Kudüs’ün Züleyha’sı Züleyha Eş-Şihâbî

Züleyha’nın başkanlığındaki Arap Kadınları Derneği, Kudüs’te peş peşe gösteriler düzenliyordu. Bir yandan bağış topluyorlar ve topladıkları paraları köy baskınlarında evleri zarar gören köylülere ya da yaralıların tedavisine gönderiyorlar ve gönüllü hemşire olarak hastaneleri dolaşıyorlardı. İsyana destek için bir yandan da örgü örmeye başlamışlardı. Ördüklerinin bazıları, soğuktan korunmaları için direnişçilere gönderiliyor, bazıları da satarak parasını kullanıyorlardı. Züleyha bütün bu işleri, Filistin’in diğer şehirlerindeki kadınlarla temas halinde koordine ediyordu.

Peren BİRSAYGILI MUT

Kudüs, 26 Ekim 1929 günü, şimdiye kadar ilk kez görülen bir protesto gösterisine şahit oluyordu. 80 araçlık bir konvoy, kornalar çalarak tarihi şehrin sokaklarında dolaşıyordu. Ve protestocuların tamamı Filistinli kadınlarlardan oluşuyordu. Yaklaşık 300 kadın, üçerli dörderli halde arabalara binmişler, ara sokaklar dâhil olmak üzere neredeyse bütün Kudüs’ü baştan aşağı turlamışlardı.

Kısa bir süre önce Burak Duvarı İsyanı yaşanmış, Fuâd Hicâzî, Muhammed Cemcûm ve Atâ ez-Zîr isimli 3 gencin Akka Cezaevi’nde idam edilmesinin yanı sıra, çok sayıda Filistinli de tutuklanmıştı. Artık kadınlar olarak çok daha güçlü bir yanıt vermeleri gerekiyordu işgalcilere. Şimdiye kadar bulundukları sosyal çevre içerisinde ve evlerinde izole bir hayat süren kadınlar, bir anda seslerini yükselterek kendilerini görünür kılmışlar ve mücadelenin en önemli parçalarından birisi haline gelmişlerdi. Ve 26 Ekim günü gerçekleşen bu protesto, Filistinli kadınların ilk kez örgütlü biçimde siyasete katılması anlamına geliyordu.

Konvoyun asıl hedefi İngiliz Yüksek Komiseri’nin eviydi. Komiser, kısa süre önce yayınladığı bir bildiriyle olaylara katılanların en ağır biçimde cezalandırılacağını ilan etmişti.

Filistinli kadınlar, evin önüne vardıklarında, içlerinden 5 kadın temsilci olarak araçlarından indi. Yüksek Komiserle görüşmeyi onlar yapacaktı. Komiser, kadınlardan oluşan bir konvoyun Kudüs sokaklarında dolaştığını elbette duymuştu. En ufak bir hareketlilik kendisine hemen rapor edilirdi. Aslında huzursuzdu ancak araçların evinin önünde durduğunu gördüğünde, İngilizlere has bütün soğukkanlılığını takınmıştı bir anda. Şimdiye kadar nelerle mücadele etmişti, birkaç tane Arap kadınla baş etmek onun için çocuk oyuncağıydı. Birşeyler söyler, başımdan savarım nasıl olsa diye geçiriyordu içinden.

Filistinli kadınlar kapıyı çaldıklarında,  sahte bir dostluk gösterisinde bulunarak içeri buyur etti onları. Ancak hiçbirisi bu misafirperverliğe kanmış gibi görünmüyordu. Soğuk ve mesafeliydiler. Öyle ki teklif edilen kahve ikramını hiç düşünmeksizin geri çevirdiler. Kahve teklifinin geri çevrildiğini gören Yüksek Komiser, bozulduğunu gizlememişti bu kez. Doğu toplumlarında, ikram edilen bir şeyin geri çevrilmesinin ne anlama geldiğini biliyordu. Ve kadınlar böyle yaparak, açıkça aralarındaki mesafeyi belli etmiş oluyorlardı. Daha sonra ise korkusuzca konuşmaya başlamışlardı. Yaptıkları konuşma, sabah konferansta üzerinde durdukları konuların bir özetiydi aslında. Yani İngilizlerin Burak Duvarı Olayları’nda gösterdikleri yanlı tutum, Siyonist çetelerin kışkırtmaları, artan Yahudi göçü… Ayrıca eğer şimdiye kadar tutuklanan Filistinli gençler derhal serbest bırakılmazsa, mücadelelerine devam edeceklerini söylemişlerdi. 

Yüksek Komiser, kadınların gösteri hazırlığında olduğunu haber aldığı zaman, onları caydırmaları için bazı Müslüman ve Hristiyan liderleri ikna etmeye çalışmış ancak sonuç alamamıştı. İlk aklına gelen çözüm buydu zira sonuçta çoğu evliydi ve kendi dini topluluklarının birer mensubuydu. Kocalarından ya da dini liderlerinden emir alırlarsa, bu işten vazgeçerler diye umuyordu ancak işler düşündüğü gibi gitmemişti. Çok kararlı görünüyorlardı, ne kocaları ne de dini liderleri onların caydırmak istemiyordu ayrıca. Canı sıkılmıştı, uğraşması gereken onca meseleye bir de bu eklenmişti şimdi. Kadınlar, söyleyeceklerini söyleyip gururlu bir ifadeyle yanından ayrıldıklarında, öfkeyle bakmıştı o nedenle arkalarından. Hele birisi vardı ki, en fazla 25-26 yaşlarında gösteren bu ufak tefek kadın, konuşurken gözlerini hiç kaçırmadan nasıl da dik dik bakmıştı yüzüne.  Tehlikeliler listesinin ilk sıralarına girmeyi hak ediyordu.

Bu genç kadın, Filistin ulusal hareketinin en önemli kadınlarından birisi olan Züleyha eş-Şihâbî’den başkası değildi.

Filistin Kadın Hareketi’nin Öncüsü

Züleyha, 1901 senesinde Kudüs’te dünyaya gelmişti. Kudüs’ün Müslüman eşrafından olan ve herkes tarafından sevilen babası İshak Bey, kız çocuklarının eğitimine en önem veren insanların başında geliyordu. Osmanlı döneminde üst düzey idari görevlerde bulunmuştu ve hâlâ Kudüs şehrinin belediye meclisindeydi. Öteden beri çocuklarının yanında yüksek sesle siyaset konuşmayı severdi. Züleyha, babası ve annesi Zeynep Hanım’ın bu konuşmalarını işiterek büyümüştü.

Amcası Abdülkadir eş-Şihâbî ise dönemin en büyük hattatıydı. Amcasına büyük bir hayranlık duyuyordu Züleyha. Çeşitli mekteplerde öğretmenlik yapan hocaların hocası Abdülkadir Bey, aynı zamanda Filistin’de hat sanatına dair örneklerin yer aldığı kitapları yayınlayan ilk kişiydi. Eski Kudüs’te yaşadığı tarihi evin bir kısmını atölyeye çevirmiş, çok sayıda öğrenciye ders veriyordu.

16 yaşına bastığı sene imzalanan Belfûr Deklarasyonu, Filistin topraklarında kurulacak Yahudi devletini resmen duyuruyordu herkese. Züleyha, Kudüs sokaklarında düzenlenen gösterilere katılıyor ve “Ya göstericilere sıkılan kurşunlardan birisi bana isabet ederse?” diye düşünmek aklına bile gelmiyordu. Asıl hiçbir şey yapmadan durmak, daha beter olurdu ölümden.

Züleyha, aynı sene Kudüs’te “Filistinli Kadınlar Birliği”ni ilan ederek, Filistin’in ilk işgal karşıtı kadın derneğini kuracaktı. Öncelikle hangi alanlarda çalışacaklarını belirlemeleri gerekiyordu. Başlıca görevleri yaralılara yardım etmek, erzak ve ilaç temin etmek olmalıydı. Genç kızların ve kadınların eğitimi, anne çocuk bakımı gibi kadınlara yönelik çalışmalar da öncelikleri arasında olacaktı elbette. Bir yandan el sanatları kursları açıyorlar ve gelirini de ilaç, erzak gibi ihtiyaçlarda kullanıyorlardı. Züleyha’nın hayalleri gerçek oluyor, Kudüs’te girilmedik sokak, mahalle bırakmıyorlardı.

İngiliz Yüksek Komiserinin evine gitmelerinden yaklaşık 1 sene önce ise, Arap Kadınları Derneği’ni kurarak daha da güçlenmişlerdi. Arap Kadınları Derneği, diğer şehirlerdeki kadın derneklerini de çatısı altında toplamış ve kadınların siyasete girme hakkını resmen tescilleyen ilk dernek olmuştu. Başkanlığını Züleyha yapıyordu ve diğer kurucular arasında Milyâ es-Sekâkînî, Hatice Râğıb el-Huseynî, Zehiyye en-Neşâşîbî, Şâhende ed-Duzdâr, Behîra Nebîl el-Azme, Tarab Avnî Abdulhâdî, Ernistîn el-Ğûrî, Vahîde Huseyn Fahrî el-Hâlidî, Ketrîn Şukrî Dîb, Fatûm Kemâl el-Budeyrî, Sa‘îde İhsân el-Câbirî, Ni‘metî Cemâl el-Huseynî, Enîse Subhî el-Hadra ve Klîr Anastâs Hanâniyâ gibi isimler vardı. 

Arap Kadınlar Komitesi’nin çalışmaları devam ederken, Züleyha ve yakın arkadaş Milyâ es-Sekâkînî, sadece kız çocuklarına eğitim veren Doha Okulu’nu kurmuşlardı. Eskiden beri hayallerinden birisiydi bu Züleyha’nın. Öğretmenlerin tamamen gönüllülük esasına göre çalıştığı bu okulda, öncelik yoksul Filistinli ailelerin çocuklarına verilmişti elbette.

Filistin’den Sınır Dışı Edilen İlk Kadın

1936-1939 arasındaki Büyük Filistin İsyanı başladığında 35 yaşındaydı Züleyha. Filistin halkının, İngiliz işgalinden ve Siyonist göçünden bu yana geçen 18 sene boyunca biriken öfkesi, büyük bir şiddetle patlamıştı artık. Ve şimdi bu zamana kadar gösterdiğinin çok üstünde bir gayretle mücadele etmesi gerektiğini düşünüyordu Züleyha.

Züleyha’nın başkanlığındaki Arap Kadınları Derneği, Kudüs’te peş peşe gösteriler düzenliyordu. Bir yandan bağış topluyorlar ve topladıkları paraları köy baskınlarında evleri zarar gören köylülere ya da yaralıların tedavisine gönderiyorlar ve gönüllü hemşire olarak hastaneleri dolaşıyorlardı. İsyana destek için bir yandan da örgü örmeye başlamışlardı. Ördüklerinin bazıları, soğuktan korunmaları için direnişçilere gönderiliyor, bazıları da satarak parasını kullanıyorlardı. Züleyha bütün bu işleri, Filistin’in diğer şehirlerindeki kadınlarla temas halinde koordine ediyordu.

Züleyha ve arkadaşları yaklaşan Nekbe öncesi bütün zorluklara rağmen çalışmalarına devam ederken, Siyonist çeteler şiddetin dozunu arttırmaya başlamıştı. Bir yandan Dalet Planı diye bir şey çıkarmışlar, Filistinlileri topraklarından kovmak için uyguladıkları vahşeti daha da sistemli bir hale getirmişlerdi.

Züleyha, tarihin gördüğü en büyük trajedilerden birisinin tam ortasındaydı. Binlerce insan bir gecede evsiz kalarak, kendi topraklarında mülteci durumuna düşmüştü. Neredeyse 50 yaşına gelmişti, en az 30 senedir durup dinlenmeden mücadele ediyordu. Peki, şimdi ne olacaktı? Nekbe’den sonra nasıl devam edecekti hayatına?

Çalışmalarına devam etmekten başka bir seçenek yoktu onun için. Aksini düşünemiyordu bile. Her şeye yeni baştan başlayacaktı. Tıpkı 16 yaşındaki Züleyha gibi hissediyordu kendini. Hayır, yorulmamıştı. 30 sene önceki heyecan ve coşkusunu koruyordu. Arap Kadınlar Birliği’ndeki görevi devam ediyordu. Artık daha fazla seyahat edecek, özellikle Kudüs ve Amman arasında gidip gelmeye başlayacaktı. Hayatında ikinci bir sayfa açılmıştı. Gittiği her yerde Filistin davasından bahsediyor, kadın konulu konferanslar veriyordu.

1950 senesinde, yani Nekbe’den 2 yıl sonra, Kudüs’te hamile kadınların bakımı için bir klinik kuracaktı. Ayrıca 1878 yılında Beyrut’ta ortaya çıkan, yani oldukça eski bir kurum olan el-Makâsid İslami Hayır Cemiyeti’nin Kudüs’te kurulmasına öncülük etmişti. Bu kurum, hayırseverlerin bağışları ile ayakta duruyordu ve İslam dünyasında geniş bir ağa sahipti. İşgalin büyük bir tahribat yarattığı Filistin’de, İslam dini açısından özel bir anlama sahip Kudüs şehrinde bir merkezlerinin olmaması düşünülemezdi. Bunun sorumluluğunu da Züleyha almıştı üzerine.

Ancak Arap düzenli orduları ve İsrail birliklerinin ilk defa karşı karşıya geldikleri, 5 Haziran 1967 günü büyük bir sarsıntı yaşamışlardı tekrar. İsrail, önce ani bir saldırı ile Mısır hava kuvvetlerini etkisiz hale getirmiş, ardından Suriye ve Ürdün’e saldırmıştı. Sadece 6 gün süren savaş sonucunda,  Mısır topraklarının % 6’sını yani Sinâ Yarımadası’nı ve Suriye topraklarının %1’ini, büyük bir stratejik önemi olan Golan Tepeleri’ni, işgal etmekle kalmamış, Nekbe’den bu yana Mısır ve Ürdün’ün kontrolünde bulunan Doğu Kudüs, Batı Şeria ve Gazze’yi de ele geçirmişti. Böylece Filistin topraklarının %22’sine daha sahip oluyorlardı. Kısa sürede, topraklarını 3 kattan fazla arttırmışlardı. Müslümanlara ait pek çok kutsal mekâna ve Kudüs’ün doğusuna da sahiptiler artık. Yaklaşık 300.000 Filistinli daha yerinden yurdundan olarak, komşu ülkelere sığınmak zorunda kalmıştı. Züleyha, dünyanın en büyük mülteci topluluğunun bir parçasıydı artık. Filistinli kadınların büyük inadını gösteren bir ayna gibiydi İsrail için Züleyha. Bu yüzden, derhal hakkında sınır dışı kararı aldılar. Ve kendi vatanından sınır dışı edilen ilk Filistinli kadın oldu böylece.  

Yanına birkaç parça eşyasını alarak Ürdün’e doğru yola çıktı. Kudüs dışında hiçbir yerde kendini gerçekten evindeymiş gibi hissetmeyeceğini biliyordu. Neredeyse her köşesinde bir anısı vardı ve bu ayrılığın çok uzun sürmeyeceğine bütün kalbiyle inanıyordu.

Ürdün, kendisini büyük bir misafirperverlikle karşılayan bir durak olacaktı onun için. Kudüs’ten ayrılırken yapmayı planladığı gibi, uluslararası kadın kuruluşlarına çok sayıda mektup yazmıştı. Kendisine yapılan haksızlığı herkes bilmeliydi.  Neredeyse 70 yaşına gelmişti ancak evine dönebilmek için dünyayı ayağa kaldıracak kadar güçlü hissediyordu kendisi. Doğup büyüdüğü şehrin semalarından uzaklaşmamak için çığlıklar atan bir kuş gibiydi. 

Büyük bir mücadele sonrası Kudüs’e döndüğü zaman zafer kazanmış gibi hissediyordu kendisini. Uluslararası kamuoyu üzerinde yarattığı baskı işe yaramıştı.  Onu toprağından söküp atmayı başaramamışlardı, izin vermemişti buna. Kaldığı yerden çalışmaya devam etmek için öylesine heyecanlıydı ki.  Kudüs’ün Züleyha’sı son nefesine kadar Filistin halkı için çalışmaya ant içmişti bir kere.

1.İntifada’nın devam ettiği 1992 senesinin Mayıs ayında, Mescid-i Aksa’da toplanan büyük kalabalığın omuzlarında uğurlandı son yolculuğuna Züleyha eş Şihabi. Kudüs, tarihi bir kalabalıkla doluydu cenazesinde. 89 yaşındaki vefatına değin sürdürmüştü mücadelesini. Tek bir kadının bile bir orduya bedel olabileceğini ispatlamıştı herkese. Bazen elindeki taşı işgalcilere fırlatan gencecik bir kız, bazen beyaz yazmasıyla güçlükle ayakta durmaya çalışan yaşlı bir kadın, bazen ise yıkılan evlerini onarmaya çalışırken, sokaklarda evlatlarından bir iz ararken ya da Siyonist askerlerin yüzüne öfkelerini haykırırken gördüğümüz Filistinli kadınların eşsiz bir timsaliydi. Kudüs şehrinin, acıyı onurla sırtlanan sevgili kızıydı Züleyha.