Doğu Türkistan’da Çin Devleti Tarafından Yürütülen Soykırım

Çinliler Doğu Türkistan’da ilk defa soykırım uygulamıyor. Ellerine geçen her fırsatta, Doğu Türkistan’ı Çinlileştirmek için soykırım da dahil olmak üzere her yolu denemişlerdir.

Abdullah OĞUZ

İsa Yusuf Alptekin Vakfı Genel Sekreteri

Çinliler, 2016 yılından beri Doğu Türkistan’da açık bir soykırım uygulamaktadır. Önce Doğu Türkistan’ı izole ederek başlayan bu soykırım, kitlesel gözaltılar, toplama kampları, yargısız infaz, işkence ve diğer insanlık dışı uygulamalar, etnik ve kültürel asimilasyon, gözetim ve izleme, ailelerin ayrılması, çocuk kampları, zorlayıcı dil değişikliği, dini kısıtlamalar, zorla çalıştırma, doğum kontrol gibi yöntemlerle bugüne kadar devam etmektedir.

Günümüzde konunun en çok merak edilen yönlerinden bir ise Çinlilerin bu uygulamalarının arkasında yatan motivasyondur. Konuyu anlamak için Çin zihniyetinin varlık algısını ve devlet felsefesini[1] bilmek gerekir. Çin devleti için kullanılan kelime olan Zhongguo/中国 ismi bugünkü Çinlilerin millet olarak kendilerini nispet ettikleri Han Hanedanlığı (M.Ö. 206) döneminden beri kullanılmaktadır. Diğer bir deyişle Çinliler, yaklaşık 2.000 yıldan daha uzun bir süredir devletlerini bu isim ile anmaktadırlar. Çin’de hâkim zihniyetin anlaşılması adına önemli birer anahtar olarak karşımıza çıkan bu tabir bizi Çin devlet geleneği ve inancına götürmektedir ki, bu “Merkezi Devlet” tabiri ile; dünyanın hatta kâinatın merkezinde yer alan, göklerden (cennetten) alınan yetki ile gökyüzünün altındaki her şeyi yöneten devlet demektir.

Bu “Merkezi Devlet” içinde şekillenen Çin medeniyeti ise diğer medeniyetler içinde en üstün medeniyet manasında olmayıp, Çin medeniyetinin kendine özgü eşsiz olduğu, bu medeniyetin kapsamı dışında bulunan bütün insanlığın medeniyetsiz, dahası barbarlar olduğu fikrinin ifadesidir. Diğer halklara Çin kültürünü idrak ettikleri ve Çin’e itaat ettikleri sürece iyi davranılır.

Çin devletinin kurucusu kabul edilen Qing Xi Huang (M.Ö. 259-210) ise tarihin gördüğü en acımasız imparatorların başında gelir. «Asla merhamet etmemek» O’nun yönetim tarzıydı. Qing’in güvensiz, acımasız paranoyak ruh hali, her daim Çin yönetimin temel yapısı olmuştur. Özellikle mevcut rejim onun metotlarını ve acımasızlığını esas almıştır. Çin Komünist Partisi Genel Sekreteri ve devlet başkanı Xi Jinping tarafından 2014 yılında Doğu Türkistan’daki bir konuşmasında kullanılan “Asla merhamet etmeyin[2]”, sözü bu zihniyetin takipçisi olduğunun işaretidir.

Doğu Türkistan’da uygulanan soykırımın arkasında yatan temel motivasyon kendinden başkasını insan olarak görmeyen ve hiçbir canlıya merhameti olmayan bu zihniyettir. Doğal kaynaklar, ekonomi ve Doğu Türkistan’ın stratejik konumu gibi diğer bütün faktörler ikincildir. Çinliler Doğu Türkistan’da ilk defa soykırım uygulamıyor. Ellerine geçen her fırsatta, Doğu Türkistan’ı Çinlileştirmek için soykırım da dahil olmak üzere her yolu denemişlerdir.

Çin devlet mekanizması aynı zamanda çok pragmatiktir. Yani içinde bulunduğu konjonktüre göre hareket eder. Mao’nun ölümünden sonra çöken ekonomiyi kurtarmak için Deng Xiao Ping tarafından 1978 yılında Çin’e Özgü Sosyalizm (ideolojisi komünist, ekonomisi kapitalist, ruhu faşist bir yönetim)’e geçilmiştir. Burada batıdan sermaye ve bilgi birikiminin gelişini sağlamak için “Gücünü sakla, zamanını bekle (Hide your strength, bide your time)” şeklinde özetlenen bir siyaset izlenmiştir. Xi Jinping’in 2012 yılında iktidara gelmesi ile artık kendilerine engel olacak ekonomik, siyasi veya askeri bir güç kalmadığını düşünen Çin, bu politikadan vazgeçmiş. 2013 yılında açıklanan Kuşak Yol projesi gibi emperyal adımlar atmaya başlamıştır.  2016 yılında ise uzun zamandır Doğu Türkistan’da uyguladığı asimilasyon politikalarını hızlandırarak, soykırıma başlamıştır.

Soykırım Süreç ve Uygulamaları

Xi Jinping’in iktidarı ile 2012 yılında planlamasına başlandığını değerlendirdiğimiz soykırımın ilk adımı olarak 29 Ağustos 2016 tarihinde Doğu Türkistan’daki en üst düzey makam olan Çin Komünist Partisi’nin genel sekreterliğine Chen Quanguo atandı. Tibet’te uyguladığı sert politikalarla tanınan ve aynı zamanda Xi Jinping’e yakınlığı ile bilinen Chen, göreve gelişinden bir gün sonra düzenlediği bir toplantı ile bugün yaşanan soykırımı fiilen başlatmış oldu. İlk olarak Doğu Türkistan dünyadan izole edilerek bir açık hava hapishanesine dönüştürüldü. Yurt dışında bulunan Doğu Türkistanlıların akrabaları ile iletişimi kesildi[3]. Doğu Türkistan’dan çıkış neredeyse sıfırlandı. Bunun akabinde 2017 yılı itibariyle aynı Nazi Almanya’sı ve Stalin Rusya’sında olduğu gibi kitlesel tutuklamalar başladı.

Toplama Kampları[4]

İlk olarak Mao döneminde ortaya çıkan ve “Emek ile Dönüşüm Merkezleri[5]” gibi süslü isimleri olan Toplama Kampları sayıları azalmasına rağmen hiçbir zaman ortadan kalmamıştır. 2017 yılında başlayan kitlesel tutuklamalar sonrasında sayıları ve kapasiteleri arttırılan Toplama Kampları, tarihteki benzerleri gibi temelde bir toplumu yok etmek veya onu dönüştürmek için kullanılan kitlesel tutuklama merkezleridir. Buraya alınan milyonlarca Doğu Türkistanlı işkence, istismar zorla çalıştırma ve endoktrinasyona maruz kalmaktadır.

Uydu görüntüleri[6] ve şahitlerin tanıklıkları[7] bu türden tesislerin kapasitesinin milyonlarla ifade edilebileceğini göstermektedir. Bu toplama kamplarının ana hedefi, Müslüman Türk olan Uygurlardır. Kazaklar, Kırgızlar da dahil olmak üzere diğer azınlık grupları da bu kamplarda gözaltına alınmıştır. Bu kişiler dini inançları, kültürel uygulamaları ve algılanan siyasi muhalefetleri nedeniyle hedef alınmaktadır.

Gözaltına alınanlar genellikle bu kamplarda herhangi bir hukuki süreç olmaksızın tutulmaktadır. Birçoğu resmi olarak herhangi bir suçla itham edilmeden ya da yasal temsile erişim hakkı verilmeden keyfi olarak alıkonulmaktadır. Raporlar, kişilerin bu kamplara dini materyal bulundurmak veya yurt dışındaki kişilerle irtibat halinde olmak gibi muğlak ve geniş kriterlere dayanılarak gönderilebildiğini göstermektedir.

Bu kamplardaki yaşam koşullarının son derece ağırdır. Tutuklular aşırı kalabalık ve sağlıksız koşullarda, yetersiz gıdaya, fiziksel tacize ve psikolojik işkenceye maruz bırakılmaktadır. Bu tesislerde işkence, dayak ve ölüm vakalarının yaşandığına dair buradan kurtulanların ve eski çalışanların şahitlikleri bulunmaktadır.

Tutuklular yoğun bir siyasi endoktrinasyona tabi tutulmakta ve sözde “yeniden eğitim” programlarından geçmeye zorlanmaktadır. Dini inançlarından vazgeçmeye, Çin Komünist Partisi’ne bağlılık yemini etmeye ve her türlü etnik veya kültürel kimlik duygusundan vazgeçmeye zorlanmakta, Çin hükümetini öven propaganda materyallerini ezberlemeye ve okumaya zorlanmaktadır. Tutuklular gözaltında tutuldukları süre boyunca zorla çalıştırılmakta, bu zorla çalıştırılarak üretilen ürünler küresel pazarlara ihraç edilmektedir. Toplama kampları ailelerin ayrılmasına da neden olmuştur. Birçok ebeveyn, devlet tarafından işletilen yetimhanelere veya yatılı okullara yerleştirilen çocuklarından zorla ayrılmıştır.

Çin hükümeti başlangıçta bu toplama kamplarının varlığını reddetmiş ancak daha sonra bunlardan “mesleki eğitim merkezleri” olarak bahsetmiştir. Bu toplama kamplarının varlığı insan hakları örgütleri, araştırmacılar ve gazeteciler tarafından belgelenmiştir. İddialar uluslararası alanda kaygı ve kınamalara yol açmış, pek çok ülke ve uluslararası kuruluş Doğu Türkistan’daki insan hakları ihlallerinden sorumlu olanların hesap vermesi için bağımsız soruşturmalar ve önlemler alınması çağrısında bulunmuştur.

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserinin Ofisi (İHYKO) tarafından Doğu Türkistan’da yaşananlara ilişkin hazırlanan raporda[8] konu hakkında şöyle denmektedir.

“Uygurlar ve diğer Müslüman topluluklar, Çin Devleti tarafından MEÖM adı verilen tesislerde ve diğer gözaltı tesislerinde, geniş çaplı ve keyfi olarak özgürlüklerinden mahrum bırakılmıştır. Zorla tıbbi tedavi ve olumsuz gözaltı koşulları da dahil olmak üzere işkence veya kötü muamele iddiaları ile cinsel ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddete ilişkin bireysel vaka iddiaları inandırıcıdır. Uluslararası normları ve standartları ihlal eden insan hakları ve temel özgürlükler üzerinde geniş kapsamlı, keyfi ve ayrımcı kısıtlamalar vardır. Dini kimlik, ifade, mahremiyet ve hareket üzerinde aşırı kısıtlamalar vardır. Yüksek düzeyde güvenlik altına alınmış ve ayrımcı doğası, bu tür ihlallerin geniş çapta gerçekleşmesi için uygun bir zemin sağlamaktadır… Uygurların ve diğer Müslüman grupların, keyfi ve ayrımcı bir şekilde gözaltına alınmaları, özellikle insanlığa karşı işlenen suçlar olmak üzere uluslararası suç teşkil edebilir.”

Ayrıca bu kamplarla ilgili sızdırılan Çin resmî belgeleri[9] tanıkların ve uluslararası kuruluşların raporlarını teyit etmektedir. Örneğin Doğu Türkistan’ın Kaşgar İli Köhne şehir İlçesi Emniyet Müdürlüğü’ne ait resmî belgelerde kamplarının ayrıntılı güvenlik talimatları, askeri saldırı silahları taşıyan özel polis birimlerini tanımlayan belgeler, Gardiyanların tutukluları kelepçelediğini gösteren görüntüler ve gözaltına alınan Uygurların binlerce görüntüsü bulunuyor. Ayrıca bu belgeler mezkur ilçede 2017 ve 2018 yıllarında Uygur yetişkinlerin yüzde on ikisinden fazlasının gözaltına alındığını, yetkililerin etnik gruplardan kişilere tehlikeli suçlular gibi davrandığını, kaçışları durdurma ve kampları korumak için hemen ateş açmaya yönelik coşkulu istekliliğini gösteriyor.

İslamofobi ve Dini Baskı[10]

Çin hükümeti Doğu Türkistan’da İslami uygulamalar üzerinde sistematik bir baskı uygulamaktadır. Çok sayıda cami “tadilat” veya “güvenlik denetimleri” adı altında zorla kapatılmış veya yıkılmıştır[11]. Çin hükümeti, Doğu Türkistan’da kapsamlı bir gözetim ve izleme sistemi uygulamaktadır. Camiler ve dini toplantılar, ibadet yerlerinin hem içine hem de dışına yerleştirilen güvenlik kameraları ile sürekli gözetim altındadır. Devlet onaylı dini uygulamalardan herhangi bir sapma algılanması gözaltı veya cezalandırma ile sonuçlanmaktadır. Müslümanlar içki içmeye ve domuz eti yemeye mecbur bırakılmaktadır.

Dini inançları ifade etmek, Çin hükümeti tarafından potansiyel bir aşırılık işareti olarak kabul edilmektedir. Devlet kontrolündeki mekânlar dışında dini faaliyetlerde bulunan Uygurlar genellikle “aşırı dinci” olarak etiketlenmekte ve keyfi gözaltı, hapis veya zorla yeniden eğitime tabi tutulmaktadır. Gözaltı merkezlerinde veya Toplama Kamplarında tutulan Uygur Müslümanları İslami inançlarından vazgeçmeleri için baskıya maruz kalmaktadır. Dini inançlarını reddederken Komünist Parti ideolojilerini aşılamayı amaçlayan “vatansever eğitim” programlarına katılmaya zorlanmaktadırlar.

Çin hükümeti, İslam da dahil olmak üzere bütün dinleri “Çinlileştirmek” için bir kampanya başlatmıştır. Bu kampanya, dini uygulamaların Çin Komünist Partisi politikaları ve ideolojileriyle uyumlu hale getirilmesini içeriyor. Sonuç olarak, Uygurların dini uygulamaları devlet tarafından yeniden şekillendirilmekte ve kontrol edilmekte, dini özgürlükleri yok edilmektedir.

Etnik Baskı ve Kültürel Asimilasyon

Çin hükümeti Uygur kültürüne katı kısıtlamalar getirmiştir. Çin gelenekleri zorla uygulatılmakta, kıyafet, müzik ve milli törenler de dahil olmak üzere Uygur gelenekleri engellenmekte veya yasaklanmaktadır. Kültürel kimliğin temel bir unsuru olan ana dilleri yerine Mandarin Çincesinin kullanımı dayatılmaktadır. Bir Türk dili olan Uygurca, eğitimde, medyada ve resmî belgelerde Mandarin lehine sistematik olarak marjinalleştirilmektedir.

Han Çinlilerinin (Çin’in etnik çoğunluğu) hükümet destekli büyük ölçekli göç ettirilmesi etnik ve kültürel asimilasyonun en önemli ayaklarından biridir. Bu yeniden yerleşim politikası, Han Çinli nüfusun Uygurların çoğunlukta olduğu bölgelere akın etmesine neden olarak demografik değişikliklere ve Uygur kültürel etkisinin azalmasına yol açmıştır. Aynı zamanda gerilimleri körüklemiş ve Uygur toplumu arasında marjinalleşme duygusunu artırmıştır.

Uygur çocuklar ailelerinden zorla alınarak devlet tarafından işletilen yatılı okullara veya yetimhanelere yerleştirilmektedir. Buralarda Doğu Türkistanlı çocuklar dinlerinden ve milli kültürlerinden arındırılarak tamamen Çinli olarak yetiştirilmektedir.

Çin hükümeti, Uygurları ve diğer azınlık gruplarını Han Çin kültürüne asimile etmeyi amaçlayan çeşitli programlar başlatmıştır. Bu programlar arasında Uygur kızların Han Çinlileri ile zorla evlendirilmesi, Han Çinli yetkililerin Uygur aileleri evlerinde izlemek ve “yeniden eğitmek” için görevlendirildiği “Eşleşin ve Aile Olun” kampanyaları da yer almaktadır. Kardeş Aile kampanyası adıyla da bilinen bu uygulamanın temel amacı Doğu Türkistanlıları evlerinde de gözetlemek ve onların herhangi bir şekilde dini ve milli faaliyet yapmadığından, içki ve domuz yediğinden, Çinli gibi yaşadığından emin olmaktır.

Zorla Çalıştırma

Çin hükümeti Doğu Türkistan’da Uygurları ve diğer etnik azınlık gruplarını hedef alan zorla çalıştırma programları uygulamaktadır[12]. Toplama kamplarında tutulan tutuklular genellikle zorla çalıştırmaya maruz kalmaktadır, ancak zorla çalıştırma uygulamalarının kampların dışında da gerçekleşmekte ve çeşitli sektörlerdeki Uygur işçileri de etkilemektedir.

Çin hükümeti, “yoksulluğu azaltma” programları diye lanse ettiği Doğu Türkistan’daki Uygur işçilerin Çin’in diğer bölgelerindeki fabrikalarda çalışmak üzere transfer edilmesini içeren iş gücü transfer programları uygulamaktadır. Bu işçiler tipik olarak sıkı kontrol ve gözetime tabi tutulmakta ve genellikle çok az ücretle veya hiç ücret almadan ağır çalışma koşullarıyla karşı karşıya kalmaktadırlar. Raporlar hem devlete ait hem de özel Çinli şirketlerin zorla çalıştırma sömürüsüne dahil olduğunu ortaya koymuştur. Bazı küresel şirketler, Doğu Türkistan’dan zorla işçi çalıştıran tedarikçilerden ürün ve hammadde temin etmekle suçlanmış, bu da tedarik zinciri şeffaflığı ve etik kaynak kullanımı konusunda endişelere yol açmıştır.

Zorla çalıştırmaya maruz kalan işçiler, istihdam edilmelerinde rızalarının olmadığını, istemedikleri halde ve adil bir ücret almadan çalıştırıldıklarını bildirmişlerdir. Bu işçiler iş verenlerinin taleplerine uymaları için tehdit ve zorlamalarla karşı karşıya kalmaktadırlar. Uygur işçiler hem iş yerinde hem de günlük yaşamlarında yoğun bir gözetim ve denetime tabi tutulmaktadır. Sık sık zorunlu siyasi telkin seanslarına katılmaları ve Çin Komünist Partisi’ne sadakati teşvik etmeyi amaçlayan faaliyetlere katılmaları gerekmektedir. Zorla çalıştırma uygulamaları Uygur işçileri istismar, sömürü ve diğer kötü muamele biçimlerine maruz bırakmaktadır. Birçok işçi temel haklarından ve haysiyetlerinden mahrum bırakılmakta ve haklarını aramaya çalıştıklarında ciddi cezalarla karşılaşmaktadırlar.

Nüfus Kontrol Önlemleri[13]

Uygur kadınlar ve diğer etnik azınlık gruplarından kadınlar zorla kısırlaştırmaya tabi tutulmaktadır. Uygur kadınlar, rızaları olmaksızın, geri dönüşü olmayan kısırlaştırma prosedürlerine zorlandıklarını bildirmişlerdir. Bu önlemler etnik azınlık topluluklarının nüfus artışını kontrol etmeyi amaçlamaktadır.

Doğum kontrol politikalarını ihlal eden aileler para cezaları, iş kaybı ve hatta toplama kamplarında alıkonulma gibi ağır cezalarla karşı karşıya kalabilmektedir. Bu nüfus kontrol önlemlerinin uygulanması, Han Çinlileri ve Uygur toplulukları arasında doğum oranlarında büyük bir dengesizliğe yol açmıştır. Uygurlar arasında doğum oranları önemli ölçüde düşerken, Doğu Türkistan’daki Han Çinlileri çeşitli teşvikler ve ayrıcalıklı politikalar yoluyla daha fazla çocuk sahibi olmaya teşvik edilmiştir.

Bu uygulamalar Doğu Türkistan’da yaşananların soykırım olduğunun kanıtıdır. Zorlayıcı ve ayrımcı bir şekilde uygulanan doğum kontrolü uygulaması, Birleşmiş Milletler Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’nin 2.maddesinde tanımlanan; ulusal, etnik, ırksal ya da dinsel bir grubun tümünü ya da bir bölümünü yok etme niyetiyle grup içi çoğalmasının engellenmesi, suçunun bariz şekilde işlendiğini göstermektedir.

Gözetim ve Polis Tedbirleri

Çin hükümeti Doğu Türkistan’da “Xinjiang Polis Veritabanı” olarak adlandırılan kapsamlı bir gözetim ağı kurmuştur. Bu sistem kamusal alanları, sokakları, pazarları, yerleşim alanlarını ve dini mekanları kapsayan geniş bir gözetleme kamerası ağı, yüz tanıma teknolojisi ve diğer gelişmiş izleme araçlarını içermektedir. Çinliler, ayrıca Uygurlardan ve diğer azınlık bireylerinden DNA örnekleri, parmak izleri ve iris taramaları dahil olmak üzere biyometrik veriler toplamaktadır. Bu veriler kapsamlı bir veri tabanı oluşturmak için kullanılmakta ve bölge genelinde bireylerin izlenmesine ve kimliklerinin tespit edilmesine olanak sağlamaktadır.

Doğu Türkistan’daki gözetim sistemi, öngörücü polislik yapmak için yapay zeka ve büyük veri analizi kullanmaktadır. Yetkililer, önceden belirlenmiş kriterlere göre potansiyel “tehditleri” belirlemek için bireylerin davranışlarını, sosyal etkileşimlerini ve çevrimiçi faaliyetlerini değerlendirmek için algoritmalar kullanmaktadır. Toplanan biyometrik ve kişisel veriler merkezi bir veri tabanına entegre edilerek yetkililerin bilgileri çapraz referanslamasına ve bireylerin hareketlerini ve ilişkilerini takip etmesine olanak tanımaktadır. Sistem, Uygurların ve diğer azınlık mensuplarının gerçek zamanlı olarak izlenmesini ve profillerinin çıkarılmasını sağlamaktadır. Bölge sakinleri için zorunlu olan çok sayıda mobil uygulama ve dijital araç bulunmaktadır. Uygulamalar bireylerin faaliyetlerini takip etmekte, çevrimiçi iletişimlerini izlemekte ve “şüpheli” davranışları işaretleyerek işaretlenenler için cezai sonuçlara yol açmaktadır.

Bireylerin sık sık kimlik kontrollerine tabi tutulması Doğu Türkistan genelinde yaygın bir manzaradır. Ayrıca yetkililer, devlet tarafından istenmeyen dini veya kültürel ifade işaretlerini aramak için evlere ve iş yerlerine habersiz baskınlar düzenlemektedir. Çin hükümeti topluluklar içinde muhbir ağlarının kurulmasını teşvik etmiştir. Bu ağlar, bireylerin komşuları, meslektaşları ve hatta aile üyeleri hakkında ihbarda bulunmalarına dayanmakta, korku ve güvensizlik ortamı oluşturmaktadır. Yabancı bağlantılara sahip olmak, muhalif görüş ifade etmek gibi devlet kontrolündeki düzenlemeleri ihlal ettiği tespit edilen bireyler, gözaltı, tutuklama veya toplu toplama kamplarına gönderilmektedir.

Çin Devleti’ne ait Resmî Belgeler[14]

2019 yılından bu zamana kadar Çin hükümetinin Doğu Türkistan’daki soykırım politika ve uygulamalarına ışık tutan ve şahitlerin anlattıklarını teyit eden çok sayıda resmi belge sızdırıldı. Sızdırılan bu belgeler, Çin hükümetinin Uygurların ve bölgedeki diğer etnik azınlıkların gözaltına alınması ve gözetlenmesine yönelik yaklaşımına ilişkin önemli bilgiler sağlamıştır. Sızdırılan önemli belgelerden bazıları şunlardır:

TarihBaşlıkİçerik
Kasım 2019Doğu Türkistan DokümanlarıMerkezi ve Bölgesel Hükümet’ten elde edilen 11’den fazla gizli ve çok gizli konuşmalar ve belgeler.
Kasım 2019Çin Belgeleri“Doğu Türkistan’daki Toplama Kamplarının operasyonları ve güvenliği ile ilgili gizli politika belgesinin yanı sıra dört kısa bülten.”
Kasım 2019Doğu Türkistan QQ Dosyaları“Doğu Türkistan’daki çeşitli ilçelerdeki yerel yönetim çalışma gruplarından, kişilerin tutukluluk durumlarına dair elektronik tabloları da dahil olmak üzere yaklaşık 25.000 dahili dosya.”
Şubat 2020Karakaş ListesiHoten İli Karakaş İlçesinden 311 kişinin hapsedilmesini detaylandıran dahili elektronik tablo (gözaltına alınma nedenleri ve serbest bırakılmalarının ardındaki artan gerekçelerle birlikte).
Ocak 2021Urumçi Polis Veritabanı“Urumçi Şehri Kamu Güvenliği Merkezi ve Toplama Kamplarının dahili veri tabanı (yaklaşık 250 milyon veri girişi).”
Mart 2021Nankai RaporuNankai Üniversitesi’nden bir grup akademisyenin, Uygurların Çin’in diğer bölgelerine işçi olarak transferleri hakkında hazırladığı ve ilgili güvenlik önlemlerinin tartışıldığı kamu araştırma raporu.
Kasım 2021Doğu Türkistan Dokümanları“Pekin’in bölgedeki politikalarıyla ilgili merkezi ve bölgesel hükümetten 11 gizli ve çok gizli konuşma ve politika belgesi.”
Nisan 2022Doğu Türkistan Polis Dosyaları“Konaşeher ve Tekes İlçelerindeki dahili KGM ağlarından, yetkililerin konuşmaları, toplama kampı polislerine yönelik talimatlar ve gözaltına alınan kişilerin görüntüleri dahil binlerce dahili dosya.”

Bu belgeler arasında yer alan Doğu Türkistan Polis Dosyaları (Xinjiang Police Files)[15], Çin hükümetinin Doğu Türkistan’da uyguladığı soykırımı daha iyi anlamak ve bu alandaki insan hakları ihlallerine karşı bir şeyler yapmak isteyenler için önemli bir kaynaktır. Bu belgeler, Çin hükümetinin Uygur ve diğer Müslüman azınlıklar üzerindeki denetimini artırmayı amaçlayan politika ve uygulamalarını gözler önüne sermektedir. Belgeler, toplama kamplarının varlığını ve işleyişini, sıkı gözetim ve izleme önlemlerini, dini baskıları ve diğer insan hakları ihlallerini ortaya koymaktadır.

Bu belgelerde, 2018 yılında çekilmiş beş binin üzerinde fotoğraf bulunuyor. Kamplarda fotoğrafları çekilen Uygurların yanında eli coplu gardiyanlar dikkat çekiyor. Bu da Uygurların kamplarda ‘eğitim aldığı’ yalanını bir kez daha çürütüyor. Çin belgelerine göre 60 yaşındaki Taci Gül Tahir, kamplarda tutulan isimlerden biri. Tahir’in oğlu, dinî inançları nedeniyle on yıl hapis cezası almış. İçki ve sigara içmemekle suçlanıyor. Tahir de oğlunun aldığı ceza yüzünden kamplarda tutuluyor. Yine yüzlerce Müslüman, telefonlarına şifreli uygulamalar yükledikleri ve ‘yasak dersleri’ dinledikleri için kamplara hapsediliyor. Binlerce Müslüman Uygur da fotoğraflarının çekilmesi için zorla kamplara getiriliyor. Kampların en küçük kurbanı 15 yaşındaki Rahile Ömer, en yaşlısı ise 73 yaşındaki Anihan Hamit. Çin polisinin iç yazışmalarına göre, kamplardaki tüm alanlarda silahlı subaylar bulunmak zorunda. Gözetleme kulelerinde ise makineli tüfek ve keskin nişancılar yer alıyor. Kaçmaya çalışanlar vurularak öldürülüyor. Kamplarda tutulan Müslüman Uygurlar hastaneye sevk edilirken gözleri bağlanıyor ve elleri kelepçeleniyor.

Son Söz

Doğu Türkistan yaşananlar açık ve inkâr edilemez bir şekilde gözler önündedir. Artık kimsenin bir mazereti kalmamıştır. Üstelik bu soykırımın temel motivasyonu Doğu Türkistanlı Müslümanların inançlarını yok etmek yani İslam’a karşı savaş iken, Müslüman çoğunluğunun yaşadığı ülkelerin ve İslami kuruluşların bu sessizliği asla kabul edilemez.

Soykırımı durdurmak için harekete geçmenin en uygun zamanı, hemen harekete geçmektir. İslam dünyasına, sivil toplum kuruluşlarına, etki sahibi, yetki ve iktidar sahiplerine, özellikle dünyanın diğer bölgelerinde olduğu gibi, Doğu Türkistan’daki Müslümanların da hak ve özgürlüklerini savunmak gibi bir görevi olan İslam İşbirliği Teşkilatı’na sesleniyoruz. Hangi koşulların olgunlaşmasını bekliyorsanız, bilin ki siz o günü beklerken soykırımcı işini çoktan bitirmiş olacak. O yüzden tüm Müslümanlar derhal Çin’e karşı ayağa kalkmalı, soykırımı durdurmak için elinden gelen ne ise yapmaya başlamalıdır.

Yarın çok geç olabilir!


[1] Bu konuda detaylı bilgi için; Abdureşit Celil Karluk, Çinlilik ve Çin’de Ötekiler, Nobel Akademik Yayıncılık, 2021.

[2] İlgili konuşma için; https://www.nytimes.com/interactive/2019/11/16/world/asia/china-xinjiang-documents.html.

[3] Konu hakkında çok sayıda şahitlik mevcuttur. Örnek olarak Kamp Mağdurları Platformu (https://twitter.com/KampMagdurlari) ve avukatları Gülden Sönmez’in BM Keyfi Gözaltı Çalışma gurubuna yaptıkları başvuru sonucu ilgili çalışma gurubunun konu hakkında Çin’in insan hakları ihlali yaptığını söylediği kararın orijinali için; https://www.ohchr.org/sites/default/files/documents/issues/detention-wg/opinions/session96/A-HRC-WGAD-2023-6-AEV.pdf

[4] Toplama kampları hakkında ayrıntılı rapor için; Murat Yılmaz, Doğu Türkistan’da Toplama Kampları: Adım Adım Soykırım, https://www.insamer.com/tr/dogu-turkistanda-toplama-kamplari-adim-adim-soykirim_3058.html, 03.08.2022. Ayrıca Soykırımın öncesi, arka planı ve Çin tehlikesi hakkında detaylı bilgi için; Abdulhakim İdris, Kızıl Kıyamet Çin’in Türk ve İslam Dünyası’nı Sömürmesi ve Uygur Soykırımı, Rağbet Yayınları, 2022.

[5] Mao döneminde Doğu Türkistan’da yaşananlar için o günlerin canlı şahidinin hatıraları; Mehmet Yakup Buğra, Hatıralarım Doğu Türkistan’ın Gerçek Hikayesi, Siyer Yayınları, 2019.

[6] Uydu görüntüleri ve diğer yöntemlerle tespit edilen 380 adet toplama kampı hakkında rapor için; https://xjdp.aspi.org.au/explainers/exploring-xinjiangs-detention-facilities/.

[7] Toplama kampından kurtulmuş ve oralarda görevli olarak bulunmuş çok sayıda kişinin şahitliğine ev sahipliği yapan ve sonuçta Çin’in Doğu Türkistan’da soykırım yaptığına hükmeden “Uygur Mahkemesi” için; https://uyghurtribunal.com. Binlere şahitlik kaydı bulunan “Şahit Biz” platformu için; https://shahit.biz/eng/.

[8] Kararın İngilizce orijinali için; https://www.ohchr.org/en/documents/country-reports/ohchr-assessment-human-rights-concerns-xinjiang-uyghur-autonomous-region. Türkçe değerlendirilmesi için; https://www.insamer.com/tr/dogu-turkistandaki-hak-ihlalleri-ve-bmnin-uygur-raporunun-egerlendirilmesi.html.

[9] Sızdırılan belgelerin ayrıntıları için araştırmacı Adrian Zenz’in konu hakkındaki makalesinin tarafımdan yapılan Türkçe tercümesi için; https://tr.uyghurstudy.org/xinjiang-polis-dosyalari-yeniden-eg%cc%86itim-kamplarinin-gu%cc%88venlig%cc%86i-ve-xinjiang-uygur-o%cc%88zerk-bo%cc%88lgesindeki-siyasi-paranoya/

[10] Uygur Araştırmaları Merkezi tarafından hazırlanan “Çin’deki İslamofobi ve Müslüman Ülkelerin Tutumları” adlı rapor için; https://tr.uyghurstudy.org/cindeki-islamofobi-ve-musluman-ulkelerin-tutumlari-raporu-yayinlandi/

[11] Çin’deki İslamofobi ve Müslüman Ülkelerin Tutumları” s. 20.

[12] Zorla çalıştırma hakkında detaylı bir rapor için; ASPI, Uyghurs for Sale, https://www.aspi.org.au/report/

uyghurs-sale,  https://jamestown.org/wp-content/uploads/2022/08/Coercive-Labor-and-Forced-Displacement-in-Xinjiangs-Cross-Regional-Labor-Transfers-A-Process-Oriented-Evaluation_Updated-December-2021___.pdf

[13] Konu hakkında ayrıntılı rapor için; https://jamestown.org/wp-content/uploads/2020/06/Zenz-Internment-Sterilizations-and-IUDs-REVISED-March-17-2021.pdf

[14] Bkz. son not 9

[15]Ayrıntılı bilgi için; https://www.xinjiangpolicefiles.org/, son not 9