Adıyaman

Rabbim ömür defteri kapanmış ve ahirete intikal etmiş kardeşlerimize rahmet, geride kalanlara sevdiklerinin yokluğunda hayat imtihanına devam edecek bolca sabır, inşirah, iman versin.             

Burçin KAÇAN

Öğretmen

Şubat’ın onuncu akşamı, ben ve iki öğretmen arkadaşım “ne yapabiliriz?” sorusunun içimizdeki ağırlığıyla daha önce hiç gitmediğimiz Adıyaman’a doğru çevirdik rotamızı. Orada, İnsan Vakfı’ndan arkadaşımın iletişimde olduğu kişilerin olduğunu bilmek bize iyi geliyordu. “Ne yapabiliriz?” sorusunun ağırlığını oldukça hafifletiyordu. Direksiyon başında kendimi göreceğim her türlü durum için hazırlamaya çalışırken, daha şehrin girişinde yıkılan binalar, ambulans seslerinin yoğunluğu, cenaze arabalarının sıklıkla gidip-gelmesi, iş makinalarının kaldırdığı toz beni dehşete düşürmüştü. Yardım edeceğimiz okul için navigasyondan tarif alırken, her alternatif rotada yıkılan bina enkazları bizi başka rotalar aramaya zorluyordu. Oluşturulan bilmem kaçıncı alternatif sokağa girdiğimizde de yine bir enkaz yolumuzu kapatmıştı. Oradaki bir görevli yanımıza geldi ve sanırım son alternatif rotayı oluşturarak yolumuza devam etmeye çabaladık, o enkazda 400 kişinin vefat haberini de aldıktan sonra. İçimde korku, bunun yanında endişe, adına merhamet deniliyorsa merhamet… Tüm enkazları kollarımla kaldırıp, kenara koyma hissinin verdiği garip güçle okula ulaşabildik.

Orada kıyafet tasnif eden bir görevli ablaya yönlendirildik. Bizim dehşete düşmüş halimizi fark etmiş olacak ki biraz dinlenip o şekilde başlayabileceğimizi söyledi. En azından bir elimizi-yüzümüzü yıkarsak şu hali aşabiliriz ve başlayabiliriz diyerek lavaboya gitmek için yer sorduğumuz kurtarma ekibinden bir arkadaş, “Hocalarım burada kendinize dikkat etmeniz gerekiyor, çok karışık bir yapı var şu anda burada. Kendini depremzede olarak tanıtıp sizi herhangi bir alana yönlendirmeye çalışan kişilere itibar etmeyin, eğer ihtiyaç sahibi olduğunu düşünüyorsanız da mutlaka üç kişi birlikte hareket edin. Alanda bulunurken de sakın tek başınıza kalmayın. Bizler de buraya çok insani duygularla geldik ancak birkaç gün içinde gördüğüm, fark ettiğim şeylerden sonra kız arkadaşımın yanından ayrılamıyorum, bölgede bana ihtiyaç var farkındayım ancak önce kendi güvenliğimi ve kız arkadaşımın güvenliği sağlamak zorundayım” dedikten sonra yakın zamanda döneceğini söyledi. Ben ve diğer arkadaşlarım, zaten karmakarışık olan ruh halimize bir de güvende değil miyiz, sorusunu ekleyerek elimizi-yüzümüzü yıkamaya geçtik. Lavabolar da su sorunu vardı, üst kattaki lavabolarda su kesintileri oluyordu ve birçok insan kullandığı için de çok kötü durumdaydı. Tuvaletlerde dökülen sıvalar zaten alanın belli bir kesiminde kalmıştı. Nerede uyudukları sorusu ihtiyaç dahilinde aklımıza geldi ve gönüllü bir kız arkadaşa nerede uyuduklarını sorduk. Çadırda uyuduklarını ancak çadırın da birçok zorluğu olduğundan bahsetti, “biz üç kız arkadaşız, sizler de gelirseniz altı kişi oluruz hem daha güvenli olur hem de kalabalık olursak daha güvenli olur” dediği anda onun da gözlerinde güvenlik sorununun ağır bastığını gördüm. Başka bir ablamız da spor odasında kaldığını, istersek onunla kalabileceğimizi söyleyince iki alternatif oluşmuş oldu bizim için. Saat 22.30 gibiydi, artık sivillerin içeri alınmayacağı söylendi. Kıyafetlerin çok az bir kısmını tasnif etmeye çalıştık ancak o kadar fazla kıyafet vardı ki adım atacağımız alanlar dahi çok sınırlıydı. Yanımıza yardım ya da yönlendirme için gelen görevlilere maalesef kafamızda soru işaretleriyle bakmaya başladık. O alanda size verilecek en büyük güç, güven oluyor. Yalnız onun da eksik olduğunu fark etmek, şehrin daha girişinde şahit olunan görüntülerle birleşince, bir güçsüzlük duygusu oluşturdu içimde. Odanın içinde uyuyabileceğimiz alan için karton topladık, duruma göre belki büyük bir lüks olan ısıtıcı bulduk, kendi battaniyelerimiz vardı ve bir de halı bulmuştuk. Kapı kilitlenmiyordu, kapının arkasına komidin çekerek kapıyı kapattık, içimiz çok rahat etmese de. Kaldığımız ilk gece sarsıntılar devam etti. Sabah uyandığımızda daha bir görünür oldu her şey. İçinde uyuduğumuz ve bölgenin güvenli bir alanı olan okulun yan duvarının tamamen yıkılıp okulun içinin göründüğünü gördüm. Duvarlarda çatlaklar, tavandaki plastik kare kapatıcılarının çoğu yerdeydi. Burada uyumuştuk… Sabah tuvalete gideceğimizde üst katın sularının olmadığını gördük, aşağı katı bölgede bulunan tüm arkadaşların kullanıyor olması ve hiç temizlenmiyor olması sebebiyle herkes açısından büyük bir risk taşıyordu. Olabildiğince lavaboyu kullanmamak için sıvı tüketmemeye gayret ettik.

Kıyafet verirken birçok kız çocuğu seçiyor, deniyor ya da gülerek birbirlerine kıyafetlerini gösteriyordu. İki gün sonra iki kız çocuğu gelmişti; biri 9 diğeri 6 yaşında. El ele tutuşmuşlardı ve birbirlerinin ellerini hiç bırakmıyorlardı, küçük olan kız yerinden hiç kıpırdamıyor ve sadece bakıyordu. Pembe kıyafetler, şapka, atkı, çorap, mont bulmaya çalışıyordum. Bir tane çok süslü bir kazak gösterdim, “bu bence sana çok yakışacak, denemek ister misin?” diye sordum sesimi olabildiğince animasyonlu kullanmaya dikkat ederek. Hiçbir şey söylemedi, bekledim… En azından bir adım atmasını bekledim ama sadece duruyor ve bakıyordu. Ben yanına bir adım attım, denemek ister misin dedim tekrar göz hizasına eğilerek, sadece kafa salladı. Atkı, şapka da denetmek istedim ama “var” dedi sadece. 9 yaşındaki kız çocuğu isteklerini sözel dille ifade ediyordu ancak aynı tip bakış vardı onun da yüzünde. İhtiyaçlarını alıp gittiler. Anneler geliyordu yanımıza, utana sıkıla iç çamaşırı istiyorlardı. Verdiğimiz kişiler alıp hemen gidiyorlardı. Regl olan kadınlar için de çok zorlu bir süreçti. Birkaç kadın yanıma gelip, çok kısık sesle ped ihtiyacı olduğunu söylüyor sonra hiç kimse görmesin çabasıyla alıp gidiyorlardı. Bir arkadaşımıza bir kadın “reglim bitti, nasıl olacak, nerede duş alıp abdest alacağım?” diye sormuştu. Bahçeye kurulmuş mobil tuvaletleri kullanan kadınların ne kadar zorlanarak gidip geldikleri, başlarının yerde olduğu ya da genç kızların annesiz hareket etmediğini görüyorduk. Bahçede kıyafet dağıtımına başladığımızda bir anne ve kızı geldiler. Annesi kızı için iç çamaşırı istemişti, beden sorduğumuzda genç kız annesinin arkasına doğru çekildi, göz kontağını kesti ve başını yere eğdi, annesi eğilerek söyledi ve alıp gittiler. Çocuğunun Otizmli olduğunu söyleyen anne, çocuğunun hastalığından dolayı sürekli istifra ettiğini, kıyafet yıkayamadıkları için çok fazla kıyafete ihtiyaçları olduğunu söyledi. Alırken defalarca açıklama yapıyorlardı. Bazen bizler teklif ediyorduk ikinciyi almaları için, özel durumu olmayanlar almıyorlardı. “İhtiyacı olan alsın” bize şu anlık yeter vurgusuyla. Bizim için en zoru, istenen malzemelerin bazılarının ya hiç olmaması ya kalmaması ya da uygun bedende olmadığını söylemek oluyordu. Yok demek çok zordu çünkü hepsi çok ihtiyaç sahibiydi. Bir teyze mont istemişti ama uygun bedeni bulamayıp birkaç beden büyük vermek zorunda kalmıştık. “Biz bu hallere düşmezdik kızım” dedi ağlayarak. Hamile olan bir abla gelmişti, sekizinci ayındaydı, oturup kıyafet seçmekte zorlanıyordu. Birlikte yeni doğan kıyafetleri bulmuştuk ve çok sayıda kolide yeni doğan bebekler için kıyafetler vardı. Bir battaniye göstermiştim, o sırada gözlerinde buruk bir tebessüm gördüm… Kim bilir, yıkılan evin bir odasında belki hazırlamıştı bebeği için her şeyi. Bizim bölgeye gidişimiz depremin 5. günüydü. Çamaşır yıkanacak, duş alınacak bir alanın olmaması haliyle sürekli kıyafet temin etme ihtiyacını ortaya çıkarıyordu. Bölgede çok az kadın gönüllü vardı.

Bazen abiler yanımıza gelip eşleri, kız çocukları için kıyafet, iç çamaşırı istiyorlardı ve hepsinin başı yerde talep ediyordu alacaklarını. Bir teyze hem kıyafetlere bakıyor hem ağlıyordu. “Teyzeciğim eminim çok zordur, Allah sabrınızı artırsın” diyebiliyorduk sadece… Hepsinin ağzından dökülen “Allah razı olsun” cümlesi güçlendiriyordu bizi. Biz 3 gün kalabildik sahada. 3 gece 4 gün aynı kıyafetler vardı üzerimizde. Doğalgaz olmadığı için geldiğimiz yerde de duş alabilmek lükse dönüşmüştü. Bizler de öz bakım ihtiyaçlarımızı gidermekte çok zorlanıyorduk. Belki enkaz bölgelerine gidip orada şahit olduğumuz çaresizlikler detaylandırılmalı. Bazı görevlilerin fotoğraf gösterip, bazen de video izleterek hissettikleri kötü duyguyu bir yere aktararak rahatlamak istekleri, hem çok çok azalan fiziksel güçlerimizi hem de ilk andan itibaren yönetmekte oldukça güçlük geçtiğimiz psikolojimizi iyice etkiledi. 4. günde bizi yola çıkmak zorunda bıraktı. Dönüşte arkamızda bıraktığımız manzaralar, insanlar, konuşmalar… 3 gece 4 gün nicel verilere göre doğru ancak nitelde çok uzun yaşantılar bıraktı bizde.

Rabbim ömür defteri kapanmış ve ahirete intikal etmiş kardeşlerimize rahmet, geride kalanlara sevdiklerinin yokluğunda hayat imtihanına devam edecek bolca sabır, inşirah, iman versin.