Söz var oldukça çağlayacak bu taze memba tasavvuf testisinde yeni bir solukla kardığı kelimelerini önce kendi benliğine daha sonra darmadağın halde bulunan Millet-i İbrahim’in idrakine çalar. Zulümler karşısındaki ümmetin suskunluğunu mısralarıyla boğar.
Nihal PAKIRDAŞI

Abdurrahman Cahit Zarifoğlu’nun adının seçkin kimseler arasında anılmasının en önemli sebeplerinden biri de kendini “acz” içinde görmesiyle yoğrulan ruh ve düşünce dünyasının kaviliğidir.
“Seçkin bir kimse değilim
ismimin baş harfleri acz tutuyor
Bağışlamanı dilerim.”
Kelimelere karşı gönüllü mahkûmluğu seçen şairin inanca, insana, mahlûkata, eşyaya karşı duruşu sözünü bereketlendirir. Hayatının ilk bölümünde bohem bir hayat süren şair yaşamının seyri içinde kozasından çıkarak toplumsal sorunlara yönelir. Bu yöneliş yazı diline de yansır. Kendisi bu konuyla ilgili “Bütün dünya okuyacak, anlayacak ve kendine çekidüzen verecekmiş gibi yazdığını söyler”. Şair artık kelimelerinin kanatlarını yere değdirmektedir:
Gül kokuları çocukların kaburga kırıklarından geliyor
Acıyı ve insanlığı çocuklar
Böyle dayanılmaz kıldılar ve yeni suları
Onların bilgileri getirdi
Söz var oldukça çağlayacak bu taze memba tasavvuf testisinde yeni bir solukla kardığı kelimelerini önce kendi benliğine daha sonra darmadağın halde bulunan Millet-i İbrahim’in idrakine çalar. Zulümler karşısındaki ümmetin suskunluğunu mısralarıyla boğar. Kelimeleri mazluma muştu zalime taş olur. “Sanatçı, Müslüman bir yazar olmanın sorumluluğunu omuzlarında hisseder ve neredeyse her alanda eser vermeye gayret eder.”
ÜMMETİ GÖZETMEM GEREKLİ
Ben seni beyaz haber ustası
Olasın DİYE boğmadım-DOĞURDUM
Şairin gönül mesaisi “Hak” ile uzamaya başladıkça kalp gözü ümmetin acılı ahvalini daha yakından görmeye başlar. Düşmanın İslam coğrafyasında sergilediği vahşet karşısında yedi kat kelimelere sardığı anlam dünyasının peçesini aralar. Bu ucu bucağı olmayan zengin hazine bundan sonra parçalanmış ümmetin kalbine ok olur.
Sarıklar kan oldu
Ak sakal kan oldu
Demek bitmedi kerbela
Hama kerbelası dehrin
Yalnızlıktan kurduğu otağında Afganistan, Filistin ve tüm İslam coğrafyasının hüznünü gözyaşı misali kaleminin mürekkebinden akıtır. “Ne çok acı var” diye başlatır Yaşamak kitabının ilk cümlesini. Şair hayatı boyunca gördükleri, duydukları, hissettikleriyle bu cümlenin hakkını o kadar ödemiştir ki okuyucusunu şiddetli bir şekilde sarsmayı başarır. Okuyucusunun ikinci cümleye bir çırpıda geçmenize izin vermez, kitabının kapağını usulca kapattırır. Şairin eserleri, okuyanın kendi küçük dünyasına çöreklenmiş büyük acıları ile halleşmesini sağlar. Talibin yaşadığı bu hal bedenin yaşam belirtisine sahip olup olmadığını anlamak için işaret parmağına iğne batırılması gibi bir şeydir. Vücut bu duruma tepki veriyorsa canlı demektir. Zaten büyük şairin yapmak istediği de bu değil midir? Öncelikle sana canlı olduğunu hatırlatmak. Lev Tolstoy’un da sırrına vardığı cinsten, “Acı duyabiliyorsan canlısın başkalarının acısını duyuyorsan insansın.” Sonrasında da ucu bucağı belli olmayan bir zamandan beri Müslümanların yaşadıkları ve hala yaşamaya devam ettikleri onca acıya duyarsız kalmaman için ölü atan kalbini zamansız uykularından uyandırmak. Sana ruhunun olduğunu hatırlatmak. Sana insan olduğunu hatırlatmak. Sana Müslüman olduğunu hatırlatmak.
“Farzet körsün olabilir
Elele tut
Taş al ve at
Kafiri bulur”
Kaynakça:
Paksoy, Nurhayat. «Çağının Tanığı Bir Şair/Bir Şiir Cahit Zarifoğlu’nun “Daralan Vakitler” Şiiri Üzerine Bir İnceleme.» KSÜ Sosyal Bilimler Dergisi, 2016: 419-434.
Zarifoğlu, Cahit. Şiirler. İstanbul: Beyan Yayınları