Kurbana Yaklaşmak

Şeriat bütün şeâiriyle mala, makama, soya, bağlı üstünlük iddialarını yok ederek insani eşitliği belirgin kılar. İhramla gelen yasaklar, hürmet/harem bölgesinde bize hiçbir canlıya zarar vermemeyi ve bütün mahlukata merhamet nazarıyla bakmayı öğretir.

Adem CEYLAN

Yılda bir kurbân keserler halk-ı âlem ıyd için

Dem-be-dem sâ’at-be-sâ’at ben senin kurbânınam

Fuzûlî

Sosyolojinin moderniteyle ortaya çıkması gibi, toplum da ferdin önüne modern zamanlarda geçti diyebiliriz. “Toplum, hayali bir cemaat midir?” sorusu aklımızın bir kenarında durmaya devam etsin. Din, haddizatında, Müslüman bir ferdin inşasını merkeze alan ve onu sarmalayan toplumsallığı da bu merkezden okuyarak tanzim eden bir bakışa sahiptir.

Allah tasavvurumuzun mutlak aşkınlıkla mutlak içkinliğini salık veren mesajlar arasında itidal noktasını tespit etmek için inşa edilen disiplinler; bu tespitlerinin aynı zamanda insanın Allah ile ilişkisinin zeminini de belirleyeceğinin farkındaydı. Yaratılışımızın maksadını beyan eden ayette “li ya’budûn” lafzını, “li ya’rifûn” şeklinde anlayan ulema, zımnen marifetin ibadetle elde edilebileceğini belirtmiş oldu.  İbadetlerde bulunan illet-hikmet-maslahat üçlüsünün karıştırılması ve dindarlığın bu karışıklık üzerine bina edilmesi, dinin asıl gayesi olan Müslüman ferdin inşasında da farkında olunmayan bir maniaya dönüşür. İbadeti, kendisi kılan asli nitelikleriyle anlamaya çalışmak; ibadetin insanı Allah’a rabt eden eylem olduğunu hatırda tutarak mümkün hale gelir.

İlletler, ibadetlerin sebepleri; maslahatlar, yararları; hikmetler gayeleriyle ilişkilidir. Ancak hikmetler bazen illetlerle bazen de maslahatlarla karıştırılır. İçinde bulunduğumuz mevsimin, Allah’ın yaklaşmayı umanlar için kıymetli vakitler olduğu ehlinin malumudur. Kurban, hacdan bağımsız anlaşılabilir mi? Okullarda ibadetler tasnif edilirken bedeni, mâli ve hem bedeni hem mâli şeklinde bir tasnif kullanılır. Bunun dışında, ibadetleri şu şekilde tasnif edebiliriz: mekâna bağlı olan ibadetler, zamana bağlı olan ibadetler, hem zamana hem de mekâna bağlı ibadetler ve zamana ve mekâna bağlı olmayan ibadetler şeklinde tasnif denemesinde bulunabiliriz.

İnsan sadece soğuktan ya da sıcaktan korunmak için mi giyinir?  Sadece ayıp yerlerini örtmek için mi? İnsan aynı zamanda,  kendisini başkaları içerisinde belirgin kılacak; başkalarından ayırt edilmesini sağlayacak, değerini, konumunu şanını ortaya koymak için de giyinir. İşte bu yüzden ihram fıtrata dönüşün remzidir. İhram bize, “Birbirinize karşı üstünlük taslamayacaksınız!” diyen elçiyi hatırlatır. Şeriat bütün şeâiriyle mala, makama, soya, bağlı üstünlük iddialarını yok ederek insani eşitliği belirgin kılar. İhramla gelen yasaklar, hürmet/harem bölgesinde bize hiçbir canlıya zarar vermemeyi ve bütün mahlukata merhamet nazarıyla bakmayı öğretir.

“Farz ibadetler içerisinde en sembolik ibadet hangisidir?” diye bir soru sorsak, okuyucu tabii ki “hac” diyecektir. “Kuralları en katı ve ifasında hataları cezalandırılan ibadet hangisidir? desek, cevabımız yine hac olacaktır. Birbiriyle zıt gibi görünen bu iki durum, yukarıda ifade etmeye çalıştığımız ibadetlerin mahiyetine odaklanmamız noktasında önemli bir işaret kabul edilebilir.  Her ne kadar hacla biz, Hz. İbrahim ve Hz. İsmail tarafından inşa edilen Kâbe’yi ziyaret ediyorsak olsak da aslında Hz. İbrahim’in beyti temelleri üzerine yükseltmesi ve insanlığı bu eve ziyarete çağırması insanlığın ilk haline, insanlığın ilk evine, insanlığın arınıp temizlendiği ilk doğal haline bir davettir. Hz. İbrahim’in serüveni, eğer Halilullah olmayı bir makam olarak göreceksek, bir haliliyet yolculuğudur. Yaşadığı her mihnet, onun Rabbi tarafından dost olarak tanımlanmasına yol açacak kemal serüvenidir. Kabe’nin ilk olarak Hz. Âdem tarafından inşa edilmesi; yaptıkları hatadan nedamet duyan atamızın rabbinden aldığı kelimelerle yalvararak saf ve temiz haline dönmesi, Havva annemizle buluştuğuna inanılan mekânın adının Arafat olması…Tüm bunlar, Hz. İbrahim’in bütün Müslümanları hacca çağırmasının aslında insanları ilk ve günahsız hallerine dönmeye çağrıdır. Tabii ki bu iş meşakkatlidir ve ibadetlerin en meşakkatlisi olarak hac görünür.

“Hac Arafat’tır” (İbn Mâce, “Menâsik”, 57; Ebû Dâvûd, “Menâsik”, 68; Tirmizî, “Tefsîr”, 3) Bilmek, anlamak, tanımak ve güzel koku da demek olan arefe – arafatta bulunan en mutena alanın Cebel-i Rahme olarak anılması; mali pozisyonunu, apoletlerini, şan ve şeref alametlerini üzerinden çıkararak bağışlanma ümidiyle bekleyen insanın arefesi hakikati bilmek, tanımak, anlamak, kavramak demektir. Bu, kıyameti, dirilişi, mahşeri, kıyamet öncesi bekleyişi; ölmeden önce ölmeyi bilmek demektir. Arafat’taki bekleyişimiz marifete kapı aralayabiliyorsa, tevhid bir idrake dönüşüyorsa; o zaman insan hacı olur ve Arafat’ı kavrayarak marifetle ulaşır.  Arafat, önce kendini arama, kendini bilme, kendini bulma deneyimidir. Zira insanın Allah’ı unutması, kendini unutmasına yol açarken, kendini bilmesi Allah’ı bilmeyi mümkün kılar.

Hac yolculuğu, insanın sarmalandığı bütün sargılardan çözülme yolculuğudur; her bir adımında bir kat sargının açıldığı ve en nihayetinde en saf, en yalın halimize geri döndüğümüz bir yolculuktur.

İhramla başladığımız yolculuğun ikmâli, kurbanla tamamlanır. Kurban ibadeti sadece bir insanın, en sevdiği varlığını Allah’a kayıtsız, şartsız teslim etmekle sınanması mıdır? Allah, normal şartlarda apaçık günah tanımlanan bir şeyi kendi adına yapmayı nasıl istemiş olabilir? Kendi koyduğu kuralı ihlal etmekle neyi murad etmiş olabilir? Hz. İbrahim, Allah’ın bunu gerçekten istediğine nasıl emin olabilmiş, ardından da bu isteğe nasıl sorgusuzca boyun eğebilmiştir? İbn Arabi’nin yorumuyla, ya tabir etmesi gereken rüyayı tasdik ettiyse, Hz. İbrahim başka bir insanın hayatına bu emir gereği nasıl kastedebilmiştir? “Babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşaallah beni sabredenlerden bulacaksın” diyen İsmail, emre nasıl imtisal etmiştir?  İsmâîl kelimenin aslının İbrânîce Yişmâ’êl’ olup, anlamı da “Tanrı işitir”dir. Bunları hatırda tutarak mesele üzerinde daha birçok soruyla mesele üzerinde düşünmeye devam edilebilir.