Yalnız mıyız?

Güzel bir anı yaşarken yalnızız, ama aynı zamanda bir o kadar kalabalığız. Ruhumuz yalnızlık duygusuyla üşürken, yalancı baharların bizi ısıtabileceği yanılgısına kapılıyoruz.

 “Kalpler ancak Allah’ı anmakla mutmain olur” sırrına eremediğimiz için, kaçıncı yalancı bahara aldanışımız?  Kaçıncı yalnızlık mevsimi yaşadığımız?

Öznur GÖRÜR KISAR

   Türk Dil Kurumu, 2024 yılının kelimesini “kalabalık yalnızlık” olarak belirledi. Yaklaşık bir milyon kişinin katıldığı halk oylamasında, “kalabalık yalnızlık” yılın kelimesi ve kavramı olarak seçildi.

  Oylamada öne çıkan diğer kelimeler ise “merhamet, yabancılaşma, algoritma, yozlaşma, yapay zekâ ve dijital yorgunluk” oldu.

  Yalnızlığı seçen insanoğlunun, yalnızlıktan müşteki olması ne garip değil mi? Rabbine, kendi sesine ve en yakınlarına yabancılaşmayı tercih etmesi yahut buna mecbur bırakılması, modern çağın kronikleşmiş bir hastalığı olarak değerlendirilebilir mi?

 Tenha fakat bir o kadar cümbüşle dolu; insan kalabalığını içerisinde olan, sesler, sözler…Zahirde kalabalık, sözüm ona mutlu; lakin bâtında yalnız, pusulasını yitiren birer yelkenli gibi gönüller… Çok konuşulan, fakat kalbe dokunan muhabbetin olmadığı yavan sohbetler.

 Birbirimize ulaşmak, teknolojinin geldiği son noktada çok kolay, epey konforlu. Fakat sesimizi içtenlikle duyurmak ve anlamak neredeyse imkânsız.

 Telefon seslerinden, bildirimlerinden, şehrin gürültüsünden ve zihnimizdeki karmaşık düşünce öbeğinden olsa gerek,  ne kendi sesimizi duyurabiliyoruz ne de bir başkasının sesine kulak verebiliyoruz.

  Güzel bir anı yaşarken yalnızız, ama aynı zamanda bir o kadar kalabalığız. Ruhumuz yalnızlık duygusuyla üşürken, yalancı baharların bizi ısıtabileceği yanılgısına kapılıyoruz.

 “Kalpler ancak Allah’ı anmakla mutmain olur” sırrına eremediğimiz için, kaçıncı yalancı bahara aldanışımız?  Kaçıncı yalnızlık mevsimi yaşadığımız?

  Kalbimizin şaşan yörüngesini yeniden yerine oturtacak bir diğer işaret ise şu ayettir:  “İnsanlar ümitlerini kestikten sonra yağmuru indiren, rahmetini her tarafa yayan O’dur. Övülmeye layık gerçek dost O’dur.”

   Şah damarımız kadar yakın olduğunu bildiğimiz Rabbimize teslim olmak, O’na güvenip yalnızca O’ndan aman dilemek, O’nu gönülden sevmek…. İşte bizi tek başımıza bir âlem kılacak yegâne hakikat budur.

   Elbette, her birimiz kalbimizin yankısını başka bir kalpte ararız. Fıtratımız gereği, varlığımızın bir başkası üzerinden tezahürünü görmeye muhtacız. Bizden yansıyan gölgemizi, bir şekilde başkasında bulmaya ihtiyaç duyarız. Kiminde aşk olup kalp çarpıntısı olarak, kiminde en yakın kılınan dost olarak, kiminde kardeş, kiminde evlat, kiminde bir ana, kiminde ise bir baba …

  Asıl mesele, modern dünyanın aldatıcı sevgililerinin ve sahte aşklarının gönlümüzde hakiki olanın, yani O’nun sevgisinin yerini almamasıdır. Kalbimizde, O’nun sevgisinden daha değerli bir şey olmadığını idrak etmeliyiz. Aksi hâlde kalbimizde yalnızca kekremsi bir tat ve derin bir boşluktan başka bir şey kalmayacaktır. İşte bu denge hâli, gerçek bir özgürlük olsa gerek.