir, ceset kokularıyla kaplandı. Nüfus cüzdanında Hama yazan insanlar, ülkenin neresinde yaşarsa yaşasın tutuklandı. Kadınlara tecavüz edildi, çocuklar açlık ve korkudan hayatını kaybetti. İnsanlar günlerce yaralı ve cesetlerle beraber yaşadı. Hama faciası 1982 katliamıyla sınırlı kalmadı. Facianın ızdırabı ve acısı her yere bulaştı. Zulmün kâbusu, tüm dehşetiyle Hama’nın üzerine çöktü. Suriye’nin diğer şehirlerinden de 800 bin insan ülkelerini terk etmek zorunda kaldı. Kırk bin insanın can verdiği, en az 17 bin sivilden haber alınamayan katliamda 88 cami ve çok sayıda tarihi eser  tahrip edildi. Yabancı bir diplomat, Hama yıkımını “2. Dünya savaşından sonra Varşova’nın yıkımına” benzetmişti.

Cahit Zarifoğlu, Hama katliamını anlayabilmemiz için şöyle der:

   “İşte bütün bunların ne demek olduğunu iyice anlamak için, baba ve analarınız, kardeş ve bacılarınızla dolu bir şehrin, kendi şehrinizin, aynı şekilde, onlar uyuyor, namaz kılıyor, çocuklarını emziriyor ve Kur’an okurken bombalanıp yok edildiğini düşünün. Israrla düşünün, zira Hama’da katledilenler bunlardan başkaları değildi.”

Hama Katliamı, yalnızca Müslüman Kardeşler’i ve diğer İslamcı muhalefeti Suriye politikasında uzun bir süre etkisiz hale getirmekle kalmadı, aynı zamanda rejimin tüm ülkedeki otoritesini ‘kanlı’ bir şekilde teyit etti.

Mart 2011’de, Arap Baharı’nın savurduğu rüzgârların Suriye’de esmesiyle  birlikte, Hama’da özgürlük ve diriliş umutları yeşerdi ve bütün Suriye’yi sardı. ‘Su alçaktan çekilip yükseklere döküldü.’  Ve dökülmeye devam ediyor. Allah (cc.), Suriye’de zulmen katledilen şehitlerimize rahmet eylesin.

    Not: Bu yazı Rahmetli İsmail KAYA hocamın İsmail AĞAOĞULLARI müstear ismiyle -Arapça tercümelerini yaparak katkıda bulunduğu, “HAMA  AH…’’  -Haziran 1985 tarihinde basılan- kitaptan faydalanılarak hazırlanmıştır.