Mahremiyet: Hayatın Sırları ve Sınırları

Zamanımızda gerek dijital dünya gerek sosyal ve psikolojik faktörler gerekse hâkim olan kültür sebebiyle toplumda mahremiyetin sınırlarını insanın kendisinin belirleyeceği algısı oluşturuldu. Tüm dünyayı etkisi altına alan bu algıdan ülke insanımız da payını aldı.

Nihal PAKIRDAŞI

 “Hayâ Allah’ın kapısının anahtarı

Gerçi kapısının açılışı gizlidir

Onu acarsan aydınlık veren bir ışık görürsün

Güzel göz onunla aydınlanır, yukarısı nur ve parlak

Gecenin karanlığında bakarsan ona

Adeta sabah ve aydınlık gibi görünür”*

Kökeninde rahmani bir iz taşıyan mahremiyet kavramının ne denli mühim bir mesele olduğunu ve aşındırıldığı takdirde insan ve toplumun nasıl bir çöküntüye maruz kalacağını sezinlemek güç olmasa gerek. Zira her bir toplumun kendi düşüncesini, davranışlarını şekillendiren kendilerine has bir mahremiyet idraki var. Mahremiyet, giyimden mimariye, hukuktan sosyal ilişkilere, sanattan özel hayata kadar birçok alan ile ilgilenir. Geçmişten bugüne mahremiyet algılarının farklılaşması ise toplumsal yapıların değişime uğraması ile ilintilidir. Dolayısıyla mahremiyetin ihtiva edindiği konular uzmanlarca çeşitli bakış açıları ışığında incelenmeye müsaittir. 

Konuya bahsi geçen bu farklı bakış açılarını yansıtmak amacıyla derlenen ve elimize ulaşan, editörlüğünü Nazife Şişman’ın üstlendiği, mutfağında Fatma Barborosoğlu’nun yer aldığı; Mahremiyet:  Hayatın Sırları ve Sınırları** adlı eser, 2019 yılında İnsan Yayınları öncülüğünde okuruyla buluştu. Kitap, konuya hâkim yazarların, mahremiyet kavramını felsefe, sosyoloji, tarih, ahlak, fıkıh, tasavvuf, mimari, hukuk vb. birçok acıdan titizlikle ele aldığı yazılardan oluşuyor. Eser, günümüzde dijital teknolojilerin yaygınlaşmasıyla birlikte ezip geçilen mahrem sınırlarımızın gerek bireysel gerekse toplumsal açıdan güncellenerek tekrar hatırlatılması bakımından son derece kıymetli.

Mahrumiyet doğurduğu gerekçesiyle domino taşı etkisine maruz kalan mahremiyet alanlarımız, hiçbir dönemde olmadığı kadar tehdit altında. Günümüzde genellikle bireysel özgürlüğün, hürriyetin kısıtlanması ile eşitlenen mahrumiyet kavramı, mahremiyetin başat tetikleyicisi olarak sunuluyor. Toplumun birçok kesiminde karşılık bulan bu algı, aslında sunulanın zıddı bir gerçeklik barındırıyor. Mahremiyetin bizi hürriyetten mahrum bırakıp bırakmadığının cevabını, kitaptaki yazısında arayan Hakan Poyraz; mahremiyet kavramını felsefi temeller üzerinden ele alarak, özgürlük ile ilgisini tartışıyor. (2019, 21).  Kitapta mahremiyet kavramının önemine dikkat çeken bir diğer yazar Ali Osman Gündoğan ise mahremiyet ile ilgili ilk çıkarımını Âdem ve Havva’nın yeryüzüne gönderilmesine neden olan vaka üzerinden yapıyor. Tarihin başlangıcından itibaren mahremiyet meselesinin olduğuna vurgu yapan Gündoğan, mahremiyeti utanma ve korku duygularından yola çıkarak kamusal-özel alan bağlamında tarihsel bir seyir halinde ele alıyor.  Birçok kavram gibi mahremiyet kavramının da içinin boşaltıldığı günümüzde kavramın anlam dünyamızda yeniden şekillenmesi açısından Ali Osman Gündoğan’ın yazısı son derece önemli (2019,35).  Ömer Türker, İslam düşünce geleneklerindeki mahremiyet kavramını ahlaki ve siyasi bir mesele üzerinden tahlil ederken (2019,91); Abdullah Kahraman mahremiyet kavramını fıkhî perspektiften inceliyor (2019,79).

Kitapta rüya ve mahremiyet kavramlarını ele alan Özgen Felek, kavrama oldukça farklı bir açıdan bakıyor. Felek, İslâm geleneğinde önemle üzerinde durulan rüya bahsini mürid-mürşid üzerinden ele alıyor. İslâm geleneğinde özellikle tasavvufta ifşadan kaçınmanın ne denli mahrem bir yol olduğunu menâkıb eşliğinde gözler önüne seriyor (2019,105). Fatma Tunç Yaşar, Osmanlı’daki mahremiyet kavramını, klasik dönem, modern öncesi dönem ve modernleşme öncesi dönem olmak üzere üç dönem üzerinden ele alırken (2019, 51); Beyza Karakaya mahremiyet alanlarının ahlaki ve hukuki boyutunu “pencere” metaforu üzerinden gösteriyor (2019, 67).

Günümüz toplumu, faydalı taraflarının olmasının yanında kültürel dezenformasyon aracının sosyal medya olduğu konusunda hemfikir olmuş durumda. Fakat bu toplumsal uzlaşıya rağmen bireylerin en mahrem hallerini sosyal medyada sergileme çabası gün geçtikçe artıyor. Kitabın son bölümlerinde ele alınan dijital-mahremiyet ilişkisi ise; toplumu, sosyal medyanın görülen-görülmeyen tehlikelerine karşı hukuki, ahlaki ve psikolojik yönden yapılan bir uyarı niteliği taşıyor.  Batı dünyasından verilen örnekler eşliğinde ortaya konan dijital- mahremiyet ilişkisini ilk olarak Mehmet Anık, Alman Sosyolojisinin kurucularından biri olan sosyolog, filozof Georg Simmel üzerinden ele alıyor. (2019, 119). Mahremiyet kavramına farklı bir acıdan ele alan M. Fatih Karakaya, teknoloji ile birlikte toplumda ifşanın normalleştiğini ve en mahrem alan olarak saydığımız cinselliğin, kişinin finansal durumu ile yer değiştirdiğini Anthony Giddens, Bauman ve analist Alain Ehrenberg üzerinden yola çıkarak tahlil ediyor (2019, 135). Esra Gültekin ise bir uyarı mahiyetinde olan yazısını “Çocuk Mahremiyeti” üzerinden şekillendiriyor. Gültekin, dijital dünyada çocuklarını nesneleştirmekten çekinmeyen aileleri ve bu durum karşısında hukukun nasıl işlediğini örnekler üzerinden ortaya koyuyor (2019,163). “Siber Toplumda Mahremiyetin Dönüşümü” adını verdiği makalesinde Mesut Hazır, “siber” diye tanımladığı günümüz toplumunda sanal âlemin dayattığı hükümranlığa uymayanların toplumun ötekisi durumuna düştüğünü vurguluyor (2019, 161).

Kitaptaki yazarların da üzerinde hemfikir olduğu düşünce, günümüzde farklılaşan birçok ahlaki değer gibi mahremiyet algısının da değişime uğramış olması. Zamanımızda gerek dijital dünya gerek sosyal ve psikolojik faktörler gerekse hâkim olan kültür sebebiyle toplumda mahremiyetin sınırlarını insanın kendisinin belirleyeceği algısı oluşturuldu. Tüm dünyayı etkisi altına alan bu algıdan ülke insanımız da payını aldı. Fakat her şeye rağmen Türkiye’nin gerek sahip olduğu jeopolitik konum gerekse inanç ve kültürel miras birikimi ile dayatılan tüm bu mottoların aksine insanlığa söyleyecek sözü var. Hiç kolay olmasa da sorunlar tartışılabilir, çözüm bulma noktasında yol kat edilebilir. Fakat konuya ait problemlerin varlığını kabul etme noktasında Nazife Şişman’ın işaret ettiği gibi mahremiyetle ilgili bugüne has ve yeni olan birtakım sorunların varlığını kabul edip; kavramı, bu kabulün ışığında bugünün içinden ve yeniden ele alabiliriz. Mahremiyet – Hayatın Sırları ve Sınırları kitabı, meseleye nasıl ve nereden başlamalı sorusunun ipuçlarını verebilecek, kıymetli bir emeğin neticesi olarak karşımızda duruyor.

* Arabî, İbn. Fütühat-ı Mekkiyye – Allah ve İnsan Esma-i Hüsna Şerhi. Çeviren Ekrem Demirli. İstanbul: Litera Yayıncılık, 2015.

**Şişman, Nazife, dü. Mahremiyet-Hayatın Sırları ve Sınırları. İstanbul: İnsan Yayınları, 2019.