Siyasetnamelerin amacı, tarih boyunca devlet adamlarına siyaset sanatı hakkında bilgiler vermek ve tekliflerde bulunmak olarak değerlendirilebilir. Mahmut Kemal İnal da bu zor zamanlarda elini taşın altına koymayı ihmal etmemiş ve siyaset sanatına dair, yöneticilere, topluma, devletin bürokrasisine bazı hatırlatmalarda bulunmuş. Bu hatırlatmaları da bölümlere ayırıp en önemli bulduğu konuları başlıklar halinde açmış.
Gözde ÇİMEN

“Ne kimse kendine benzer, ne de kimse kendisine”
Osmanlı kültür ve medeniyet hayatının son dönemlerinde dünyaya gözlerini açan İbnülemin Mahmut Kemal İnal’ın şahsiyeti ve mizacı hakkında Süleyman Nazif’in bu müstesna beyti, kendisini henüz tanımayanlar için bile heyecanlı bir giriş yapmaya yeter. Dünya hayatına başladığı dönem ve aynı zamanda o dönemin toplumsal dinamiklerine baktığımızda, İbnü’l Emin’in geliş amacının gelenek ile gelecek arasında bir köprü kurmak olduğu açık. Kaderin kendisine çizdiği yolu iyi değerlendirmiş olacak ki, bütün hayatını devlet ve millet yeni bir döneme geçiş yaparken geleneği korumak, geleceğe doğru şekilde aktarmak ve var olan mirası düzenlemekle geçirmiş. Hayatı boyunca doğru olduğuna inandığı fikirleri karşısındaki kişi kim olursa olsun umursamayan bu huysuz ve aksi adamın, devletin ve toplumun en buhranlı döneminde “Kemâlü‟l-Kiyâse fî Keşfi‟s-Siyâse” adlı bir siyasetname yazmış olması sürpriz değil. Siyasetnamelerin amacı, tarih boyunca devlet adamlarına siyaset sanatı hakkında bilgiler vermek ve tekliflerde bulunmak olarak değerlendirilebilir. Mahmut Kemal İnal da bu zor zamanlarda elini taşın altına koymayı ihmal etmemiş ve siyaset sanatına dair, yöneticilere, topluma, devletin bürokrasisine bazı hatırlatmalarda bulunmuş. Bu hatırlatmaları da bölümlere ayırıp en önemli bulduğu konuları başlıklar halinde açmış.
Birinci bab – tarih: İbnülemin’e göre tarihin ne olduğu, niçin gerekli olduğu, hakikate uyup uymaması, doğru olanın ve olmayanın temyizi, alıntılar ve yorumlar ile birliktedir. Yönetime talip olanların ise tarih ilmini bilmek, zaruretlerin başında gelir. İkinci bab tedbir-i mülktür; yani mülkün idaresi. Mülkün idaresinin kurucu unsuru ise akıldır. Çünkü devletin işlerinde ıslah, akıl ve akıllılarla mümkün olur. Mülkün idaresinde; din-ilim, tecrübeyle terbiye edilmişlik, maziden ibret almak, önceden tehlikeyi kestirip tedbir alabilme feraseti vardır. İbnülemin’e göre akıllı insan, yaşadıklarından ve işittiklerinden ibret alandır. Toplum halinde yaşamak akıl ve marifete dayalı olursa, toplumda saadet olur. Aralarında akil insan bulundurup bu insanlara kıymet verildiğinde ise yönetim ve beraberindeki toplum kemale erişebilir. Üçüncü bab ise ilimdir; ilim öyle bir güçtür ki toplumda saadeti oluşturacağı için, ilmin olduğu yerde kanuna bile gerek kalmaz. Mahmut Kemal İnal’a göre idareden sorumlu olan kişiler çok iyi ilim bilmelidirler. Çünkü toplum, ahlak, tarih ve tedbiri mülk gibi bilimlerden doğar ve onların devamıdır. Toplumun tamamı bu bilimlerin hepsini bilemez, ama şahısları idare edenlerin bu konulara vakıf olması şarttır. Toplumların intizamı, memurların bilgi dereceleriyle doğru orantılıdır ve her şeyi bilmeyenler işlere kesinlikle karıştırılmamalıdır. Hatta memurların bilgileri, kendi memleketlerini aşan zemin ve zamana dayanmalıdır. İdare sanatının bir diğer meselesi, kalemin mi kılıcın mı ön plana çıkacağıdır ki; İbnülemin bu tartışmayı yersiz bulur çünkü ona göre bu iki alan birbirini tamamlayan unsurlardır bir diğeri olmadan diğeri zaten olmaz. Dördüncü bab ise adalettir. Bu kavramın içini toplumun kıvamını veren din, iddiasıyla doldurur.

Müslümanlar, tüm insanlığın mutluluğundan ve düzeninden sorumludur. Bir toplulukta hükmü adalet veriyorsa, orada başka bir güç aramaya gerek yoktur; ancak hükmü güçlü olan veriyorsa, insan nefsinin zaafiyetlerinden dolayı orada zayıf insanlar ezilmeye başlarlar. İbnü’l Emin, meseleyi güç kavramıyla ele alır ve mülkü muhafaza eden gücün kılıcın, kalelerin değil adalet olduğunu söyler. En gerçek kale, insanların kalbine giren muhabbettir. Saltanatın bekası, binanın temelinin sağlamlığına bağlıdır; gönül rızasıyla adaletle hüküm gören halk, temeli çok sağlam bir binadır, yıkılmaz. İdare sanatının beşinci unsurunu hüsnü tedbir olarak görür. Doğru tedbir, idare sanatını başarıya ulaştırırken, yanlış tedbir ise mahvolmaya sebebiyet verir. Tedbir ise ancak ilim ile olur. Doğru tedbir için kişi, teenni ile hareket etmeli, dostlarına ihsanla yaklaşmalı ve düşmana kendini kazandırmalıdır. Ahlaka halel gelmemesi şartıyla zamana boyun eğmek, önemli bir tedbirdir. Çünkü zaman, tehdidini gerçekleştirme gücü olandır ve onu gücendirmemek gerekir. Hem zamana hem ahlaka halel gelmemesinden sakınmak, ancak maarifle mümkündür. İdare sanatının altıncı unsuru temkindir. Bir yöneticinin tehlike görmemesi en büyük tehlikedir. Bu yüzden devlet yönetilirken ihtiyatlı davranılmalı, gurur ötelenmeli, herkese hüsnü zanla yaklaşıp dosta muhabbet beslenmelidir. Sırlar, en yakınlarından bile sakınılmalıdır. İnsana dair önemli bir hatırlatması işe şudur: Devlet yöneticileri, sır sayılamayacak bazı bilgileri yakınlarına sır gibi verirse, bu büyük bir basiret örneğidir. İdare sanatının yedinci unsuru tecrübedir. Tecrübe, akıbetin ve aklın aynasıdır, insanı aldatmaz. Maziden ibret alanlar sıkıntıya düşmezler. Tecrübe aynasına bakan, orada kendi aklını görür.
İdare sanatının sekizinci unsuru kanundur. Kanun daire gibidir. Hüsniyetle başlayan bir iş hayırla, suiniyetli başlayan iş ise şerle son bulur. Kanun yaparken de bu ilke ile hareket edilmelidir. Her milletin kendine özgü mizacı vardır; kanunlar yapılırken bu mizaç göz önünde bulundurulmalıdır. Ceza ve ödül sistemi, topluma korku ve ümit arasında bir duyguda bulundurulmalıdır. Geleceğin temini için de gençler, zamanın ihtiyacına göre terbiye edilmeli ve ona göre eğitim almalıdır. Hükümet sanatında bulunanların özellikleri arasında asalet olmalıdır. İbnü’l Emin’e göre insana asalet veren en önemli özellik, fiyat ve ehliyettir. Bu asil özellikler devleti yönetenlerde olursa, mutluluk olur. Hükümet sanatında olanların bir diğer özelliği, mülke siyaset edebilme kabiliyetidir. Yönetim makamındaki kişi, istihdam edebilen, askere hakim, memlekette kendisinden üst bir hakimin emri geçmeyen ve sınırları muhafaza gücüne sahip olmalıdır. İbnü’l Emin’e göre devletler uzun yıllar yaşayabilir, eğer yönetmenin çaresi gereği gibi araştırılıp sağlama yapılırsa kuvvet daima devam eder. Bu konuda, İbni Haldun’un “devletler doğarlar, büyürler, ölürler” tezine bir karşı tez sunulmakta.
Bu bahislerden sonra İbnülemin’in idare sanatında tarih ilminden sonra en önem verdiği konu diplomasidir. Ona göre diplomat, meseleleri savaşa gerek kalmadan çözecek olan kişidir. Bir diplomatta olması gereken özellikleri ise şöyle sıralamıştır: Temiz kabiliyeti olan, ilim ve marifet ehli, konuşurken düşünen, davranırken doğruyu tercih edebilen, galibiyeti iyi değerlendirip düşmanlığını bağırmayan kişi olarak tarif etmiştir. Kitap, bu alanda yazılan maddelerden çok daha fazlasına sahip elbette. Siyaset ve tarih geleneğine sahip bu önemli eseri sadece o dönemin sorunları ve çözümlerini içeren kitap olarak görmek yanlıştır. Yetiştiği ortam itibariyle bu konuların içinden gelen biri olarak İbnü’l Emin’in bu eseri, idare sanatı açısından hangi zamanda okunursa okunsun, istifade edilebilecek kapasiteye sahip değerli bir iştir. İnsanı ve devleti yönetmeyi sanat olarak gören bu değerli anlayış, yönetici olmak isteyen her birey için şuurlanması gereken bir öğreti olmalıdır.