Veda tavafında ayakların geri geri gitsin. Kâbe ile son buluşmanda, Hz. Peygamber’den veda hutbesini dinle. Ashabın, Hz. Peygamberin (s.a.v.) veda hutbesini dinledikleri o hüzünle… Yurdundan gurbete giden sevgilinin boğazı gibi düğümlensin boğazın. Aklına yaz. Kalbin onaylasın. Gözyaşların özsuyun olsun; bereketlendirsin yaratıldığın toprağı. İnsan olma yolunda şekillendir kendini.
Nihal PAKIRDAŞI

Ey eşref-i mahlukat;
Atanız Hz. İbrahim ve oğlu Hz. İsmail, Allah’ın emriyle Kabe’yi inşa etti. Kâbe’nin inşası tamamlanınca Cebrâîl (a.s.) gelerek Hazret-i İbrâhîm’e: “Onu tavâf et!” dedi. Baba-oğul her şavtta Hacerü’l-Esved’i istilâm etmek (selâmlamak) sûretiyle Kâbe’yi tavâf ettiler. Makâm-ı İbrâhîm’in arkasında iki rekât namaz kıldılar. Cebrâîl (a.s.)’ın rehberliğinde haccın diğer rükünlerini îfâ ettiler. Daha sonra Cebrâîl (a.s.) Hazret-i İbrâhîm’e insanları hacca dâvet etmesini söyledi. Hazret-i İbrâhîm bunu nasıl yapacağını sorunca:
“–‘Ey insanlar Rabbiniz’in dâvetine icâbet ediniz!’ diye seslenerek bildir.” dedi ve bunu üç kez tekrarladı.
Sonra İbrâhîm (a.s.) Allâh Teâlâ’ya:
“–Yâ Rabbî, benim sesim bütün insanlara nasıl ulaşabilir?” diye sordu.
Cenâb-ı Hak:
“–Sen nida et, onu insanlara ulaştırmak Bana âittir.” buyurdu.
Bu yüzdendir ki hacca vasıl olan her insan, kendisinin Allah tarafından çağırıldığına inanır.
Yüce Allah’ın misafirleri, önce kibirden soydukları benliklerine ihramı giydirirler. İlk karşılaşmada gözyaşı, kelamdan önce selamlar Kâ‘be-i Muazzamayı. Tavaf edenler, pervane misalidir Allah’ın hanesinde. İçine döner, özüne döner. Halktan Hakk’a yükselir, Hak’tan halka döner. “Lebbeyk Allahümme lebbeyk” şevkiyle Allah’ın emrine amade olurlar. Safa ve Merve tepeleri arasında, Hz. Hacer misali koşar; aramadan bulunamayacağını bilerek.
Arafat’ta vakfeye durmak, hacı olmanın şartıdır. Seni, ardından nefes nefese koşturan dünyanın İrem bahçelerinde oyaladığını anlaman için; ömründe bir defa dağ başında, ömrünün her günü beş defa seccade başında durman farzdır.
Rahmetin üzerine boca edilmesi için.
Hz. Âdem ve Hz. Havva’nın tövbesinden pay almak için.
Arafat’tan sonra yol, Müzdelife’ye doğrudur. Bir gece duruşu, teheccüd.
“Hiç” olmak için. Tevhid için.
Gün doğumuyla beraber temizlenen ruhun, seni yolundan döndürmek isteyen şeytanı tanır. O’nu Mina’da, İbrahimi bir çeviklikle taşlamalısın.
Dünyaya döndüğünde, onu kan revan içindeki hâlinden “şeytan” olarak tanıyabilmen için.
Halifeliğini ona kaptırmaman için.
Şeytanlarını taşladıkça, içinin güzelliği dışını aydınlatacaktır. Bedenin zinetlerinden bir parça bırak geriye. Kendinden bir parça. Saçını. Sevenin sevdiğine hatırası. Kökünden kazınmış dünya arzuları. Orada olduğunun delili.
Ve işte, çetin yolların sonunda imtihanların en büyüğü.
Elinde keskin bıçak. Ne için?
Ben diyeyim; nefsine anlatmak sana kalmış.
Bıçak, en keskin haliyle Hz. İsmail’in şah damarının üzerinden geçti. Şahidim; ne Hz. İbrahim’in (a.s.) eli titredi ne de Hz. İsmail’in (a.s.) yüreği.
Yaşadım; Hz. Cebrail’in telaşını.
Gördüm; bıçağın boyun eğişini.
Ey dünyanın uluları;
Beni kurban etmek kolay. Esas, kendi nefsini kurban et ki senden içeri var olan “sana” ulaşasın. Önce ördüğün “üstünlük” duvarını boynuzlarımla yık. Koç başımla nefsini ez. Kulluğunda inatçı ol. Hz. İsmail’i bıçak altından almanın telaşıyla, kurban edilen ümmetin imdadına koş.
Akıl, “bıçak keser” der;
Kalbiyle akledenler, bıçağın teslimiyeti kesemeyeceğini her Kurban Bayramı’nda yâd eder.
Akıl, çölün ortasında Hay’dan gelip Hu’ya giden çaresizin su aramasını lüzumsuz görür;
Kalbiyle akledenler, hakikatin bastığı yerden çıkan suya “zemzem” demek zorunda kalır.
Akıl, kocamış insanın evladı olamayacağını bilimsel verilerle ispat eder;
Kalbiyle akledenler, “Ben; babam İbrâhîm’in duâsı, kardeşim Îsâ’nın müjdesi ve annem Âmine’nin rüyâsıyım” diyen Son Elçi’ye (s.a.v.) ve atası Hz. İbrâhîm’e günde beş vakit selâm gönderir.
Akıl, ateşin insanı yakacağını söyler;
Kalbiyle akledenler, ateşlerden güller devşirir.
Akıl, verince eksilir sanır;
Kalbiyle akledenler, Halil İbrahim sofrasının bereketiyle çoğalır.
Akıl, kuş uçmaz kervan geçmez bir yere bırakılan anne ve bebeğin yaşama şansının olmadığını iddia eder;
Kalbiyle akledenler, “Ben İbrahim milletindenim” diye şükreder.
Ey Resul-i Zişan Efendimize ümmet olmakla devlet bulmuş yüce ruhlar;
Hac, kalbiyle akledenlerin buluşma noktasıdır. Hac, İbrahim milletinin o kutlu hafızanın cem oluşudur. Hz. Âdem’den bu yana, nizam için gönderilen her peygamberle birlikte yeniden canlanan hanifliğin merkezidir. Son Peygamber Hz. Muhammed Mustafa’nın (s.a.v.) “Haccetü’l-İslâm” diye bahsettiği hacdır bu.
Veda tavafında ayakların geri geri gitsin. Kâbe ile son buluşmanda, Hz. Peygamber’den veda hutbesini dinle. Ashabın, Hz. Peygamberin (s.a.v.) veda hutbesini dinledikleri o hüzünle… Yurdundan gurbete giden sevgilinin boğazı gibi düğümlensin boğazın. Aklına yaz. Kalbin onaylasın. Gözyaşların özsuyun olsun; bereketlendirsin yaratıldığın toprağı. İnsan olma yolunda şekillendir kendini.
Üstünlüğün sadece takvada olduğunu bil, şeytanı örnek alma. “Hani biz meleklere (ve cinlere): Âdem’e secde edin, demiştik. İblis hariç hepsi secde ettiler. O yüz çevirdi ve büyüklük tasladı, böylece kâfirlerden oldu.” *
Kibir şeytanlaştırır. Allah seni dünyaya insan olarak gönderdi. İnsan olarak kalman için tembihledi. İnsan kalmanın yolu, yüz yirmi dört bin peygamberin getirdiği kutlu mesajı tasdikten ve Allah’ın son elçisi Resul-ü Kibriya’ya ümmet olmaktan geçer.
Dünyadaki en büyük gayen insan kalmak olsun ki; son nefesinde, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Hz. Muhammed’in (s.a.v.) Allah’ın kulu ve elçisi olduğuna şehadet edebilesin.
Irkçılık, kol kola yürüdüğün kibrinin dünyada seni kardeşsiz, bir başına bırakmasıdır. Kuraklaştırdığın kendi toprağındır. Toprağını işle. Fakat alın terini, seni ateşler içinde bırakacak “ribâ” rüzgarından koru. Ellerin, toprağının rengini kana bulamasın; sonra toprağında ot dahi bitiremezsin.
“Havva” toprağa emanet edilendir. Bağrında sakla ki hayat devam etsin.
Elbiselerinizi toprağınızda teyemmüm edin.
Bağınıza düşen tatlı meyveler, Rabbinizden size hediye.
Helal kuyulardan sulayın ki tadı tatlı, kokusu hoş cennet meyvesi olsun.
Yoksa dünyada da ahirette de ağzınızın tadı kaçar.
Dikkat edin, kurt küçüktür fakat ağacı kurutur.
Rızasız gül derilmez.
Toprağında çiçek bitmiyorsa, suçu güneşte arama.
Kabahat, senin özünü bilmemendedir.
Allah’ın taksim ettiği hakka razı ol.
Toprağın üzerinde alacağın her haksız pay, toprağın altındaki cezana yer açmandır.
Borç yiğidin kamçısıdır; fakat dikkat et, kamçıyı borç verenin eline geçirirsen yiğitlik elden gider. Borcunu vaktinde öde.
Can emanetini teslim etmeden, dünyada sana emanet edilenleri sahibine ver.
Çobansız sürü dağılır. İman edene itaat cennetin anahtarıdır.
Sen kulsun. Allah’ın sana emrettiği ibadetleri yap. Toprağını küfür ve sapkınlık heyelanlarından koru.
Son Resul’ün ümmetisin. Başına devlet kuşu konmuştur. Sünnet üzere yaşa ki kuşun ürküp kaçmasın.
Resul-i Zişan Efendimizin (s.a.v.), sana bıraktığı iki kıymetli emaneti “Allah’ın kitabı Kur’an’la peygamberinin sünnetini” hayat menbaın bil.
Ve ömrün boyunca, gözünü Resûlullah’ın (s.a.v.) şehâdet parmağından ayırma.
*Bakara Suresi-34. Ayet.