Uyarılan Şair

Yazılanların bir şiir olması, ancak o çığlığa muhatap olmak veya o çığlığı bizzat atmak zorunda kalmakla mümkündür. Platonik bir mağara olan parktan çıkmanın bir anlamı varsa, bu ancak seni oradan çıkaran sevdanın “cennet” olmasıyla mümkündür. Bu çığlıkların ve sevdanın kıblesi sahici olduğu takdirde,  karşı olduğun ve terk ettiğin park, solgun ışıklar, sessiz ağaçlar ve cümbüş gecesi peşinden gelir. Yani park yıkılır. Mağara yerle yeksan olur. Eğer yazdıkların şiir değilse, bütün bunların kalması evladır “Uyarılan Şair”e göre…

Suavi Kemal YAZGIÇ

“Uyarılan Şair”, Cahit Zarifoğlu’nun vefat etmeden önce yayımlanan son şiir kitabı “Korku ve Yakarış”ta yer alan, poetik okumalara açık bir şiiridir. Şiir, esasen bir gerilim/çelişki/çatışma üzerinden ilerler. Bu, bir iç gerilimdir. Ancak bu gerilim, dışsal ve somut ögeler/imgeler üzerinden kurulduğu için tek boyuta indirgenemez; dolayısıyla tek bir yorumla tüketilip çözümlenebilecek türden değildir. Şiirde şair, “uyanan” değil, “uyarılan”dır. Yani kıymeti, gayreti ve hikmeti kendinden menkul değildir.  

Uyarılmanın bir boyutu, bir ihtara muhatap olmaktır; bir başka boyutu ise bir arzunun, bir hevesin ya da bir isteğin uyandırılmasıdır. Nitekim Zarifoğlu, “(Ben Dirimle Doğrulurken)” şiirinde şöyle der: “Sen melek uyarmalarıyla/Uyarılan erkek/Bu gece bir şehvet azarladı/Hayvan kovdun/Yatağını yüceltenlerden oldun”.

“Uyarılan Şair”in 14. mısrası,  “Bir şair olarak geç karşılarına”dır. Zarifoğlu’nun bir şair olarak neyin karşısına geçmemizi söylediğini anlamak için şiirin ilk 13 mısrasına bakmamız gerekiyor.

“Bakımlı parkların görgülü ağaçları 

eli yüzü düzgün kibar dalları

Sarı yaprakları günışığını sarınmış bırakmamış 

Banklardan her birinde gündüzden kalma bir koku 

Bir kedi miyavlar yalnızlık hakkında 

elinde bir belgeyle geçer 

Yakın denizde bir derinlik kokusu 

ve kımıldayan bir ölüm duygusu 

Ve deniz 

Onun sularda olmayan bir sesle 

mendireğin iri kayalarına yalvarışı 

Işıklarını takınmış zillerini kapamış son ada vapuru 

Haydi ay da sulara kaysın denize yaysın gümüş dantelasını”

Dünya,  “park” metaforuyla anlatılır şiirde. Zarifoğlu’nun parkı bir metafora dönüştürdüğü tek şiir “Uyarılan Şair” değildir. “Zeynep ve Uzaktan Fırat Üzerine İkili Anlatım”da park, şehrin ve modern yaşamın şizofrenisi içinde kendi hayat alanını bulan bıçkın bir delikanlı sesiyle anlatılır. Park, şizofrenin sergilendiği bir dekor haline gelir âdeta. “Ve Çocuğun Uyanışı Böyle Başladı” şiirinde de park imgesi benzer bir konumdadır. Park, maruz kalınan modern hayatın bir metaforu olarak karşımıza çıkar ve Zarifoğlu, şiirinde “teslimiyet” değil, ona karşı durmayı tavsiye eder.  

Parkın sterilliği, onu neredeyse hayat dışı bırakacak kadar tasarım ürünü haline getirir. Park bakımlıdır, ağaçlar görgülüdür. Kedi, kendi fıtratı gereği değil, yalnızlık hakkında miyavlar ve elinde bir belge vardır. Şair, işte bütün bunların karşısındadır. Bir şiir yazabilecekse, karşı durdukları sayesinde değil, onlara rağmen yazacaktır şair.  Bu noktada deniz ve ölüm bir arada anılır. O büyük su kütlesi, tekinsiz derinliğiyle parka benzemez. Ancak insan, yaptığı mendirekle ondan da bir park çıkartır. Mendirek ve vapur, onu park sığlığında anlayacağımız bir yapıya dönüştürür. Şiiri şiir yapan, o sığlığın dışında ve hatta karşısında durmayı başarmasıdır. “Yazdıkların şiir değilse kalsın” mısrası tam da bu noktada anlam kazanır. Şairin yazdığı metni şiir olarak isimlendirebilmesi için parkın sunduğu konfor alanına teslim olmaması, ona karşı durması şarttır. 

“Bir miktar da elbette ağlamak istersin

Saçın kararmış yakından neşeli insanlar geçmiştir

Haydi toprağa çök de ağla

Ve bre

Başının üstüne uykular çağıran adam”

Bütün bunlara rağmen, şair “çelişkiden” azade değildir elbette. Sonuçta şair de bir insandır ve insan olmanın zaaflarından, çelişkilerinden, çatışmalarından müstağni ve münezzeh değildir. Karşı durduğu parkla alışverişi bitmemiştir. Kalbinin minicik seslerine rağmen veya tam tersine, onların sayesinde parktan anladığı bir dostluk hâlâ vardır. Bu noktada onun şifası, gözyaşlarında ve topraktadır. Uyku, insanın çelişkilerinden, streslerinden, depresyonlarında kaçmak için sığındığı, iltica ettiği sığınaklardan biridir. Bilincinden bilinçdışına iltica eden şair için de uyku sadece bir kaçış kapısı değildir. Nitekim sürrealist Şair Saint-Pol-Roux, uyuyacağı zaman oda kapısına şöyle bir levha asarmış: “Şair çalışıyor.” Başının üstüne uykular çağıran adam “sürrealist” değil elbette. Ancak uyku ve rüya Zarifoğlu’nun şiirinin atmosferinde bir anlama geliyor. “Zaman ölenin alnından rüya mızrağını çıkarır” diyen şair, “Dokuzyüz milyon müslüman rüyalarını/hatırlamadan uyanabilir” ihtarında bulunur.  

“Kendi yamanevinden habersiz dam özleyen adam

Bu şehrin gecesinde bulduğun safiyet şeytandan

Deniz ve vapurlar ay ve ağaçlar ne de kedi

Ne de elin ayakların duydukların gerçek yerlerinden değil

Şimdi geç bunları geç parkları geç

Hepimizin yırtılır gibi olan ağzına bak”

Şairin “yamanevi” şiiridir. “Yamanevi”, ondan habersiz “dam” özlüyorsa, yani “hasret” burcunda ise, henüz parktan geçmemiş ve ona karşı durmamıştır. Munch’un “Çığlık” tablosundaki gibi, henüz yırtılır gibi olan yani canhıraş, sahici ve sahih çığlık atmamış ve böyle bir çığlıkla muhatap olmamıştır şair. “Bir şair olarak geç karşılarına” mısrasının muhatabı olmak ancak ve ancak bütün bunları geçip o çığlığın makamına ulaşınca mümkün olabilir. 

“Yazdıkların şiir değilse kalsın

Cennetse sevdan çık dışarı

Solgun ışıklar

Sessiz ağaçlar parklarla

O cümbüş gecesini de tak peşine

Yazdığın şiir değilse bırak bunları kalsın…”

Yazılanların bir şiir olması, ancak o çığlığa muhatap olmak veya o çığlığı bizzat atmak zorunda kalmakla mümkündür. Platonik bir mağara olan parktan çıkmanın bir anlamı varsa, bu ancak seni oradan çıkaran sevdanın “cennet” olmasıyla mümkündür. Bu çığlıkların ve sevdanın kıblesi sahici olduğu takdirde,  karşı olduğun ve terk ettiğin park, solgun ışıklar, sessiz ağaçlar ve cümbüş gecesi peşinden gelir. Yani park yıkılır. Mağara yerle yeksan olur. Eğer yazdıkların şiir değilse, bütün bunların kalması evladır “Uyarılan Şair”e göre…

“Uyarılan Şair” poetik bir manifesto. Hakkında söylenebilecekler, yalnızca bu yazdıklarımdan ibaret değil. Bu şiiri, yazdığım bu metne de indirgeyemem. Ancak bulunduğum hayat tecrübesinde, zaman ve mekânda ben böyle okuyor, şiiri böyle anlıyorum.