Ezgiler, Kabul Edilen Dua Mavi Marmara

Ezgilerimiz bizi biz yapan şeylerin terennümü, birçok özlü sözün tefekkürü ve Rabbe minnet duyan kalplerin teşekkürüdür.

Erol DEMİR

İMH İstanbul Teşkilat Başkanı

Ezgiler, bir inancın, bir davanın ve yol yürüyüşün simgesidir aslında. Hep bir ağızdan dillerden dökülen nağmeler, aynı inanç ve hedef için yola revan eder yolcuyu. Ordu cihat için yola çıkacağı zaman hep birlikte söylenir marşlar, bu şecaat ve cesareti artırır her zaman. “Omuz omuza verince yol mu dayanır hey dost” der bir adam ve “alev alan ateş söner mi hiç “diye haykırır hep bir ağızdan meydandaki koro. Bir bilinci oluşturur, bir davayı pekiştirir, bir nesli yetiştirir ve bir gönlü güzelleştirir ezgilerimiz. Düşüncenin vücut bulmuş hali, sözlerin kulaklara tatlı name ile dokunuşu ve bir cümlede birçok mesajın okunuşudur.

Ezgiler, tarih boyu birçok milletin kimliğini ifade ederken, bir doğuşun muştusu gibi olur bazen, tıpkı Yesrip’i Medine yapmaya gelen Resule söylenen “taleal bedru aleyna” gibi. Hasret içerir, kavuşmayı gösterir, sevinç ve hüznü ifade eder kimi zaman.

Semboldür her zaman, kim neye hizmet ediyorsa onun şarkısını söyler, kimin sevdası ne ise onu düşürmez dilinden, bazen yanık bir kalpten gelir dile, bazen de yanık sesten gelir kulağa.

Ezgilerimiz bizi biz yapan şeylerin terennümü, birçok özlü sözün tefekkürü ve Rabbe minnet duyan kalplerin teşekkürüdür.

Ezgiler konu olunca insanın “Ezgice” konuşası geliyor ama biz burada birazda bize üflediği ruhtan da bahsedelim inşallah. Bıyıklarımızın yeni terlediği yıllarda tanıştık ezgilerle. O zaman ciddi manada üretim vardı. Teyp kasetlerimizde yer yer yüksek sesle dinler, aslında birilerine de dinletirdik usulünce. Hatırlıyorum bazı semt pazarlarında kaset satan abiler ya Abdusamed’in nefes almadan okuduğu Kur’an’ı Kerimi ya da en son çıkmış marş ve ezgi kasetler dinletilirdi. Para biriktirir bir kısmı ile kitap alır bir kısmı ile kaset alırdık. Şimdiki gibi internetten kolay ulaşılır bir durum olmadığı gibi internette yoktu. Fakat işin güzel tarafı sürekli üretim vardı. Bu da bu konuya emek ve değer verildiğini gösteriyor. Uzunca bir zamandır yeni eserlerin yazılıp söylenmediğini, olsa da çok az olduğunu biliyorum ya da var ise de ben bilmiyorum.

Gelelim dergimize ezgiler sayısında yazı yazma sebebime. Ben Mavi Marmara günlüğümü redakte etmesi için Şehnaz kardeşime ricada bulunmuştum. Tabii redakte gözler kapalı yapılan bir şey olmadığı için yazılarımın bir kısmında gemi güvertesinde beklerken söylediğimiz marş ve ezgilerden bahsettiğim bilinmiş. Konu ezgiler olunca “abi Mavi Marmara’da söylediğiniz ezgilerden bahseder misin” ricası da benim kırabileceğim bir rica değildi.

İsrail’in Gazze’ye uyguladığı haksız ve vicdansız ambargoyu delmek için sivil bir inisiyatif ve vicdan hareketi olarak düzenlenen ve birçok vicdan sahibi insanın ve geminin katıldığı yolculuğa çıkma nimeti bana da nasip oldu hamdolsun. Bu yolculuğun başlangıcı, beklentisi ve sonucu uzun uzun müzakere edilerek üzerinde yazılabilir ve konuşulabilir ancak ben burada spesifik Mavi Marmara ve ezgiler başlığının altında bir şeyler yazacağım inşallah.

2010 yılı, mayıs ayının son günleri, Akdeniz sıcak ancak daha da ısınacağa benziyor. Açık derya denizi olan Akdeniz’in küçücük bir köşesine sıkıştırılmış, yüzbinlerce insanın yaşadığı ve haritadaki yeri serçe parmak kadar bile olmayan, ancak imanları, yürekleri ve umutları dünyaya sığmayacak kadar büyük insanların yaşadığı yere Gazze’ye denizden girip sıcacık sarılmanın hayaliyle Antalya’dan yola çıkmıştık.

Gemimiz Akdeniz açıklarına kadar yol aldı ve denizin ortasına demir attı. Dünyanın başka yerlerinden gelecek gemilerle burada buluşacak ve hep birlikte rota Gazze diyecektik. Üç gün boyunca açık denizde sabit bekledik. Bu bekleyiş süresince çeşitli etkinlikler yaptık. Basında canlı yayın, forumlar, konuşmalar ve ezgiler vs. ben size Mavi Marmara’da yaptığımız etkinlik ve söylediğimiz ezgilerden bahsedeceğim. Bekleyiş esnasında güvertenin belirli yerlerinde doğal olarak oluşan halkalar vardı. Bu halkların birinde bazı arkadaşlar ezgiler terennüm etmeye başladılar. Bu diğer arkadaşlarımızın çok hoşuna gitti ve kısa süre sonra bir megafon bulundu ve daha geniş bir halka kuruldu. Grubun öncülüğünü Abdullatif yapıyordu. Megafon ezgi sanatçımız Mikail abimizin elindeydi. Yanında Abdullatif Kaya, ben, Şehit Cengiz Akyüz, Şehit Muhammed el-EL Biltaci, Ali Şahin ve diğer arkadaşlarımız vardı. Ortam giderek kalabalıklaşıyor yani izleyen ve katılanlar çoğalıyordu. Bir ara Yemen parlamentosunda görevli bir Milletvekili Arapça ezgiler söyledi, nakaratlarına iştirak ettik.

Herkesin ortak olarak bildiği marş ve ezgiler tercih ediliyor ve nakaratlar kısmında doğal olarak oluşan koro hep bir ağızdan bize eşlik ediyordu. Bu etkinliğimiz çok ilgi görmüştü. Birçok kişi etrafımızda toplanmaya başlayınca, gemide bulunan basın bizi çekmeye başlamıştı. Bu durum gemide bulunanlara güzel anlar yaşatıyor ve yolculuk amacımızı daha da anlamlı hale getiriyordu. Sırasıyla söylediğimiz marşlar yer yer hareketli oluyor ve coşkulu anlar yaşatıyor, yer yer hüzünlü anlar yaşatıp yaşların süzüldüğü gözlere dönüşüyordu. Söyleyenler olarak bizim yüzümüz bir yöne dönük olduğu için görememiştim, ama sonradan izlediğim videolarda gördüğüm bir detay beni çok etkiledi. Biz hep beraber “Şehitler ölmez ölmez” parçasını söyledikten sonra diğer parçaya geçerken, rahmetli Şehit Cengiz Akyüz ellerini yukarı kaldırıp uzunca dua ediyordu. O hali öyle içten ki Allahu alem belki de duası o zaman kabul edilmişti. Cengiz Akyüz bir gece sonra sabaha karşı gemiye düzenlenen müdahalede şehit düşmüştü. İşte dedim, söz özden söylenince göğe yükselir, geri gelir ve alır götürür seni iki melek. Eğer dilinin terennümüne kalbinde şahitlik ederse bakarsın anlık gelir duaların cevabı.

Kendisini her zaman gıpta ile takip ettiğim Ömer Karaoğlu abi ile konuşuldu. Yarın akşam daha büyük hatta ulusal basına açık “Anadolu’dan barış türküleri” adında televizyonlarda canlı yayın yapacaktık ancak o gün içinde İsrail’in deniz filosuna ait savaş gemilerinin etrafımıza yaklaştığı duyumları üzerine gündem değişti ve programı icra edemedik.

Yazımın başında değindiğim gibi, bazen bir yolcuyu yola revan ederken ezgilerimiz, bazen de yolu yolcuya ram ediyor işte.

Dileğimiz yeni nesillere yol açacak yeni eserler üretilmeye devam eder. Kültür, eğer üretemediğimiz bir şey değilse, başkasının ürettiğini tüketeceğimiz aşikardır, vesselam.