Kanaatimce bu yüzden, “küresel seçkinler” olarak ifade edilen yeryüzünün para ve medya gücü, halkı komünizm ile korkunç bir baskı altına almış olan Çin’e çöreklenmek için büyük adımlar atmış durumda. Bu durumda geleceğin İsrail destekçisi, dolayısıyla Ortadoğu’da söz sahibi süper güç, Çin olabilir. Ancak Cenâb-ı Hakk’ın planı tüm bu şer güçlerinkinden daha hayırlıdır.
Mucahid YILDIZ

Kutsal belde Kudüs’e, İbranice’de Yerushalayim ve Almanca’da Jerusalem adı verilmektedir. Hristiyanlığın ve Museviliğin merkezi ve Müslümanların da Haremi Şerifi olarak kabul edildiği herkesçe bilinmektedir. Tarih boyunca yeryüzünün hakimiyetini elde etmek için önce Ortadoğu’yu yani Kudüs’ü ele geçirmek her zaman şart olmuştur. Bu bölgeyi ele geçiren devletler tüm dünyada egemenlik kurmayı başardılar.
Bugün Kudüs’ü başkent olarak ilan eden siyonist İsrail rejimi, giderek zayıflamakta olan ABD tarafından, bu nedenle tam destek almaktadır. Dünya çapında süper güç olabilmesinin kaçınılmaz şartı İsrail sayesinde Ortadoğu’ya hâkim olabilmesidir. Ayrıca, Arap Yarımadası’nda Suudi Arabistan’ı da, Faysal’ı kendi yeğenine öldürterek ele geçirmek suretiyle bu gücünü pekiştirdi. İsrail Almanya’dan da kurulduğundan bu yana devamlı olarak büyük bir mali destek almaktadır. Bahane olarak Nazi Almanya’sının “holokaust” geçmişi öne sürülür. Türkiye’deki son zamanlarda kullanılan tabiriyle Alman politikacıların hemen hepsi, ‘İsrail bizim kırmızı çizgimizdir, kimseye çiğnetmeyiz’ anlamında ifadeler kullanırlar.
Son yıllarda ABD’nin İsrail’e bu desteği Amerikan kamuoyunda tartışma konusu olmaya başladı. Zira çok büyük mali destek İsrail’e akmaya devam ederken, ABD’de sefalet içinde yaşayan insanların sayısı milyonlara ulaştı. Kanaatimce bu yüzden, “küresel seçkinler” olarak ifade edilen yeryüzünün para ve medya gücü, halkı komünizm ile korkunç bir baskı altına almış olan Çin’e çöreklenmek için büyük adımlar atmış durumda. Bu durumda geleceğin İsrail destekçisi, dolayısıyla Ortadoğu’da söz sahibi süper güç, Çin olabilir. Ancak Cenâb-ı Hakk’ın planı tüm bu şer güçlerinkinden daha hayırlıdır.
Filistin, Kudüs, Mescid-i Aksa, kim ne derse desin tüm dünya Müslümanlarının en önemli meselelerinden biridir. Bazı ifadelerde öncelikli olarak asıl halledilmesi gereken bir yığın problemlerimiz varken Kudüs davası gütmenin ya da Filistin’e sahip çıkmanın doğru olmadığı dile getirilmektedir. Mantıken düşünüldüğünde bu iddiaların belki haklı tarafları vardır. Ancak biz Müslüman olarak mantıkla değil, aslen imanımızla hareket etmek mecburiyetindeyiz. İmanımız gereği cihanın neresinde olursa olsun, ister Türkistan’da Çin mezalimi altında işkence gören kardeşlerimiz, isterse siyonist rejimin hapishanelerinde zulüm gören kardeşlerimiz olsun, hepsinin acısı bizim acımızdır. Hepsi için aynı kaygıları taşımak ve bu zulümlerin önüne geçebilmek için elimizden gelenin üstünde bir gayret göstermek zorundayız.
Kudüs, Mekke ve Medine, bu üç belde biz Müslümanlar için çok daha farklı bir ehemmiyete haizdir. Zira bu üç beldede Harem-i Şerif ismine mazhar Kabe-i Muazzama, Mescid-i Nebi ve Mescid-i Aksa bulunmaktadır. Bu beldeler hürriyetine kavuşmadığı sürece biz Müslümanlar da asla hür sayılmayız.
Aslında Kudüs’ün kurtuluşu biz Müslümanların yukarıdaki öncelikli meseleler iddiası dairesinde değişmesine ve gelişmesine doğrudan bağlıdır. Merhum Erbakan hocamızın şu sözü çok manidardır: “8 milyonluk İsrail için 1,5 milyar Müslüman Ebabil bekliyorsa; Ebabiller gelse İsrail’i değil bizi taşlar”.
Bu meselelerin öncelikli ya da sonralıklı gibi birtakım kategoriler içerisinde değerlendirilmesini acizane doğru bulmuyorum. Zira bu şekilde bir sıralama yapıldığında Kudüs’ün ehemmiyetinin hafife alınması tehlikesi içine girdiği kanaatindeyim.
Ortadoğu’nun jeopolitik önemine rağmen biz Müslümanlar için yine merhum Erbakan’ın ifade ettiği gibi Kudüs coğrafi bir mesele değil imani bir meseledir.