Göçmen ülkesi Almanya’da ‘yalnızlık, yoksulluk ve kimlik’ gibi alanlardan kaynaklanan sıkıntıların aşılması için sadece çözüm bekleyen değil, aktif katılımlarla teklif ve tenkitlerimizi her türlü çözüm masalarına taşımak için çok ama çok acele etmeliyiz ki, bu sıkıntılar daha da kangrenleşmesin.
Muhsin CEYLAN
Gazeteci

Almanya’yı iktidar veya muhalefet siyasi ve mali destekli sosyal medya başta merkez medyadaki paylaşım ve haberlerden değil, yarım asra yaklaşan bir zamandır onun içinde yaşayan birinden okumaya ne dersiniz? 83 milyonluk Almanya’da, yoksulla zengin, doğuyla batı, kırsalla kentli, gençle yaşlı ya da kimlik, inanç veyahut da cinsiyetle ilgili tartışmasız, habersiz ve bunlarla ilgili araştırmaların açıklanmadığı, akademik analizlerin yapılmadığı gün yok gibi. Yeni yerlisi olduğumuz çok kültürlü toplumumuzu hâlâ neyin bir arada tuttuğunu soran talk showlar ve gazete-tv-radyo haber ve yorumlarının bulunmadığı bir günümüz geçmiyor.
Artık birçoğumuzun gündeminde bile olmayan Korona salgını, yaşadığımız sonuçları itibariyle ekonomik durumu daha da kötüleştirdi. Enflasyon, özellikle yoksulları vuruyor. İşsizler, bekar ebeveynler ve öğrenciler ile dar gelirli kadınlar daha çok fakirlik riskiyle karşı karşıya. Sosyal devletin üç yardım paketi, başta maddi sıkıntılara anlık kısmi çare katkısı sağlarken, toplum, paranın hızlı bir şekilde erimesinden dolayı dramatik bir şekilde yükselen fiyat artışlarına karşı köklü çözüm bekleyişi içinde. Enflasyonun özellikle yoksulları, dar ve orta gelirlileri vurduğu gerçeğiyle karşı karşıyayız refah ülkesi Almanya’da.
Almanya’da yoksulluğun artık birçok yüzü görünür hale geldi. İki milyondan fazla insan, destek ve ücretsiz yemek için düzenli olarak gıda bankalarına (Tafel) başvuruyor. Sosyolojik olarak orta sınıf da çok iş, az parayla geçinmeye çalışıyor. Vatandaşlık ödeneği, kira destek yardımı veya eğitim destek bursu BAFöG gibi mali yardımlar da vasat bir hayat için yetmiyor. Bu sürecin nereye evrileceğiyle ilgili yapılan araştırma sonuç analizleri, hiç te iyi günler vaat etmiyor maalesef.
Yarınların Kurulduğu Bugünler
Federal İstatistik Dairesi’nin rakamlarına göre, ağırlıklı olarak yarım gün çalışanlar, işsizler, bekar ebeveynler ve öğrenciler, artan yaşam maliyeti nedeniyle yalnızca temel ihtiyaçları satın alabiliyor. Akademik makale yazmadığımız için gerek hükümet gerekse çok çeşitli kurum ve kuruluşlarla vakıfların, siyasi partilerin araştırmalarının detaylarını burada paylaşarak sizleri rakamlara boğup yormak niyetinde değilim.
Almanya’da büyük bir düşük ücretli sektör var. Asgari ücret de yoksulluğa düşme riskini ortadan kaldırmıyor. Güncel oranı yüzde 17,4 olan yaşlıların, emeklilerin yoksulluğu uzun yıllardır tartışılan konular arasında. Evet, Almanya’da, son 30 yılın zengin ve fakir arasındaki en büyük uçurumunu yaşıyoruz. Dar ve düşük gelirlilerin yaşayabilmek için kendilerini taşıdıkları gettolar, artık bugün hemen hemen her şehirde mevcut. Bu mahallerdeki okulların hem fiziki hem de eğitim seviyesi durumu bahs-i diğer olmakla birlikte, nüfusları milliyetlerinden bağımsız her geçen gün artan bilhassa genç kuşağın aidiyet ve kimlik sorununun, yarınların en yoğun tartışılacak konuların başında olacağını bugünlerden kestirmek için kâhin olmaya gerek yok. Başta sosyal ihmalin tetiklediği yoksulluk ve umut eksikliğinin birikip çoğaldığı göçmen ülkesi Almanya’da, ivedilikle farklı kültürleri ve onlara sahip fertleri, toplulukları tanıyan kent sosyologlarına, hayatın içinden teologlara ve sosyal hizmet uzmanlarına ihtiyacımız var.
Almanya’da eşitsizlikle mücadele eden Paritaetische Wohlfahrtsverband’ın açıkladığı Yoksulluk Raporu “Almanya birleşmeden bu yana hiç bu kadar fakir olmamıştı’’ başlığı bu ülkedeki her ferdi, ‘Almanya’da nereye gidiyoruz?’ diye ciddi ciddi düşündürmeli. Dörtte biri göçmen asıllı olan 83 milyonluk Almanya’da, ülkedeki yoksulların oranının yüzde 16,6 ile 13,8 milyona ulaşmış olması, sosyal bir bomba adeta. Asli veya yeni yerli fark etmeksizin dar veya orta gelirlilerin mülk sahibi olma değil, normal kiralık ev bulmaları sosyal mesken politikasına dönülmediği sürece artık imkânsız Almanya’da.
Etkilerini iliklerimize kadar yaşadığımız Korona salgını ve Putin’in Kırım’dan sonra istila için Ukrayna’ya açtığı savaş, Almanya’da 2010 yılından bu yana derinden derinden giden yoksulluk artış seyrini tetikledi. Çocuklar ve gençlerdeki yoksulluk oranının yüzde 20,8 ile rekor seviyeye ulaşmış olması hiçte hayra alamet olmasa gerek.
Federal Hükümetin Göç, Mülteciler ve Entegrasyondan Sorumlu Devlet Bakanı Reem Alabali-Radovan’ın hazırladığı “Almanya’da Irkçılık: İlk Durum, Eylem Alanları, Tedbirler” başlıklı durum raporu, Almanya’da ırkçılığa dair veriler, ırkçılığın tezahür biçimleriyle bu hastalığa karşı tedbir planlarını detaylı bir şekilde ele alıyor. Bakan Alabali-Radovan’ın raporda “Çeşitlilik, çok kültürlülük uzun zamandır var olan bir reel durum; ancak bu gerçeklik tüm alanlarda norm haline gelmeye, getirilmeye yani kurumsallaşmaya muhtaç” ifadeleri, bu elzem köklü değişikliğin sadece politikanın, siyasetin görevi değil, asli yerlisi göçmen asıllısıyla hepimizin olduğu mesajını da içinde barındırıyor.
Göçmen ülkesi Almanya’da ‘yalnızlık, yoksulluk ve kimlik’ gibi alanlardan kaynaklanan sıkıntıların aşılması için sadece çözüm bekleyen değil, aktif katılımlarla teklif ve tenkitlerimizi her türlü çözüm masalarına taşımak için çok ama çok acele etmeliyiz ki, bu sıkıntılar daha da kangrenleşmesin. Bunu gerçekleştirmek için harekete geçemediğimiz sürece ortak tanımlayan değil, tanımlanan olmaya devam ederiz ki, uzmanları tarafından asrın hastalıklarından olduğuna dikkat çekilip vurgulanan yalnızlık, yoksulluk ve kimlik gibi başlıca problemlerin çözümüne hepten uzak kalırız.
Peki bu katılım eylemi için fikri bir manifestomuz, yol haritamız var mı ve kimlerden nasıl yardım alabileceğimiz sorularının cevaplarını bulmamız lazım. Almanya merkezli Avrupa’ya göçün 63. yılına yaklaştığımız bir zamanda bile artık yaşadıkları ülkelerin yeni yerlileri haline gelmiş bizlere, toplum ve medyamız ile siyasilerimizin bile hâlâ ‘gurbetçi, alamancı’ gibi dünün tanımlamaları, kavramları üzerinden anmaları, en hafif ifadeyle onların sosyoloji cahili ve zamanın ruhunun ne kadar ırağında olduğunun en net göstergesi. Yazıyı buraya kadar okuma zahmetinde bulunanlarımızdan bazılarının yukarıdaki cümlelerimize duygusal bakıp bize kızdıklarının farkındayım. Bazıları üzülecek, bize kızacak diye yaşadığımız gerçekleri yazmaktan geri durmak, ilk başta Almanya’nın bugünkü haline gelmesinde el emeği, göz nuru ve alın teri olan, ömründe hiç bahar görmeyen güz güllerine benzettiğim babam başta amcalarım, halalarım ve dayılarım gibi birçoğu hayatta olmayan göçün birinci kuşağına saygısızlık olur. Yazıyı uzatmamak için Anadolu insanının o güzel deyimlerinden biri olan ‘Yiğit, düştüğü yerden ayağa kalkar’ ile ne demek istediğimizi sade yani; az ve öz ve de yalın demiş olalım.
Etrafımıza İlgi veya İlgisizliğimizin Sonuçları
Ünlü psikiyatrist ve beyin araştırmacısı Prof. Dr. Dr. Manfred Spitzer, toplumlardaki yalnızlık fenomenleri ve tehlikelerinden bahsederken, yalnızlığın hayattaki bir numaralı risk olduğuna dikkat çekiyor. Yalnız olanların kansere, kalp krizlerine, felçlere, depresyona ve bunamaya yakalanma ihtimalinin yalnız olmayanlara göre daha yüksek olduğunu belirten Prof. Spitzer, toplumlarda yalnızlığın genç-yaşlı, erkek-kadın, zengin-fakir ayrımı yapmadığını birçok ilmi araştırma sonuçlarının gösterdiğini, vurguladığı uyarı cümlesini de, ‘Hepsi diyor ki: yalnızlık öldürür!’ diye bitiriyor.
Ulm Üniversitesi Psikiyatri Kliniği ve Nörobilim ve Öğrenme Transfer Merkezi’nin başkanı Alman beyin araştırmacılarından Prof. Dr. Dr. Manfred Spitzer, insan izolasyonunun ilerlemeye devam ettiği bir toplumda yapılan araştırma sonuçlarında yalnızlığın günümüzde nasıl göründüğüyle beden ve ruh üzerinde ne kadar ciddi etkisi olduğundan bahsederken, yalnızlığın beden ve ruh için ölümcül sonuçları olan bir hastalık olduğu uyarısını yapıyor.
“Yalnızlık da bulaşıcıdır ve bir salgın gibi yayılır. Sadece bekarlar değil, evliler de etkilenir!’’ diyen Prof. Dr. Dr. Spitzer, şöyle devam ediyor: “Batı ülkelerinde yalnızlık bir numaralı katildir. Bu endişe verici mesaj artık dünya çapında sayısız bilimsel çalışma tarafından doğrulandı ve bu da şunu açıkça ortaya koyuyor; yalnızlık, yalnız olmaktan daha fazlasıdır. Patojenik (hastalık oluşturan) yalnızlık ve sosyal izolasyonun insan bedeni ve ruhu üzerindeki etkileri o ferdi oluşturan en önemli faktörlerdendir”.
Konu fert, birey olunca işin tabiatı gereği kişilik ve kimlik kavramları üzerinde konuşmak gerekiyor. Çağımızın her türlü krizleriyle ilgili bugün başta sosyoloji, sosyal psikoloji, felsefe, edebiyat, siyasal bilimler, antropoloji alanı uzmanları, yaşadığımız ve hatta düşündüğümüz her şeyin kişilik ve kimliğimize etki ve bunların oluşma süreçlerine temas ediyor, yazıp çiziyorlar. Yani etrafımızda olup biten her şey, bizim isteyip istemediğimizden bağımsız bizde iz bırakıyor ve bizi ilgilendiriyor. Bugün ve yarınlarımızı da bizim bu olgulara ilgi(sizliği)miz ve al(ma)dığımız tedbirler belirleyecek…
İşin ehli, ister gönüllü ister zorunlu göçmenliğin tarifini yaparken, “Göçmenlik, tıpkı buğulu bir cam gibidir; ne dışarıdan içerisi, ne de içeriden dışarısı tam olduğu gibi gözükür, o hep bulanıktır.’’ diyor. Onun için Avrupa’da yaşayan insanlarımıza ne profesyonel (algıcı) ne de vasat akıldan uzak, bazılarının ileri geri lakırtıları üzerinden okuyup tanımlamak yerine -içinden geçtiğimiz süreçlerin beraberinde getirdiği gerilimlerin sebep olduğu- kızma hızımızı biraz yavaşlatalım ki, gerçek resim bize uzak düşmesin…
Faydalanılan Kaynaklar:
Krisenpolitik: Der Abstieg der Mittelschicht MONITOR vom 06.10.2022
Verfall und Ende des öffentlichen Lebens: Die Tyrannei der Intimität Richard Sennett
Was unsere Gesellschaft zusammenhält Richard Sennett
Einsamkeit Prof. Dr. Dr. Manfred Spitzer
Die Krise der modernen Welt von René Guénon, Ulrich Kunzmann
Die gespaltene Gesellschaft Jürgen Kaube, André Kieserling
Der Paritätische Armutsbericht 2022: “Zwischen Pandemie und Inflation”
Armut in Deutschland wächst 19.12.2022 Bundeszentrale für politische Bildung (bpb)
Kinderschutzbund warnt vor Zunahme von Kinderarmut 19. 12. 2022 ZEIT ONLINE
Kinder und Jugendliche in Armut. Katholische Jugendsozialarbeit (BAG KJS).